25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 KASIM 2007 ÇARŞAMBA 2 FİLİSTİN ve İsrail liderlerini, bir serbest bölge uzlaşmasını imzalama töreni vesilesiyle de olsa, bir araya getirebilmiş olmak elbet Türk diplomasisinin ve özel kesiminin övülmeye değer bir başarısıdır. Yalnız, unutmamak gerekir ki, bu buluşturma, aslında ay sonu Amerika’nın Annapolis kentinde yapılacak büyük toplantının, diplomatik dille anlatmak gerekirse, bir çeşit “anteşambr”ı, yani asıl tören salonuna girmeden düzenlenmiş bir “ön oda” görüşmesi niteliği taşımaktadır. Yine de, “Büyük Birader”in Ortadoğu politikasına ve diplomatik çabalarına önemli bir katkı sayılabilir bu. O zaman, sormak gerekmez mi: Türkiye çabalarının karşılığını, hak ettiği ödülü alabiliyor mu? Öyle bir ödül olmalı ki verilmesi gereken, ülkenin şu sıra en önemli sorununa yine Ortadoğu çerçevesinde rahatlatıcı bir çözüm getirebilsin. eyhat, aynı zamanda “büyük müttefik” olduğu söylenen “Büyük Birader” bu konuda hayli cimri davranmakta, kendi Irak politikasının amaçlarını Türkiye’nin güncel der OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL dinden öne koymakta. Ama itiraf etmek gerekir ki, Ankara terör belasının çözümüne kritik katkıyı getirebilecek olan uluslararası adımın ne olduğunu ve ABD’nin bu bakımdan ne yapabileceğini Washington’a anlatabilmiş değildir. Başkalarına anlatmak şöyle dursun, Türkiye’yi yönetenlerin bu konuyu derinliğine düşünüp kendi aralarında bir karara varıp varmadıkları bile bilinmiyor. Konu, bu sütunda ısrarla belirtildiği gibi, TürkIrak sınırının yeniden çizilmesidir. Geçmişte, Cihan Harbi sonrasının koşullarında İngiltere’yle müzakere edilerek Milletler Cemiyeti’nce Ankara’ya dayatılan o sınırın bugünkü koşullarda işgalci ABD’yle konuşularak Bağdat ve Erbil’dekilere dayatılması gerekmiyor mu? yle anlaşılıyor ki, konu bu biçimiyle Başbakan’ın son Washington Ödülsüz Anteşambr H seferinde de gündeme getirilmiş değildir. Oysa, sınır böyle kaldıkça, o sefer sonrasında Oval Ofis görüşmelerinin büyük zaferi diye sunulan “istihbarat” vaatleri, ne denli “anında, sıcak ve nokta kesinliğinde” olursa olsun, yararsız ve etkisiz kalmaya mahkumdur. Böyle olduğu halde, Ankara’daki siyasilerin askerlerle ciddi olarak masaya oturup bölgeyi bilenlerin gözlemlerini, deneyimlerini ve görüşlerini harita üzerinde konuşarak yeni bir sınır önerisi ürettiklerine ilişkin hiçbir belirti yok. Üretilenler, askerin sınır ötesi harekâtını ertelemeye ve savsaklamaya yarayacak bahanelerden ibaret: AKP yönetiminin Washington’ı tedirgin edecek herhangi bir politika oluşturmaktan çekindiği, oradan gelecek öğütlerle ve işe yaramaz işbirliği vaatleriyle oyalanmayı tercih ettiği açıkça belli oluyor. Böyle bir sınır değişikliği isteği ve planı onların havsalasını ve çapını aşan bir adım olsa gerek. Takıntılar Dayatmalar Çözümler Av. Mehmet Ali OĞAN (E) İTÜ Hukuk Danışmanı 2 Temmuz 2007 tarihli milletvekili genel seçimlerinden sonra ikinci kez iktidara yerleşen AKP, acaba parti diktatoryası kurma yolunda mı? Seçim sonrasında Başbakan, kendi partisine oy veren ve vermeyen seçmenlere yaptığı teşekkür konuşmasında, kucaklaşma mesajı iletirken ılımlı bir politika uygulayacakları izlenimi vermişti. Ancak Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında Meclis aritmetiğine takılınca, apar topar “yangından mal kaçırırcasına” hemen anayasayı değiştirmeye giriştiler ki bu zamansız ve yersiz çıkış, tam anlamıyla bir panik atak sendromu oldu. İktidar partisi önderleri, “Atatürk devrimleri ve laiklik” ilkelerini yürürlükten kaldırma takıntıları kamuoyunda aşırı tepki görünce, bir adım geri atarak, ama “ok yaydan fırladı” düşüncesiyle dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş “ucube” bir halkoylaması ile çoğulcu demokrasi adına, azınlık gücü oluşturma girişiminde bulunmadılar mı? PENCERE Suç Gül ve RTE’de Değil... Bizimkilerin (Gül ile RTE) Suudi Arabistan Kralı karşısındaki zavallılıklarını izleyen bir dostum telefonda dedi ki: Kahroldum... Ben bir ikilem içindeydim... Hem bugüne dek yazdıklarımda haklı çıkmanın gizli sevinci, hem aşağılanmanın tepkisi birbirine dolanmıştı... ? Türkiye artık eski Türkiye değil... İslamcılık siyasetine oturtulmuş bir ABD tasarımı ülkede başarıyla uygulandı; karşıdevrim devleti ele geçirdi... Uzun süreden beri bugünlere yatırım yapılıyordu... Geçen hafta sonu sosyolog Mübeccel Kıray’ı (Beco) kaybettik... Gerçek bir bilim insanıydı... Emre Kongar, Beco’nun toplumbilimdeki yöntemini pazartesi günkü köşesinde saydam bir yaklaşımla özetledi... Kıray topluma bakarken “alan araştırmalarında uygulamacı, pozitivist, deneyselci yöntemleri ve teknikleri kullanırdı. Elde ettiği bulguları diyalektik yaklaşımla yorumlar, makro sentezlere bu biçimde ulaşırdı”. Gecekondulara, arabesk müziğe, sanayileşme girişimi Ereğli’ye bu yöntemle bakan Mübeccel Kıray, bilimsel yaklaşımıyla, Türkiye’nin bir İslamcı iktidarın eline geçebileceğini öngörmüş müydü?.. ? Türkiye’nin bugünkü ahvali artık siyasallığı aşmış, bir toplumbilim olgusuna mı dönüşmüştür?.. Artık toplum uzun yılların içten ve dıştan karşıdevrim yatırımlarıyla değişmiş, bu yolda mı kurumlaşıp örgütlenmiştir?.. İmam okulları, tarikatçılık, cemaatçilik, Kuran kurslarıyla parçalanan ‘Öğretim Birliği Devrimi’ yıkılmış, Türkiye’de toplum, laik bir devleti taşıyamayacak bir yapıya mı dönüşmüştür?.. ? Toplum değişince seçim sandığından bu değişimin çıkması kimseyi şaşırtmamalıdır... İran’da ya da Irak’ta sandıktan ne çıkabilir?.. Bir kez daha altını çizmekte yarar var... Politika artık yüzeyde kalıyor... Olay toplumbilimde odaklaşıyor... ? 1980’lerde Evren’in, bir adım ötesini göremeyen zavallı yetersizliği... Özal’ın üç adım ötesini hesaplayabilen kurnazlığı... Amerika’nın bilinçli desteğiyle bir araya gelen bu Edi ile Büdü çifti Türkiye’nin toplum yapısında gericiliği, İslamcılığı, dinciliği alabildiğine gazlamışlardır... Sonuç meydandadır... ? Suudi Kralı’nın Türkiye serüveni yüzeysel ve siyasal bir sinema da ya da tiyatro gösterisi... Gerekçesini çok daha derinde aramak gerek... Gül ile RTE’nin şartlanmışlıkları kendi suçları değil... Ne yapsınlar?.. Öyle yetiştirilmişler... 2 Ö [email protected] Gerçekten de; plebisit olarak nitelendirilen halkoylamasıyla, “TBMM’de seçimler dahil tüm oturumların 184 milletvekili ile açılması” kabul edilmiş olduğundan, bundan sonra bu sayının yarısından bir fazlasıyla, yani 93 milletvekili ile yasa, hatta yeni bir anayasa da yapılabilecektir. 75 milyon nüfuslu ve 550 milletvekilli bir ülkede, 93 milletvekili ile yasama gücünü kullanmak, azınlık egemenliği değil de nedir? İktidar partisinin ikinci yanlışı da laiklik ve türban konusundaki dayatmadır. Şöyle ki; içlerinde hukukçu olduklarını ileri sürenlerin de bulunduğu bazı politikacı ve yöneticiler, “Demokrasi, çoğunluk ve özgürlük rejimidir; çoğunluk ibadet etmek, türban takmak istiyor, herkes bu özgürlük isteğine boyun eğsin, alışsın” diyorlar ki bu son derece yanlış ve tehlikeli bir görüştür. Çünkü çağdaş demokratik rejimlerin “olmazsa olmaz” iki temel kuralı bulunmaktadır: 1. Hukuka saygı ve bağlılık. 2. Laiklik. ? Arkası 8. Sayfada TÜRK KALP VAKFI Ü ‘Yaşamınızı Şansa Bırakmayın Kalbinizi Koruyun’ 19 Mayıs Cad. No:8 Şişli / İSTANBUL Tel: 0212.212 07 07 Pbx http://www.tkv.org.tr CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle