18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 KASIM 2007 SALI 8 TÜRKİYE İstanbul Edirne Kocaeli Çanakkale İzmir Manisa Aydın Denizli Zonguldak Açık İstanbul HABERLERİN DEVAMI Y B Y Y Y Y B Y Y 9 6 11 13 19 16 19 16 13 Sinop Samsun Trabzon Giresun Ankara Eskişehir Konya Sıvas Antalya Y Y Y Y Y Y Y Y B 15 18 21 16 9 7 13 10 21 Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars Y B PB PB PB PB B B Y 16 19 12 16 12 10 6 5 7 Trabzon Ankara İzmir Hakkari Antalya Adana Ş.Urfa Erzurum Bütün bölgelerimiz parçalı çok bulutlu, Marmara’nın güney ve doğusu Kuzey ve İç Ege, Akdeniz bölgesinin iç kesimleri, İç Anadolu, Karadeniz ve Doğu Anadolu’nun kuzey ve batısı yağışlı geçecek. Hava sıcaklığı yurdun kuzeybatı kesimlerinde hissedilir derecede 810 derece azalacak, diğer yerlerde önemli bir değişiklik olmayacak. Çok bulutlu DIŞ MERKEZLER Oslo Helsinki Stockholm Londra Amsterdam Brüksel Paris Bonn Münih Y 0 Y 2 Y 1 Y 14 Y 11 Y 6 Y 8 Y 1 B 12 Yağmurlu Stockholm Berlin Budapeşte Madrid Viyana Belgrad Sofya Roma Atina Zürih B 2 B 0 B 14 Y 2 B 4 B 0 B 15 Y 17 B 1 Moskova Aşkabat Astana Taşkent Baku Bişkek Tiflis Kahire Şam Karlı Y B Y Y PB Y PB B B 0 8 5 9 13 7 7 23 17 Londra Berlin Moskova Belgrad Madrid Ankara Taşkent Tahran Kahire Sulu kar Gök gürültülü Parçalı bulutlu Sisli Bulutlu GÜNCELCÜNEYT ARCAYÜREK ? Baştarafı 1. Sayfada AKP’nin Kızılcahamam’da üç gün süren basına kapalı toplantılarında liderle milletvekilleri arasında diyalog yok! Toplantı tam bir monolog. Lider konuştu, milletvekilleri dinledi. Başlarken, toplantıları kapatırken liderin yaptığı konuşmalarda özellikle üzerinde durduğu konular, başta medya ve muhalefet. Kafalarındaki soruları tabii varsa gidermeye çalışan AKP milletvekillerini de bir güzel payladı. Nasıl bir “istişare ve değerlendirme” toplantısı ise… geldiler, havuza girdiler, futbol maçları yaptılar ve susan milletvekilleri olarak başkente döndüler. ??? Anadolu Ajansı RTE’nin konuşmalarını çarşaf çarşaf gazetelere geçti. Dünkü sayılarında Hürriyet ve Milliyet gibi böyyük gazetelere göz attınızsa… üstelik birinci sayfalarında bir âmâ kızımızın ABD’de yaşantısı manşette. Ya da Suudi Arabistan Büyükelçisi’nin krallarının kısa ziyaretinde bıraktığı paradan söz eden, üstelik bu ülkeyi aşağılayarak anlatan demeci… ilk sıralarda. Medyaya, muhalefete ağır saldırılardan tek sözcük yok! Oysa, medyadan öyle söz ediyor ki Recep Bey, sanki bu ülkenin, medyanın tek efendisi. “Terörle mücadele gibi hassas meseleler başta olmak üzere medyamızda kaynağından doğrulatılmamış, uydurma ve hayal senaryoların haber yapıldığını görüyoruz” diyor. Bre insaftan yoksun lider, başbakan vs... Şu medyaya her gün göz atanların vardığı yargıyı bilmezlikten geliyor. Ülke gerçeklerini tartışmayan bu medyadan bile şikâyetçi. Üstelik zeytinyağı gibi mübarek! Başta terör, ülkenin “hassas meselelerinde” dut yemiş bülbül gibi yayın yapan bu medyayı da beğenmiyor. Medya halkın sağduyusunu, gözlerini başka yönlere çekmek için toplumun büyük ilgi duymayacağı, duymadığı konuları manşetlerde göstererek aslında gerçek görevini yapmıyor. Recep Bey bu durumu da yeterli bulmuyor. ??? Dolaylı biçimlerde söylemesine bakmayın; RTE’nin indinde Türk medyası “kötü niyetli”. Kötü niyetini, “rivayetleri işlerine geldiği gibi fısıldayanlara alet” olarak gösteriyormuş. Pes doğrusu; sanki asker ve sivil otoriteler medyayı olaylarla ilgili hemen her gün doyurucu biçimde aydınlatıyor da, medya bu açıklamaları halka duyuracağı yerde “rivayetleri fısıldayanlara alet oluyor”. Bu ülkede medyayı hedef alan başbakanlar, siyaset adamları gördük ve lakin yatıp kalkıp medyaya ağız dolusu olmadık suçlamalarla yüklenen bu başbakan gibisine rastlamadık. Bu başbakan, neden böyle bir ruh hali sergiliyor? Tek başına iktidar olmayı bir türlü sindirememekten... Siyasal ikbal görmemişlere özgü bir ruhsal bunalımdan geçiyor. Yoksa… yerli yersiz, kuzu gibi bu medyaya bu denli ağır saldırılarda bulunabilir mi bir insan! 29 yıldır durmayan kan 1978’de Diyarbakır’ın Fis köyünde yapılandırılan ve siyasallaşmayla ilgili hedefine ulaşmaya çalışan terör örgütü PKK, lideri Öcalan’ı İmralı’dan çıkartmayı düşlüyor! MEHMET FARAÇ GÜNDEM ? Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY Türkiye’ye 1984 yılından bu yana terörün acısını yaşatan PKK, 29. kuruluş yıldönümünde tarihinin en büyük kumpasının içinden çıkış yolu arıyor. 29 Kasım 1978’de Diyarbakır’ın Fis köyünde yapılandırılan ve siyasallaşmayla ilgili hedefine ulaşmaya çalışan örgüt, dincilikten sosyalizme, dikkat çekici bir geçmişi bulunan liderini İmralı’dan çıkartmayı düşlüyor! Urfa’nın Halfeti ilçesine bağlı Ömerli (Amara) köyünde 1948’de Kürt kökenli bir baba ve Türk bir anneden dünyaya gelen Abdullah Öcalan, çocukluğunda bir yandan köy imamından dini dersler alıp cenk hikâyeleri dinliyor, diğer yandan da “en iyi yılan avcısı” olarak tanımlanıyor. CEMİL BAYIK ORTAYA ÇIKTI Murat Karayılan’la birlikte yakalandığı iddialarıyla gündeme gelen PKK yöneticilerinden Cemil Bayık’ın 6 günlük suskunluğun ardından yaptığı açıklamalar tehditler içeriyor. Bayık, Roj TV’de yayımlanan ve PKK’nin yayın organlarından ANF’nin derlediği açıklamalarında, “Bir daha kaybedersek, kolay kolay kendimizi toparlayamayız” diyerek örgüte uyarılar yapıyor. Bayık, kendilerine ateşkes çağrısında bulunan güçlerin, sorunun diyalog ve demokratik yöntemlerle çözümü için çaba harcayacakları sözünü verdiğini, ancak bunu yerine bitirdiğinde sosyalist bir yaşamda karar kıldığını!” anlatıyor. Öcalan 1971’de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’ne burslu olarak giriyor ve Kızıldere katliamını protesto için yapılan boykot eylemine katıldığı ve bildiri dağıttığı için 7 Nisan 1972’de tutuklanıyor. 6 ay süreyle Mamak Cezaevi’nde kalan Öcalan, cezaevinden çıktıktan sonra önce Anıtkabir civarı sonra da Yukarı Ayrancı’da bir başka arkadaşının evinde, Kemal Pir, Mazlum Doğan, Haki Karer, Mustafa Karasu, Mehmet Hayri Durmuş ve Cemil Bayık gibi PKK’nin temellerini atacak grupla toplantılar yapıyor. 1 Mayıs 1973’te Çubuk Barajı’nda PKK’nin 6 kişilik çekirdek getirmediğinden yakınıyor. Peşmerge yöneticilerinin “koşulsuz silah bırakma” çağrılarının kendilerini teslim almaya yönelik planın bir parçası olduğunu savunan Bayık’ın şu sözleri ise örgütün içinde bulunduğu psikolojinin ipuçlarını veriyor: “Teslim olmamız için, bize karşı tecrit, ambargo ve operasyonlar gerçekleştiriliyor. Tamamen imha siyaseti yürütüyorlar. ABD, AB, Türkiye, KDP ve KYB elbirliğiyle bize karşı ortak bir plan yürütüyor. Açıkça ‘PKK’yi yok edeceğiz’ diyorlar. Önüne projeler konulursa, PKK bunu tartışır.” minde başta Bucaklar ve Süleymanlar olmak üzere bazı aşiretlerin ileri gelenleri ile kimi Kürt örgütlerine yönelik yapıyor. Öcalan, 1979 yılının Mayıs ayında Suriye’ye kaçıyor ve Bekaa Vadisi’nde 50 kişilik silahlı bir grup oluşturuyor. 1526 Temmuz 1981’te toplanan PKK 1. Konferansı’nda silahlı mücadele kararı alınıyor. Ancak 1982’de İsrail’in Lübnan’ı işgali karşısında Filistin saflarında savaşan PKK, 12 kayıp veriyor. PKK, 2025 Ağustos 1982’deki 2. kongresinin ardından 1983’ten itibaren silahlı güçlerini Irak’ın kuzeyi ile İran kırsalına sevkediyor, 1984 yılında Hezen Rizgariya Kürdistan adıyla oluşturduğu ilk silahlı birimleriyle de 15 Ağustos 1984’teki Eruh ve Şemdinli baskınlarını gerçekleştiriyor. “Bir avuç eşkıya” tanımlaması o zaman yapılıyor! Terörü tüm doğuya yayma kararı ise 2530 Ekim 1986’daki 3. kongrede veriliyor. 29 yıllık tarihinin 23 yılında binlerce terör saldırısı gerçekleştirerek 10 binden fazla güvenlik görevlisi ve sivili şehit eden örgüt, bu dönemde 30 bin civarında kayıp ve ülke ekonomisine 300 milyar dolardan fazla zarar veriyor. Öcalan 1999 yılından bu yana İmralı’da tutulurken örgütü ise 29 yıllık tarihinde belki de ilk kez bu kadar siyasi, askeri ve diplomatik abluka altında bocalıyor. PKK, özetle Kürt kimliği ve dilinin anayasaya girmesi konusundaki beklentilerini şiddetle dayatmaya çalışıyor. Ancak aynı zamanda örgüt, aşağıdaki anıların sahibini de İmralı’dan çıkarmayı düşlüyor: “Küçük bir çocukken birisi benim kafamı kırdı. Annem intikamımı aldıktan sonra beni eve alacağını söylüyordu. Kafasını kıran çocuklardan intikam alan Abdullah, annesinin bu yöneliminin kendi kişiliği üzerinde etkili olduğuna inanmakta ve bunu dile getirmektedir!..” PKK’nin 29 yıllık şiddeti Öcalan’ın kafasındaki kırıktan kaynaklanmıyor!.. Din dersinden sosyalizme! Öcalan, ilkokulu “Ermeni köyü” Cibin’de, ortaokulu Nizip’te, liseyi ise Ankara Tapu Kadastro Meslek Lisesi’nde yatılı olarak okuyor. Kendi anlatımıyla “Köyden aldığı dini eğilimi Ankara’da güçlü olarak yaşamaya devam ediyor, Maltepe Camisi’ne gidip geliyor, komünizmle mücadele derneklerinin seminerlerini dinliyor hatta ülkü ocaklarına bile gittiği oluyor!” Anılarında “ilk kez Hulusi Turgut’un Mustafa Barzani ile yaptığı söyleşinin Kürtlük bölümünün ilgisini çektiğini, liseyi kadrosuyla gruplaşma kararı alan Öcalan, 19741975 yıllarında ise Ankara Demokratik Yüksek Öğrenim Derneği (ADYÖD) yönetimine giriyor. 1976 yılında Ankara Mühendisler ve Mimarlar Odası’nda katıldığı bir seminerde “Kürdistan sömürgedir” iddiasında bulununca tepki alan Öcalan, 1 Ocak 1977’deki Dikmen ve Tuzluçayır toplantılarında, kendisi dışındakilerin propaganda ve örgütlenme çalışmaları için Güneydoğu’ya gitmesini kararlaştırıyor. Kafayı kim kırdı?.. 29 Kasım 1978’de Diyarbakır’ın Lice ilçesinin Fis köyünde Partiya Karkerên Kürdistan (Kürdistan İşçi Partisi) adını alan örgüt, ilk silahlı eylemlerini de Urfa’nın HilvanSiverek kesi dan ikisini aktaralım... Soru: Aşağıdakilerden hangisi Allah’ın evrenin düzenini ve işleyişini sağlamak için koyduğu yasalardan değildir? A Fiziksel yasalar, B Toplumsal yasalar, C Biyolojik yasalar, D TC Anayasası. Soru: Yüce Allah evrendeki düzenin varlığı için her alanda kurallar koymuştur. Biz bunlara ‘sünnetullah’ diyoruz. Buna göre aşağıdaki kurallardan hangisi Allah’ın koymuş olduğu kurallardan değildir? A Gezegenlerin belli bir yörüngede hareket etmeleri, B Canlıların üreyip çoğalmaları, C Gelir dağılımının adil olduğu ülkelerin ilerlemesi, DFutbol maçında topun taca çıkması. Her iki soruda da doğru yanıt D şıkkı. ??? İkinci sorunun yanıt bölümündeki A şıkkını okuyunca aklıma ilk, 16. yüzyılda İstanbul’da yaşamış astronomi bilgini Takiyeddin geldi. Takiyeddin dünyada bilimin her alanında ilerlediği o günlerde İstanbul’da bir gözlemevi kurmak ister. Padişah 3. Murad’a gider. Öneri 3. Murad’ın da aklına yatar, derhal gerekli malzemelerin alınmasını ister. O sırada İstanbul’da bir veba salgını vardır. Kimi bağnazlar, salgının Takiyeddin’in araştırmaları yüzünden çıktığını yayar. Söylenti 3. Murad’a kadar ulaşınca, “Şeyhülislam fetva versin, sonra işe başlasın” der. Şeyhülislam der ki: “Gökyüzünün derinliklerini araştırmak, Allah’a şirk koşmaktır!” Gözlemevi bir gecede yerle bir edilir. Aynı şeyhülislam, Rus donanmasının Karadeniz’deki gücünün ne kadar olduğunu saptamak için yıldız falına bakıyordu! Adnan Adıvar bu olayı irdelerken şu yorumu getirir: “Gözlemevinin yıkılmasından sonra Osmanlı’da 150 yıl boyunca araştırma yapılmadı, bu tür şeylerden uzak duruldu.” ??? Aradan yüzyıllar geçmiş... Uygarlık treni dünyanın pek çok coğrafyasında ilerlerken, bizde uygarlık freninin hâlâ aktif olduğunu görüyoruz. Uygarlık dünyası, gökyüzünde gezegenlere ulaşıp aşarken biz “Gezegenlerin kuralını Allah koydu” deyip futbol maçında taca çıkan topun kuralıyla uğraşıyoruz. Bu soruları hazırlayıp AKP’ye yaranmaya çalışanlara bir sözümüz var... Siz bugün, “Bütün kuralları Allah koydu, TC Anayasası’nı kul hazırladı... Kul taca çıkan toptan başka bir şeyden sorumlu değildir” diyorsunuz... Bir süre sonra bunu da söyleyemeyecek hale gelebilirsiniz. Sizden daha tutucuları çıkar, şunu söyler: “Ne demek TC Anayasası?.. Allah’ın koyduğu kuralın yanına başka kural mı konur?.. Topun taca çıkması da kuldan değildir. Allah öyle istemiştir, öyle olmuştur.” Bir sözümüz de AKP’yi demokrat, reformcu ilan edenlere ve susanlara... Yukarıdaki soruları hazırlayan iklimi AKP iktidarı oluşturuyor. Önünüzde iki yol var; ya kısa süre sonra AKP’den daha AKP’ci olacaksınız ya da kendinizi tümüyle tasfiye edilmiş bulacaksınız! Taca çıkan top değil... Bilim... Türkiye’nin geleceği! ankcum?cumhuriyet.com.tr IŞIL ÖZGENTÜRK Bir özendim bir özendim ? Baştarafı Arka Sayfada böyle yürür. Bu müzikte de böyledir, oyunculukta da, tekrarlardan yüzde alınır. Yıllar önce fotoğraf sanatçısı arkadaşım İsa Çelik’ten bir kurum için bir fotoğraf istemiştim; arkadaşız ya, bana bedava verir diye düşünmüştüm. Ama İsa bana o gün güzel bir ders verdi: “Ben güneş enerjisiyle yaşamıyorum Işıl.” O günden kulağıma küpe oldu, şimdilerde kim bir proje önerse ya da fikir sorsa, hemen lafı gediğine koyuyorum: “Ben güneş enerjisiyle yaşamıyorum, işim bu.” Nereden nereye geldik; şimdi ben bu konuyu neden açtım, çünkü günlerdir özendiğim bir şey var. Hollywood’daki senaryo yazarlarının grevi. 12 bin kişi 5 Kasım’dan beri grevde! Yani pek çok Hollywood dizisi durmuş durumda. Tekrarlar bile işi kurtarmıyor. Grevi kırmak gibi bir sorun da yok. Yani yapımcılar grevdekiler yerine yenilerini ya da başkalarını koyamıyorlar. Allah’ın işine bak, bizde işler nasıl olurdu, siz düşünün. Bu yılki Altın Portakal’daki ne olduğu belirsiz ön jüri için bile sesini çıkarmayan meslek örgütleri mi grev yapacaklar? Hadi canım. Belki yirmi yıl sonra bir şeyler olabilir. Yıllar önce Türkiye Yazarlar Sendikası yönetimindeyken bir deney yaşamıştım, yazarların televizyonlara bedava çıkmamasına karar vermiştik. Sembolik de olsa bir para alınmalıydı ve bu para sendikaya bırakılıp bir gelir elde edilebilirdi. Kimseler uymadı, hâlâ da özel program yapanların dışında fikir beyan eden yazarların herhangi bir ücret talep ettiklerini sanmıyorum. Aynı şey, festival jürileri için de geçerli. Oysa dünyanın her yerinde “jüri hakkı” diye bir hak vardır. Bizde bu işlerin bu denli alaturka işlemesinde hepimizin payı var. Tabii en büyük pay da “yazarın, çizerin güneş enerjisiyle yaşadığını sanan” özel okulların, televizyon yöneticilerinin ve yerel yönetimlerin. Yerel yönetimlere de birkaç sözüm var, pop yıldızlarına milyonlar veren belediyeler, nedense konuşmacı olarak çağırdıkları yazarlara gelince birden çok yoksullaşırlar. Dedim ya, iş baştan bozuk, bize de Hollywood’da grev yapan 12 bin kişiye özenmek kalıyor. [email protected] Bingöl’ün Kiğı ilçesinde terör örgütüne yönelik düzenlenen operasyon sırasında dik bir yamaca tırmanırken üzerine kaya parçası düşmesi sonucu şehit olan Piyade Er Erkan Daş, Kars’ın Kağızman ilçesinde düzenlenen törenle toprağa verildi.Törende kadın polislerin yardımıyla ayakta durabilen acılı şehit annesi Aysel Daş, “Oğluma kurban olayım. Ben oğlumu kaybettim. Vatan sağ olsun” diyerek ağladı. Bu arada Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesinde, operasyondan dönen askerleri taşıyan araç, ilçe girişinde yolun kaygan olması nedeniyle kontrolden çıkarak devrildi. Kaza sonucu 1 asker şehit olurken 12 asker yaralandı. Şırnak Askeri Hastanesi’nde tedavi altına alınan askerlerden 3’nün durumunun ağır olduğu öğrenildi. (Fotoğraf: AA) Şehit er uğurlandı İddia çok, doğrulayan yok Barzani’den altı gündür haber yok ? Baştarafı 1. Sayfada Cemaat yandaşlarını rahatlıkla ülkeye sokabiliyor. AKP de diplomatlara baskı yapıyor Avustralya’dan Gülen’e açık destek TAYLAN BÜYÜKŞAHİN SydneyAvustralya hükümeti ile Fethullah Gülen cemaati arasındaki çıkar ilişkisi gittikçe kuvvetleniyor. Gülen cemaatinin vakıf ve okullarının ülke çapında yayılmasına Avustralya hükümeti göz yumuyor. Ayrıca hükümet, bazı okullara ‘eğitime katkı’ adı altında yıllık 2 milyon dolara yaklaşan yardımlarda dahi bulunuyor. Avustralya hükümetinin de bunlara karşılık AKP’den, en son 2 yıl önce gündeme gelen, Anzak Koyu’nun kendilerine özel statüyle bağlanmasını tekrar talep ettiği belirtiliyor. Melbourne, Sydney, Adelaide, Perth ve Brisbane gibi Avustralya’nın en büyük kentlerine yerleşen Gülen cemaatinin ana çalışmalarını Melbourne’deki Selimiye Vakfı ile Sydney’deki Feza Vakfı yürütüyor. Ayrıca Avustralya Nur Vakfı, Türk toplumuna yönelik açık bir şekilde dini faaliyetlerde bulunuyor. Cemaat, bu vakıfların referanslarıyla Avustralya’nın Ankara Büyükelçiliği’nden Türkiye’deki cemaat mensuplarına oturma izni ve çalışma vizesini kolaylıkla sağlıyor. Canberra’daki Avustralya Ulusal Üniversitesi’ne ve Sydney’deki Macquarie Üniversite’ne geçen dönem okutman olarak gönderilen cemaat mensupları, normalde en az 3 yılda alınabilen oturum hakkını daha Avustralya’ya gitmeden Ankara’da aldılar. Avustralya Ulusal Katolik Üniversitesi’nde ise bu yıl Gülen kürsüsü açılmıştı. Zaman gazetesinin Avustralya baskısı da kıtadaki tüm Türk yerleşim yerlerinde haftalık olarak bedava dağıtılıyor. Geçen ay göreve başlayan Avustralya’nın yeni Ankara Büyükelçisi Peter Doyle, Türkiye’ye gitmeden önce Avustralya’da bulunan Türk derneklerini ziyareti sırasında cemaat vakıf okullarından övgüyle söz etti. Ayrıca Doyle, bu temasları sırasında Feza Vakfı’nın aracını ve şoförünü kullandı. Feza ve Selimiye vakıfları, konsolosluklardan ve büyükelçiliklerden gizli tutulması gereken on binlerce Türk göçmenin adreslerini temin ederek bu adreslere çeşitli mektuplar ve Zaman gazetesi gönderiyor. Coşan’dan sonra Gülen Esat Coşan’ın 2001’de Avustralya’da ölmesinin ardından Gülen cemaati ülkede daha rahat faaliyet yürütüyor. Bununla beraber Endonezya, Filipinler, Malezya ve Tayland gibi Güneydoğu Asya ülkelerindeki cemaat okullarının denetim mekanizmaları da Avustralya’ya kaydırılıyor. İsmini açıklamak istemeyen Avustralya’da görev yapan bir diplomat, 2003’te kendilerine gönderilen gizli şifreli kriptodan sonra cemaate destek konusunda baskıların had safhaya ulaştığını söylüyor. Eski Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün döneminde gönderilen bu kriptoda, diplomatlardan Gülen cemaatine açık bir dille destek verilmesi istenmişti. Bu baskılar karşısında ezildiklerini belirten diplomat, “Dışişleri Bakanlığı’ndaki imam hatipliler çoğalıyor. Pasif ve alt görevde olanlar başkonsolos ve büyükelçi yapılarak kontrol altına alınmaya çalışılıyor” dedi. Diplomat sözlerine şöyle devam ediyor: “Geçen yıl Melbourne Başkonsolosu İhsan Sakarya, görevinin onuncu ayında merkeze çağrıldı. Pakistan’ın Karaçi şehrine tayini de çıkmıştı. Karaçi, sürgün yerlerimizden. Ancak İhsan Bey tayini iptal ettirdi. Atatürkçü bir kimliğe sahip olan İhsan Bey cemaate destek konusunda Hüseyin Çelik ve bazı bürokratlarla tartışma yaşamıştı. Melbourne’de Selimiye Vakfı’nın faaliyetlerine katılmıyordu.Vakıf yöneticileri İhsan Bey’i, Çelik’e şikâyet etmişti. Yerine atanan Aykut Sezgin ise görevinin ilk günü Selimiye Vakfı’nın yemeğine katılıp basına poz verdi.” sinin de doğrudan ortaya atılan iddialara yanıt vermemiş olması, “Çekimler eski tarihli mi” sorusu gündeme getirirken kuşkuları da tamamen ortadan kaldırmadı. Bir başka yalanlama ise Irak Kürdistan Demokrat Partisi’nin (IKDP) Dış İlişkiler Sorumlusu Sefin Dızai’den geldi. Dızai, “Barzani’nin vurulduğu ve Karayılan ile Bayık’ı İtalya’daki NATO üssüne götürdüğü” haberlerinin gerçeği yansıtmadığını söyledi. Dızai, PKK liderlerini yakalayıp Türkiye’ye teslim etme gibi bir politikalarının da olmadığını vurguladı. İddiaları önceki gün “Kürt kaynaklara dayanarak” haberleştiren İHA’nın Erbil’de görev yapan muhabiri Sadık Kahraman ise bölgesel Kürt yönetimi tarafından “hassas bir dönemde gerginliğe neden olduğu” gerekçesiyle sınır dışı edildi. Suikast iddiası Bunun yanı sıra Barzani’nin geçen çarşamba günü koruması tarafından vurulduğu ve yaralı olarak bir ABD uçağı ile Avrupa’daki NATO üssüne tedaviye götürüldüğü ileri sürüldü. İddiaya göre Barzani, İsrail tarafından yetiştirilmiş yakın korumalarından biri tarafından hedef alındı. Son olarak İsrail istihbaratına yakın Debka File adlı internet sitesi ise, Barzani’nin tedavi amacıyla Ürdün üzerinden İsrail’in Tel Aviv kentine götürülerek bir hastaneye kaldırıldığını iddia etti. Bu yöndeki haberleri yalanlayan Kürt yönetimi, Barzani’nin hangi ülkede olduğunu açıklamadı. Ancak Barzani’nin tedavi için İsviçre’ye gittiği ve daha sonra bu ülkeden ayrıldığı öne sürüldü. CUMHURİYET 08 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle