24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 KASIM 2007 CUMA 4 ALİ SİRMEN HABERLER DÜNYADA BUGÜN Laikliği tırpanlayan bölümlere toplumdan gelecek tepkilerin dikkate alınması beklenmiyor ‘Olayla İlgili Olarak Soruşturma Başlatıldı’ İrticaın yükselmesi, eğitimin dinselleştirilmesi, okullarda bu yöndeki baskıların artması haberlerini ne kadar sıkça okursanız okuyun, bilin ki, size yansıyanlar olayların çok küçük bir bölümüdür. MEB bünyesindeki tahribat artık son raddesine varmıştır. Böyle devam ederse, laik eğitim demek olan “Tevhidi Tedrisat”ın da mevlidi resmen okutulacaktır. İlköğretimde beslenme saatlerinin dua ile başlatılması, kütüphanelerin mescide çevrilmesi, kız öğrencilerin tesettüre zorlanması gibi olayların, genellikle sosyoekonomik düzeyi düşük kesimlerde yeterince veli duyarlılığı olmadığı için kamuoyuna yansımadığını Eğitimİş İstanbul Anadolu Yakası Temsilciliği Başkanı Abidin Müslim Baysal vurguluyordu. 21 Kasım Çarşamba günkü Cumhuriyet’in manşetten verilen “Baskı okul bıraktırdı” haberini okumuşsunuzdur sanırım. Özetle, Amasya Anadolu Kız Lisesi “din kültürü ve ahlak bilgisi” öğretmeni Ahmet A. ile aynı okula bağlı pansiyonun müdür vekili Özlem Y.’nin dinsel baskıları yüzünden 4 öğrencinin okulu bıraktıkları anlatılıyordu haberde. EğitimSen Amasya Şubesi Başkanı Mehmet Saydam, Özlem Y.’nin dinci baskıya karşı direnen öğretmenlere nöbet tutturmadığını, Özlem Hanım’ın akrabası olan Amasya AKP İl Başkanı’nın da olaylardan haberdar olduğunu açıklıyordu. ??? Çarşamba günkü haberin spotu, alışılmış ama gerçekte bir anlam ifade etmeyen bir tümce ile bitiyordu: “Olayla ilgili olarak soruşturma başlatılmıştır.” Bu tümcenin bir anlamı olmadığı, ertesi günü çıkan haberden de anlaşılıyor. Bu haberde sözü geçen “din kültürü ve ahlak bilgisi” öğretmeninin aynı lisedeki ikinci skandalı olduğu belirtiliyordu. Herhalde birinci skandaldan sonra da yetkililer, “Olayla ilgili olarak soruşturma başlatılmıştır” açıklamasını yapmışlardır. Eğer, soruşturma doğru dürüst bir soruşturma olup da sonuç verseydi bu ikinci skandal olur muydu? Zaten yine dünkü Cumhuriyet’te, merkezden müfettiş gönderilmesine gerek görülmeyip yerel soruşturma ile yetinileceği de bildiriliyordu. Amasya’daki yerel çevreler de, bir süredir, il MEB kadroları içinde imam hatipliler ile dinsel eğitimden yana olanların kilit noktalara getirildiğinden yakınmaktaydılar. İşte “Olay ile ilgili olarak soruşturulma başlatılmıştır” tümcesinin ardındaki gerçek budur. Medyanın bu olayları takip edebilmesi için kuruluşların bir MEB soruşturmaları masası kurması ve her bir soruşturmadan ne sonuç çıktığını araştırması gerekir belki de... ??? Geçenlerde bu konuları tartışırken aklıevvelin biri hemen itiraz etti. Ne yani, şimdi siz, böyle yapılması için Milli Eğitim Bakanı ya da bizzat Başbakan’ın talimat mı verdiğini sanıyorsunuz? Münferit olayları AKP’ye mal etmeyin lütfen! Her şeyden önce olayların münferit olmadığını, süratle ve sürekli olarak arttığını artık sağır sultan bile duydu. Böyle davranılması konusunda Milli Eğitim Bakanı ya da Başbakan’ın talimat vermediğini tabii ki hepimiz biliyoruz. Zaten onların talimat vermelerine gerek yok. “Kadrolaşmayı tamamla! İşin gerisine karışma sen!” yöntemi uygulanıyor. Laik milli eğitim bu yöntemle çiğneniyor. Bu arada, Bakan ya da Başbakan’ın bunun için talimat vermemiş olmaları, onları sorumluluktan kurtarmıyor. Onların görevi, yalnızca böyle talimatlar vermemeleri değil, laik ilkesi çiğnendiğinde harekete geçerek bunu engellemek, gerekiyorsa olayı yargıya yansıtmaktır. Bunu yapmadıkları takdirde yine sorumludurlar. Olaya ya da olayın örtbas edilmesine seyirci kalmak da bir nevi zımni talimat anlamını taşır. Demek oluyor ki, altta cereyan ettiği söylenen bu olaylarda, üstün de zımni mutabakatı vardır. AKP taslağa dokundurmuyor ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yeni anayasa taslağını gelecek ay açıklamayı planlayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, “Ne kadar büyük uzlaşma sağlanırsa o kadar başarılı olacağız” derken AKP’nin özellikle anayasa taslağında öngördüğü laikliği tırpanlayan düzenlemeler, üniversitelerde türban yasağının kaldırılması, tarikatlara sınırsız özgürlük getiren din özgürlüğüyle ilgili maddelerde çeşitli toplum kesimlerinden gelecek farklı görüşleri dikkate alması beklenmiyor. AKP, “uzlaşma yok sayıldı” tepkilerine de halkoylaması kozunu kullanarak yanıt vermeyi planlıyor. AKP, yeni anayasa taslağıyla ilgili çalışmalarına son biçimini hafta sonu Kızılcahamam’da yapılacak kampta verecek. Milletvekillerinin de görüşlerinin alınmasının ardından taslağın gelecek ay ya da yeni yılın ilk günlerinde açıklanması bekleniyor. Yeni anayasa çalışmaları için, “Temel hak ve özgürlüklerin önündeki engeller kalkıyor” söylemini kullanan AKP’nin akademisyenlere hazırlattığı anayasa taslağında, ağırlıklı olarak din ve vicdan özgürlüğüne ilişkin sınırlandırmalar kaldırılırken laik cumhuriyeti yıkmaya yönelik etkinliklere önlem özelliği taşıyan kilit düzenlemeler tırpanlanıyor. Din ve devlet Anayasanın başlangıç bölümünde, “hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlarının, Türk varlığının, devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğü tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının devlet işle UFUK URAS Yerel seçimler için birlik çağrısı AYŞE SAYIN rine ve politikaya karıştırılamayacağı” hükmü çıkarılıyor. Taslakta, ibadet, dini ayin ve törenlerin laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmaya dönük faaliyetler biçiminde kullanılamayacağına ilişkin tümce çıkarılırken özellikle tarikatlara serbestlik getirilmek isteniyor. Taslakta, “Herkes din ve inanç hürriyetine sahiptir. Bu hak, tek başına ve topluca, alenen veya özel olarak ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama ve bunları değiştirebilme hürriyetini de içerir” hükmü getirilerek bu konudaki sınırlamalar kaldırılıyor. Anayasa taslağında üniversitelerde türban yasağının kaldırılması önerilirken “Kılık ve kıyafetinden dolayı hiç kimse yükseköğrenim hakkından mahrum bırakılamaz” ve “Yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir” düzenlemeleri öngörülüyor. AKP, türban konusunda hâlâ net bir karar veremezken bu konuda parti içinde farklı görüşler bulunuyor. Türban yasağının mutlaka kalkması gerektiği görüşü üzerinde birleşilirken bunun anayasa değişikliği ile mi yoksa uygulamayla mı yapılması gerektiği konusunda tartışmalar yaşanıyor. DERNEKLER YASASI Yurtdışından mali destek almak yasak ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Anayasa Mahkemesi’nin, derneklerin yurtdışından aldığı maddi yardımı siyasi partilere aktarmasına olanak sağlayan Dernekler Kanunu hükmünün iptal gerekçesi belli oldu. Gerekçede, “Yurtdışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan yardım alan siyasi partilerin, yardım yapan kişi veya kuruluşların etkisine girmesi ve yurtdışından yönlendirilmeleri olanaklıdır’’ denildi. Anayasa Mahkemesi’nin, Dernekler Kanunu’nun bazı hükümlerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile CHP tarafından açılan davalarda, yasanın kısmi iptaline ilişkin kararının gerekçesi, Resmi Gazete’nin dünkü sayısında yayımlandı. Kararda, yurtdışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdi yardım alan siyasi partilerin, yardım yapan kişi veya kuruluşların etkisine girmesi ve yurtdışından yönlendirilmesinin olanaklı olduğu vurgulanarak derneklerin kendi amaçlarını gerçekleştirmek amacıyla bile olsa siyasi partilere maddi yardım yapma yolunun açılmasının anayasaya aykırı olduğu kaydedildi. ANKARA ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras, yerel seçimlerde sol partileri “güç birliği” yapmaya çağırdı. Solun ortak değerlerini benimsemiş siyasi partilerin yerel seçimlerde ortak aday çıkarmak zorunda olduğunu belirten Uras, bu çağrısının CHP’yi de kapsadığını belirterek “Eğer CHP buna yanaşmazsa, İzmir dahil her yeri kaybeder, bunun şakası yok” dedi. TBMM kulisinde gazetecilerle sohbet eden Ufuk Uras, Türkiye’de sol partilerin yeni bir açılım yapması gerektiğini belirterek “Aslında solda bir Rönesansa ihtiyaç var. Bazı tanımlar yeniden yapılmalı” görüşünü dile getirdi. Önümüzdeki yerel seçimlerde tüm sol partilerin ortak adaylarla seçime girmesi çağrısı yapan Uras, “Bunun için sol partileri ziyaret edeceğim. Ama öncelikle sivil toplum kuruluşları, sendikalara gi deceğim. Çünkü sivil toplum kuruluşlarının siyasi partilere baskı unsuru olması gerekiyor” diye konuştu. Bazı sivil toplum kuruluşlarından da kendilerine bu yönde talepler geldiğini dile getiren Uras, güç birliği formülünü de şöyle açıkladı: ‘Sol partiler tek aday çıkarmalı’ “Tüm sol partiler seçimlerde her bölgede tek aday çıkarmalı. Sol demek doğrudan demokrasi, önseçim demek. Dolayısıyla adaylar, her bölgede önseçimle belirlenmeli. Belirlenen adayın hangi partiden olduğu önemli değil. Yapılacak önseçimden çıkanlar aday gösterilmeli ve bu kamuoyuna duyurulmalı. Bütün partiler her bölgede tek bir adayı desteklemeli. Başarı ancak böyle sağlanabilir. Adaylar için aranacak ilkeler belli, laiklik, demokrasi ve emekten yana olmak. Bunu mutlaka yapmalıyız. Çünkü sol olarak böyle yapmadığımız için kay bediyoruz.” Uras, bir soru üzerine çağrısının CHP’yi de kapsadığını belirtti. CHP’nin bu tür güç birliği girişimlerine “mesafeli” olduğunun anımsatılması üzerine Uras, “CHP bunu kabul etmezse, bu kez İzmir dahil her yeri kaybeder, artık bunun şakası yok” karşılığını verdi. Meclis’teki çalışmaları hakkında da bilgi veren Uras, TBMM Başkanı Köksal Toptan’la görüşerek, geçici işçi statüsünde, iş güvencesi olmadan çalışan personelin sorununa çözüm bulunması için yardım istediğini anlattı. Çok sayıda personelden kendisine bu konuda yakınma geldiğine dikkat çeken Uras, bir önemli isteğin ise eski TBMM Başkanı Bülent Arınç döneminde kaldırılan “personel servis araçlarının” yeniden konulması olduğunu söyledi. Bu konudaki yakınmaları da Toptan’a ilettiğini kaydeden Uras, servislerin yakında yeniden hizmete verileceği sözü aldığını ifade etti. Komisyonlarda iktidar çoğunluğu AKP’nin bu düzenlemelerle ilgili olarak çeşitli toplum kesimlerinden gelecek farklı görüşleri dikkate alması beklenmiyor. AKP’liler, “Konu TBMM’de tartışılacak. Anayasa komisyonunda alt komisyon oluşturulabilir, burada bütün sivil toplum örgütlerinin görüşleri dikkate alınır” dese de komisyonlarda iktidarın çoğunluğu olduğu için bu görüşleri benimseyip benimsememe yine AKP’nin kararına bağlı bulunuyor. AKP, partinin taslağının dayatılması durumunda ortaya çıkacak tepkileri ise “anayasa nasıl olsa halkoylamasına sunulacak, o zaman bırakalım milli irade karar versin” söylemini kullanmayı planlıyor. ÇÜRÜK RAPORU DAVASI Mahkemeyi Yargıtay belirleyecek ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) “Sahte çürük raporu’’ operasyonu kapsamında, DTP Genel Başkanı Nurettin Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 183 sanık hakkında açılan davada mahkemeler arasında görev uyuşmazlığı çıktı. Davaya bakmakla görevli mahkemeyi Yargıtay belirleyecek. Çürük raporu davasının açıldığı Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi, dava dosyası üzerinde yaptığı inceleme sonucunda, suçun vasfına göre, davaya bakmakla görevli mahkemenin asliye ceza mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verdi. Dava dosyası, bu kararla Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesi ise dava dosyası ile ilgili incelemesinin ardından görevli mahkemenin asliye ceza mahkemeleri olmadığına hükmetti. Mahkeme, dava ile ilgili görevli mahkemenin tespiti amacıyla dava dosyasını, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla Yargıtay’a gönderdi. Davaya bakmakla görevli mahkemeyi, Yargıtay’ın ilgili dairesi belirleyecek. Cohn Bendit’le karşılaşınca yaptığı espri herkesi kahkahaya boğdu asirmen?cumhuriyet.com.tr Mungan ‘adayım’ dedi AYŞE SAYIN ANKARA İstanbul’a “eşcinsel” belediye başkanı öneren Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu Başkanı DanielCohnBendit’e yanıt, TBMM’de karşılaştığı şairyazar Murathan Mungan’dan geldi. Mungan, CohnBendit’e “İstanbul’a ben adayım” diyerek espri yaptı. CohnBendit ile Mungan’ın yolları, hakkında kapatılma davası açılan DTP’ye destek vermek için gel dikleri Meclis DTP grubunda kesişti. Bendit ile Mungan’ı, ortak dostları olan ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras tanıştırdı. Edinilen bilgiye göre görüşme sırasında CohnBendit’in aynı gün basında geniş yer bulan “Eğer Türkiye’nin AB’ye katılması söz konusu olacaksa, tıpkı Paris’in ve Berlin’in belediye başkanları gibi İstanbul’un da eşcinsel bir belediye başkanı olabileceğini hazmetmek durumundadır” sözleri gündeme geldi. Bu sırada Mungan’ın, “Ben İstanbul’a aday olabilirim” diyerek espri yapması sohbete katılanları kahkahaya boğdu. Tanışmaya aracılık eden ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras, önceki gün gazetecilerle sohbetinde bu konudaki sorularla da karşılaştı. Uras, “Keşke Murathan Mungan aday olsa, sol da destekler” derken yanında bulunan DTP’li Sırrı Sakık’a dönerek “DTP de destekler mi” diye sordu. Sakık da “Ölümüne destekleriz” yanıtını verdi. DTP’nin Meclis’te grup kuracak sayıya ulaşmasıyla birlikte Türkiye, Kürt gerçeğiyle bir başka boyutta daha yüz yüze geldi. PKK’nin tırmandırdığı şiddet eylemleri, PKK terörü, gözlerin DTP’ye dikilmesine neden oldu. Acaba onlar bu konuda ne yapacaklardı? DTP’nin ne yapacağını bilmek için biraz Kürt gerçeğini bilmek yeterliydi. DTP, PKK’nin 1984 yılında başlattığı silahlı eylemlerin içinde doğmuş bir siyasi akımın devamıydı, parçasıydı. Bu parça her dönemde aynı siyasi gücün etki alanında olmasına rağmen değişik siyasetçileri de içinde barındırdı. Eruh’taki karakol baskınının üzerinden 23 yıldan fazla bir zaman geçti. Neredeyse çeyrek yüz yıllık bir tarih söz konusu. PKK’nin tarihi ise daha eski. 1970’li yılların ikinci yarısında ortaya çıktı. Çıktığı andan itibaren şiddeti kendisine temel aldı. O dönemde Apocular olarak anılan PKK, sol içinde çok sayıda cinayet işleyen bir örgüt olarak tanındı. PKK, 12 Eylül 1980 askeri darbesine kadar asıl olarak solu hedef alan ve bu alanda acımasızlığıyla tanınan bir yapı Kürt Siyasasının Çoğulculaşması... lanma içindeydi. ??? 12 Eylül, Türk solunu da, Kürt solunu da ezdi. Ezilmeyen tek siyasi muhalif akım PKK oldu. Çünkü PKK bölgede darbenin acımasızlığına, başka bir acımasızlıkla karşılık verecek bir yapılanma içinde girdi. Kürtler içinde barışçı, çoğulculuktan yana eğilimler 12 Eylül silindiriyle ezilirken PKK taraftar alanını genişletti. PKK’nin ve Öcalan’ın acımasızlığı değişmemişti ama Kürtler içinde PKK’ye ve şiddete eğilim gösterenlerin sayısı artmıştı. Öcalan ve ekibi, silahlı örgütlenmeyi geliştirdikçe, bölgede Türkiye ile sorunu olan ülkeler de onlara sahip çıktılar. Suriye, örgütün büyüyüp gelişmesine önemli bir destek sağladı. Bu durum 1998 yılına kadar böyle devam etti. ??? PKK, Türkiye ile o dönemde sorunlu olan Yunanistan’ın da desteğinden yararlandı. Avrupa’da 12 Eylül askeri darbesine tepkili olan sol kesimler de uzun süre PKK’ye değişik ölçülerde destek verdiler. PKK bölgede gücünü ve etkisini arttırırken Türkiye’ye egemen olan irade de PKK ile mücadelede “örtülü savaş” kuralları gereği hukuk dışına çıktı. Türk Hizbullah’ı bu dönemde devlet denetiminde gelişti. Hukuk Güneydoğu’da yok oldu. Bölge ölüm kusuyordu. O dönemde, Kürtlerin çoğulculaşma ve PKK denetiminden uzak örgütlenme çabaları da iflas etti. Bir yandan PKK, bir yandan devlet içindeki örgütlenmeler bölgedeki Kürt aydınlarını hedef aldılar. Kürt aydınları devletin politikasını eleştirince faili meçhullerin ve yargısız infazların hedefi olurken PKK’yi eleştirince de ölümün soluğunu yanı başlarında duydular. ??? PKK ile mücadele devlet içinde Susurluk’lar yarattı. İşte bu tırmanış içinde Doğu’da Kürt aydınları hedef haline gelirken Batı’da da Uğur Mumcu gibi önde gelen aydınlar öldürüldüler. Güneydoğu’da yaşam aydınlar için imkânsız hale geldi. Direnmek isteyenler PKK etkisindeki örgütlenmelerin içinde varlıklarını sürdürebildiler. Diğerleri de bölgeyi ve hatta Türkiye’yi terk ettiler. ??? Güneydoğu bu 25 yıl boyunca devlet ve PKK arasında bir güç çekişmesinin alanı haline geldi. Ara güçler için, değişik eğilimler için yaşama şansı kalmadı. Hizbullah’ın devlet tarafından tasfiye edilmesine karar verilmesiyle birlikte, siyasi İslamcı hareket yeniden adım adım ortaya çıktı. Geçmişte Erbakancı olan siyasi güçler AKP etrafında toplandılar. Gelişme bununla da sınırlı kalmadı, CHP’nin milliyetçi tutumu nedeniyle PKK şemsiyesi dışındaki değişik siyasi eğilimler de AKP’ye yöneldiler. AKP bir anlamda PKK’nin etki alanı dışındaki güçlerin buluştuğu bir şemsiye ha line dönüştü. AKP, bu nedenle bölgede içinde çok değişik Kürt siyasetçinin yer aldığı bir bileşimi temsil eder hale geldi. ??? Bölgede Kürtlerin kimlik talebi için iki seçenek kaldı. DTP ve AKP… DTP, Kürt vurgusunu daha fazla yapan, Kürt milliyetçiliğini daha öne çıkaran çevrelerin desteğini alırken AKP’nin bölgedeki milletvekilleri de yumuşak bir şekilde kimlik talebinin dile getirilmesinin temsilcileri haline geldiler. Güneydoğu’dan seçilen ve seçilmeyen milletvekilleri ve milletvekili adaylarının tamamına yakını Kürt kimliği duyarlığını değişik ölçülerde temsil ediyorlar. Bu temsilin çoğulculaşmasının önünde iki engel bulunuyor. Birisi PKK, diğeri de aşırı Türk milliyetçiliği. Bu iki eğilim de bölgenin demokratikleşmesinin yolunu tıkamak istiyorlar. ??? Bu engelleri aşabilmenin yolu tabii ki Türkiye’ye hâkim olan anlayışın değişmesine ve demokratikleşmesine bağlı. DTP’nin kapatılması işte bu tablo içinde bir anlam kazanıyor. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle