29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 EKİM 2007 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr 21 Tiyatroda da bilgi ve deneyim aktarımı yaşamsal bir değer taşır ve bunun iki temel aracı vardır; okul ve kuşaklar arası ilişki Dünü bugüne bağlamak n eski çağlardan beri insan topluluklarının birer toplum olarak varoluş koşullarını belirleyen etkenlerden biri de bilgiyi aktarma biçimleri olmuştur. Bu biçimler toplum yapılarından etkilendikleri kadar, ortak aklın oluşmasına yaptıkları katkılarla o yapıları dönüştürücü de olmuşlardır. Geleneksel toplumlarda bilgi aktarımının en önemli aracı “sözlü nakil” ve bunun ürettiği “ustaçırak” ilişkisidir. Hangi dalda olursa olsun “çıraklar”, gerek mesleklerin, gerek ritüellerin gerekse dünyayı görme ve anlama biçimlerinin “sırrına ustalarından el alarak ererler”. Sırra erme (inisyasyon) olgusu, geleneksel toplumların hem kültürel ölçü koyma aracı hem de toplu belleği savunma refleksidir. Modernleşme ile birlikte iki önemli gelişme yaşanır: Geleneksel toplumların temel güdüsü olan kendine yetme E nin yerini pazar için meta üretimi ve üreticinin üretimine yabancılaşması alır. Buna koşut olarak, Aydınlanma atılımı da insan bilincini her türlü bağımlılık ilişkisinden özgürleştirmeye yöneltir. O zaman bilgi aktarımı da demokratikleştiği kadar merkezileşir ve tektipleşir. Ama sistem Aydınlanma’nın başlangıç ilkelerinden kopup meta üretimini ve tüketimi her koşulda koruma aracına dönüştükçe, toplumsal ortak akıl üretme ve aktarmanın yeni biçimleri, her olgu gibi bilgiyi de metalaştıran, giderek meta fetişizmini yeni türde bir bağımlılık ilişkisine dönüştüren kapitalizmin çarkları arasında öğütülür, bellek yitimi ve kuşaklar arası kopukluk 20. yüzyılın en önemli toplumsal sorunlarından biri haline gelir. ATICILIK’, GELENEKTEN KOPUŞ VE METİN AND Hele bizim gibi çağdaşlaşmayı Tanzimat kafasıyla sadece dış görünüşte Batılılaşma olarak kavramış, ancak Cumhuriyet atılımıyla bu kısırdöngüyü parçalama yönünde adımlar atmayı becermiş, ama kamusal kazanımlarını yaklaşık elli yıldır sürekli yitiren ülkelerde sorun daha da yakıcı bir hal alır. Sanat alanında içinden çıkılmaz düğümler yaratan bu süreç, tiyat manlarıyla, ortak çağrışım zeminleriyle bağların nasıl yeniden kurulabileceğinin ipuçlarını verir. “Usta” Metin And, bilgi aktarımı zincirinin kopmuş halkalarını en azından fark etmemizi sağlayarak, ardından gelenlere “el verir”. UMHURİYET, KURUM GELENEKLERİ, ‘EMEKLİ’ USTALAR Bir çağdaşlaşma projesi olan Cumhuriyetin kuruluş süreci ise Tanzimat’a göre çok önemli bir farklılık içerir; modernleşmesini kendi ayakları üstünde duran kurumlara dayandırma isteği ve iradesi. Cumhuriyet dönemi Türk tiyatrosunun kurumlaşma çabalarını ve buna öncülük edenlerin kaygılarını bu kapsamda değerlendirmek gerekir. “Batıcılık” adına kendi geleneklerine sırt çevirip en önemli damarlarından birini kurutan Türk tiyatrosu, Cumhuriyet dönemindeki kurumlaşmayla birlikte en azından kendi geleneğini yaratma sürecine girmiştir. Geleneğin önemli yer tuttuğu her üretim dalında olduğu gibi, tiyatroda da bilgi ve deneyim aktarımı yaşamsal bir değer taşır ve bunun iki temel aracı vardır; okul ve kuşaklar arası ilişki. Ödenekli tiyatrolarda yürürlüğe sokulan “emeklilik” olgusu, tiyatro mesleğinde yaş grupları gibi temel bir sorunu göz ardı etmek C ‘B roda da belirleyici kopuşlara yol açmıştır. Çünkü gözünü çağından bir an bile ayırmayan tiyatro, yenilenme arayışlarını sürekli gelenek birikimlerine dönüşlerle üreten bir sanat dalıdır. Böyle bakıldığında, bu yıl TÜYAP Kitap Fuarı’nın “Onur Yazarı” seçilen Prof. Dr. Metin And’ın yarım yüzyılı bulan çabalarının sadece tiyatromuz değil, kültür ve sanat hayatımız adına da ne denli can alıcı bir önem taşıdığı ortaya çıkar. Anadolu’nun “yaşayan oyun arkeolojisi”ni yıllardır iğneyle kuyu kazar gibi gün ışığına çıkaran ve “koruma altına alan” Metin And’ın bu çalışmaları, körü körüne Batı hayranlığı yüzünden koptuğumuz derin kültür kat le kalmıyor (“Vişne Bahçesi”nin yaşlı uşağı Firs’i, “bin yaşındaki” Teiresias’ı veya yetmiş yaş üzeri herhangi bir rolü kime oynatacaksınız?), kurumları kuşaklar arası ilişkinin bütünleştirici, eğitici, kimlik oluşturucu faydalarından da yoksun bırakma tehlikesini taşıyor. Ankara’da provaları süren, Tuncer Cücenoğlu’nun “Çığ” adlı oyununda bu “vakitsiz emekli” sanatçılardan Nurtekin Odabaşı, Oya Odabaşı ve mevcut kanuna göre bile yaşı gelmeden emekli olan Halit Güngör ile çalışıyorum. Onların tiyatroyu mabet gibi gören; iş disiplinleri, özverileri ve sahne aşklarıyla bu mabedi koruyan anlayışlarından genç kuşakların öğrenecekleri var. Çünkü bu anlayış, belli bir kurumsal geleneğin ve kimliğin sonraki kuşaklara aktarımı anlamına geliyor. Sanatın bir “görünürlük” ve “şöhret” aracına indirgendiği, araçsallaştırıldığı günümüzde, tiyatronun meslek etiğini, disiplinini koruyan bu kurum insanlarına; sanatçılığı halkına karşı sorumluluk duygusuyla, yurt sevgisiyle bütünleştiren “geleneksel” yaklaşımı temsil eden “emekli ustalar”a öyle çok ihtiyacımız var ki aslında... [email protected] 83 yıl sonra kurucusu Süreyya Paşa’nın düşlediği kimliğe kavuştu Kadıköy’ün de operası oldu AYÇA TEZER ski milletvekili Süreyya Paşa’nın (İlmen) 1924’te yaptırdığı, ama hep sinema olarak kullanılan bina, 83 yıl sonra kurucusunun düşlediği gibi opera binası olarak hizmete girdi. Restorasyon çalışmaları 2 yıl süren Süreyya Operası, dün akşam Adnan Saygun’un ‘Yunus Emre Oratoryosu’yla perdelerini açtı. Orkestra şefliğini Rengin Gökmen’in, koro şefliğini Gökçen Koray’ın üstlendiği yapıtın solistleri ise İstanbul Devlet Opera ve Balesi sanatçıları Sema Tüzün, Aylin Ateş, Hüseyin Likos ve Gökhan Ürben’di. E Sabri Demircioğlu’nun sahip olduğu Pam İnşaat adına proje müdürü Ahmet Yavuz, tarihi eser uzmanı Aydil Uluhan, inşaat mühendisi Altan Örnek ve mimar Yonca Baktıaya. Binanın opera binasına dönüştürülmesi için birçok teknik ve mimari ekleme yapıldığını vurgulayan Murat Katoğlu, bunları şöyle açıklıyor: “Sanatçı, soyunma, çalışma odaları gibi çeşitli alanlar binanın genel görünüşüne dokunulmadan, estetik görünümü, tarihsel durumu hiç değiştirilmeden eklendi. Büyük tavan resimleri, duvarlardaki resimler temizlendi, onarıldı. Bina yeni deprem yönetmeliğine uygun olarak depreme dayanıklı hale getirildi. Yangına karşı önlemler alındı. Engelliler için düzenlemeler yapıldı. Sahne hizmetleri için gerekli yük asansörleri eklendi. Aydınlatma ve havalandırma sistemi yenilendi. Çatı sistemi sağlamlaştırıldı.” Süreyya Operası’nın 575 koltuklu olduğuna değinen Katoğlu, “Kadıköy Belediyesi ile İstanbul Devlet Opera ve Balesi arasında bir anlaşma yapıldı. İstanbul Devlet Opera ve Balesi, burayı ‘Kadıköy Sahnesi’ olarak kullanacak. Diğer günlerde Kadıköy Belediyesi burada oda müziği ve senfoni konserleri, dinletiler düzenleyecek” diyerek sözlerini bitiriyor. KONSERLER DE YAPILACAK AĞDAŞ RESTORASYON TEKNİKLERİ UYGULANDI Süreyya Paşa’nın düşlerindeki opera binasını gerçekleştirdiklerini vurgulayan Süreyya Operası Yönetmeni Murat Katoğlu, “Süreyya Paşa 1946 yılında yazdığı anılarında Viyana’da bir opera seyrettiğini ve bizde de böyle salonlar olsa, böyle oyunlar oynansa diye düşünerek bu binayı yaptırdığını dile getirir. Biz de bundan yola çıkarak Anıtlar Kurulu’nun onayladığı proje doğrultusunda, aslına sadık kalarak, binaya yeniden yaşam verdik” diyor. Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk’ün öncülüğünde belediyenin burada çok önemli işler başardığını dile getiren Katoğlu, yapılanları şöyle özetliyor: “Tari Ç hi bir bina, aslına uygun olarak restore edildi. En önemlisi, Kadıköy eksikliğini duyduğu opera binasına kavuşturuldu. Projenin mimarları Cafer Bozkurt, Ersel Gürsel, dekoratör ve sahne tasarımcısı Metin Deniz, mekanikçi Kani Korkmaz’ın ve ekiplerinin çabalarıyla bina hiç zedelenmeden, çağdaş restorasyon tekniklerine uygun bir biçimde yenilendi.” Süreyya Operası’nın restorasyon çalışmasına büyük emeği geçen diğer isimler ise Kazım ve ‘Çıplak Ayaklar’ dans gösterisi iptal edildi Kültür Servisi Oyun Atölyesi’nin “Çıplak Ayaklar Kumpanyası” adlı gösterisinin 29 Ekim Pazartesi 20.30’daki temsili iki dançının sakatlığı nedeniyle grup tarafından iptal edilmiştir. Bilet alanların paraları iade edilecektir. (0 216 345 39 39) Cumhuriyet Kitapları’nın standında dün gazetemiz yazarlarından Zeynep Oral, Mehmet Başaran ve Orhan Çekiç okurla buluştu. Cumhuriyet standına yoğun ilgi İstanbul Haber Servisi Beylikdüzü TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde devam eden 26. İstanbul Kitap Fuarı’nda dün yoğun bir gün yaşandı. 500’ün zerinde yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katıldığı ve 4 Kasım’a kadar sürecek olan fuarda 800 yazar ve sanatçı izleyicileriyle buluşuyor. Cumhuriyet Kitapları’nın Dil Derneği ile paylaştığı stantta dün gazetemiz yazarlarından Zeynep Oral, Mehmet Başaran ve Orhan Çekiç kitaplarını imzaladı. Orhan Çekiç, Mustafa Kemal’in “Arkadaşlar! Yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz” sözlerini başlık yaptığı söyleşisinde Cumhuriyetin kuruluşunu anlattı. Fuarda bugün Cumhuriyet Kitapları standında gazetemiz yazarlarından Ali Sirmen, Cüneyt Akalın ve Tuncay Mollaveisoğlu, kitaplarını imzalayıp okuyucularıyla sohbet edecek. Cumhuriyet Okurları (CUMOK) bugün saat 18.00’de Cumhuriyet Kitap Standı’nda buluşacak. TÜYAP Fuar Alanı’na fuar süresinde Taksim, Kadıköy, Bakırköy, Mecidiyeköy, Yenibosna gibi merkezlerden ücretsiz servisler düzenleniyor. İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Kaynak Yayınları standında yeniden basılan Kemalist Devrim 2 Din ve Allah başlıklı kitabının yanı sıra diğer bütün kitaplarını imzaladı. CUMHURİYET 21 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle