19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 8 EKİM 2007 PAZARTESİ 10 DIŞ BASIN dishab?cumhuriyet.com.tr Moskova; Kosova, İran, enerji, nükleer silahlanma gibi kritik konuların merkezinde yer almaya çalışıyor DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Rusya Avrupa’da gücünü deniyor ROBERT MARQUAND usya’nın eski canlılığını yeniden kazanması, uluslar arasında gerilimler ve ABD ile Avrupa’daki ortakları arasında bölünme yaratarak Avrupa’nın elini kolunu bağlamaya başladı. Bu hafta yaptığı açıklamada iktidarda kalacağı mesajını veren Vladimir Putin öncülüğündeki Rusya, Avrupa’yla kurduğu her kritik ilişkide, Kosova, İran, enerji, askeri ittifaklar ve nükleer silahlanma gibi konulardaki karar süreçlerinin merkezinde yer almaya çalışıyor. Avrupalı diplomatlara ve uzmanlara göre Avrupa’ya doğalgaz sağlayan ülkelerin başında gelen Rusya, bunu yaparken kendini ekonomik açıdan fazla tehlikeye atmıyor. Sırbistan’ın Kosova bölgesi sorununu ele alalım. Bir yıl önce Kosova’nın kısa süre içinde bağımsız olacağı düşünülüyordu. Yedi yıllık BM misyonunun ve Avrupa’nın bölgede istikrar sağlamak için milyarlarca dolar harcamasının ardından Belgrad, Kosovalı Arnavutları serbest bırakacaktı. Moskova, Kosova’nın bağımsızlığına müdahale etmeyecek, Balkanlar’daki krizin sona ermesine izin verecekti. Finlandiyalı diplomat Martti Ahtisaari, Kosova’da çoğunluğa sahip Arnavut nüfusa egemenlik, Sırplara da azınlık hakkı verilmesini öngören planı sayesinde Nobel Ödülü bile kazanabilirdi. Ancak Rusya senaryoya uymadı ve Belgrad’ın bağımsızlık ilanı için son tarih olan 10 Aralık’tan sonra Kosova’nın statüsünün korunmasına ilişkin çabalarını destekledi. Bu hareket Sırplar tarafından memnuniyetle karşılandı. Belgrad’daki B92 televizyonu için çalışan dış ilişkiler uzmanı Ljubica Gojgic, “Kosova’yı kaybettiğimizi düşündük. Şimdi ise Moskova’da görüşlerimizi adil bir şekilde ifade etmemizi sağlayan bir koruyucumuz ve avukatımız olduğunu hissediyoruz” diyor. ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, geçen hafta devam eden görüşmelerin açık uçlu olmadığını ve ABD için tek uygulanabilir seçeneğin Kosova’nın bağımsızlığı olduğunu vurguladı. Fakat Belgrad’daki hiçbir lider, 10 Aralık’a kadar bunu kabul etmeyecek ve yeni sorunlar yaratmaya devam edecek. Belgrad’daki Avrupalı bir uzman, ABD ve Avrupa’daki öncü ülkelerin Kosova’yı BM dışında tanıması halinde, Rusya’nın Gürcistan ve Moldova’da yabancı güçlerle kuşatılmış üç bölgeye bağımsızlık vereceğini, bunun Bosna’daki Sırpları Sırbistan’a katılmaya teşvik edececeğini ve bir “kâbus” senaryosu yaşanacağını belirtiyorlar. Paris’teki Sciences Po kurumu uzmanı Jacques Rupnik, “Rusya’nın iddialı tutumu, baskı ve etkisini artırmaya yönelik tavrı senaryoyu değiştirdi. AB Kosova konusunda Rusya’yla uzlaşacağını düşünüyordu, çünkü Moskova’nın karşı çıkmak için bir nedeni yoktu. Ancak Rusya plana karşı çıktı ve Rusya konusunda bölünen Avrupa, Kosova konusunda da bölünecek” diye konuşuyor. Silahlanma Yarışının Önlenemeyen Yükselişi Silahlanma yarışı hız kesmiyor. Savaşlar, çatışmalar da öyle. Savaşlar ve onun ayrılmaz parçası silahlanma yarışı insanlık tarihi kadar eski. Dünya savaşlarından bölgesel çatışmalara, iç savaşlardan ihtilallere, neredeyse kesintisiz sürüp gidiyor. Çoğunca lafta kalan silahsızlanma çabaları ise her defasında hüsranla sonuçlanıyor. Geçen 17 Haziran’daki Dünya Silahsızlanma Haftası fırsatıyla, BM’ler ve ilgili kuruluşların yayımladıkları araştırmalar bu yıl da silahsızlanma konusunda bir kez daha yaya kalındığını, dahası yarışın hızlandığını ortaya koymaktadır. Irak ve Afganistan savaşları, İran’a saldırı planları, W. Bush’un savaş bütçesini sürekli artırması, gündemden düşmeyen ‘füze kalkanı’ tasarıları, İsrailFilistin ve Lübnan sorunu, Fransa’nın NATO’nun askeri kanadına yeniden dönme hazırlıkları, ABD’nin Körfez ülkelerine ve İsrail’e on yılda 30 milyar dolarlık silah satma girişimleri de hesaba katıldığında, silahsızlanma şöyle dursun, silahlanma yarışının olanca hızıyla sürdüğü ortaya çıkmaktadır. 2005 yılında silahlar için harcanan toplam 1118 milyar doların 707 milyarı sekiz zengin ülkeye ait (G8). Bu rakam gezegenin gayri safi iç hasılasının yüzde 2.5’ine eşit. Başka bir deyişle, bu oran, dünya nüfusu temelinde kişi başına 184 dolara ulaştığını ifade etmektedir. Silahlanma yarışı 2002’den bu yana soğuk savaşın en gerilimli dönemleriyle kıyaslanacak ölçüde artmış, 2006 yılında 1200 milyar doların üzerine çıkmıştır. ??? Birleşik Devletler’in bu artıştaki payı yüzde 46, yani kişi başına 1766 dolardır. Silah harcamalarında Rusya ve Çin’in yanı sıra 60 milyar dolarla İngiltere, 54 milyar dolarla Fransa yer almaktadır. 2005 yılında gelişmekte olan ülkelere 6 milyar dolarlık silah satan Fransa, silah satışında ABD’nin hemen arkasında, ikincidir. Yüzlerce irili ufaklı savaşın ve çatışmanın körüklediği silahlanma yarışının sürdüğü, nükleer tehdidin Demokles’in kılıcı gibi başının üstünde sallanıp durduğu bir dünyada silahsızlanmanın ve barışın adı yoktur. ABD’nin ve ölüm ticaretinden milyarlar vuran askersel sanayi devlerinin, Bush’lu ya da Bush’suz fark etmez, silahlanma yarışının tatlı kârlarından, egemenlik alanlarını küresel ölçekte sürekli genişletmekten vazgeçmeleri söz konusu değildir. Wall Street, savaşı boşuna sevmez. 2000 yılının durgunluğunda dibe vuran New Yok Borsası, Irak’ın işgaliyle üç ayda 1000 puanlık tarihi bir artış sağlamıştır. Pentagon’un bütçesi 2000 yılından bu yana her yıl yüzde 5 artarak 2007’de Irak ve Afganistan savaşlarının ek harcamaları hariç, 500 milyar doların sınırlarına dayanmıştır. Silahlanma yarışının bir başka öldürücü yanını ise gelişmekte olan ülkelerin, sosyal kalkınmalarına ayırmaları gereken paraları silahlanmaya yatırmaları oluşturmaktadır. News Week dergisi 1978 yılında yaptığı bir araştırmada, son otuz yılda 69 ülkenin 119 silahlı çatışmada karşı karşıya geldiğini saptamıştır. Bugünkü savaş ve çatışmaların sayısı, kuşkusuz çok daha fazIadır. Ama çok daha çarpıcı örnekler de var. Yine 1970 sonlarında İsviçreli bilim adamı JeanJacques Babel’e göre 5 bin 600 yılda patlak veren 14 bin 500 savaşta, o günkü dünya nüfusu kadar, yani 3 milyar 650 milyon insan ölmüş, 110 milyon insan da sakat kalmıştır. 1. Dünya Savaşı’nın 340 milyar dolara mal olmasına karşın 2. Dünya Savaşı’nın maliyeti 4 trilyon dolara ulaşmıştır. 1. ve 2. Dünya Savaşlarındaki insan kaybı ise toplam 60 milyondur. Emperyalizmin 20. yüzyılın 68 yılında kundakladığı 32 savaşın maliyeti en az 6 bin 600 trilyon dolar düzeyindedir. Babel’in hesaplamalarına göre, 5 bin 600 yılda yapılan 14 bin 500 savaşın maliyeti ise 500 kentrilyon (1 kentrilyon = 1000 katrilyon) gibi korkunç düzeydedir. Bu, eni 8 kilometre, kalınlığı 8 metre, uzunluğu ise ekvatoru çevreleyen som altından bir kuşağın değerine eşittir!.. ??? Silahlanma yarışı salt ağır silahlarla sınırlı değil. Kibarca ‘hafif silahlar’ olarak adlandırılan tabanca, tüfek gibi ‘bireysel’ silahlar da, çoğu ülke için, ağır silahlanma kadar olmasa da, gerçek bir baş belasıdır. Silah devleri ‘hafif’ silahlardan da yüklü paralar kazanmaktadır. Sözü edilen bireysel silahların sayısı 600 binin üzerindedir ve her yıl 500 milyon insanın ölümüne yol açmaktadır. Bu rakamın 300 bini çatışmalardan, 200 bini ise cinayet ve intiharlardan ileri gelmektedir; ülkemiz de, bilindiği gibi, bu belanın dışında değil. Resmi verilere göre son sekizdokuz yılda bireysel silahlanma yüzde 358 oranında artmıştır. Buna koşut olarak, maganda ahmaklığının düğündernek ya da futbol şenliklerinde neden olduğu ölümler dahil, bireysel silahlar yılda üç bin cana mal olmakta, asayişi de ciddi boyutlarda bozmaktadır. Bireysel silahlarda da en büyük satıcı, açık ara Amerika’dır. Her yıl, çocuklar dahil onca insanın ölmesine, asayişi rekor düzeyde bozmasına karşın kimse silah devlerinin, güçlü lobilerin engelini aşıp bireysel silahların kısıtlanmasına cesaret edememektedir. Bugün Amerika’da her 1.5 saatte cinayet, her 5.5 dakikada tecavüz, her 1 dakika 18 saniyede silahlı soygun, her 36 saniyede şiddet içeren saldırı, her 14.5 saniyede hırsızlık suçu işlenmektedir. R kabul etmesi zaman alacak. Rusya’ya göre otoritesini yeniden merkezde topluyor. NATO’nun yakınındaki bölgeye müdahale Hareketli enerji piyasasında dünyanın en etmesi bir sorun” şeklinde konuşuyor. büyük doğalgaz kaynaklarına ve değerli petrol rezervlerine sahip olan Rusya, elindeki AB içinde de Rusya’yla ilgili farklılıklar pek derin değil. Polonya gibi eski Sovyet ülkeleri, nakit parayı hızla artırıyor. Uzmanlara göre, Rusya konusunda Almanya ve Fransa gibi AB Putin’in amacı Rusya’nın aşağılanmasına son üyelerinden çok daha fazla endişeye sahip, vermek ve büyük ülke olma tutkusunu ancak bu durumun değişme ihtimali de var. 9 canlandırmak; bunun en önemli yolu da ABD Ekim’de Putin’le görüşen Fransa egemenliğine karşı çıkmak. Rusya uzmanı Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Putin’in Fransız yazar Pierre Kosova sorununa Lorrain, “Putin’e yaklaşımını göre Rusya zmanlara “zalimlik” olarak dünyanın en büyük nitelendirdi. güçlerinden biri göre, Almanlar ise haline gelecek. Putin’in amacı Rusya’nın dirilişi Kendisi bu Rusya’nın konusunda görüş dönüşümü aşağılanmasına ayrılığı yaşıyor. Eski gerçekleştiren kişi Dışişleri Bakanı olmak istiyor ve son vermek ve Gerhard Schröder, Rus halkının büyük ülke Almanya’yı, dünyanın geri olma tutkusunu canlandırmak; Moskova ve kalanının ülkenin bunun en önemli yolu da ABD Washington zayıf olmasını arasındaki istediğini egemenliğine karşı çıkmak. arabuluculuk düşündüğünü çalışmalarının biliyor” diyor. merkezine yerleştirmiş ve Rusya yanlısı bir Kremlin, 2005’e kadar pek iyi anlaşamadığı politika benimsemişti. Almanya Başbakanı NATO’nun büyümesi ile doğal bir ekonomik Angela Merkel ise, Rusya’nın yeni saldırgan gelişme olarak gördüğü AB’nin genişlemesi tutumuna karşı sert bir tavır takınıyor. Putin, arasında net bir ayrım yapıyordu. Ancak son geçen ocak ayında Münih’te 1988 tarihli Orta yıllarda AB üyelerinin sayısının 27’ye Menzilli Nükleer Güçler anlaşmasına, NATO yükselmesiyle, Putin ve Rusya’nın düşüncesi kuvvetlerinin BM’nin izni olmaksızın değişti. Paris’teki Uluslarası ve Stratejik kullanılmasına ve Irak savaşını kastederek Araştırmalar Enstitüsü’nden (IRIS) Laure “tek taraflı yasadışı eylemlere” karşı Delcour, “Rusya’nın eski uydularında olduğunu açıklamıştı. Rusya’nın bu açık çok yaşanan gelişmelere razı olması zor. AB ve kutuplu dünya çağrısı, ABD Savunma Bakanı NATO’nun genişlemesi 1015 yılda büyük Robert Gates tarafından “Eski bir soğuk değişim yarattı. Rusya’nın genişlemeyi savaş dönemi savaşçısı olarak, dünkü konuşma bana daha az karmaşık olan eski dönemleri anımsattı” sözleriyle geçiştirilmişti. Üst düzey bir Alman yetkili, “Bizler görünürde Gates’in yanında yer aldık, ancak binada bulunan meslektaşlarımın yarısı Putin’le aynı fikirdeydi” diyor. ‘Dünyanın en iyi diplomatlarına sahipler’ Bazı diplomatlar, Rusya’nın etki alanını genişletmek için bölünmeleri derinleştirmeye yönelik eski stratejiyi canlandırdığını söylüyorlar. Bir ABD’li uzman, “Rusya’nın hakkını teslim etmek lazım, dünyanın en iyi diplomatlarına sahipler. Karmaşa çıkarmaktan ve sonra da arkalarına yaslanıp herkesin Avrupa’daki sorunlar hakkında birbirine girmesini izlemekten keyif alıyorlar” diyor. Kosova’yla ilgili tartışmalara katılan üst düzey bir Avrupalı diplomat da, “Rusya’nın Kosova konusundaki sert tutumunun, Putin açısından AB’yi bölmek ve ABD’ye zorluk çıkarmak için harika bir yol olduğunu” ifade ediyor. Protestolara karşın Putin’in uzun vadede Rusya tarzı bir demokrasiye bağlı olduğunu söyleyen diplomat, şöyle konuşuyor: “Putin gibi insanlar NATO’nun bir tehdit olmadığının farkında. AB ile Rusya arasında savaşmak için bir neden yok, yine de hükümetler en kötü senaryoları düşünmek isterler.” İngilizceden çeviren: Merve Arkan (Christian Science Monitor gazetesi, 4 Ekim) U Rusya’nın dirilişi AB’yi nasıl etkiliyor? Rusya’nın Kosova’yla ilgili manevraları, Putin’in son 68 ayda Avrupa’da oynadığı yeni jeopolitik oyunun sadece yeni bir parçası. Putin, Rusya’nın büyük bir ülke olma tutkusunu canlandırmaya, ülkenin etki alanını genişletmeye ve Rusya’nın 1990’larda Moskova’nın Sovyetler sonrası dönemin gerçeklerine uyum sağlamaya çalıştığı yıllarda ulusal aşağılama olarak gördüğü şeylere son vermeye çalışıyor. Avrupa’daki birçok uzman, Rusya’nın dirilişini ve Avrupa’nın ortak dış politika oluşturma girişimleri üzerindeki bölücü etkisini tespit etmekte yavaş davrandı. Ancak bu durum, ABD’nin kurmak istediği füze savunma sistemine karşı muhalefet, Estonya’ya siber saldırı, Gazprom’un Avrupa’ya sağlanan doğalgaz üzerindeki kontrolü, İngiltere’yle yaşanan casusluk tartışmaları, Rusya’nın Norveç hava sahasını ihlali, Moskova’nın İran’daki uranyum zenginleştirme çalışmalarına yönelik yaptırımlar konusundaki tavrı ve ülkenin geçen ay dünyanın en büyük nükleer olmayan bombasını test etmesi düşünüldüğünde, Rusya’nın son dönemdeki siyaset, ekonomi ve güvenlik alanında attığı adımların ardından değişmeye başladı. Paris merkezli Fransa Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde (IFRI) uzman Thomas Gomart, “Avrupa’nın Rusya’yla stratejik ortaklığının düzgün işlemediğini” belirterek “Rusya’nın gelecek on yılda Avrupa için en önemli mesele olacağı giderek belirgin hale geliyor. Moskova ABD’ye karşı çok kutuplu bir dünya kurulması sürecinin yeni oyuncusu. Burada yanıtlamamız gereken soru, Rusya’nın bir ortak mı, yoksa bir tehdit mi olduğu” şeklinde konuşuyor. Avrupa ülkeleri ve NATO ittifakı, AB genişlemesinin sınırlarını belirlemiş değil, ancak Rusya, AB’nin ve NATO’nun Ukrayna, Belarus ve Kafkaslar’daki genişlemesine karşı çıkıyor. Uzmanlar, yarım yüzyıl boyunca soğuk savaşın merkezinde yer alan Rusya’nın geçen on yıl boyunca kendi içinde mücadele verdiğini söylüyor. Zayıf bir hükümete sahip Rusya’yı devralan Putin, Kremlin’in International Herald Tribune / 4 Ekim 17 yıl sonra hâlâ duvarı özleyenler var H erkeste biraz geçmişi romantize etme alışkanlığı vardır ve Almanlar buna bir istisna oluşturmaz. Yine de, şaşırtıcı sayıda kişinin, ülkenin 40 yıllık bölünmüşlüğüyle ilgili özel hatıraları olduğu görülüyor. Almanya 3 Ekim Çarşamba günü 17 yıllık beraberliği kutlarken özel yayın kuruluşu N24 tarafından yaptırılan ankete katılan bin kişinin yüzde 19’u, Berlin Duvarı’nın geri gelmesini istediklerini söyledi. Ankete katılan Doğu Almanyalıların yüzde 21’i kadarı, vurma emri almış silahlı bekçiler tarafından devriye geziliyor olmasına rağmen, onları kapitalist Batı’dan ayıran beton ve dikenli teller hakkında nostaljik hislere kapıldığını kabul etti. Ama duvarın yıkılmasından memnun olduğunu söyleyen Almanların yüzde 75’i için, Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nin parçası olan baskı, sansür ve sınırlı bireysel özgürlük uzak anılarda değil. Ankette Doğu Almanyalılara, bu hafta seçim olsa kime oy verecekleri de soruldu. Almanya’nın yeniden birleşmeden sonra ilk Şansölyeyi seçtiği Aralık 1990’da, seçmenlerin yüzde 44’ü Helmut Kohl liderliğindeki Hıristiyan Demokratlara oy vermişti. Sadece yüzde 2.4’lük kesim Doğu Almanya Komünist Partisi’nin ardılı olan Demokratik Sosyalizm Partisi’ni (PDS) destekledi. Şimdi ise uğradıkları hayal kırıklığını yansıtırcasına, yüzde 31’lik kesim, kısmen PDS’den ve aynı zamanda Sosyal Demokrat Parti’nin bazı eski sol eğilimli üyelerinden meydana gelen Sol Parti’ye oy vereceğini söylüyor. Bağımsız kamuoyu araştırma şirketi Emnid tarafından yapılan yoklama, Doğu Almanyalıların kendilerini yüzde 74’ünün, Almanya’nın yeniden birleştiği 3 Ekim 1990’dan beri ikinci sınıf vatandaş gibi hissettiklerini gösterdi. Ülkenin öbür tarafındaki kişiler ise tam tersi görüşe sahipti. Batı Almanyalıların yüzde 73’ü, doğudaki yurttaşlarının artık birleşik Almanya’da hiçbir sakıncalı durumda olmadıklarını söyledi. Her beş Alman’dan biri Berlin Duvarı’nın yeniden yapılmasını istiyor Soğuk Savaş’ın sembolüydü 1961’de inşa edilen Berlin Duvarı, Soğuk Savaş’ın tam bir sembolü oldu. 1989 sonbaharında hükümete karşı kitlesel gösterilerin ardından, Egon Krenz liderliğindeki politbüro 9 Kasım günü Doğu Almanyalıların, Batı Berlin dahil olmak üzere, Doğu ve Batı Almanya arasındaki geçiş noktalarından doğruca çıkabilmelerine izin verme kararı aldı. Ve duvarın barışçıl bir devrimle yıkılması, 11 ay sonraki yeniden birleşmenin yolunu açtı. Fakat “değişim” veya “dönüm noktası” olarak çevrilebilecek “Wende” iyimserliği kısa sürede çoğu kişi için yerini hüsrana bıraktı. Her yıl ödenen milyarlarca Avro’luk yardımlara rağmen, eski komünist Doğu ekonomik olarak geri kalmış durumda. Bu arada Batı’da pek çok kişi, 2019’a kadar sürmesi planlanan Dayanışma Paktı fonlarına katkı sunmak zorunda kalıyor. Nuremberg’deki Emek Pazarı ve Kariyer Araştırma Enstitüsü’ne göre, Doğu’daki aylıklar bugün bile Batı’ya göre yüzde 25 daha düşük düzeyde. İşsizlik ise Doğu eyaletlerinde Batı’dakinin iki katı, yani yüzde 15’lerde dolanıyor. Bir sosyal demokrat ve Almanya parlamentosunun başkan yardımcısı Wolfgang Thierse’ye göreyse, Doğu’yla Batı Almanya arasındaki ekonomik uçurum yeniden birleşmenin başarısızlığının işareti değil. Tagesspiegel gazetesine konuşan Thierse, “Birliğin başarısız olduğunu söyleyemezsiniz” diyor, “İşin tamamlanmasından henüz uzağız demelisiniz...” İngilizceden çeviren: Engin Esen (Deutsche Welle, Almanya, 3 Ekim) ANMA FEVZİ ÇİMEN 10.11.1938 08.10.2005 Aramızdan ayrılışının ikinci yılında özlemle anıyoruz. Eşi ve Çocukları CUMHURİYET 10 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle