18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 ARALIK 2007 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Geçmişten bugüne ulaşan ve yarına taşınmak istenen düşünceyi oluşturan yapısal unsurların incelenmesi Sosyolojik ve politik yaklaşım XIX . yüzyılda, Osmanlı İmparatorluğu topraklarında coğrafyanın yapısından da yararlanarak başlangıçta “devlet otoritesine karşı koyma” şeklinde ortaya çıkan hareket, XX. yüzyıl başlarında “ayrı bir yönetim isteği”ne dönüştü ve nihayet imparatorluğun son döneminde “Sevr Antlaşması”yla birlikte bölgede bir “Kürt devleti”nin kurulması gündeme geldi!.. Bugün ortaya çıkan tablo Sevr’deki paylaşımı anlatan üstteki haritada siyah çizgiyle sınırları belirlenen açık renkli bölge, İngiliz ve Fransızların yönetiminde Kürtlere bırakılan bölgeyi gösteriyor. üm olumsuzluklara rağmen bölge halkı bugün büyük çoğunluğuyla bölücü/ayrılıkçı harekete karşı mesafeli durmakta!.. Sade vatandaş, bölgedeki koşulların ancak Türkiye Cumhuriyeti tarafından iyileştirilebileceğine inanıyor. Halkın büyük bir kesimi, bugün “hareket”in amaçlarıyla ilgilenmiyor. Yalnızca yaşam koşullarının iyileştirilmesini, “gönenç” ve “güvenlik” sorunlarının çözülmesini bekliyor!.. Gönenç sorununun temel kaynağını geri kalmışlık; güvenlik sorununun temel kaynağını ise “örgüt”ün silahlı eylemleriyle birlikte, halk üzerinde yarattığı korku şiddet ve baskı oluşturuyor!..“Örgüt”e yöneliş, ideolojik olmaktan öteye, halkın baskı altında tutulmasından kaynaklanıyor. Çoğunluk, yaşam koşullarının iyileştirilmesi ve “örgüt” baskısıyla oluşan olumsuz etkilerin yok edilme beklentisi içinde!.. Güneydoğu’da yaşayan vatandaşların karşı karşıya olduğu zorluklar, yurdun diğer yörelerinde de mevcut. Marmara’da Istranca’nın; Karadeniz’de Canikler’in; Akdeniz’de Toroslar’ın birçok yöresinde; Ağrı Dağı yamaçlarındaki “Zillitaş”tan; Tendürek Dağı yamaçlarındaki “Binkaya”dan daha olumlu yaşam koşulları yok!.. T İMPARATORLUK DÖNEMİ İmparatorluk döneminde bölgede baş gösteren olayların temelinde her zaman “merkezi otoriteye karşı çıkma” girişimi yer almaktaydı!.. Bölgede geniş ve genel bir yapıdan ziyade dar çerçeveli ve yöresel nitelik gösteren ayaklanma (isyan) hareketlerinin özellikleri dönem dönem farklılıklar gösterdi. Bu kapsamdaki hareketler, çoğu kez “devlet otoritesini kabul etmemek” şeklinde ortaya çıktı. Bunun tek farklı örneği, 18281829 OsmanlıRus Savaşı’nda yaşandı. Savaşta bazı Kürt aşiretleri Rusların yanında yer almıştı!.. Bu ilk kez rastlanan bir durumdu!.. Kürtler tarafından XIX. yüzyıldan beri “merkezi otoriteye karşı çıkma” şeklinde sürdürülen hareket; I. Dünya Savaşı yıllarında, İngiltere’nin din unsurunu da kullanarak destek verdiği, “bölücü/ayrılıkçı nitelikli hareket” şekline dönüştü. “Ulusal Kurtuluş Savaşı” döneminde, ardında İngiltere ve Osmanlı yönetiminin desteği olan, “kısmen siyasal, kısmen dinsel hareket” niteliği kazandı. Cumhuriyet döneminde ise “hem siyasal hem de dinsel amaçlı hareket” olarak ortaya çıktı. Sevr’den yarına Güneydoğu’dan ‘Büyük Kürdistan’a Büyük haritada koyu gri ile belirtilen yerler ‘Büyük Kürdistan’ düşüyle çizilmiş olan bölgeyi göstermektedir. Bu düş Sevr’le (küçük harita) ortaya konan ‘Kürdistan’ın daha genişletilmiş ve denize ulaştırılmış şekliyle 3 egemen ülkeye yayılmış toprakları kapsamaktadır. POLİTİK YAŞAM Bölge halkının siyasal faaliyetle olan ilgisi büyük ölçüde “örgüt”ün yönlendirmesine bağlı. “Örgüt” Türkiye genelinde faaliyet gösteren siyasal partileri, amaçları açısından uygun ve yeterli bir unsur olarak görmüyor. Siyasal yaşamda “Kürt milliyetçiliği” ideolojisini benimseyen, bölge kaynaklı ayrı bir siyasal yapılanmanın gerekli olduğuna inanıyor. Bugün bu altyapı geniş ölçüde oluşturulmuş durumda!.. “Örgüt”, bölgede kendi güdümünde hareket eden bir siyasal partiyle Demokratik Toplum Partisi işbirliği içinde hareket ediyor!.. “Örgüt” bölge tabanlı bu partinin faaliyetini tümüyle yönlendiriyor!.. Bu partinin kendi amaçları doğrultusunda, özellikle de yerel alanda faaliyet göstermesine destek sağlıyor!.. Ulusal Mücadele dönemi lusal Mücadele döneminde Güneydoğu’dan TBMM’ye gönderilen temsilciler bu mücadeleyi desteklediler. Ancak Cumhuriyetin kuruluşundan önce, Osmanlı yönetimince imzalanmış olan “Sevr Antlaşması”nın bölge halkına yönelik vaatleri, bölgenin bazı temsilcilerini harekete geçirdi. Aralarında, antlaşmada Kürtler için vaat edilen “Kürdistan” devletinin kurulmasını gündeme getirenler oldu. Meclis’te “gerekirse silah zoruyla bu yola başvurulacağı” tehditleri savrulmaya başlandı!.. Nisan 1921’de ortaya çıkan İngiliz ve Yunan destekli, bölü U YAKIN CUMHURİYET DÖNEMİ Bölücü/ayrılıkçı nitelikli silahlı eylemler, yıllar sonra 1978’de yeniden ortaya çıktı. Hareket giderek yoğunluk kazandı. 1980’de Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koydu. Belli bölgelerde sosyoekonomik önlemler uygulamaya konurken, terörle mücadele kapsamında, teröristlerin etkisiz hale getirilmesi için yoğun bir mücadele dönemine girildi!.. Ne var ki yılların ihmali ve öngörü noksanlığı, alınmış olan önlemleri amaca ulaştırmakta yeterli olmuyordu!.. “Örgüt” ,1984’ün 15 Ağustos gecesi Hakkâri’nin “Şemdinli” ve Siirt’in “Eruh” ilçelerine silahlı saldırı düzenleyerek, ilk kapsamlı eylemini gerçekleştirdi. Eylemler giderek artan bir yoğunlukta 1994’e kadar devam etti!.. Bu tarihten sonra TSK’nin sürdürdüğü kararlı mücadele sonrasında 2000 yılına gelindiğinde terör etkisiz kılınmıştı!.. “Hareket” 16 yıl içinde 5000’i güvenlik kuvvetleri personeli olmak üzere 35.000 yurttaşın yaşamına ve çok büyük miktarlara ulaşan maddi kayıplara neden olmuştu!.. cü/ayrılıkçı nitelikli “Koçgiri ayaklanması” ulusal mücadeleyi zora soktu!... Batı cephesinde Yunanlılara karşı verilen mücadelenin en sıcak günlerinde ortaya çıkan bu ayaklanma “Birinci ve İkinci İnönü Savaşları”nın cereyan ettiği bir döneme rastlamıştı!.. Bazı Kürt liderler Türkiye’nin sınırları içinde ayrı bir yapıyı savunmaktaydılar. Benzer gelişmeler bir süre daha devam etti. Sonunda, ayrılıkçılığı savunan girişimler, TBMM oturumlarında, yurdun diğer bölgelerinden gelen temsilcilerle birlikte Güneydoğu Anadolu’dan gelen diğer temsilcilerin karşı çıkmasıyla engellendi!.. YEREL YÖNETİMLER Güneydoğu’daki bazı yerel yönetimler bölücü/ayrılıkçı harekete güç kazandıran yapının oluşmasında etkili bir rol oynamaktalar. “Örgüt”ün yönlendirmesine girmiş olan yerel yönetimler harekete hem ideolojik ve hem de eylemsel alanda geniş mücadele zemini kazandırıyorlar. Bölgedeki yerel yönetimler, amaçlanan bağımsız devletin çekirdek unsuru gibi görülüyor. (Ne var ki 2007 seçimlerinde; bölge halkının politik tercihinin bölge genelinde, her yerde çoğunlukla bölücü/ayrılıkçı hareketi destekleyen siyasal parti yanında olmadığı; bölücü/ayrılıkçı hareketin bölgede ifade edildiği şekilde büyük oranda destek görmediği ortaya çıkmıştır.) 20022007 DÖNEMİ 2002’de işbaşına gelen hükümet, bölücü/ayrılıkçı hareketle mücadelede temel koşul olan “kararlı tavır”ı gösteremedi. İzlenen ulusal nitelikten yoksun politikalar ve siyasal irade noksanlığı, “hareket”e ivme kazandırdı. Hareketin ardında duran dış desteğin de etkisiyle, silahlı eylemler yeniden başladı. Hükümet; AB üyeliği uğruna, eylemlerin üzerine kararlılıkla gidemedi. Ortaya çıkan ulusal birliği aşındırma girişimlerini engelleyemedi. AB ölçütlerine uymadığı gerekçesiyle kaynağını anayasadan almış kapsamlı yasal önlemlerin uygulamasına son vererek, terör destekli bölücü/ayrılıkçı hareketin gelişmesine olanak sağladı. Bu kez hareket geçmiştekinden daha farklı boyutta, daha değişik nitelikte, siyasal amacını daha da vurgulayarak ve politik alanda sahip olduğu dış desteği daha da arttırarak güç kazandı!.. Artık yeni bir süreç başlamıştı!.. Nihayet 2003’te Irak’ın ABD işgali sonrasında “Kuzey Irak”ta ortaya çıkan gelişmeler, hareketin genişlemesi için çok daha elverişli koşullar yarattı. 2007’ye gelindiğinde durum çok ciddi boyutlara ulaştı. Ne var ki, ABD desteğiyle işbaşına gelen hükümet ABD’den bağımsız bir politika izleme olanağına sahip olmadığından, gerekli önlemleri alma kararlılığını gösteremedi. Gündemde olan “sınır ötesi harekât”, ‘kısıtlı’ ve ABD’den onay bekler hale geldi!.. Genç Cumhuriyet dönemi üneydoğu Anadolu halkı, “ulusal mücadele” sonrasında kurulan, “Türkiye Cumhuriyeti”nde eşit vatandaşlar olarak yerlerini aldılar. Bu coğrafyada genç cumhuriyet döneminde “ulus birliği” içinde yaşama arzusunu teyit eden genel davranış şekli içinde oldular. Ne var ki eylemsel boyutta bazı girişimler yine de eksik olmadı. İngiliz destekli “Nasturi ayaklanması” (Ağustos 1924) ve “Şeyh Sait ayaklanması” (Şubat 1925) bölgede bölücü/ayrılıkçı nitelikli girişimler olarak ortaya çıktı. Diğerleri ise genelde “asayişsizlik” kapsamındaki hareketlerdi. “1937 Dersim hareketi” nden sonra, bölgede dikkate değer bir hareket görülmedi. SİYASAL İKTİDARLAR Siyasal iktidarlar bugün ve geçmişte çoğu zaman sorunun teşhisinde farkı yaklaşımlar sergilediler. Gelişmelere ilişkin “mesele”, “realite”, “gerçek”, “sorun” gibi tanımlamalar ortaya kondu. Bazı söylemler “örgüt” yandaşlarını cesaretlendirdi. Bu durum henüz yandaş olmamış kitlelerde kararsızlık yarattı. 2006’ya gelindiğinde, Başbakan, konuyu “ırksal” bir nitelendirmeyle tanımlayarak, “Kürt sorunu” diyerek “örgüt” ile aynı terminolojiyi kullanmaya başladı. Bu arada sorunun sosyal ve ekonomik boyutlarının yanında, demokrasi ve insan hakları boyutları da olduğunu savunan siyasiler ortaya çıktı. Sorunu “AB Kopenhag Ölçütleri”nin yokluğuna bağlayanlar oldu. Ne var ki bu ölçütlerin Türkiye tarafından kabul ve uygulamasından sonra hak ve özgürlük taleplerinde yine de bir azalma görülmedi. AB’ye üyelik için gerçekleştirilen reformlar kapsamında hedeflenen demokratikleşmenin; bölücü/ayrılıkçı hareketi ortadan kaldıracak bir ortam yaratmadığı gibi, aksine bu hareketi özendiren bir etki oluşturduğu ortaya çıktı. YARIN: STRATEJİK VE ÖNGÖRÜSEL YAKLAŞIM G Yargılanan Şeyh Sait (Önde oturan beyaz sakallı). 20 cezaevinde gerçekleştirilen ‘Hayata Dönüş’ operasyonunun 7. yıldönümü Terör nedeniyle köyleri boşaltıldı, ancak ortaya çıkan zararları karşılanmadı ÇHD: Sorumlular cezalandırılsın Tuzluca köylüleri AİHM’ye gidiyor İstanbul Haber Servisi Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi, 1922 Aralık 2000 tarihleri arasında Türkiye genelindeki 20 cezaevine yapılan “Hayata Dönüş” operasyonunun 7. yıldönümünde, siyasi tutuklu ve hükümlülerin ölmesine, sakat kalmasına neden olanların cezalandırılmasını istedi. Galatasaray’da bulunan şube binasında düzenlenen basın toplantısında konuşan avukat Güçlü Sevimli , operasyonlarda 30 tutuklu ve hükümlü ile 2 askerin yaşamını yitirdiğini belirterek “‘Hayata Dönüş’ denilen operasyonlar ‘Hayata Döndüren’ değil, ‘Hayata Son Veren’ operasyonlar olmuştur. Operasyonların gerekçesi ölüm oruçlarının kritik noktaya gelmesi olarak gösterilmiştir. Ancak operasyonlardaki asıl amaç siyasi tutuklu ve hükümlülerin F tipi cezaevlerine sevkedilmesi içindir” dedi. ‘Takipçisi olacağız’ Operasyonların 7. yılına girmesine karşın öldürülen ve sakat kalan insanlar adına adaletin tecelli etmediğini belirten Sevimli, “Operasyonlar sonrasında açılan yargılamaların hemen hepsi tutuklu ve hükümlüleri sanık sandalyesine oturtmuştur. As kerlere açılan davalarda ise operasyonlarda ihtiyat görevinde yer almış askerler yargılanmaktadır” diye konuştu. Sevimli, operasyonların tek bir merkezden yönetildiğini ve aylar öncesinden hazırlanarak gerçekleştirildiğini öne sürerek “Bu kişilere halen soruşturma açılmaması 19 Aralık operasyonlarının gerçek yüzünü gösteriyor. Operasyonlardaki ölüm ve yaralama olaylarında gerçek faillerin yakalanıp, fiillerine uyan ceza maddeleri ile cezalandırılmadıkları süresince adalet tecelli etmeyecektir. ÇHD olarak bunun takipçisi olacağız” dedi. IĞDIR (Cumhuriyet) Iğdır’da valilik emriyle 19932000 yılları arasında boşaltılan Tuzluca ilçesine bağlı 60 köyde yaşayan 4 bin 500 kişi, “Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Yasası”ndan yararlanmak istedi. Ancak valilik, söz konusu köylerde hiçbir zarar meydana gelmediğini belirterek köylülerin talebini reddetti. Köylüler ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmaya hazırlanıyor. Köylüler, 1993 yılından itibaren köylerine girişçıkış yasaklanınca kent merkezine göç etmek zorunda kaldı. Yıllar sonra bölgede huzur ortamının sağlanmasının ardından köylüler geri dönmek istedi. Ayrıca 5233 sayılı “Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Yasası”ndan yararlanmak için Iğdır Valiliği Zarar Tespit Komisyonu’na başvurdular. Ancak köylülerin başvurusu dosyasını inceleyen komisyon, söz konusu köylerde terör olayları yaşanırken alınan sıkı önlemler nedeniyle hiçbir zarar meydana gelmediğini kararlaştırdı. Köylüler ise karara itiraz ederek mağduriyetlerinin giderilmesini istedi. Hukuki süreci takip eden avukat Eyyüp Karaçelik, köylülerin dosyalarının gereken inceleme ve keşif yapılmadan reddedildiğini savundu. Kara çelik, Tuzluca Kaymakamlığı’nca düzenlenen resmi belgeye göre de köylerin fiilen boşaltıldığına ilişkin ifadeler yer aldığına dikkat çekerek şunları söyledi: “Bu belgelere ve fiili duruma rağmen Tuzluca ilçesinin bazı köylerinin boşaltılmadığını iddia etmek, fiili gerçeklerle örtüşmemektedir. Iğdır Valiliği’nce görevlendirilen komisyonun almış olduğu ret kararını doğru bulmuyoruz.” Köylüler ise “Zararımız ortada. Mağdur durumdayız. Gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne giderek hakkımızı arayacağız” dediler. CUMHURİYET 09 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle