25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 EKİM 2007 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL ‘Siyasal Şekillendirme’ ve Türkiye “Türkiye Cumhuriyeti Devleti”nin temel yapısında, niteliklerinde ve işleyiş şeklinde yapılacak anayasal değişiklikler; “tekil devlet yapısı”nı, bu yapının üzerinde durduğu “ulus devlet yapısı”nı, “laik devlet yapısı”nı bozamaz!.. Türkiye; sınırları tartışmaya açık bir ülke konumuna sokulamaz!.. rekçe göstererek 1914’ün sonunda Ortadoğu’yu işgal ettiler. Savaş sonrasında bölgede Osmanlı toprakları üzerinde, halkı Araplardan oluşan 11 ayrı devlet kurdular!.. İkinci girişim, Arapİsrail Savaşları sonrasında yaşandı (19481973). Batı bloku bir anlamda “İsrail”in varlığıyla Ortadoğu’ya taşındı!.. Son girişim ise 2003’te ABD’nin Irak’ı işgal etmesiyle başladı. Aslında bu çok önceden tasarlanmış bir hareketti. İşgal; “Fas’tan Çin sınırına kadar uzanan alanda, 22 ülkenin siyasal ve ekonomik coğrafyasının değiştirilmesi” olarak tanımlanan bir projeye göre gerçekleştirilmişti. Projenin esas amacı, bölgenin ekonomik kaynaklarından yararlanmak ve Ortadoğu kaynaklı teröre mani olmaktı!.. “Büyük Ortadoğu Projesi” adı verilen bu projedeki ülkelerden biri de Türkiye idi!.. PENCERE Külahımızı Önümüze Koymak... Dilimizde uyarıcı bir deyiş bulunuyor.. Derler ki: Külahımı önüme koyup düşündüm... Külah mı, fes mi, serpuş mu, şapka mı, kasket mi, başımızda ne varsa önümüze koyup düşünmek zamanıdır... Çünkü kimileri düşünmüşler, taşınmışlar, ne yapacaklarına ilişkin tasarım mı, plan mı, proje mi, model mi her neyse onu çizmişler; dış desteklerini sağlamışlar, hedeflerine doğru adım adım, ama, hızla yürüyorlar.. Hedeflerine doğru hızla yürürken şimdi anayasa ve referandum işini de bitireceklerdir... Uzlaşma mı?.. Haydi canım sen de!.. Uzlaşmayı düşünmek için tam deyişle saftirik ya da safoş olmak gerek... ‘İslamcı karşıdevrim’in eline bir daha hiçbir zaman bu kadar büyük bir fırsat geçemez... Birbirine zıt görünen iki dış ve evrensel dünya gücü AKP iktidarının desteğini oluşturuyor... Birincisi emperyalizmdir.. Amerika AKP’nin kuruluşunda, oluşumunda, iktidarında birinci derecede rolünü üstlendi. İkincisi tüm Müslüman coğrafyasında siyasayı etkileyip belirleyen beynelmilel İslamcılıktır... Bugün Türkiye’nin iç politikasını bu dış güçler belirliyor... ? RTE’nin ABD Cumhurbaşkanı Bush’un kapısında beklemesi, Gül’ün AB’yi oyalamak için çabası, tasarımın iki ayrı dışavurumundan gayrı şeyler değil.. İçerde “Ilımlı İslam Devleti Modeli” yolunda büyük mesafe alındı... Bugünkü Türkiye’de toplumun siyasal örgütlenmesi, dinsel kurumlaşmaya dayanıyor... Uzun bir zaman dilimi içinde demokratik görüntü ve şemsiye altında gerçekleşen bu kurumlaşma, tarikat ve cemaatler örgütlenmesinin yoğunlaşmasıyla sağlandı. Örnek mi?.. İşte Fethullahçılar!.. Söylediklerini sayıklamadan ayıramayacağınız bir hoca, yalnız Türkiye’de değil, dünya çapında örgütlenebildi... Ülkedeki tarikat ve cemaatçi örgütlenmeye, yüzde 75’e ulaşan belediyelerini, iktidar partisini, Başbakanlık’ı ve Çankaya’yı da katarsanız, “Bu iş tamam” diyebilir misiniz? ? Ya öteki partiler?.. Sendikalar?.. Odalar?.. Dernekler?.. Ne yapıyorlar?.. İslamcı karşıdevrimin karşısına bir güç çıkarabilmek için önce gerçek duruma ‘teşhis’, Türkçesiyle ‘tanı’ koyabilmek gerek... Eğer geç kalınmamışsa, işe bu noktadan başlamak doğru bir başlangıç olabilir... Ana muhalefet partisinin hiçbir şeyden çekinmeden halkın, kamunun, medyanın önünde bu tanıyı koyabilmesi gerçekçi ilk adım olacaktır... Yoksa uyurgezerler toplumunda “Ilımlı İslam Devleti Modeli”nin atına binen iktidar, Üsküdar’ı geçiyor... Toplum Diktası BUGÜNLERDE, gereksiz, daha doğrusu zamansız anayasa tartışmaları dolayısıyla dillerde dolaşan ve dolaştırılan söz şu: “1982 metni bireye karşı devleti korumak için askerlerce yazdırılmıştı; bizler bireyi devlete karşı korumak için özgürlükçü bir sivil anayasa yapıyoruz”. Anayasanın şimdiye kadar geçirdiği değişiklikler, özellikle 1995’tekiler, bu düşünceyi büyük ölçüde çürütmüş ve haklarla özgürlükler faslı hayli genişletilmiş olsa bile, zihinlere tam açıklık getirmek için yine de birtakım kavramların doğru bilinmesi gerekiyor. Çünkü, toplumdaki büyük kandırmacalar hep kavramsal sahtekârlıklarla sürdürülür. oğru düşünce yolculuğu şu noktadan başlamalıdır: Evet, demokrasi çoğunluğun yönetimidir; ama azınlığın ezilmesi, korumasız ve haksız bırakılması demek de değildir. Çoğunluğun iradesini “ulusal irade” diye alıp her şeyi sınırsızca yapmaya kalkışmanın adı demokrasi olamaz. En önemli sakınca, özellikle İslam gibi yalnız öbür dünyayı değil, bu dünyayı da her şeyiyle kapsayan bir inancın egemen olduğu toplumlarda inançlarını bütünüyle yaşamak isteyenlerle her alanda kısmen ya da az ölçüde yaşamak isteyenler arasındaki dengeleri hakça ve insanca kurabilme güçlüğüdür. üçük provalar her yıl daha çok ramazan ayında yaşanır. Güçlüğün tehlike işareti veren yanı, inanç bütünlükçülerinin ahiret korkusuyla birlikte devlet gücünü de arkalarında görmeye başlamalarıdır. Bu güç, her zaman Suudi Arabistan’da olduğu gibi sopa zoruyla insanları ibadetin çeşitli uygulamalarına zorlama biçiminde belirmez. Ağırdan ağıra su yüzüne çıkan ilk belirti, devlet kurallarının yaygın inancın gereklerine göre sessizce ve kendiliğinden ayarlanmasıdır. İftar saati yaklaşırken vergi dairelerinin ya da gümrük kapılarının çalışamaz duruma gelmesi gibi. Bayram tatillerinin de inançlara göre ayarlanması herkesi memnun eder de, aynı uygulama devletin çalışma saatlerine de sıçrayınca ne gibi sakıncaların doğabileceğini son mesai saatinde vergi yatırmak ya da sınır kapısından girmek zorunda kalmış vatandaşlara sormak gerekir. Bu sessiz ve kendiliğinden ayarlanma böyle durumlarla sınırlı kalsa yine iyi. Ama, kalmaz ve çarşılara, okullara, öğrenci yurtlarına ve özel yaşamların çeşitli alanlarına, hatta komşu ev içlerine sıçrar. Zamanla, yasaların gücüne sahip devletin bu alandaki yaptırımsızlığı kaba güç sahiplerinin zaptiyeliğini büsbütün azdırır. Sonrası, her ramazanda yaşanan zorbalıklar, kavgalar, dövüşler, hatta cinayetlerdir. “Dinde zorlama olmaz” sözü ne kadar sık tekrarlanırsa tekrarlansın. İşlerine ve ilişkilerine uygun düştüğü için böyle durumları sadece “mahalle baskısı” yavanlığıyla açıklamayı yeterli bulanlar, bu korkunç toplum diktasını seyreden, hatta memnun olup resmi kurumlarda alttan alta teşvik eden iktidar sahipleriyle ve okyanus ötelerindeki ağababalarıyla iyi geçinmeyi tercih ederler. Cumhuriyet, asıl bu sinsi ve ciddi tehlikenin tehdidi altındadır. O. Doğu SİLÂHÇIOĞLU üresel güçler güvenlik ve gönenç içinde yaşayabilmek için, ilgi alanlarındaki ülkelerin konumunu, varlığını, izledikleri politikayı, uyguladıkları stratejiyi, ulusal çıkarlarına göre değerlendirerek hareket ediyorlar!.. Bu değerlendirme sonucunda bazen bir ülkenin “siyasal açıdan yeniden şekillendirilmesi” de bir hareket tarzı olarak ortaya çıkabiliyor!.. Bu yoldaki girişimler, “siyasal şekillendirme” hareketini oluşturuyor!.. “Siyasal şekillendirme”, bir ülkenin “yönetim şekli”nin, “siyasal, sosyal ve ekonomik yapısı”nın ve “sınırları”nın değiştirilmesini kapsıyor!.. Siyasal şekillendirme bugün Avrupa’dan Ortadoğu’ya, Ortadoğu’dan Türkiye’ye kadar her yere uzanıyor!.. K D Avrupa’yı şekillendirme girişimleri Avrupa’da tarihin her döneminde var olan “siyasal şekillendirme”nin ilk kapsamlı örneği, 1648’de “Vestfalya Antlaşması” ile yaşandı. Antlaşma , Avrupa’da ulus devlete geçiş sürecini hızlandırdı!.. 1815’te toplanan “Viyana Kongresi”, Avrupa’da Napolyon’un bozduğu siyasal resmi tekrar oluşturma kararı aldı!.. 1878 “Berlin Antlaşması”, Osmanlı’nın Avrupa’daki yaşam alanını sınırlandırdı!.. 1920 “Versay Antlaşması” Birinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya’yı yok edilme tehlikesiyle karşı karşıya bırak K tı!.. “St. Germain”, “Trianon”, “Neully” antlaşmaları, savaş sonrası Avrupa’da yeni sorunlara yol açtı!.. “Sevr Antlaşması” Osmanlı İmparatorluğu’nu parçaladı. Türk ulusunun yaşama hakkını elinden almaya kalktı!.. Ne var ki Yüce Önder Atatürk bu antlaşmayı tanımadı!.. Yıkılmakta olan çağdışı bir imparatorluktan, laik ve çağdaş bir devleti; “Türkiye Cumhuriyeti”ni yarattı!.. 1939’da Avrupa’yı işgale kalkışan Hitler, kıtada birçok ülkenin toprağını “Almanya”ya kattı. 1945’te savaş sona erdiğinde, Avrupa’da “ABD” ve “SSCB” nüfuz alanları ortaya çıktı. “Demirperde” gerisindeki devletler Sovyetler’in gölgesinde kaldı. Bu resim “Soğuk Savaş” dönemini başlattı!.. XX. yüzyılın son çeyreğinde SSCB dağıldı. Doğu Avrupa ülkeleri Sovyet baskısından kurtuldular. İki Almanya birleşti. Avrupa daha istikrarlı bir siyasal yapıya kavuştu. “Yugoslavya”nın parçalanması ve Balkanlar’da ortaya çıkan anlaşmazlıklar bir yana bırakıldığında, XX. yüzyılın sonunda Avrupa’nın siyasal resmi, “Avrupa Birliği” ile büyük ölçüde tamamlanmış oldu!.. Türkiye’yi şekillendirme girişimleri “Türkiye”; “Mısır” ve “İran” ile birlikte, Ortadoğu’da dengeyi sağlayan, “bölgesel güç” niteliğindeki üç ülkeden biriydi!.. Projenin yaşama geçirilmesinde ve sürdürülmesinde etkin rol oynayabilecek konumdaydı!.. Eğer Türkiye şekillendirilebilirse projedeki diğer ülkeler için de bir model yaratılmış olacaktı!.. Avrupa Birliği de ABD’nin “Büyük Ortadoğu Projesi”ne onay veriyordu. Çünkü AB ve ABD’nin amaçları çoğu yerde örtüşüyordu. Hedef Türkiye’yi şekillendirmekti. Eldeki olanaklar ise “Türkiye’nin AB üyeliği”, “Ilımlı İslam” ve “Bölücü/ayrılıkçı hareket” idi!.. “Siyasal şekillendirme” Türkiye’de bugünkü iktidarın ilk 5 yıllık döneminde ivme kazandı. ABD katkılarıyla yaygınlaştırılan dinsel kökenli siyasal hareket, yani “Siyasal İslam”,Türkiye’nin siyasal açıdan şekillendirilmesi ve laikliği aşındıran “Ilımlı İslam”a geçilebilmesi için elverişli koşullar yarattı!.. Hareketin ideolojisinde yer alan “ulusalcılık karşıtlığı”, ABD ve AB’nin isteklerinin hükümet tarafından kabul edilmesine olanak sağladı!.. Siyasal iktidar, AB ve ABD’den sağladığı kapsamlı destekle, Türkiye’de “Atatürk İlke ve Devrimleri”ni, “Cumhuriyetin temel değerleri”ni ve “Cumhuriyetin kazanımları”nı savunan kişi, kurum ve kuruluşları karşısına aldı!.. Gelinen nokta Türkiye bugün uluslararası boyutta “siyasal şekillendirme” girişimlerine hedef olan bir ülke durumundadır!.. Türkiye’de; “demokratikleşme”, “değişim”, “reform”, “yeniden yapılanma” olarak adlandırılan bir dizi değişiklik faaliyetinin ardında, dış kaynaklı “siyasal şekillendirme” girişimleri yer almaktadır!.. Türkiye’yi değişik alanlarda etkileyen bu girişim, devlet yapısı yanında toplum dokusunda da kapsamlı değişiklikler öngörmektedir. Anayasadan, ülkenin yönetim şekline kadar; hukuk sisteminden eğitim sistemine kadar her alanda geniş boyutlu değişiklikler amaçlanmaktadır!.. “Türkiye Cumhuriyeti Devleti”nin temel yapısında, niteliklerinde ve işleyiş şeklinde yapılacak anayasal değişiklikler; “tekil devlet yapısı”nı, bu yapının üzerinde durduğu “ulus devlet yapısı”nı, “laik devlet yapısı”nı bozamaz!.. Türkiye; sınırları tartışmaya açık bir ülke konumuna sokulamaz!.. Eğer Türkiye’de bunu düşleyenler varsa; bir yanılgı içinde olduklarını er geç anlayacaklardır!.. Eğer buna yeltenenler olursa; karşılarında “Atatürk Cumhuriyeti”nin anayasal kurum ve kuruluşlarını, bu ülkenin aydınlık yurttaşlarını bulacaklardır!.. Ortadoğu’yu şekillendirme girişimleri Ortadoğu’da ilk büyük “siyasal şekillendirme” girişimi Birinci Dünya Savaşı’yla başlamıştı!.. İngiltere ve Fransa ulusal çıkarlarını ge mumtazsoysal@gmail.com CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle