23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 KASIM 2007 PERŞEMBE 2 “Büyük devletlere karşı çıkmak deliliktir. Büyük devletler karar verdiler, dediklerine uyalım. Mustafa Kemal bir çılgındır. Olmayacak davaların peşindedir. Kemalistler bizi felakete sürüklüyorlar. Dünya değişti. Bu değişimi görmeyen ya kör ya cahildir.” (Ali Kemal). Bu sözler, 1919’da söylenmiştir. Günümüzün bazı politikacılarının, yazarlarının dediklerine benzemiyor mu? ??? Yılmaz Dikbaş, gerçekten ‘dik’ başlı bir aydınımız, sayıları her gün biraz daha azalan Atatürk devrimini ısrarla savunan bir yurttaşımız. Her kitabı yakın tarihimizin önemli bir sayfasını aydınlığa çıkarıyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin göz göre göre çıkmazlara girdiğini, bu gidişle Mustafa Kemal adının da devriminin de kalmayacağını gözler önüne sererek bizleri uyarmak istiyor. Yeni kitabı “Gaflet, Dalalet, Hıyanet”i şu alıntıyla başlamış: “Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir ulusun bireyi olmalı OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET/HAYIR OKTAY AKBAL ‘İçimizde’ mi? yım. Bu nedenle ulusal bağımsızlık bence bir yaşam sorunudur.” ??? Geçen gün AKP’nin iktidarda olduğu sürece ulusal bayram günlerinin kutlanmasının bir yanlışlık olacağını yazdım. Gerçek bir bayrak, ona içtenlikle inananlara yakışır; evine bayrak asmışsın, Anıtkabir’e gidip baş eğmişsin, alanlarda “Atatürk sen ölmedin” diye bağırmışsın, ama bu dediklerine inanmadığını, kendi yaşamında Atatürk’ün ilkelerine, devrimlerine katılmadığını sen de biliyorsun! Durum gereği; çıkar, hesap, makam gereği içtensizce davranıyorsun. Bizleri de, Atatürk Cumhuriyetinin temel ilkelerine inananları da kandırmak istiyorsun. O zaman ulusal günleri boş gösterilerle kutlamanın anlamı ne?.. Bugün işbaşındaki başta Cumhurbaşkanı, sonra Başbakan, daha sonra Bakanlar, Atatürk’ün devrimlerine sahip çıktıklarını açıkça gösterebilmelidirler. ??? Anıtkabir’e gidip “Senin feyizlerinden ders aldık” diye yazmak yetmez. İlk iş olarak eşin olan kadını tesettürden çıkarmalısın, onun bu durumdan duyduğu, ama açıklayamadığı acısını yaşamalısın. Çankaya’da, Başbakanlık’ta tesettür adı verilen ilkel, çağdışı bir duruma son vermelisin! Bütün bunlara ters düşen ne varsa hepsini yap, sonra da “Atatürk izindeyiz” diye nutuk çek!.. Buna, sahtecilik denilmez mi? ??? Dikbaş, her 16 Mart’ta Harp Okulu’nda yapılan yoklamada, sıra 1283’e geldiğinde “İçimizde” diye bağıran gençlere soruyor: Mustafa Kemal Atatürk gerçekten “İçimizde” mi?.. Bu ülke günden güne geriliklere, onursuzluklara giderken Atatürk nasıl ‘İçimizde’ olur, olabilir? Benim Annemin... Metin DEMİRTAŞ PENCERE Milli Demokratik Devrim... Pakistan’da neler oluyor?.. Neler olabilir?.. Hiç... Gazetelerin sayfalarına ve televizyon ekranlarına Pakistan’dan yansıyan iki yüz var: Müşerref... Ve Butto... Al birini vur ötekine... Şeriatın (İslamcılığındinciliğin) egemenliği devletin ve toplumun gözeneklerine işlemişken, bir de Amerikan emperyalizminin ağırlığı ülkenin tepesine çökmüşken, zavallı Pakistan halkı istediği kadar çırpınsın... Pakistan’da toplumun aydınlanması için, Tarih Baba’nın elinden çıkmış yedi fırın ekmek yemesi gerek... ? Ya Türkiye?.. İslam coğrafyasının atlasında bir tek Aydınlanma devrimini Türkiye tanımıştı... Türkiye de elden gidiyor... mu? ? Bizde toplum ne âlemde?.. Toplum hızla değişiyor.. Değiştiriliyor.. Dönüştürülüyor.. “Bir ABD projesi olarak AKP” işlevini yerine getiriyor... BOP kapsamında “Ilımlı İslam Devleti Modeli” programı yürütülüyor... Türkiye bir süre sonra geriye dönüşü olanaksız noktaya ulaşacak... mı?.. ? Aydınlanma, Batı’da “Bilimsel Devrim” kapsamında ReformRönesans aşamalarından geçerek sanayi devrimiyle hayata geçirildi... Bu süreç “Burjuva Demokratik Devrimi” diye vurgulanır... İslam dünyasında bunun benzeri var mı?.. Yok!.. “Türkiye Aydınlanması” bu nedenle özgündür, tektir... Peki, bizim Atatürk’le yaşadığımız Aydınlanmanın adı ne?.. “Milli Demokratik Devrim...” ? Milli Demokratik Devrim nedir?.. Toplumda sanayi burjuvası yok... Proletarya yok... 20’nci yüzyılda askersivilbürokrataydın öncülüğüyle Aydınlanma Devrimini gerçekleştirerek laik devleti kurup demokrasiye geçmek kolay mıydı?.. İslam dünyasında, Anadolu coğrafyasında, Atatürk’ün liderliğinde, Türklerin öncülüğünde böyle bir deneyim yaşandı... Başarı kazanacak mı?.. ? Evet, şimdi güncel ve temel soru bu: Milli Demokratik Devrim Türkiye’de başarı kazanacak mı?.. Yoksa Türkler dinci karşıdevrime teslim olacaklar mı?.. İyice bilinsin ki Milli Demokratik Devrim başarıya ulaşmadan Türkiye’de demokrasi bir hayaldir... Şimdi Anadolu üstüne oynanan oyun bu!.. Emperyalist bu oyunu iyi biliyor, Türkiye’yi parçalamak için dinciliği kullanıyor... ? Amerikancıdinci AKP iktidarının İslamcı karşıdevrimine karşı, Milli Demokratik Devrim bilinci ışıdığı gün, Türkiye, adını bir kez daha tarihe yazacak... B enim annemin betondan köprü ayağı gibi yere doğru uzanan altın işlemeli giysisi olmadı hiç! Anadolu’nun tüm renklerini simgeleyen Nazilli Basması’ndan biriki giysisi vardı. Giyer, yakışır, yakıştırırdı. Düğün dernekte giydiği bir de ‘üçetek’ adlı giysisi vardı. O giysisi de çiçekli bir bahçe gibi bir renk cümbüşü içindeydi. Benim annem yoksuldu, giydiklerinde kendine göre yoksulluğun bir estetiği, sadeliği, duruluğu, temizliği vardı. Benim annemin giysileri üstünde alçıdan dökülmüş gibi durmaz, kendisi de giysisi içinde kolalanmış bir soba borusu gibi ruhsuz kaskatı görünmezdi. Benim annemin köy dokuması dastar ak bir başörtüsü vardı; yolda, belde, bağda, bahçede, tarlada onu başına örterdi. Örtü başının üstünden öne doğru saksağan gagası gibi fırlamaz, saçları alnına düşer, saçlarını güneşten saklamazdı. Benim annem başını sadece şöyle bir örter, lahana sarması gibi bohçalamazdı. Benin annemin okuması, yazması yoktu. Ümmiydi. Kıldığı her namazın ardından Atatürk’e “Bizi insan yeri ne o koydu” diye dua ederdi. Benim annem Çanakkale’de şehit düşmüş büyük ağabeyi Ali Dayımı anar anar ağlardı. Benim annem hayvanlara merhamet ederdi; bir yaz günü kovası olmayan bir kuyunun başında susuzluktan kıvranan bir köpeğin susuzluğunu kuyuya salladığı başörtüsünden sızan sularla giderecek kadar… Benim annemin komşusu aç iken boğazından lokma geçmezdi. Bulgur, bulamaçla oruç tutar, büyük bir sadelik içinde dua eder, aç açıkta olanları düşünürdü. Benim annem çok özel düğünlerde, çok özel korumalar eşliğinde, torbalarla altın takılar, mücevherler taşınan düğünlere tanık olmadı hiç. Benim annem vurulan, öldürülen gençlere acır, annelerini düşünür düşünür üzülürdü. Benim annemin İslam bilinci bugün halkımıza dayatılan Çöl/Vahhabi İslam anlayışıyla bulanmamıştı hiç! Benim annemin sofrasında köyün delisine bile yer vardı. Çünkü benim annem insandı, Müslümandı! Peki nereye gitti bu Müslümanlık?.. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle