24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 ARALIK 2007 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr 2007’de de yüzde 4’lük enflasyon hedefinin sapması üzerine Merkez Bankası’ndan açıklama geldi: 13 EKONOMİ POLİTİK ERİNÇ YELDAN Hedef tutmadı, sorumlu biziz İ erkez Bankası’na yapılacak iki atama ile ki yıldır enflasyon hedefini tutturamadıklarını ilgili kendisine isim gelmediğini belirten Merkez Bankası Başkanı Yılmaz, kurum açıklayan Devlet Bakanı Şimşek’i olarak itiraflarını “Elbette rahatsız oluyoruz. Bize yalanlayan Yılmaz, “Bakana şifahen iki bir görev verilmişti ve bunu yapamadık. Gerekirse utancını da taşırız” sözleriyle dile getirdi. isim sundum. Atamaların yapılmaması şık değil” dedi. Büyüme Hızı Neden Yavaşladı? Ulusal gelirin (gayri safi yurtiçi hasılaGSYİH) büyüme hızının 2007’nin üçüncü çeyreğinde büyük bir düşüş göstererek yüzde 1.5’te kalması üzerine uluslararası derecelendirme kuruluşlarından ve sermaye örgütlerinden koro halinde bir ses yükselmeye başladı: Türkiye reform sürecini geciktirdiği için büyüme hızı düşmektedir. Şimdi soralım: Büyüme hızının yavaşlamasının ardındaki en önemli etken, gerçekten de Türkiye’nin yeterli tempoda reform yapmaması mıdır? Büyümenin ivmesini kaybetmesinin sorumluluğu, gevşeyen reform süreci midir? Bu soruyu cevaplamadan önce, ulusal gelirde 2003 sonrasındaki hızlı artışın kaynağını araştırmamız gerekmektedir. Türkiye’nin 20032007 aralığında yıllık ortalama yüzde 7.8’e ulaşan büyüme performansının ardındaki ana kaynağın reform uğraşından ibaret olduğunu iddia edebilir misiniz? ??? Bu sorunun yanıtını 12 Eylül tarihli Ekonomi Politik köşesinde vermeye çalışmış idim: AKP hükümeti, 2001 krizinde çöküntüye uğramış ve ulusal geliri 180 milyar dolara gerilemiş olan bir ekonomi devralmıştı. AKP, IMF programının temel ekseni olan, yüksek reel faize dayalı yoğun dış borçlanma politikası sayesinde ulusal ekonomiye olan döviz girişlerini hızlandırmış, 2002’de sadece 8.9 milyar dolar düzeyinde olan sıcak para stoku, 2007 Temmuz ayı itibarıyla 95.9 milyar dolara; dış borç stoku ise 130 milyar dolardan 214 milyar dolara çıkarılmıştı. Sıcak para akımları, “doğrudan yabancı sermaye” kalemi altında gösterilen yabancıların gayrimenkul alımları ve şirket satışlarından kaynaklanan döviz girişleri ile birlikte Türk Lirası’nın değerini yükseltti; yani dövizin fiyatını ucuzlattı. Dövizin fiyatı birinci AKP döneminde (20032007) reel olarak yüzde 40 ile yüzde 55 düzeyinde geriledi. Dövizin ucuzluğu sayesinde ithal girdi maliyetleri geriletildi ve enflasyon oranı da hızla aşağıya çekilebildi. Türkiye, dış borçlanma, gayrimenkul ve şirket satışları aracılığıyla elde ettiği kaynakları başka ülkelerin ürettiği üretimi ithal ederek kullanırken, sürdürülemez bir büyüme ivmesinin büyüsüne kapıldı. Söz konusu dönemde özel sektörün ve özellikle finans dışı özel şirketlerin aşırı kur riski alarak dış borçlanması nedeniyle Türkiye küresel piyasalardaki dalgalanmalardan ve olası krizlerden en şiddetli etkilenen, kırılgan bir ekonomik yapıya büründü. Dolayısıyla, uluslararası finans kesimi 20032007 arasında Türkiye’nin milli gelirindeki 230 milyar dolarlık artışın 100 milyar dolarını finanse etmiştir! Ancak değişen küresel koşullar altında 20032007 aralığında Türkiye’ye sunulan bu olağanüstü kredi desteğinin 2008 sonrasına taşınması artık olanak dışıdır. ??? Bu gerçekler yalın olarak ortadayken, “reformsuz olmaz” dayatmasıyla Türkiye’den yeni siyasi ve iktisadi koşullandırmalar istenmektedir. Şunu önceden vurgulayalım ki Türkiye ekonomisinin işgücü piyasalarındaki kayıt dışılık ve başta sosyal güvenlik olmak üzere, sağlık, eğitim ve sosyal altyapının güçlendirilmesine ilişkin önemli kamu reformlarını yerine getirmesi, acil önem arz eden sorunlardır. Ancak IMF ve Dünya Bankası ikizlerinin telkinleri ile Türkiye’ye dayatılmak istenilen “reform”lar, ülkemizin sorunlarını çözmek şöyle dursun, var olan kırılganlıkları daha da derinleştirmekte ve Türkiye’yi uluslararası işbölümünde ucuz işgücü ve ucuz ithalat deposu olarak gören çokuluslu şirketlerin ve küresel finans sermayesinin stratejik çıkarlarına hizmet etmektedir. “Reform süreci yavaşlarsa büyüme hızınız düşer” söylemi, gerçekte Türkiye’nin sorunlarını çözmeye yönelik politika önerilerinden ziyade, ulusal bağımsızlığımıza yönelik tehditler içeren bir şantajdan ibarettir. M D urmuş Yılmaz’ın verdiği bilgiye göre enflasyon hedefi 2010 yılı için, 2008 ve 2009’da olduğu gibi yüzde 4 olacak ve gelecek yıl dalgalı döviz kuru rejimi uygulamasına devam edilecek. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, Türkiye’de enflasyonun sorumlusunun Merkez Bankası olduğunu belirterek “Kanunumuzda açıkça bize verilen görev, fiyat istikrarı. Ve 2 yılda biz, Merkez Bankası olarak bu hedefi tutturamadık” dedi. 2008 yılı Para ve Kur Politikası’nın açıklandığı toplantıda soruları yanıtlayan Yılmaz, enflasyonda hedefin saptığını ifade ederek şunları söyledi: “Bizim dışımızda yapılacak olanlar var. Fakat bu işin asıl sorumlusu biziz. Dolayısıyla, bu hedef tutturulmadı diye sorgulanmayı da anlamsız bulmuyorum. Bizi sorgulamanız son derece doğru, doğal, anlamlı. Biz eleştirilmekten, soru sorulmaktan çekinmiyoruz. Herhangi bir alınganlığımız yok. Çünkü bu bize verilen görev, bu görev hedef te tutmadı.” Hedefin tutmamasının makul ve mantıklı bir açıklamasının olduğunu ifade eden Yılmaz şöyle devam etti: “Evet, hedef tutmadı. Çünkü enflasyon ile ilgili tek aracımız olan kısa vadeli faiz oranlarının doğrudan etki alanı dışında olan şoklar var. Bu şoklar sadece bizde değil, bütün dünyada... Elbette rahatsız oluyoruz. Bize bir görev verilmişti ve bunu yapamadık. Gerekirse utancını da taşırız. Bunu da toplumla paylaşırız.” Durmuş Yılmaz, 2010 yılı enflasyon hedefinin, 2008 ve 2009’da olduğu gibi yüzde 4 olarak belirlendiğini açıkladı. Yılmaz’ın verdiği bilgiye göre, Para Politikası Kurulu, 2008 yılında aylık olarak toplanmaya devam edecek. Merkez Bankası 2008 yılında enflasyon hedeflemesinin yanı sıra dalgalı döviz kuru rejimi uygulamasına devam edecek. Yılmaz’dan Şimşek’e yalanlama H A Z İ N E 150 milyar YTL borç ödenecek H ‘ Atamaların yapılmaması şık değil... Ben şifahi olarak Sayın Bakan’a, Merkez Bankası tarafından uygun görülen iki ismi ilettim. erkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz, Merkez Bankası’na yapılacak iki atama ile ilgili kendisine isim gelmediğini açıklayan Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’i yalanladı. Yılmaz, “Bakana şifahen iki isim sundum. Atamaların yapılması gerekiyor. Bunun sıkıntısını biz çekiyoruz” dedi. Para politikası ile ilgili sunumundan sonra soruları yanıtlayan Yılmaz, “Atamaların yapılmaması şık değil... Her yerde söylüyoruz. Ben şifahi olarak sayın bakana, Merkez Bankası tarafından uy M ’ gun görülen iki ismi ilettim” dedi. Şimşek’in, kendisine isim gelmediği yönündeki açıklamasının sorulması üzerine ise Yılmaz, “Bugün gazetede bir arabaşlık gördüm: ‘Bana gelen isim yok.’ Size şunu içtenlikle söylüyorum; ben sayın bakana ‘Merkez Bankası olarak, şu isimlerin şu açık pozisyonlara atanmasını düşünüyoruz’ diye söyledim” dedi. Şimşek’in, “Merkez Bankası’nın İstanbul’a kesin olarak taşınacağı” yönündeki açıklaması ile ilgili olarak ise Yılmaz, “Personelin bu konuda bir isteği yok” dedi. azine Finansman Programı’na göre, Türkiye 2008’de 149.7 milyar YTL borç servisi yapacak; 106.9 milyar YTL’lik borçlanma gerçekleştirilecek. Türkiye 2008 yılında 130.8 milyar YTL iç ve 18.9 milyar YTL dış olmak üzere, toplam 149.7 milyar YTL borç ödeyecek. Hazine’nin 2008 yılı Finansman Programı’na göre, 2008 yılı için öngörülen toplam 130.8 milyar YTL’lik iç borç servisinin 111.5 milyar YTL’lik kısmını piyasaya yapılacak ödemeler oluşturacak. 2008 yılında, nakit bazlı faiz dışı fazlanın program hedefleriyle uyumlu olarak 35 milyar YTL, özelleştirme gelirlerinden sağlanacak kaynak ile TMSF’den gerçekleştirilmesi beklenen tahsilat toplamının 9.2 milyar YTL olması bekleniyor. Toplam borçlanma dışı kaynakların 44.7 milyar YTL olması öngörülüyor. Hazine’nin verilerine göre 2007’de 136.7’si iç, 22.1’i dış olmak üzere toplam 158.9 milyar YTL nakit borç ödendi. İTO BAŞKANI YALÇINTAŞ Siyasi ve global riskler nedeniyle geçen yılın durağan geçtiğini belirten inşaatçılar umutlu Kara tablo var denemez ama... Ekonomi Servisi İstanbul Ticaret Odası (İTO) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Yalçıntaş, bugün geldiği nokta itibarıyla ekonomide kesinlikle bir kara tablo bulunmadığını, ancak bundan sonra büyümenin sürdürülebilir olması için mikro önlemlerin alınmasının da şart olduğunu söyledi. Yalçıntaş, gazetecilerle bir araya geldiği sohbet toplantısında, 2007 sonuçları ve 2008’e bakış hakkında görüşlerini açıklarken şunları söyledi: “2008 yılı için açıklanan büyüme hedefi yüzde 5.5 idi. Eğer 2007’nin üçüncü çeyreğindeki gibi olursa, Türkiye’nin bu büyüme rakamını yakalaması zor. Bunun için birtakım tedbirlerin alınması lazım. Mikro ekonomik tedbirlerin alınması, istihdam üzerindeki vergi yükünün ve enerji maliyetlerinin düşürülmesi, KOBİ’lerin daha güçlü olabilmesi için ekonomik destek yanında ArGe ve birleşme desteğinin sağlanması gerekir. Türkiye aldığı makro ekonomik tedbirlerle 2001’den sonra temel parametrelerini düzeltti. Bunun sürdürülebilmesi özel sektörün daha verimli, daha kârlı olmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Bu konuda yeni hükümeti bir dönüm noktası olarak görüyorum. Büyümenin devamı için bundan sonra yeni ekonomik politikalar uygulanmalıdır.’’ Yalçıntaş, Merkez Bankası’nın uyguladığı politikaları da bir işadamı ve İTO Başkanı olarak çok doğru bulduğunu vurguladı. 2007’yi unut 2008’e bak ? İnşaatçılar, Ekonomideki istikrarsızlık, büyümede yavaşlama, enflasyon ve faiz oranlarının artması gibi tehditlerin bertaraf edilmesi durumunda 2008 yılında yüzde 15 oranında büyüme beklediklerini öne sürdüler. Ekonomi Servisiİnşaat sektörü ve inşaat malzemeleri sanayisinin mevcut durumunu masaya yatırmak amacıyla sektörün sorunlarına yönelik çözüm önerilerini içeren ‘İnşaat Sektörü ve İnşaat Malzemeleri Sanayisi Ekonomik Reğerlendirme ve Öneriler’ başlıklı rapor İnşaat Malzemeleri Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan ve yönetim kurulu üyelerinin katıldığı basın toplantısıyla açıklandı. Raporda 2007 yılının iç siyasi ve global riskler nedeniyle durağan geçtiği belirtilirken 2008 yılında mikro politikalara ağırlık verilmesi durumunda sektörün iç ve dış pazarda ortalama yüzde 15 oranında büyüme kaydedileceği öne sürüldü. Turan “2001 krizi sonrası sektörümüz ortalama yüzde 5 oranında büyüme kaydetti. Ekonomideki istikrarsızlık, büyümede yavaşlama, enflasyon ve faiz oranlarının artması ile konut finansman sisteminin uygulanmasında gecikme, inşaat malzemeleri sektöründe var olan kurumsal otorite boşluğu, kamu otoritesinin denetim yetersizliği ve yetki karmaşası kayıt dışı, standart dışı ve kalitesiz üretim yapılması ve haksız rekabet, kamunun malzeme kullanımını yeterli ölçüde özendirmemesi, gibi tehditlerin bertaraf edilmesiyle sektörün büyümesi yüzde 35’lere kadar çıkacaktır. TAV’ın Hopa terminali faaliyete geçti Ekonomi Servisi Gürcistan ile Türkiye arasındaki ikili ilişkilerin gelişmesinde önemli rol üstlenmesi beklenen ve TAV Havalimanları Holding’in yer hizmetleri kuruluşu olan HAVAŞ tarafından işletilecek Batum Uluslararası Havalimanı’na ulaşımı kolaylaştıracak Hopa Terminali hizmete açıldı. TAV Havalimanları Holding tarafından 20 yıl süreyle işletilecek olan Batum Uluslararası Havalimanı, 26 Mayıs 2007’de faaliyete geçmişti. TAV Havalimanları Holding İcra Kurulu Başkanı ve CEO’su Sani Şener, Batum Uluslararası Havalimanı’nı kullanarak Türkiye’deki herhangi bir havalimanına iç hat statüsünde gidecek ya da uluslararası yolculuk yapacakların geçiş noktası olacak Hopa Terminali’nin iki ülke arasındaki ticari ilişkilere de ivme kazandırmasını beklediklerini söyledi. İtalya’dan vize kolaylığı İki ülke arasında imzalanan mutabakat muhtırası kapsamında Türk işadamlarına vize işlemlerinde somut kolaylıklar sağlanacak Ekonomi Servisi Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, Türkiye ile İtalya arasında vize işlemlerinin kolaylaştırılması konusunda imzalanan mutabakat muhtırası kapsamında, TOBB’dan alınacak “takdim mektubunu’’ ibraz eden Türk işadamlarının “iyi niyet sahibi’’ kabul edilerek vize işlemlerinde somut kolaylıklar sağlanacağını bildirdi. Rifat Hisarcıklıoğlu, İtalya’nın Ankara Büyükelçisi Carlo Marsili ile ortak bir basın toplantısı düzenledi. Carlo Marsili toplantıda yaptığı konuşmada, mutabakat muhtırasının, Türk işadamlarına, beş yıla kadar uzun süreli, çok girişli vizelerin üç çalışma günü içinde verilmesini öngördüğünü, ayrıca benzer kolaylığın turistik vizelere sağlanacağını söyledi. JAPON KREDİ KURULUŞU Görünüm iyi risklere dikkat TOKYO/ANKARA (AA) Japon kredi derecelendirme kuruluşu JCR, Türkiye ekonomisine ilişkin olumlu faktörlerin, olumsuz faktörlerden daha fazla olduğunu bildirdi. JCR tarafından hazırlanan rapora göre Türkiye ekonomisindeki olumlu faktörler, “IMF destekli reformlarda ilerleme, IMF ile mali destek içeren anlaşmanın sürdürülmesi, AB katılım sürecindeki reformlarda ilerleme, makro ekonomik performansta iyileşme’’ olarak sıralanırken, olumsuz faktörler de “borç yükü,cari açık ve Irak’taki istikrarsız siyasi durumun muhtemel etkileri’’ olarak vurgulandı. JCR’nin raporunda, Türkiye’nin, yabancı para birimi ve yerel para birimi cinsinden BB() olan kredi notlarına ilişkin ekonomik görünümün “pozitif’’ olduğu da vurgulandı. B İ L G İ T O P L U M U N A D O Ğ RU / ÖZLEM YÜZAK [email protected] 2007 neredeyse bitmek üzere. Geleceğe ilişkin sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için yakın geçmişi ve içinde bulunduğumuz dönemi küresel bağlamda doğru okuyabilmek şart. Türkiye dönüşürken dincileştirme politikası ile birlikte sermayenin el değiştirmesi de yaşanıyor. İşsizlik artarken “yoksulluk ve sadaka ekonomisi” toplumun büyük çoğunluğuna verilen sus payı niteliğinde. Ilımlı İslam modeline uygun bir yapıda hızla ilerliyoruz... Bu zaten bize Batı demokrasisi tarafından biçilen bir model ve AKP iktidarı bununla örtüşen kendi politikaları doğrultusunda başarı ile uyguluyor. Türkiye böyle bir döngü içindeyken içinde yaşadığımız dünya da ciddi bir değişim geçiriyor. Küreselleşmeyi Doğru Okumak... dı. Yaşlı nüfusu, bir türlü reforme edemediği kurumları ile Avrupa Birliği içindeki dengeler değişiyor. Örneğin Avrupa Birliği ve Afrika liderleri arasında Portekiz’in başkenti Lizbon’da 10 gün önce yapılan iki günlük zirve toplantısı hiçbir ilerleme sağlanamadan sonuçlandı. Afrika ülkeleri liderleri “Avrupa Birliği’nin kendilerine zorlamaya çalıştığı serbest ticaret anlaşmalarını” “Afrika’nın çıkarına olmadığı” gerekçesiyle reddettiler. Yenilikçiliği, teknoloji geliştirmeyi esas alarak ülkelerin küresel rekabet gücünü arttırmayı hedefleyen Lizbon kriterleri fiyaskoya dönüşmüş durumda. Avrupa’nın dört bir yanından korumacılık rüzgârları daha şiddetli eserken, Türkiye’ye verilen üyelik perspektifinden uzaklaştırılacak her türlü diplomatik hamleye yeşil ışık yakılıyor. Batık mortgage kredilerinin piyasalarda yarattığı çalkantı ve likidite sorunuyla boğuşan ABD’de yaşanan kriz, dolaylı olarak tüm diğer ekonomileri de etkiliyor. nun ki Batı dünyası dışında kimsenin sesi çıkmıyor. Ve Çin!!! Devlet eliyle kalkınma modelini benimseyen Çin’in bugün geldiği nokta tüm dünyayı bir yandan büyülerken bir yandan da ürkütüyor. Önce işe kopya ürünlerle başladı, ucuz ürünlerle tüm dünyanın fabrikası haline geldi. Buna zorunluydu, çünkü istihdam sağlamak ve doyurmak zorunda olduğu bir nüfusu vardı. Ancak ucuz üretim ile küresel ekonomik güç olunamayacağının da farkındaydı. Bu yüzden altyapısını da eşzamanlı olarak hazırladı. Eğitim sistemini ve beyin gücü politikalarını “küresel güç” hedefiyle geliştirdi. Bugün hızla yüksek teknoloji ürünlerine yöneliyor, dünyanın her bir yerinde şirketler satın alıyor, enerji kaynaklarına olan iş Putin modeli Komşumuz Rusya’da halkın yüzde 85’inin desteğini yeniden alan Vladimir Putin, aslında Batı dünyasından çok farklı bir modeli uyguluyor. Çöken Rus ekonomisini son derece kesin ve istikrarlı politikalar uygulayarak düze çıkaran, özelleştirme dönemlerinin oligarklarını tasfiye eden, enerji kaynaklarını ülkesinin çıkarları doğrultusunda başarı ile yöneten Putin, Batı tarafından dayatılan sözde kalkınma modellerinin çok dışında bir yol izliyor. Ülkesinin ekonomisini, güvenliğini, sosyal ve toplumsal yapıyı kendi kuralları ile iyileştiriyor. Halk da gelişmelerden mem Batı’nın etki alanı daralıyor Avrupa Birliği ve ABD bir türlü kendini toparlayamıyor. Batı hırçın. Dünya üzerindeki etki alanı daralmaya başla tahı, Çin’i, İran ve Rusya başta olmak üzere diğer ülkelerle stratejik işbirliklerine yöneltiyor. Avrupa’nın eski sömürge bölgesi Afrika ile yakın ilişki içinde. Başta bankaları olmak üzere finans ağını da istikrarlı biçimde büyüten Çin, bugün küresel fonlar oluşturuyor ve girişim sermaye şirketleri kurarak diğer bölgelerde de aktif rol üstleniyor. Çin ve Rusya’nın yaptığını Hindistan ve Brezilya da kendilerine özgü yöntemlerle uyguluyorlar. Bu yüzden yakın geleceğin yükselen güçleri arasında gösterilen ve BRIC ülkeleri olarak tanımlanan bu 4’lüyü çok yakın takip etmek gerekiyor. Küresel değişim, “dayatılan modellerin ya da sistemlerin” dışında, ülkelerin kendilerine özgü ulusal politikalar geliştirerek de kalkınacağını açıkça ortaya koyuyor. Bunun için illa da sistemin dışına çıkmak gerekmiyor. Dünya ekonomisi içinde etkin oyuncu olmanın asıl yolu da buradan geçiyor... CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle