24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 ARALIK 2007 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr 17 Sultanahmet Camisi’nin 6 minaresi vardır ama şerefe sayısı 14 değil, 16’dır ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Minarelerin dilinden anlamak Sultanahmet Camisi’ni ne zaman görsem, gökyüzüne uzay araçları gönderen bir üs gelir aklıma… Görkemli caminin kubbesi bir rasathaneyi, minareleri de füzeleri anımsatır bana. Kubbeleri ve minareleriyle tüm camiler aynı duyguyu yaratsa da Sultanahmet Camisi’nin görüntüsü bu konuda beni daha renkli bir serüvene sürükler… Şerefelerin aralarındaki mesafe, gökyüzüne yükseldikçe boşalan ve ağırlık yapmasın diye atılan yakıt tankları gibi görünür gözüme… Uygarlık tarihinde, Ay’a giden roketlerin görünümüne bir minareden daha çok benzeyen hangi yapı vardır ki?.. O minareler ki, aralarına ramazan aylarında, düğünlerde, törenlerde yazılar yazılmış, resimler yapılmıştır… Bir de mahyaların elektriğin olmadığı yıllarda kandillerle hazırlandığını düşünürsek!.. O kandillerde uzaya giden roketleri harekete geçiren ateş yok muydu!?. Düşlerin ve hayallerin tarihinde mahyalarda ışık saçanla roketin altında yanan aynı ateştir. Necdet Sakaoğlu, “Bu Mülkün Sultanları” adlı kitabında, Sultanahmet Camisi’yle ilgili şu bilgiyi aktarır: “Ayasofya’nın karşısında ondan daha alımlı ve estetik ağırlıklı Sultanahmet Külliyesi için kişisel gelirinden servetler tüketen I. Ahmet’in yaptırdığı caminin on Eh artık, görenin hayran kaldığı Sultanahmet Camisi’nin altı minaresi ve 14 şerefesi olduğu konusunda bir şüpheniz kalmamıştır!.. Oysa, caminin 6 minaresi vardır ama şerefe sayısı 14 değil, 16’dır!.. Şerefeler altı minarenin dördünde üçer ve ikisinde ikişer olarak bulunmaktadır! Camilerimizin kubbelerine baktığımızda aklımıza rasathane, minarelerine baktığımızda ise uzay roketi gelmeyişinin nedeni de şerefe sayısındaki matematiksel hata olsa gerek!.. Aydın Gün... Düşünmemiz Gereken... Sevgili Okurlar, Ne çok, ne çok özlemişim sizleri! İki hafta boyunca yazmadan, konsere, tiyatroya, sergiye, sinemaya gitmeden, n’olacak şu ülkenin hali, şu kadınların hali, şu savaş tutkunlarının, şiddet bezirgânlarının hali toplantılarına katılmadan, torunlara sarılmadan, yataktan çıkmadan da yaşanabiliyormuş meğer. Zatürreenin beni mahkum ettiği bilgisayarın başına geçme, yazı yazma yasağı bu hafta da sürüyordu ki, dün aldığım haber, susmamı imkânsız kıldı. Aydın Gün’ü yitirdik. Türkiye’de opera ve tiyatroya yaptığı katkıları... 50’li yıllarda, Ankara Operası’nda Carl Ebert’in asistanıyken, usta bir şancı ve rejisörken, opera dünyamızda öncü düşünceleri, ilkeleri, dünyaya açılımı, birikimleriyle bu sanatı farklı ufuklara taşıma tutkusu... 60’lı yıllarda İstanbul Şehir Operası’nı kurması... Muhsin Ertuğrul’la tatlı rekabetleri, yarışları... İstanbul Opera ve Balesi başrejisörlüğü, bu kurumun sanat yönetmenliği... 70’li yıllarda İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın kuruluşuyla birlikte uluslararası İstanbul festivalleri yöneticisi... Leyla Gencer Şan Yarışması’nın düşünce babası ve uygulayıcısı... Bütün bunlar, hani derler ya bir film şeridi gibi geçerken gözlerimin önünden, yüreğimin içinden (ve içimdeki bencilce bir ses, “ama bütün bunlar benim de, benim de hayatım, o benim de arkadaşım, kavga arkadaşım, dayanışma arkadaşım, çalışma arkadaşım, düşüncelerimiz kâh uyuşan kâh uyuşmayan ama hep sonsuz sevgi ve saygı duyduğum bir büyüğüm, bir arkadaşım” diye hıçkırırken) şimdi Aydın Gün’ün ne değerli olduğu anlata anlata bitirilemeyecek diyorum... Ve isyan ediyorum: A benim canım Türkiye’m, değerlerinin değerini bilmez ülkem! Bu ülke operasının kurucusunu, festivallerinin yöneticisini, sayısız kültürel ve sanatsal girişimin öncüsünü, Aydın Gün’ü, iki gün önce değil, çoktan yitirdi. 90’lı yılların sonunda İstanbul’dan ayrılıp Berlin’e yerleştiğinde yitirdi. Onu Türkiye’de tutamadığı, yaşatamadığı için yitirdi. “Öncü” diye nitelediği sanat insanının önünde kapıları açmak yerine, tüm kapıları kapadığında yitirdi. Bence timsah gözyaşları dökmek yerine, Türkiye değerlerine neden sahip çıkamaz, çıkamıyor diye düşünme zamanıdır. Sevgili Aydın Gün’ün eşi soprano Azra Gün, oğlu ressam Mehmet Gün başta olmak üzere, tüm yakınlarına, sevenlerine sabırlar dilerken toprağı ve ışığı bol olsun diyorum. www.zeynep@zeyneporal.com faks: 0212.287 31 17 Not: P.S. Sevgili okurlar, geçmiş olsun dileklerinize, mesajlarınıza ve çiçeklerinize çok teşekkür ederim. I. Ahmet kaçıncı padişah? Sultan I. Ahmet’in Osmanlı tahtındaki 14. padişah olduğu doğrudur. Osman Bey’den başlayan padişah sayısı 1603 yılına geldiğinde, tahta çıkan I. Ahmet’le 14 sayısına ulaşır. Bu durum, şu soruyu sormamıza neden olur: I. Ahmet, Sultanahmet Camisi’ndeki şerefelerin sayısını tahta çıkan padişah sayısına göre yaptırdıysa, ortada ikinci bir sayı hatası mı var?.. Yanıtı bekletmeden verelim: Hayır efendim, yoktur. Çünkü, I. Ahmet’ten önce iki padişah hayatlarında iki kez tahta oturmuşlardır. Bu padişahlar II. Murat ve oğlu II. Mehmet’tir. Bu durumda I. Ahmet 14. değil, 16. padişah olmaktadır. Sultanahmet Camisi’ni uzaya roket gönderen bir üsse benzetmemin nedeni belki de I. Ahmet’in, caminin mihrap duvarına Kâbe’den getirttiği üç parça Haceri Esved taşı koydurttuğunu bilmemdir. Söz konusu taş, Hz. İbrahim’in Kâbe’yi tamir ederken de kullandığı, uzaydan dünyaya düşmüş bir göktaşıdır!.. dört şerefesi, onun 14. Osmanlı padişahı olduğunu simgeler.” Bayramlaşma törenlerinde elini öpen bilginler ve şairler karşısında tahtından kalkma inceliğini gösteren I. Ahmet, altın bir kazmayla bizzat çalışır, yapımına 1609 yılında başladığı Sultanahmet Camisi’nin temelinde… Alpay Kabacalı ustamız da “Geçmişten Günümüze İstanbul” adlı bin bir emekle hazırlanmış eserinde şunları yazmıştır: “Sultanahmet Camisi’nin altı minaresinin simetrisi yalnız Sultanahmet manzumesinin ahenk ve güzelliğini değil, İs tanbul panoramasının da harikulade bir parçasını teşkil etmektedir. Altı minarenin ikisi üçer ve dördü de ikişer olmak üzere 14 şerefesi vardır.” Sayın Sakaoğlu ve Sayın Kabacalı’nın “14” olarak belirttiği sayı üzerinde duralım!.. İsterseniz bu görüşe bir de Türkiye Anıtlar Kurulu’nun 1954 yıllığında yer alan, Sultanahmet Camisi’yle ilgili şu bilgiyi de ekleyelim: “Sultanahmet Camisi’nin 6 minaresinin 14 şerefesi vardır ki, bu hükümdarın 14’üncü padişah olduğuna delalet etsin diye yapılmıştır.” BÜYÜK USTA, 120. YAŞINDA SAYGIYLA ANILDI Öğrencilerinin gözünden Carl Ebert Kültür Servisi ITI, UNESCO Türkiye Merkezi ve İstanbul Kültür Üniversitesi, Atatürk’ün Nazi zulmünden kurtardığı sanat adamı Carl Ebert’i 120. doğum yılında önceki akşam Profilo Kültür Merkezi’nde düzenlenen bir törenle andı. Törenin başında, önceki gün yaşamını yitiren İstanbul ve Ankara operalarının kurucularından Aydın Gün’ün anısı ve düşen Isparta uçağında yaşamını yitirenler için bir dakikalık saygı duruşu yapıldı. Sunuculuğunu Emre Erdem’in yaptığı anma törenine, Ebert’in öğrencilerinden usta oyuncu Cüneyt Gökçer’in adına eşi Ayten Gökçer de katıldı. Ayten Gökçer, Cüneyt Gökçer’in hocası Carl Ebert’e Kültür Sarayı’nın açılışı öncesinde yazdığı mektubu okudu. Ardından da Refik Erduran’ın yönetiminde tiyatro sanatçısı Can Gürzap, Ebert’in öğrencilerinden usta oyuncu Macide Tanır, tiyatro yazarı Sevgi Sanlı ve opera sanatçısı bariton Mesut İktu Türk tiyatro ve opera sanatının babası Carl Ebert’i anlatıp onunla ilgili anılarını anlattılar. Carl Ebert ve öğrencileri Carl Ebert’i tanıma şerefine eremediğini, ama onun öğrencilerinin öğretmenleri olduğunu ve onlardan çok şey öğrendiğini söyleyen Can Gürzap, Ebert’in Atatürk’le geçirdiği bir günün ardından yazdığı bir yazıyı ve Muhsin Ertuğrul’un Ebert’e 70. doğum gününde yazdığı mektubu okudu. Macide Tanır ise öğretmen ve sanatçı olarak Carl Ebert’i ve anılarını anlattı. Ebert’le Kültür Sarayı’nın açılışında tanıştığını söy leyen Sevgi Sanlı, hem opera hem de tiyatro eğitimi görmesi nedeniyle tiyatroya müziği, operaya da tiyatroyu katmayı bildiğini, çok iyi öğrenciler yetiştirdiğini ve o öğrencilerin de daha sonraki kuşakları çok iyi yetiştirdiğini belirterek “Hayatımızdan bir Carl Ebert geçtiği için çok şanslıyız” diye sözlerine son verdi. Kendisini Atatürk’ün ve Carl Ebert’in torunu olarak nitelendiren Mesut İktu, Ebert’in öğrencileri tarafından yetiştirildiğini, hocalarının onlara opera sanatçısının aynı zamanda da oyuncu olması gerektiğini öğrettiğini söyledi. Profilo Kültür Merkezi, Ferrera, İstanbul Devlet Opera ve Balesi, Tiyatro İstanbul ve Doluca’nın katkılarıyla düzenlenen gecede, konuşmacılara ve sponsorlara katkılarından dolayı plaket verildi. Gece, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Sanat Yönetmeni ve Müdürü Suat Arıkan’ın konseriyle sona erdi. Arıkan’a piyano sanatçısı Ender Ormanlar eşlik etti. Çetin Altan 80 yaşında ? Kültür Servisi Türkiye Yazarlar Sendikası, Çetin Altan’ın 80. doğum gününü, “Çetin Altan: Bir Avuç Gökyüzü” başlıklı bir etkinlikle kutluyor. Tünel’deki Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde yarın saat 18.30’da başlayacak etkinliğe Adalet Ağaoğlu, Nedret Güvenç, Ara Güler, Ali Poyrazoğlu, Coşkun Aral ve Ahmet Ümit konuşmacı olarak katılacaklar. Etkinlikte ayrıca Nebil Özgentürk’ün hazırladığı “Çetin Altan” belgeseli de gösterilecek. ANTALYA CUMOK’TAN MÜJDE! ARTIK TÜRKÜ DİNLEMEK DEĞİL, KENDİ YERİMİZDE KENDİ TÜRKÜMÜZÜ SÖYLEMEK İSTİYORUZ. YANİ, CUMHURİYET EVİMİZİ ÇOK YAKINDA AÇACAĞIZ. SEVGİLİ CUMOKLAR, AYDINLANMA OCAĞI OLACAK YERİMİZ İÇİN ÇOK ŞEYE GEREKSİNİM VAR. EVİMİZ İÇİN NE YAPABİLİR, NE KATABİLİRSİNİZ? LÜTFEN, HEMEN BİZİ ARAYIN. Hicran KARABUDAK: 247 67 17 243 47 17 0532 325 05 63 Akşam: 247 04 31 Ender ARIHAN: 324 50 88 0532 293 61 49 Hasan KONUŞKAN: 238 16 28 0532 284 87 58 Dünya Gönüllüler Günümüz Kutlu Olsun! 5 Aralık’ta tüm gönüllülerimizi ÇEKÜL’de bekliyoruz... Tarih: 5 Aralık 2007, Çarşamba Saat: 17.00 20.00 Ekrem Tur Sokak No: 8 Beyoğlu 34435 İSTANBUL Tel: 0 212 249 64 64 0 212 251 54 44 Faks: 0 212 251 54 45 Eposta: cekul?cekulvakfi.org.tr T.C. KADIKÖY 2. SULH HUKUK MAHKEMESİ 2007/465 Vas. Tayini Mahkememizce verilen 13.11.2007 tarih, 2007/465 E. 2007/1094 K. sayılı karar ile Rıza oğlu, 30.09.1969 doğumlu, METİN ÇUHA, TMK. 408. maddesi gereğince, kendi isteği ile vesayet altına alınarak, kendisine 1967 doğumlu eşi SEMİHA ÇUHA, vasi olarak tayin edilmiştir. 22.11.2007 (Basın: 64204) Nüfus Cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. Refika ARSLAN CUMHURİYET 17 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle