Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 8 EKİM 2007 PAZARTESİ 4 CEMİL ÇİÇEK: HABERLER TBMM Başkanı hiç kimsenin cumhuriyet hedeflerinden sapmayı düşünmeyeceğini söyledi 2000’Lİ YILLARDA ERDAL ATABEK 21 Ekim demokrasi bayramıdır ? Başbakan Yardımcısı Çiçek, “Bir zamanlar ‘Türkiye İran olacak’ diyorlardı, Şimdi ‘Malezya olacak’ diyorlar. Bunların fikirleri melez, kazanımları melez’’ dedi SEYFETTİN METE Toptan güvence verdi ZONGULDAK (Cumhuriyet) TBMM Başkanı Köksal Toptan, anayasa tartışmalarıyla ilgili olarak “Hiç kimse kuşku duymasın ki Türkiye 1923’te ilan ettiği Cumhuriyetin koyduğu hedeflerden zerre kadar sapmayı, Cumhuriyetin temel nitelikleri olarak belirtilen hususlardan ayrılmayı aklından geçiremez” dedi. Zonguldak’ın Alaplı ilçesinde halka hitap eden Toptan, Türkiye’deki demokratik alanı genişletmeyi, insan hak ve özgürlüklerini daha da yukarılara çıkarmayı amaçladıklarını belirten Toptan, “Üyesi olmaya çalıştığımız AB ülkelerinin ulaştığı siyasi, sosyal ve ekonomik hedefe varmak ve Mustafa Kemal Atatürk’ün hedef gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyini yakalamak istiyorsak demok Din ve Psikiyatri... Irwin Yalom, hem bir psikiyatr hem de usta bir romancı. ‘Ve Nietzsche Ağlıyordu’, ‘Divan’, ‘Aşkın Celladı’ gibi Türkçeye çevrilmiş romanları okunduğu zaman romancı olarak değeri anlaşılabilir. Ama Stanford Üniversitesi’nin bu ünlü psikiyatri profesörü, kanımca en büyük katkısını bir düşünür olarak yapmaktadır. 2000 yılında kendisine verilen bir ödül töreninde yaptığı konuşma da ‘Din ve Psikiyatri’ adıyla Türkçeye Prof. Dr. Engin Geçtan’ın önsözüyle çevrilmiştir. (Merkez Kitaplar, 2006) Prof. Yalom ‘din ile psikiyatri’ arasında nasıl bir bağlantı kuruyor? Irwin Yalom’un terimleriyle “Varoluşcu psikoterapi yaklaşımı,ruhumuza eziyet eden çatışmaların, sadece bastırılmış içgüdüsel çekişmelerden değil, aynı zamanda varoluşun özündeki verili durumlarla yüzleşmelerden de kaynaklandığını öne sürer”. Varoluşa ait bu ‘verili’ durumlar nelerdir? Bu sorunlardan dördünü Prof. Yalom, psikoterapiyle yakından ilgili bulur: Özgürlük. Yalnızlık. Yaşamın anlamı. Ölüm. İnsanlar bütün hayatları boyunca (günlük yaşamlarının biraz derinine inince) bu dört sorunla ilgili kaygılarla boğuşurlar. Bir yandan özgür olmak, öte yandan yalnızlık korkusu, yaşamlarının ne anlam taşıdığını sorgularken ölümle yüzleşmekten kaçınma temel kaygılarımızın nedenleridir. Varoluşsal psikoterapi, işte bu derindeki kaygılarla uğraşmaktadır. Ama işte ‘din’ de insanın varoluş kaygısını bastırma yönündeki başlıca çabası olarak ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla dini inancın her zaman, her yerde bulunmasının nedeni, varoluşa dair kaygıların her zaman her yerde bulunmasıdır. Yalom, “Tanrılar tarafından yaratılmış olmaktan ziyade, rahatımız için tanrıları yaratmış olduğumuz son derece açıktır, üstelik filozofların yazının icadından beri dikkat çektiği üzere onları kendi suretimizde yaratmış bulunuyoruz” demektedir. Irwin Yalom, Yahudi bir aileden geliyor ve çocukluğunda kendisine verilen din eğitiminin olumsuz etkilerinden söz ediyor. İnsanın bu varoluşyokoluş kaygılarının, bütün çağlar boyunca bulacakları her teselliye yöneldikleri açıktır. Sadece dinler değil, talih, kader, şans, yıldızlar, burçlar, fallar, büyüler, din dışı yeni tarikatlar gibi inanç yolları bu kaygılara karşı sığınılan yerler olmaktadır. İnsanın kaçınamayacağı kaygılardan doğan bu eğilim, elbette çeşitli kişisel ve sosyal kriz dönemlerinde daha yaygın bir işlev görmektedir. Tarih boyunca totemle başlayan inanç yolunun çoktanrılı dinlerden sonra tektanrılı dinler olarak (Musevilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet) dünyada yayılması sırasında yaşama egemen olmasının çok önemli bir tarihi vardır. Dinin, insanların bireysel inancı olmaktan çıkıp da dünya yaşamına egemen olmasının gerek Musevilikte gerekse Hıristiyanlıkta uzun bir geçmişi vardır. Ortaçağın aforozları, engizisyonları, insan yakmaları, işkenceleri, din savaşları, yaşanan gerçeklerdir. İslamiyetin tarihindeki mezhep ayrımları, bu ayrımlara dayalı kavgalar ve savaşlar da yaşananların önemli gerçekleridir. İşte, bu uzun, kanlı, acılı yüzyıllardan sonra insanlığın kurtuluşu ‘laiklik ilkesinin’ kabulü ile olabilmiştir. Laiklik ilkesi, inancın kişisel bir seçim olması, ama insanların bir dine bağlılıkları ile değerlendirilmemesi ve birbirlerinin yaşam biçimine karışmamaları, dünya yaşamının din kuralları ile yönetilmemesi, bu tarihsel çelişkilerin çözüm noktası olmuştur. Günümüzde de bu çatışma bitmiş değildir. İnsanın kaygıları sürdükçe, teselli arayışı da sürecektir. Ancak insanlar laik bir yaşamın nasıl bir çözüm olduğunu anlayabilecekler midir? Yoksa geçmiş çatışmalar yeniden yaşanacak mıdır? Bunu da toplumların ‘ortak akılları’ belirleyecektir. Irwin Yalom’un ‘Din ve Psikiyatri’ adlı kitabını güncel buluyorum ve okunmasını öneriyorum... email: erdalatak@gmail.com erdalatak@superonline.com www.erdalatabek.com ? Anayasa tartışmalarıyla ilgili konuşan Köksal Toptan, “Elbette birtakım ayrıntılar ve anayasal hususlardaki hükümler tartışılacaktır’’ dedi. rasimizi, sosyal hayatımızı, ekonomik şartlarımızı mutlaka geliştirmemiz lazım. Önümüzdeki dönem bütün bunların yapılması için her şartın hazır olduğu dönemdir” diye konuştu. laşmış gözükmektedirler. Burada elbette birtakım ayrıntılar ve anayasal hususlardaki hükümler tartışılacaktır’’ dedi. Toptan, “Hiç kimse kuşku duymasın ki Türkiye 1923’te ilan ettiği Cumhuriyetin koyduğu hedeflerden zerre kadar sapmayı, Cumhuriyetin temel nitelikleri olarak belirtilen hususlardan ayrılmayı aklından geçiremez. Tam tersine amaç daha güzel, daha demokratik Cumhuriyet ve daha büyük, AB hedeflerini yakalamış, insanların refah içinde yaşadığı Türkiye’dir. Böyle bir hedefe elbette parlamentomuz, iktidarımız ve muhalefetle beraber yürüyecektir. Öyle umuyo Modern anayasa Türkiye’yi daha modern bir anayasaya kavuşması için çalışmalar yapılacağını anlatan Toptan, bu konuyla ilgili tartışmaların yapılması gerektiğini ifade etti. Toptan, “Sonuçta yepyeni, modern, çağdaş bir anayasa yapılması için ülkemizdeki herkes fikir birliği yürütmek suretiyle 1982 Anayasası’nın daha modern anayasa haline getirilmesi konusunda uz ÇORUM Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, “Türkiye Malezya olur mu” tartışmalarına sert tepki göstererek “Bir zamanlar ‘Türkiye İran olacak’ diyorlardı, Şimdi ‘Malezya olacak’ diyorlar. Bunların fikirleri melez, kazanımları melez’’ dedi. Cemil Çiçek, 21 Ekim’de düzenlenecek referandumu “demokrasi bayramı” olarak niteleyerek “Türkiye Ekim’de biri Ramazan bayramı, diğeri demokrasi Bayramı olmak üzere iki bayram kutlayacak” derken, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı görmezden geldi. Çorum’da Vali Mustafa Toprak, Cumhuriyet Savcısı Canip Yetişir ve Belediye Başkanı Turan Atlamaz’la görüşen Çiçek daha sonra partisinin Afra Düğün Salonu’nda düzenlenen Çorum İl Danışma Meclisi Toplantısı’na katıldı. Çiçek cumhurbaşkanı seçim süreci ve referandum tartışmalarıyla ilgili olarak şunları söyledi: “Demokrasilerde cumhurbaşkanı halkı temsil eder. Her 7 yılda bir niye bu ülke sıkıntı yaşasın? Biz de halka gidelim dedik. ‘Olmaz’ Cemil Çiçek dediler. Çünkü halk bu oyunları bozar. 21 Ekim’de halk önemli bir karar verecek. Halen tartışmalar devam ediyor. Arzumuz halkımızın sandığa gitmesi. İşimizi sağlam yapmalıyız, sandıktan ‘evet’ çıkmalı. Kuzu postu giymiş kurtlar var. Biz onları iyi biliyoruz. İşi yokuşa sürüyorlar, ‘düzenlemeyi yeni anayasayla yapalım’ diyorlar. Yeni anayasa yapalım deyince kıyameti kopardılar. Rahatsız olanlar ‘olmaz’ diyor. Oyun içinde oyun var. 21 Ekim’de oylayalım, daha sonra değişikliği anayasaya koyarız. Hadi anayasa değişikliği kabul edilmezse... Ekim’de Türkiye 2 bayramı birden yaşayacaktır. Biri Ramazan Bayramı diğeri ise 21 Ekim’deki demokrasi bayramıdır. Bugün Türkiye’de yaşayan her iki kişiden birinin AKP’li olduğunu düşünürsek, Sayın Gül’den sonra seçilecek olan Cumhurbaşkanını da AKP’liler seçtirecektir.” Çiçek, “Türkiye Malezya olur mu” tartışmalarıyla ilgili olarak da, “Türkiye’de bir dönem ülkeyi İran yapmak istiyorlar deniliyordu. Şimdi de aynı kesim ülkemiz Malezya’ya benzetilecek diyor. O insanlara haritada Malezya’nın yerini göster desek gösteremezler, bunların kendi anlayışları melez çünkü” dedi. rum ki anayasa değişikliğini ve başta çıkarılması gereken yasaları da bu anlayış içinde gerçekleştireceğiz’’ diye konuştu. Toptan’ın, TBMM Başkanı sıfatıyla çıktığı kürsüde AKP hükümetinin bir bakanı gibi davranarak “Geçen 5 yıl içinde ekonomik, siyasi ve sosyal hedefleri 23’e katlamayı başardık. Önümüzdeki dönemde bunu daha da yukarılara çıkarma imkânı bulacağız’’ şeklinde konuşması dikkat çekti. Toptan daha sonra da “Benim görevim Meclis kürsüsünü her türlü fikre açmak, özgür tutmak, oraya 74 milyon insanın temsilcisi olarak gelen milletvekillerinin ülke ve milletin sorunlarını çok rahatlıkla dile getirmelerini sağlamaktır. Bunu sonuna kadar savunacağım ve koruyacağım” dedi. İP’Lİ CENGİZ: Gülen’e yaptırım uygulanmalı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı avukat Mehmet Cengiz, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Fethullah Gülen’e ait tebliğnamesinde, Gülen’in “şeriat devleti hedefleyen örgütün başı” olduğu ifadesine yer verildiğini anımsatarak “Fethullah Gülen ve örgütüne Cumhuriyetin yaptırımı uygulanmalıdır” dedi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Fethullah Gülen’le ilgili tebliğnamesini değerlendiren Cengiz, başsavcılığın tebliğnamesinde Gülen’in faaliyetlerini bugün de sürdürdüğünün kaydedildiğini anımsattı. Cengiz, açıklamasında şunları kaydetti: “Fethullah Gülen ve örgütü, TCY’nin 313. maddesinde yazılı bu suçu işlemeye bugün de devam ettiğine, ‘cemaat’e yani ‘örgüt’e ait ‘Işık Evleri’, okullar, dershaneler ve şirketler bugün de faaliyetlerini sürdürdüklerine göre atılı suçun ‘zamanaşımına’ uğraması söz konusu olamaz. Aksi, suçu belli bir süre işlemeyi sürdürenlerin bir tür ‘dokunulmazlık’ kazanması anlamına gelir. Yani, Gülen örgütü, ‘Işık Evleri’, okulları, dershaneleri ve şirketleriyle faaliyetlerini sürdürmeye, atılı suçu işlemeye devam edecek, ancak buna müdahale edilmeyecektir. Hukuk böyle bir şeyi kabul etmez.” Türk sosyalist hareketinin önde gelen isimlerinden, kapatılan Türkiye İşçi Partisi’nin eski lideri ve Sosyalist Devrim Partisi’nin kurucu genel başkanı Mehmet Ali Aybar’ın anısına düzenlenen sempozyumda, Aybar’ın “yalnız kalacağını bildiği halde bir aydın olarak bildiğini dillendirmekten hiçbir zaman kaçınmadığı” ifade edildi. Sempozyuma yazar Hasan Bülent Kahraman, yazar Taner Timur, öğretim üyesi Ferda Keskin, öğretim üyesi Levent Yılmaz, Doç. Dr. Aylin Özman, Prof. Dr. Cemil Oktay, yazar ve öğretim üyesi Murat Belge ve yazar Tanıl Bora konuşmacı olarak katıldı. Sempozyumda bir konuşma yapan Doç. Dr. Aylin Özman, “Aybar’ın Türkiye solu karşısında bilincin her zaman dinamik olmasını sağlayan bir tür karşı bellek rolü üstlendiğini” söyledi. (Fotoğraf: Ezgi HIDIROĞLU) Aybar anısına sempozyum Ufuk Söylemez anayasanın acil bir gereksinim olmadığını söyledi ‘Maskeli bir demokrasi var’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Eski Devlet Bakanı Ufuk Söylemez, 21 Ekim’de halkoyuna sunulacak anayasa değişikliğinin acil bir gereksinim olmadığını belirterek “Türkiye’de maskeli bir demokrasi uygulanıyor” dedi. Cem Vakfı tarafından Çankaya Belediyesi Yılmaz Güney Sahnesi’nde düzenlenen “Anayasa ve İnanç Özgürlüğü’’ konulu panelde konuşan Cem Vakfı Ankara Şube Başkanı Hasan Dülgeroğlu, Alevi Bektaşilerin ne İslamın dışında ne de azınlık olduğunu, Atatürk’ün kurduğu düzene sadık kaldıklarını kaydetti. Alevilerin, Atatürk’ün kurduğu laik düzenle inançlarını daha rahat yerine getirdiklerini, AleviSünni ayrımından yana olmadıklarını belirten Dülgeroğlu, “AleviBektaşiler, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı, vatanını, milletini seven, ülkenin bölünmez bütünlüğüne inanan, Türkiye Cumhuriyeti’nin yapı anayasa deniyor. Sivil demek, Türkiye’de askerler tarafından yapılmayan sanılarak yanlış anlaşılıyor. Sivil kelimesi, temelinde ‘topluma ait’ demektir. Toplumun tüm kesimlerinin fikir beyan etmesi gerekirken böyle yaçlarını karşılayacak’’ bir anayasa değişikliğine gittiğine dikkat çeken Söylemez, “bu durumun demokrasiye karşı yapılan kötü bir dayatma olduğunu’’ sözlerine ekledi. Söylemez, “Türkiye, her seçim kazananın bir anayasa değişikliğine gidebileceği muz cumhuriyeti değildir. Bu, Türkiye’nin demokratik geleneğine de aykırıdır’’ dedi. Prof. Dr. Alpaslan Işıklı ise dinin, gücünü emperyalizmden aldığını vurgulayarak İslamın değişik kanatları arasında kaos yaratılmaya çalışıldığını söyledi. Bu oyuna Alevi yurttaşların alet olmamasını isteyen Işıklı, misyonerlik faaliyetlerinin de sadece ‘’din faaliyeti’’nden ibaret olmadığını dile getirdi. ? Cem Vakfı tarafından düzenlenen panelde konuşan Cem Vakfı Ankara Şube Başkanı Hasan Dülgeroğlu, Alevi Bektaşilerin Atatürk’ün kurduğu düzene sadık kaldıklarını kaydetti. taşlarıdır’’ dedi. Prof. Dr. M. Ali Kılıçbay da 21 Ekim’de yapılacak referanduma, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından “evet’’ oyu verilmesinin istendiğini dile getirerek “Ortada ne olduğu ve içeriği bilinen bir anayasa yok. Sivil bir şey yok’’ dedi. Eski Devlet Bakanı Ufuk Söylemez de Türkiye’de ‘’maskeli bir demokrasi’’ uygulandığını, halkoyuna sunulacak anayasa değişikliğinin, acil bir gereksinim olmadığını belirtti. İktidarın “kendi ihti AİLE DANIŞMA MERKEZLERİ Rehberlik hizmeti ücretsiz olacak ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü’nce (SHÇEK) yaşama geçirilen Aile Danışma Merkezleri’nin kuruluş, fiziksel özellikler, hizmet ve işleyişine ilişkin esaslar ile personelin nitelik, görev, yetki ve sorumlulukları belirlendi. SHÇEK Genel Müdürlüğü Aile Danışma Merkezleri Yönetmeliği Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yönetmeliğe göre, ailelerin korunması, desteklenmesi ve sorunlarının çözümüne yönelik koruyucuönleyici, eğiticigeliştirici ve rehabilite edici hizmetlerin sunulduğu merkezlerde, aile ve aile bireylerine yönelik rehberlik ve danışmanlık hizmeti verilecek. Merkezden hizmet alan kişilerin kimlik bilgileri, yaşadıkları sorunlar ve öngörülen mesleki çalışmalarla ilgili bilgiler mahkeme kararı dışında gizlilik ilkesine uygun olarak saklanacak ve mesleki yönlendirme çalışmalarında gizlilik ilkesine uyulacak. Suriye gezimiz sırasında, bu ülkeye gelen 1.5 milyona yakın Iraklının ne gibi sorunlara yol açtığını konuşurken, bir noktaya dikkat çekti Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği sorumluları… Suriyeliler, son dönemde ortaya çıkan toplumsal sorunların asıl sorumlusu olarak Iraklıları görmeye başlamışlar. Bir yerde kavga olsa, hırsızlıktan söz edilse, “Mutlaka Iraklılar yapmıştır” diyenlerin sayısı artıyormuş. Iraklılar, Suriye’nin yeni “ötekileri”ydiler. Her ülkede “öteki” olmak diye bir dert vardır. Almanya’da Türk olmak üzerine o kadar çok şey söylendi ki! Öteki olmak aynı zamanda güçsüz olmak ve sürekli tehdit altında olmak anlamına da gelir. Öteki olmak için mutlaka etnik bir azınlıktan olmak gerekmez. “Öteki” olmak çoğunluktan olmamak demektir. Öteki olmak farklı olmak demektir. ??? Bir ülkenin, bir toplumun, bir insanın ne ölçüde gelişip gelişmediğinin Türkiye’de Öteki Olmak… en temel ölçütlerinden birisi “öteki”ne karşı tutumudur. Demokrasi, asıl olarak çoğunluğun yönetme hakkı olarak kabul görürdü. Ancak günümüzde demokrasinin en önemli kriteri olarak, “azınlık”ların hakkının, yani “öteki”nin hakkının, hukukunun korunması kabul ediliyor. Çoğunluğun azınlığa, kalabalığın ötekine karşı daha dikkatli davranması konusunda gelişen bilinç, “çoğunluk” saldırganlığını da kışkırtıyor. Farklı olana karşı daha katı tutumlar ön plana çıkıyor. ??? “Ya sev ya terk et” sloganının bir türlü unutulmaması, fırsat buldukça bir yerden ortaya çıkması, işte böyle bir eğilimin, tepkinin ifadesi sayılabilir. Farklı olana “düşmanım ve onu burada istemiyorum” demek, “öteki”ni yok etme isteğinin de dışa vurulması anlamına geliyor. “Öteki”ne karşı ülkemizde son yıllarda gelişen saldırganlık acaba neden yükselişe geçti? Hep mi bu durumdaydı da biz mi anlamıyorduk, diye de sorabiliriz. Bence, farklı olana karşı geçmişle kıyasladığımızda daha şiddetli bir dışlayıcı eğilim toplumun bir kesiminde gelişiyor. Bir kesimde bu konuda duyarlık artarken, buna tepki olarak dışlama kültürü de kendisine bir alan buluyor. ??? “Öteki” kimdir: Çoğunluktan farklı olan. Kısaca böyle tarif edebiliriz. Bu, etnik bir aidiyet olabilir; bu, dinsel bir aidiyet olabilir, bu mezhepsel bir aidiyet olabilir; cinsel bir aidiyet olabilir; düşünsel bir aidiyet olabilir; siyasal bir aidiyet olabilir. Gelişmiş bir insan, farklı olanı kendisini zenginleştirecek bir kimlik olarak görür. Onun farklı bir dile, farklı bir dine, farklı bir tarihe ve kültüre sahip olması, ondan öğrenecek farklı bir şey olduğunu da gösterir. ??? Her insanın değişik ve bizim anlamakta zorluk çektiğimiz öyküsü oluyor. Çok yakından tanıdığımızı sandığımız yakın çevremizdeki insanlarla bile derinlemesine konuştuğumuzda öylesine değişik öyküler dinliyoruz ki, şaşırıp kalıyoruz. Öğrendiklerimiz, bizi bazı konularda eskisinden daha farklı düşünmeye sevk edebiliyor. Yakın çevreme, çoğunluğun tepkilerine bakıyorum: Birçok konuda farklı olana, üstünkörü ve dışlayıcı şekilde yaklaştıklarını görünce üzülüyorum. Kaba reddediciliği, farklı olanı, kendisine benzemeyeni küçümseyen tutumu reddediyorum. Bunun değişmesi gerektiğine inanıyorum. Tabii, insan zaman içinde bazı şeyleri anlıyor, bazı şeylerin farkına varıyor. Ermeni, Kürt, Alevi, Arap, Rum, kadın, eşcinsel gibi kavramlara, topluluklara geçmişte nasıl önyargılı yaklaştığımızı, zaman içinde bazı şeylerin farkına varmaya başladığımızı itiraf edebilirim. Ben de bir sosyalist olarak hep toplum içinde “öteki” oldum. Ancak diğer “öteki”lerin farkına zaman içinde vardım. Belki de bunda sosyalist dünyanın dağılmasının da bir etkisi oldu. Bunda, son 2025 yıl içinde Kürt sorunu, Ermeni sorunu, Alevi Sorunu, Feminizm, Eşcinsellik gibi kavramların, bu konudaki taleplerin yükselmesinin de etkisi oldu. ??? “Öteki”ni anlama çabasının, insanlığın gelişmesi aşamasında önemli bir dönüm noktası olduğunu düşünüyorum. “Farklı” olanı görmek ve ona değer vermek, insanı diğer canlılardan ayıran önemli bir özellik olarak da sayılabilir… Ortak çalışma Merkeze başvuran her aile için meslek elemanlarından biri mesleki formasyonuna ve sorununun niteliğine göre aile veya aile bireylerini izlemekle yükümlü olacak. Bu kişi gerektiğinde diğer meslek elemanları ile birlikte çalışacak. Merkezlerde ayda bir toplantı düzenlenerek vaka tartışmaları yapılacak. CUMHURİYET 04 K