18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 KASIM 2007 ÇARŞAMBA 4 KIZILCAHAMAM HABERLER Başbakan Erdoğan, grup toplantısında DTP, MHP ve CHP’ye yüklendi GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU AKP’nin anayasa kampı ? Hafta sonu milletvekilleriyle Kızılcahamam’da kamp yapacak olan Başbakan Erdoğan, gündemdeki konulara ilişkin soruları yanıtlayacak. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP, 22 Temmuz seçimlerinin ardından ilk kampını bu haftasonu Kızılcahamam’da gerçekleştirilecek. Başbakan Tayyip Erdoğan, kampta gündemdeki konularla ilgili olarak milletvekillerinin tek tek sorularını yanıtlayacak, önerilerini alacak. Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç da milletvekillerine yasama çalışmalarıyla ilgili bir konferans verecek. AKP seçimlerin ardından ilk kampını gerçekleştirecek. Kızılcahamam’da 2325 Kasım günleri arasında yapılacak kampa, milletvekilleri eşleri ve çocuklarıyla birlikte katılacak. Başbakan Tayyip Erdoğan, cumartesi günü düzenleyeceği basın toplantısının ardından milletvekilleriyle toplantı yapacak. Gündemdeki konularla ilgili olarak milletvekillerine söz verilecek. Milletvekillerinin görüş, eleştiri ve önerilerini dinleyecek olan Erdoğan, bunlara da yanıt verecek. ‘Biz kovboy değiliz’ ? Başbakan Erdoğan, demokratik siyasete soyunanların atması gereken ilk adımın, temel tercihini yapmak ve terörü karşısına almak olacağını belirtti. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Tayyip Erdoğan, DTP’ye “Tercihini yap, ya silah ya da demokrasi” çağrısı yaparken, “Güvercin uçurmakla olmaz, güvercin bol, herkes uçurur” dedi. Operasyon yapılmasını isteyen MHP ve CHP’yi eleştiren Erdoğan, “Tezkereyi aldık, sizden harekât emri almadık. Biz eli silahlı kovboy değiliz. Güvenlik güçlerimiz yeri geldiği zaman kullanmasını bilir” diye konuştu. Başbakan Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında muhalefet partilerine yüklenirken, “AKP’nin Kürt planı mı var? Genel af mı çıkarılacak” sorularını yanıtsız bıraktı. Terör ile demokrasinin karşıt kutuplar olduğunu, demokratik siyasete soyunanların atması gereken ilk adımın temel tercihini yapmak ve terörü karşısına almak olacağını belirten Erdoğan, hukuki meşruiyetini yitirenlerin varlık zeminini de yitireceklerini belirtti. Erdoğan, demokrasiyi içine sindiren ve anayasal düzene uygun hareket eden herkesin demokratik sistem içinde tutulması, hukuka uygun olmak kaydıyla tüm farklı görüşlere tahammül göstermek gerektiğini belirterek “Hukukla problemli olmak, terörle ilişkisini kesememek, terörist unsurların yan kol faaliyeti konumuna düşmek, demokrasinin ve hukuk devletinin kabul edebileceği bir durum da değildir. Terör ile demokrasi arasında tercih yapamayanlar, demokrasiden medet umamazlar. Teröre sırtını, demokrasi ve hukuka yüzünü dönen herkes, bizim nezdimizde birdir, makbuldür, demokratik yarışın bir parçasıdır. Ayrımcılığın, dışlayıcılığın, yargısız infazın, siyaseten lincin bizim kitabımızda yeri yoktur. Ancak demokrasi ve hukuk kitabında da teröre, şiddete, kan dökmeye yer yoktur” dedi. Terörün 30 yıldır azalıp arttığı dönemler olduğunu, terör belasının şimdi yeniden başını gösterdiğini kaydeden Erdoğan, bunun siyasi, diplomatik ve askeri boyutu olan bir mücadele olduğunu söyledi. AKP’yi terorizm ve teröristle yan yana getirmenin “büyük bir gaflet” olduğunu belirten Erdoğan, AKP’yi bir savaşçı gibi ortaya sürme gayreti içerisine giren sözde siyasetçilerin demokrasiyi daha kavrayamadıklarını ileri sürdü. Daha önce birilerinin yaptığı gibi kimseyi ovaya davet etmediklerini kaydeden Erdoğan, şöyle konuştu: “Biz, demokratik bir ortamda bu mücadelemizi sürdüreceksek, o zaman bir tercih yapmak durumundayız. Ya silahı tercih edersiniz, ya demokrasiyi tercih edersiniz. Ya silahı tercih edenlerle beraber olursunuz veya barışı, sevgiyi kendine şiar edinmiş olanlarla beraber olursunuz. Bu tercihi yapmak durumundasınız. Meydanlarda güvercin uçurmak kolay. Güvercin bol, herkes uçurur. Öyle güvercin uçurmakla bu olmuyor. Bir taraftan güvercin uçur, öbür taraftan gel bu ülkenin barış dinamiklerine fitili koy ve ateşle. Yok böyle bir şey. Bunu da kimse yutmaz, yutmuyor da. Benim Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki Kürt kökenli vatandaşım, kardeşim de yutmaz.” ‘Pax Ottomana’ ve Diğer Masallar Suudi Kralı Abdullah, Filistin Yönetimi Başkanı Abbas ve İsrail Devlet Başkanı Peres Türkiye’ye geldiler. AKP propaganda makinesi hemen çalışmaya başladı: Türkiye’nin küresel, bölgesel ağırlığı artıyormuş. (Nasıl yani? AB süreci mi hızlandı? Kıbrıs’ta gelişmeler Türkiye’den mi yana? Ermeni sorununda derdinizi kime anlatabiliyorsunuz? ABD mi size yardımcı olmak için çırpınıyor?) “Şüphesiz, büyüyen ve istikrarlı (The Economist’e göre en riskli üç ülkeden biri, 15/11) bir Türkiye ekonomisi yeni (“Postrealist, PostKemalist”) Türkiye dış politikası için önemli bir varlıkmış”. Osmanlı döneminden sonra uzunca bir süre içine kapanan Türk diplomasisi, Misakı Milli’nin yanlış yorumlanması gibi handikaplar, AKP döneminde aşılıyormuş. “Türkiye bir “merkez ülke (yani bağımlı, periferi filan değil, ABD, İngiltere, Fransa gibi bir şey) olarak bölgesinde, Pax Ottomana gibi tanzim edici bir rol oynamaya mecburmuş…” Bu kadar çok fanteziyi bir arada görünce “eyvah” dedim “durum sandığımızdan daha vahim. Acaba hangi açılacak yaraya, akacak kana pansuman olması bekleniyor, tüm bu saçmalıkların?” ‘Genel af yok’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Tayyip Erdoğan, partisinin Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısında, genel affın gündemlerinde olmadığını söyledi. Muhalefet liderlerine yanıt veren Erdoğan, “Genel af yok. Bunu nereden çıkarıyorlar. Benim söylediklerimden bu çıkmaz, uyduruyorlar” dedi. Birilerinin kalkıp “Ama bunlar Kürtlere ‘kardeşim’ diyor” dediğini belirten Erdoğan, Kürt, Türk, Laz, Boşnak ve Arnavut olmak üzere herkesin kardeşi olduğunu söyledi. Diğer partilerin Güneydoğu’ya gidip miting bile yapamadıklarını anlatan Erdoğan, Kuzey Irak’a operasyon yapılmasını isteyen CHP ve MHP’ye “Biz tezkereyi aldıysak senden harekât emrini almadık ki. Bunun zamanını hükümet belirleyecek. Biz askerimizle sürekli istişare ediyoruz. Biz eli silahlı kovboylardan değiliz. Yeri geldiği zaman onu kullanacak olan güvenlik güçlerimiz, yeri geldiğinde kullanmasını da bilir” dedi. CHP’nin geçmiş dönemde hükümetin sosyal güvenlik reformu başta olmak üzere birçok projesini engellediğini belirten Erdoğan, “Bunlar halkçı olamaz. Bunlar ülkede kaymak takımıyla birlikte yürüyenler. Yapabileceğin bir şey varsa gel bu sürece yardımcı ol. Takoz olma! Bu millet gene senin kadrini, kıymetini bilir” dedi. ‘Pax Ottomana’ Bu kavram, çeşitli etnik ve dini grupların yaşadığı bir coğrafyada, Osmanlı yönetimi altında uzun süreli bir barış sağlandığına ilişkin bir savla ilgili. Osmanlı farklı etnik ve dini cemaatleri kendi içlerinde serbest bırakıyor, hatta bunlardan gelen insanların devlet kademelerinde yükselmesi de söz konusu olabiliyormuş: Tam bir huzur, eşit haklar ve uyum dünyası! Bugün bölgede neden böyle bir düzen kurulmasın; Türkiye, AKP buna önderlik etmesin? Metinler, bazı gerçekleri bastırırlar, ayakta kalabilmek için. Bu metnin bastırdığı ilk gerçek Osmanlı’nın kanlı fetihler, ilhaklar üzerine kurulu talancı bir imparatorluk olduğu, her ayaklanmayı acımasızca bastırdığı, çatlak sesleri susturduğuyla ilgilidir: Pax Ottomana, bir terörün ürünüdür. İkincisi, Osmanlı talancı bir imparatorluktu; ekonomik artığın üretiminden (köleci Roma, kapitalist Britanya gibi) ziyade, esas olarak vergi ve gasp yoluyla el konulmasına dayanıyordu; tutsak aldığı halkların yaşamları, üretim sistemleri pek umurunda değildi, esas olarak parazit bir yapısı vardı. Dahası, 15. yüzyıldan itibaren Batı’da kapitalist küreselleş(tir)me süreci başladığında, Osmanlı buna uyum sağlayamadı, kendi karşıt küreselleşme sürecini, kapitalizmini geliştiremedi, giderek geride kalmaya, edilgen olmaya başladı. 19 yüzyılın sonuna gelindiğinde de “Haute Finance”ın (mali sermaye) elinde paylaşılmayı bekleyen bir ganimete dönüştü. Osmanlı sultanları, etraflarındaki entelektüelleri bu süreci asla anlayamadılar. Çünkü, kapitalizmle gelen Aydınlanma “olayını”, bu yeni dünyaya, uyum sağlamanın tek yolu olan “hakikat rejimini” kaçırdılar. Bugün de hâlâ, Cumhuriyeti, adeta işler yolunda giderken oluşan bir sapma, bir anomali olarak sunmaya çalışmak, “o hakikat rejimine” uyum sağlayamayanların, anakroniktik kalmaya devam edenlerin mirası. Fırat’tan Bahçeli’ye tepki AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat, kendisini PKK’nin maşalarını korumaya kararlı olmakla suçlayan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye, “Hukuk bir gün ona da lazım olur, herkese olduğu gibi. Hukuku öğrenmeleri lazım, biz hukukun lincine karşıyız” yanıtını verdi. Anayasa görüşmesi Kampta, özellikle yeni anayasa taslağı üzerinde durulması bekleniyor. AKP’nin hukukçu milletvekillerinin bu konuda milletvekillerine bilgi vereceği dile getirilirken, milletvekillerinin de görüş ve önerilerini komisyona iletmesi bekleniyor. Kampta, Dışişleri Bakanı Ali Babacan, başbakan yardımcıları Hayati Yazıcı, Nazım Ekren ve Cemil Çiçek’in dış politika, ekonomi ve hükümetin çalışmalarıyla ilgili milletvekillerine ayrı ayrı brifing vereceği dile getiriliyor. Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç da yasama çalışmalarıyla ilgili olarak milletvekillerine konferans verecek. Çalışmalara başlayan Çamuroğlu, bazı Alevileri Meclis’te topladı Hükümetin gözü Alevilerde FIRAT KOZOK ‘Önerilerinizi bekliyorum’ Başbakan Erdoğan, dün partisinin grup toplantısında milletvekillerine, “İnşallah bu toplantımızda her birinizin bilgi ve tecrübelerinden yararlanmak, uyarı ve önerilerinizi dinlemek istiyoruz. İstişare; bizim demokratik siyaset anlayışımızın temelidir ve bizim için çok önemli bir kavramdır. Doğruyu bulmak, istikameti korumak ve milletten aldığımız o büyük emanetin sorumluluğunu birbirimize hatırlatmak için bu istişare zeminini korumaya, yaşatmaya önem veriyoruz” dedi. Reha Çamuroğlu. ANKARA Bir süre önce bazı Alevi temsilcilerini Çankaya Köşkü’ne çıkaran AKP İstanbul Milletvekili Reha Çamuroğlu, bu kez de Alevi dedelerini TBMM’de topladı. Toplantıda, Alevilerin sorunlarının çözümü ve cemevlerinde ibadete olanak sağlayacak yasal düzenlemeler ele alındı. AKP’nin Alevi kökenli İstanbul Milletvekili Reha Çamuroğlu’nun Alevilere yönelik girişimleri sürüyor. Bir süre önce beraberindeki bazı Alevi temsilcileriyle Çankaya Köşkü’ne çıkarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüşen Çamuroğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan aldığı talimat doğrultusunda, bu kez de bazı Alevi dedelerini TBMM’de kabul etti. Samet Dede Türbesi Cemevi Yaptırma Derneği Genel Başkanı Veli Güler, Çamuroğlu’nun, Alevilerin sorunları ve ce mevlerinin yasal hale getirilmesi konusunda kendilerini aradığını, görüşmenin bu nedenle yapıldığını söyledi. Görüşmenin Çamuroğlu’nun daveti üzerine yapıldığını anlatan Güler, hükümetin Alevileri bölmeye çalıştığı yönündeki eleştirilere katılmadığını ifade etti. Güler, “Ben Sayın Prof. Dr. İzzettin Doğan’a sonsuz saygı duyuyorum. Her söylediği benim için emirdir. Bunu bölünme diye yorumlamamak lazım” dedi. Alevilik Araştırmaları Merkezi Başkanı Ali Yıldırım ise AKP’nin kendi çizgisine uygun bir Alevilik amaçladığını söyledi. İktidar partisinin 5 yıldır Alevilerle ilgili en küçük olumlu bir tavır ortaya koymadığını, bütçe görüşmelerinde bile Aleviliği reddeden bir tutum sergilediğini belirten Yıldırım, “Buna rağmen iktidar, kimi Alevi çevrelerini kendi himayesine alarak, rahat yönlendireceği bir Alevi örgütlenmesi peşinde” dedi. Benzerlikler hiç mi yok? Tabii ki var. O da bağımsız bir modern demokratik Cumhuriyet olmayı denemek yerine, bölgedeki en büyük “kağnının gölgesinde” yürüyerek etki kurmaya çalışırken bunu kendi gölgesi gibi gösterme çabasıyla ilgili. Osmanlı’nın son dönemine baktığınızda, uluslararası alanda inisiyatifini tümüyle yitirmiş, “acaba hangi büyük güce yaslansam” hesapları yapan bir yönetici sınıf, entelektüel tabakasıyla karşılaşırsınız. Son dönem Osmanlı ekonomisi, taşıyamayacağı dış borçların altında ezilmekte, uluslararası mali sermayenin elinde çırpınmakta olan bir ülkedir. Çözülmeye başladığında, ülkenin çeşitli bölgelerinde yükselen ulusalcı hareketleri ne zamanında öngörebilmiş, ne anlayabilmiş, ne bunları bir arada tutabilecek bir proje üretebilmiştir. Fevri hareketlerle sağa sola saldırırken de “kınalı kuzularını” kumarda ve kumlarda kaybetmiştir. “Pax Ottomana” masalını satanların saklamaya çalıştığı en büyük gerçek ise şudur: Cumhuriyet bir sapma değil, bir zorunluluğun (üstelik de ahlaki bir zorunluluğun) Osmanlı içinde, zamanın sesini duyabilen, Aydınlanma “olayının”, “hakikatine” sadık bir kesimin, işte bu rezalete son verme, çağı yakalama çabasının ürünü olduğudur. “Pax Ottomana” masalının üreticileri o kadar şaşkın, kendileriyle o kadar doludurlar ki, yeniden, bu kez ABD inayetiyle yayılmaya heveslendikleri bölgede, halkın ortak hafızasında hâlâ “Şalvarı şaltak Osmanlı / Eğeri kaltak Osmanlı / Ekende yoğ, biçende yoğ / Yiyende ortak Osmanlı” nakaratının yankılandığının farkında bile değildirler. Bir nefret nesnesini canlandırmaya çalıştıklarının da… Aydınlanma “olayını” kaçıranların, dinin her zaman siyasetin ve maddi çıkarların emrinde araç olduğunu anlayamamalarına, maddi çelişkileri aşan, birleştirici bir unsur olabileceğini düşünmelerine şaşırmıyoruz ama, bu akılsızlığın sonuçlarının olası maliyetini düşünerek endişelenmeden de edemiyoruz. [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com Demokrasiye taraf olduklarını belirten Rehn’den DTP mesajı ‘Terörle bağlantıya da karşıyız’ Dış Haberler Servisi Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Brüksel’de gerçekleştirilen TürkiyeAB Troykası toplantısında terörle mücadeleye karşı destek ararken, Türkiye’nin Irak’tan beklenen desteği bulamadığını söyledi. DTP’nin kapatılması istemiyle ilgili açılan davayı değerlendiren AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, “Demokrasi ve çoğulculuğa taraf olduğumuz gibi terör örgütüyle doğrudan ya da dolaylı her türlü bağlantı kurulmasına karşıyız’’ dedi. Dışişleri Bakanı Babacan, Brüksel’de TürkiyeAB Troykası dışişleri bakanları toplantısına katıldı. Toplantının ardından Rehn ve dönem başkanı Portekiz Dışişleri Bakanı Luis Amada ile ortak basın toplantısı düzenleyen Babacan, görüşmelerin verimli geçtiğini anlattı. Türkiye’nin AB reform sürecindeki kararlılığını vurguladıklarını belirten Babacan, “AB’den beklentimiz müzakere sürecinin siyasi amaçlara alet edilmemesi, fasıllar arasında ayrım yapılmaması ve teknik açıdan hazır fasılların geciktirilmeden müzakerelere açılması” dedi. Babacan, terör örgütüne karşı mücadelede Türkiye’nin beklentilerini de anlattığını söyledi. Babacan, Türkiye’nin terör örgütüne karşı mücadelede Irak’tan beklediği desteği bulamadığını belirtti. Basın toplantısında DTP’ye ilişkin kapatma davasını değerlendiren Olli Rehn, süreci yakından izlediklerini belirterek ‘’Demokrasi ve çoğulculuğa taraf olduğumuz gibi (siyasi partiler tarafından) terör örgütüyle doğrudan veya dolaylı her türlü bağlantı kurulmasına karşıyız’’ diye konuştu. Portekiz Dışişleri Bakanı Amada ise Türkiye ile bu yıl içinde “iki faslın müzakerelere açılmasını mümkün gördüklerini ve gerçekleştirmeye çalıştıklarını’’ anlattı. MYK’de DTP değerlendirildi Başbakan Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında önceki gün toplanan Merkez Yürütme Kurulu’nda (MYK) da DTP hakkında açılan kapatma davası değerlendirildi. Toplantıda, “DTP konusu yargıya intikal etti, bu nedenle bundan sonra konuşulmaması yararlı olacaktır” değerlendirmesi yapıldı. TCY’nin 301. maddesi üzerinde yapılması düşünülen değişikliğin de değerlendirildiği toplantıda, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in sürdürdüğü çalışmaların sonucunun beklenmesi benimsendi. Bu başlık dünkü çok satan bazı gazetelerimizin birinci sayfa haberiydi. Habere göre Formula 1 pilotu Lewis Hamilton’un (22 yaşında) sevgilisi Türkiye doğumlu manken Cemre Mirel’miş. (20 yaşında). Cemre Mirel, ünlü otomobil yarışçısının yatak sırlarını İngiliz The Sun gazetesine anlatmış. Cemre Mirel’in anlattığına göre ünlü otomobil yarışçısı ilk randevularında seks yapmak için kendisine yalvarmış. Sonraki günlerde ilişkileri ilerlemiş. Hamilton’un hijyen takıntısı varmış. Her sevişmeden önce onun duş almasını istermiş. Seksi ise inanılmazmış. Ona 10 üzerinden 11 veriyormuş. Fantezileri seven Hamilton, Cemre’nin gözlerini bağlayıp, bedeninde meyve yemeye bayılırmış. ??? Haber bu. Tabii haberin bir de fotoğrafı var. Bu fotoğrafta da Cemre Mirel’in iç çamaşırlarıyla seksi bir pozu yer alıyor. ‘F1 Pilotunun Sevgilisi Türk Kızı...’ İngilizlerin The Sun gazetesi adı üstünde pazar günleri yayımlanan, tamamen magazin ağırlıklı bir bulvar gazetesi. Ortalama 3 milyon civarında bir satışı bulunuyor. İngilizce basılan belki de dünyanın en çok satan gazetesi. Tamamen dedikodularla süslü bu gazeteyle, gündelik siyasi haber yapan ülkemiz gazetelerinin o gazeteden bir haberi alıp yayımlamaları ilginç. Bu haberi görünce düşündüm. Neden bizim gazeteler bu haberi birinci sayfalarına taşıdılar? Cemre’nin güzel fotoğrafı mı onlara cazip geldi? Türkiye doğumlu kızın Formula 1 yarışçısıyla bir aşk yaşamış olmasının bizim açımızdan nasıl bir haber değeri olabilirdi ki! ??? Bu konuyu etik açıdan tartışmıyorum. Çünkü sonuç olarak bizim siyasi gazeteler karışık bir şekilde çıkıyor. Batı’da siyasi haber ve yorum gazeteleriyle, çok satan bulvar gazeteleri birbirinden ayrıdır. Böyle bir ayrışmanın kendi içinde bir anlamı da bulunduğunu söyleyebiliriz. Karışık olan bizim durumumuz. En çok siyasi makale yazan köşe yazarını içinde barındıran, en ateşli siyasi manşetleri atmaktan hoşlanan gazetenin, aynı zamanda manşetine, televole ünlülerinin aşk öykülerini taşıması artık bizim meslek alışkanlığımız haline geldi. “Üçüncü sayfa güzeli”, “arka sayfa güzeli”, bu tür gazetelerin yöneticileri tarafından bir mesleki özellik olarak zaten savunuluyor. Bu nedenle etik açıdan otomobil yarışçısı Türk kızının fotoğrafının yayımlanmasının onlar açısından izah edilmeyecek bir yanı yok. ??? Benim itirazım bunun haber olup olmaması üzerine. Hülya Avşar’ın eşinden ayrılması, bir bulvar gazetesinde haber olabilir. Çünkü Avşar ülkemizin ünlü bir sanatçısıdır. Cemre Mirel diye adını sanını bilmediğimiz bir manken kızın Formula yarışçısıyla beraber olması, o adamla nasıl seviştiğini anlatmasının nesi birinci sayfalık bir haber olur anlamakta güçlük çekiyorum. Aynı yerde daha önce de “Ortadoğu’nun Dansözleri” diyerek Talabani ve Barzani’nin fotoğrafları yayımlanmıştı. Garip bir rastlantı mı demeli, yoksa biz siyasi haberi de magazin haberi de “aynı şekilde sunabilen” bir mesleki esnekliğe sahibiz mi demeli bilemiyorum. ??? Sonuç olarak, benim de, sizin de hiç okumayacağınız bir haberden burada ben de söz etmek durumunda kaldım. Böyle bir haber üzerinden yorum yapmak ne kadar doğru onu da kestiremiyorum. Masa komşum Musa Kart’a haberi gösterdim: “O bundan bizim gazetelerimiz zaten her gün haber yapıyor” dediyse de ben itirazımı söylemekten vazgeçmiyorum. Çünkü sonuç olarak bunun birinci sayfalık bir haber değeri yok. Magazin gazetesi için bile yok. Kim bilir Lewis Hamilton’u, kim bilir Cemre Mirel’i. Ne İbrahim Tatlıses, ne de Hülya Avşar söz konusu. ??? Tabii bu gözle bakınca itiraz edecek o kadar değişik ve bize göre anlamsız haberlerle yüz yüze geliyoruz ki… Biz gazeteciyiz, itiraz etmeye, mesleğimiz ve habercilik üzerine eleştiriler yapmaya devam edeceğiz. Bu da bizim işimiz… URLA’DA YARGILAMA BAŞLIYOR Savcılık 36 sanık için 55 yıla kadar hapis istedi İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Urla’da ihaleye fesat karıştırmak, suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve suç delillerini gizlemek iddialarıyla tutuklanan Urla Belediye Başkanı Selçuk Karaosmanoğlu ve beraberindeki 36 sanık hakkında 5 yıldan 55 yıla kadar hapis istendi. İddianamesini hazırlayan savcılık, soruşturma kapsamında Bornova Belediye Başkanı Sırrı Aydoğan ve Urla Belediye Başkanlığı’na vekâlet eden Bülent Nart hakkında da ihaleye fesat karıştırmaktan işlem yapılması gerektiğini savundu. İddianamede 37 sanık hakkında 5 yıldan 55 yıla kadar değişen hapis cezaları istendi. Savcılık, Urla Belediye Başkanı Selçuk Karaosmanoğlu’nun, 33 yıl hapis cezası almasını istedi. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle