18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 KASIM 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DİZİ 1950’de iktidara gelenlerle birlikte eğitimde ve kültürde karşıdevrimin yol açtığı bir ‘çözülme’ süreci başladı 9 Eğitimde geriye savrulmalar T ürkiye’de, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemde, en önemli değişiklik, tek partili bir rejimden çok partili bir rejime geçmektir. Ne var ki bu yenilik, ileriye bir adım olacakken, uygulamada, 1950’de iktidara gelenler, Cumhuriyet Devrimi’ne inançsızlıkları, sorumsuzlukları ve savrulmaları ile ülkenin ekonomisini ve dış politikasını emperyalizme bağlarken, laik eğitimde de gericiliğe korkunç ödünler verirler; eğitimde ve kültürde, karşıdevrimin yol açtığı bir “çözülme süreci” başlar. Neler olur? KULLARA DİN DERSLERİNİN YENİDEN GİRİŞİ M illî Eğitim Bakanlığı, 1 Şubat 1949 tarihli bir genelge yayımlayarak ilkokullarda programdışı din dersleri okutulmasını ister; 4 Kasım 1950 tarihli bir genelgeyle de bu dersler programa alınır. Laik eğitimde açılan ilk gedik budur. Gediği de, CHP açmıştır; laik eğitimden ilk ödünü vermenin ayıbı CHP’nindir. DP’nin, ders programları arasına soktuğu din dersleri, bir süre “seçmeli” ders durumundadır; daha sonraki yıllarda, konu, ilkokulların sınırları içinde de kalmaz; 12 Eylül rejimi ise çıkardığı sözdeanayasada, din derslerini, üstelik liselere kadar “zorunlu” ders haline getirecektir. Ö zellikle 1970’lerin ortalarından başlayarak, 80’lerde ve 90’larda, iktidardaki partilerce desteklenecek, imam hatip okullarının sayı ve öğrencilerindeki artış, ortaöğretimde Eğitim Birleştirme Yasası’nın getirdiği “öğretim birliği” ilkesini tartışılır hale getirdi... Laik bir devletin, ne olursa olsun din adamı yetiştiremeyeceği gerçeği bir yana, İslamda din adamının kural olarak laik olamayacağı gerçeğini gözden kaçırmışlardır. Sonuçta da, Türkiye’de Aydınlanma hareketinin en büyük menzillerinden biri olan “laik devlet” ilkesinin temellerini, kendi elleriyle dinamitlemişlerdir. OMillî Eğitim Bakanlığı, 1 Şubat 1949 tarihli bir genelge yayımlayarak ilkokullarda programdışı din dersleri okutulmasını ister; 4 Kasım 1950 tarihli bir genelgeyle de bu dersler programa alınır. Laik eğitimde açılan ilk gedik budur, İlk genelge, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarının; vaktiyle Cumhuriyet devrimlerine karar almış ve onları uygulamış bir iktidarındı. Peki, yirmi küsur yıl kadar sonra bundan dönmenin anlamı neydi? Sorunun yanıtı, 1950 öncesinde CHP iktidarının yapısındaki sosyal değişiklikle ilgilidir ve düpedüz “sınıfsal”dır. İkinci genelge ise, Demokrat Parti iktidarının hemen ilk yılına rastlıyor. Emperyalizme kesinlikle bağımlı; aracıtacirle büyük toprak sahiplerinin ortaklığını temsil eden; tefeciyi, ağayı, şeyhi, hem onlarla sömürü ortaklığı yapan, hem de onları kendi “demokrasi”sinin “oy deposu” halinde gördüğü kitleler üzerinde baskı aracı ve afyon olarak kullanan bir partinin, iktidara geldikten sonra, din derslerini okullarda programdışı olmaktan çıkarıp programlara almasından daha doğal bir şey olamazdı; almaması, eşyanın doğasına aykırı olurdu. DP, 194650 yılları arasındaki muhalefet yıllarında, iktidara geldiğinde, Cumhuriyet devrimlerinin, giderek laikliğin nasıl canına okuyacağı hakkında bütün belirtileri ortaya koymuştu; yığınların dinsel duygularını da gıdıklamış ve vaatlerini yapmıştı. Önemli olan kapının açılmamasıydı! Kapıyı ise, CHP açmıştır; laik eğitimden ilk ödünü vermenin ayıbı CHP’nindir. Sonraki gelişmeleri biliyoruz: DP’nin, ders programları arasına soktuğu din dersleri, bir süre “seçmeli” ders durumundadır; daha sonraki yıllarda, konu, ilkokulların sınırları içinde de kalmaz; 12 Eylül rejimi ise çıkardığı sözdeanayasada, din derslerini, üstelik liselere kadar “zorunlu” ders haline getirecektir. Din, siyaset, ticaret üçgeni D emokrat Parti iktidarı (19501960), yalnız laik eğitimde gericiliğe verilmiş ödünlerle yetinmedi; başka yanlışlar da yaptı; sapmalara gitti ve kötü tohumlar ekti. Demokrat Parti’nin iktidarı boyunca görülen şu oldu: Ekonomide tutumunun bir yansıması olarak, eğitimde de ciddiyetsizlik, plansızlık ve hesapsızlık; oya bağlı kısa vadeli kaygılar, popülizm, gösterişe dönük politikalar; ama hepsinden önemli olarak da, eğitimde felsefesizlik! Eğitimde devraldığı kazanımlara sahip çıkmak bir yana, düpedüz yıkıcılığa da gitti: Köy Enstitülerini, Halkevleri ile Halkodalarını kapatmakla yapılan budur ve bir geleceği yok etmiştir. 27 Mayıs’tan sonra, bir soluk alınır ve iyimser bir hava eser: Gerçekten demokratik bir anayasa ve Cumhuriyetçi ilke ve güvenceye kavuşulması, gelecek için umutları yeşertir. Ne var ki 1965’te, Demokrat Parti’nin bir uzantısı Adalet Partisi’nin iktidara gelişi, sonra 12 Mart rejimi, arkasından koalisyonlu yıllar, 12 Eylül, peşinden ANAP’lı yıllar ve sonra yine koalisyonlu yıllar, Türkiye’nin, bu arada eğitimin kaybedeceği yeni bir süreçtir. ĞRETİM BİRLİĞİ DEVRİMİ YIKILDI İslamda kadından imam olmaz; buna karşın, imam hatip okullarında binlerce kız, öteki erkek öğrenciler gibi şeriatçılık talim eder durur. ÖÜstünde de, “Din, siyaset ve ticaret” damgasını taşır. Nedir bunun anlamı aslında? Şu: Cumhuriyet’in “öğretim birliği devrimi” yıkılmıştır. Bir saygın yazarımızın, Özdemir İnce’nin deyişiyle, ulusal eğitimin, cumhuriyet ideallerine bağlı kuşaklar yetiştirmeyi amaçlayan temel ilkelerinden biri “dinamitlenmiş”tir. Ama beraberinde şu soru da gündeme girer: Millî Eğitim’de, Cumhuriyet’i kuranların temelini attıkları “öğretim birliği” mi geçerli olacak, yoksa “iki başlı öğretim” mi? Bir başka deyişle, eğitim düzenimizde aklın ve bilimin egemenliğini mi benimseyeceğiz, yoksa yeni kuşakları bağnazlık öğretimine mi teslim edeceğiz? Soruna, 28 Şubat 1997’de bir çözüm getirilir. 28 Şubat 1997’de, Millî Güvenlik Kurulu’nun pek gerilimli bir toplantısında, Cumhuriyet tarihi için çok önemli kararlar alınır. Altında askersivil bütün yetkililerin imzaları bulunan kararların başlıca maddeleri şöyle özetlenebilir: Eğitim; Öğretim Birliği Yasası’na uygun duruma getirilmelidir. İmam hatip okullarının sayısı olağanüstü artmıştır; ihtiyaç fazlası olanlar, “teknik meslek okulları”na dönüştürülmelidir. Temel eğitim 8 yıl olmalıdır. Olayın biçimine bakıp “demokratik içeriğini” gözden uzak tutan kimi çevreler ve kafaların, “antidemokratik bir dayatma”, “postmodern bir darbe” diye eleştirdikleri söz konusu kararlar, sonra uygulamaya dökülür. Ne var ki, yeni sürecin başarısı daha da korkunç bir güçlükle karşı karşıya. Laik devletin temeline dinamit ‘Ç Bir başka soruya da, yanıt vermek gerekiELİŞMELİ’ KAFALAR H yor. Niçin yanlıştı okullara din dersi koymak? Başta şu nedenle ki, devletin görevi, okullarında bilimsel gerçeklerin eğitim ve öğretimini yapmaktır; bunun içine, örneğin sosyoloji derslerinde “din olgusu”nun bilimsel açıklamaları da girer; ama belli bir dinin “ilmihal”ini telkin girmez. Devlet, bilime olan inancı, yani akla ve deneyime saygıyı aşılayacaktır; belli bir dine inancı aşılama ise görevleri arasında değildir. Zaten bunu yaptığı an çelişme içine de düşmüş olur; çünkü, bilimle din birbirine zıttır; ayrı yöntemlerle yola çıkarlar, ayrı sonuçlara varırlar; her ikisini uzlaştırma olanağı yoktur. Böylece öğrencinin önüne, bilimin yanı sıra onunla eşdeğerde olmak üzere dini de koymak, bir yerde “çelişmeli” kafalar yetiştirmekten öteye bir sonuç vermez. Oysa devletin görevi, tutarlı kafalar yetiştirmektir: Yurttaşlarının yalnız bedence değil, kafaca sağlığı da devleti ilgilendirir. Din, yaratacağı çelişme ile bu kafa sağlığını baltalar; hele ilkokuldan başlayarak devletin, bilimsel gerçeklere kazandırmakla yükümlü olduğu körpe zekâları çelmesi, görevini kötüye kullanması demektir. atırlanacaktır: İstanbul Üniversitesi’ne bağlı İlahiyat Fakültesi, 1933’te üniversite reformunda yerini koruyamaz; ve İstanbul Üniversitesi’nin Edebiyat Fakültesi’ne bağlı İslam İlimleri Enstitüsü de 1936’da kaldırılır. Ne var ki CHP, on altı yıl sonra, 1949 yılında, Ankara Üniversitesi’ne bağlı olarak yeniden kuruyordu İlahiyat Fakültesi’ni. Aynı iktidar, bir yıl öncesinden, 1948 yılında da, vaktiyle kendi kendine erimiş ve kapanmış olan imam hatip okullarını tekrar diriltmek amacıyla hazırlıklar içindeydi. Her iki girişimde gerekçelerden biri, Türkiye’de “aydın din adamı”na olan ihtiyaçtı deniyordu. Bunları yapacak olan da devlet idi. Ne var ki, 30’lu yıllarda, devlet, işin arkasından çekilince, ilahiyat fakültesi ile imam hatip okulları öğrencileri gitgide azalmış ve tükenmişlerdi; yani bu sonuçta, hiçbir karşı bir politika ve zorlama söz konusu değildir. 1948 yılında, Millî Eğitim Bakanlığı’nca, imam ve hatip yetiştirmek amacıyla, on aylık kurslar kurulur; onların yetersiz görülmesi üzere, 1951’de 7 ilde imam hatip okulu açılır; iller de Adana, İsparta, İstanbul, Kayseri, Konya ve Maraş’tır. Arkası gelecektir... İ Özellikle 1970’lerin ortalarından KTİDAR PARTİLERİ DESTEKLEDİ lamda din adamının kural olarak laik olamayacağı gerçeğini gözden kaçırmışlardır; Sonuçta da, Türkiye’de Aydınlanma hareketinin en büyük menzillerinden biri olan “laik devlet” ilkesinin temellerini, kendi elleriyle dinamitlemişlerdir. başlayarak, 80’lerde ve 90’larda, iktidardaki partilerce desteklenecek imam hatip okullarının sayı ve öğrencisi öylesine artar ki, başka meslek okullarını geride bırakır ve her yıl için binlerce imam fazlası tespit edilir. Ancak, daha önemlisi, bu artış, ortaöğretimde Eğitim Birleştirme Yasası’nın getirdiği “öğretim birliği” ilkesini tartışılır hale getirir... Başka konular da gündeme çıkar. “Aydın din adamı” kavramını ortaya atanlar, bununla laik değerlere saygılı din adamını da kastetmişlerdir; devletin, laik değerlere saygılı oldukça din adamı yetiştirmesinde sakınca görmemişlerdir. Korkunç bir yanılgı idi bu: Laik bir devletin, ne olursa olsun din adamı yetiştiremeyeceği gerçeği bir yana, İs A Öte yandan, hatırlatmaya gerek yok: LEVİ YURTTAŞLAR TEDİRGİN L Parantez içinde söylemiş de olalım: Gerçi, AİK DEVLETİN OKULLARINDA DİN DERSİ OLMAZ Karşıdevrim Menderes döneminde hız kazandı. konuya bir sınırlama getirir; ve yükseköğrenim olarak, sadece ilahiyat fakültesi açık tutulur. Öte yandan, pek bilinen bir şeydir, İslamda kadından imam olmaz; buna karşın, Millî Eğitim Bakanlığı’nın yönettiği imam hatip okullarında binlerce kız, öteki erkek öğrenciler gibi şeriatçılık talim eder durur. İzinliizinsiz binlerce Kuran kurslarını, hafız yurtlarını saymıyoruz... Ama asıl belirtilmesi gereken olay, toplumun giderek içine yuvarlandığı çözülme sürecidir. YARIN CUMHURİYET 09 K TÜRBAN: PRANGA VE KOKU Avrupa’da, okullarda din eğitimi, Fransa dışında çoğu ülkelerde, bir “tarihsel kalıntı” olarak da olsa, sürmektedir. Ancak, uygulamada yığınla kayıt ve şart bir yana, asıl hatırlatılması gereken şudur: “Avrupa’da okullardaki din öğretiminde ya da okul dışındaki dinsel etkinliklerde devleti ele geçirmek, din devleti kurmak amacı yoktur. Gerek Avrupa’nın geçirdiği ekonomik ve toplumsal olaylar, gerekse Hıristiyanlığın yapısı, dine dayalı bir devlet yönetme arayışlarını geride bırakmıştır. Bu yüzden, okullarda din öğretimi verilse bile genel olarak laik ve bilimsel eğitim sürer.” Batılı siyasal düşünceyle karşılaşmada en çok sıkıntı çeken, İslamdır. Peki, kimi ilgilendirir din eğitimi? Aileleri! Çağdaş, giderek bağımsız ve demokratik bir toplum kurmanın kavgasında, özellikle göz önünde tutmalı bunu! Özetle, laik bir devletin okullarında ve çağdaş eğitim adına, din dersi olmaz. Öyleyken, cami hizmetleri, dahası topluma “aydın din adamı” yetiştirme amacıyla, laik eğitimde bir gedik daha açılır. İmam hatip okulları, Sünni inanışın merkezleri olacağından, AleviSünni zıtlığının bulunduğu bir ülkede, Sünnî yoruma göre yetişmiş bir imam hatibin, Alevi yurttaşlar arasında, camide ve okulda nasıl bir tedirginlik öğesi olacağı da hesaba katılmamıştır. Peki, öyleyse niçin bunca çaba bu yolda? Son olarak, laik devletin temellerini göz göre göre baltalamanın bir başka görünüşü de şu olur: İmam hatip okulları, bir “meslek okulu” olarak açılmışlardı; ama bir tarihten sonra meslek okulu olmaktan çıkarılarak, temel eğitim kurumlarına dönüştürülür. Bu okulları bitirenler, üniversitelerin bütün fakültelerine girip mezun olduklarında, devletin her kesimi ve kademesinde görev alırlar: Aralarında, özellikle imam valiler, kaymakamlar, yargıç ve savcılar vardır. Yalnız Genelkurmay Başkanlığı, orduya şeriatçı düşünceler sızmasın diye olacak, Harp Okullarına imam hatip mezunlarını almaz. Olan biten, açıkça şudur: Devlet, kendi yetiştirdiği insanlara kimi makamların yolunu açarken, kimi görevler için de kuşkuyla bakmaktadır. Ama neyi kurtarır bu önlem? Ve devlet de bir bütün değil mi? B 0 da şu: Toplum, baştan aşağıya bir “din eğitimi İR DİN EĞİTİM BATAKLIĞI 228 Şubat, bu parantezi sürdürse de, 8 ŞUBAT SÜRECİ bataklığı”na getirilip saplanmıştır. Gerçekten, sorun imam hatip okullarından ibaret olsa, çözüm bir yerde kolaylaşır; olmadı, toptan kapatır yarayı sararsınız. Oysa din eğitimi, hem de resmî olarak, “din kültürü ve ahlakbilgisi” adıyla, üstelik anayasayla liselere kadar zorunlu kılınmıştır; “meslek lisesi” adıyla, imam hatip okullarındadır; yükseköğrenim adıyla da sayısı 30’a yaklaşmışilahiyat fakültelerinde, İlahiyat Meslek Yüksek Okulları’ndadır. Sayısı 70 bini aşmış camide, resmi ve özel yurtlarda, tarikatlara bağlı ev, dershane ve okullarda din eğitimi yapılmaktadır. Özellikle 12 Eylül 1980 darbesinden sonra, devlet dairelerinde, kimi okullarda açılmış mescitleri unutmamalı. Her şeye karşın, demokratik güçler, laik eğitimin uygulanması yolunda büyük çaba harcıyorlar. Sekiz Yıllık Temel Eğitim Kanunu’nun iptali için Refah Partisi’nin açtığı davaya, Anayasa Mahkemesi’nin 1998’de verdiği ret kararının bir bölümünde geçen şu sözler dikkat çekicidir: “Laik devletin, doğası gereği resmi bir dininin bulunmamasını, belli bir dine üstünlük tanımamasını, onun gereklerini yasalar ve idari işlemlerle gerekli kılmaya çalışmamasını gerektirir. Bu bağlamda, laik devlette belli bir dinin eğitim ve öğretimi zorunlu hale getirilemez.” Ancak, Anayasa Mahkemesi doğru demiş olsa da, laik Türkiye’de eğitim, belli bir dinin ve onun belli bir mezhebinin, yani Sünni İslami propagandasını yapmakta, onun din adamlarını yetiştirmektedir. Eğitimin bir sorunu da türbandır...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle