19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 EKİM 2007 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Meslek odaları, kentin hemen tüm sorunlarını saptayarak ‘çözüm’lerini açıkladılar 15 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Bursa’ya TMMOB reçetesi ıllardır en doğruları söylemesine rağmen sözü en az dinlenen kuruluşlarımızdan biri de TMMOB. Ne var ki o dinlenmeyen sözlerin tam tersini gerçekleştirebilmek için de yine mimarlığa ve mühendisliğe gereksinim var. Bu nedenle siyasiler, kendi isteklerine uygun teknik hizmet için TMMOB’ye mesafeli dururlar. O kadar ki örneğin 12 Eylül’de “aynı amaç”la çıkartılan ve “kamudaki mimar ve mühendislerin meslek odalarına üyelik koşulunu kaldıran” kararnameler, aradan geçen 25 yılın en demokrat, hatta en sivillik düşkünü hükümetlerince bile iptal edilmedi. Buna rağmen TMMOB ve odalar, her koşulda doğruları savunmaya ve toplumu aydınlatma çabalarına devam ediyorlar. Bu yılın çalışmaları arasında ise “Nasıl Bir Kent İstiyorum” sorusuyla düzenlenen sempozyumların ayrı bir önemi var. Çünkü yerel seçimler de yaklaşıyor. Adayların ve toplumun “siyasi taraftar”lıktan önce “kent”i önemseyerek bu seçimlere hazırlanması, kentlilerin geleceği açısından ne kadar da değerli. TMMOB bu çalışmasındaki ilk buluşmasını 57 Nisan 2007’de “Bursa Kentine Çözüm Sempozyumu”yla gerçekleştirmişti. Etkinliğin “sonuç bildirgesi” de geçenlerde ilgililere iletildi. Tüm sorunların öncelikle günlük politikalarla değil; kalıcı, bilimsel çözümlerle ele alınmasının önemi anımsatılan TMMOB bildirgesinde, özetle şu vurgulamalar yer alıyor: Son on yılın gözlemine göre enerji üretiminde en pahalı yöntemler kullanı Levend Kılıç’ın Eskişehir İnsanları... “…Bu kentte dolaşırken geçmişin hızlı bir şekilde yok olmuş, yok edilmiş yüzünü görmekteyim. Yan yana sıralanmış dükkânlarda, önümüzdeki yıllarda, yani gelecek zamanda belki hiç görülmeyecek mekânların, o mekânların yaratıcılarının ışıltılarını görmekteyim. Onları, şimdi yani içinde bulunduğum zaman diliminde yakalayabilirsem, bu kent açısından tarihin bir dönemini yakalamış olacağım. Niyetim bu çalışmayla yok olmaya yüz tutan meslekleri ya da kenarda köşede kalmış, unutulmuş esnaf ve zanaatkârları gün yüzüne çıkarmak değil. Niyetim, dükkânları, içinde kurdukları kendi dünyalarında çalışan esnaf ve zanaatkârları olduğu gibi göstermektir. Bu çaba geçmişle ilgili bir dönemi, esnaf ve zanaatkârlar yoluyla canlandırmak da değildir. Toplumsal değişmenin, yirmi birinci yüzyılda ulaştığı noktada biraz boynu bükük kalmış, kimi durumlara yenilmiş olan esnaf ve zanaatkârları göstermektir…” Herhangi bir fotoğraf kitabının sayfalarını çevirip siyahbeyaz resimler arasında dolaştığınızda, burnunuza bir tuhafiyeci ve hazır giyimci dükkânındaki kumaşların, bir terlikçideki derilerin ve yapıştırıcıların, bir bakkal dükkânındaki binbir çeşit gıdanın, bir marangoz atölyesinde biçimlenmekte olan çamların veya bir eczanedeki ilaçların kokusunun, sanki her resimle birlikte o mekânlara da gerçekten giriyormuşsunuz gibi canlı geldiği oldu mu hiç? Ya da, bütün bu mekânların yine o resimlerde yer alan yaratıcılarından ve sahiplerinden, bir kentin bugüne göre artık epey eskilerde kalmış öykülerini dinlemeye başladığınız gibi bir duyguya kapıldığınız? Anadolu Üniversitesi öğretim üyelerinden, değerli ve sevgili dostum Prof. Dr. Levend Kılıç’ın, yazımın başında “Hatıra, Görsel Hafıza ve Fotoğraf” başlıklı sunuş yazısından bir bölüm alıntıladığım son kitabı “Meslekte Kırk Yıllıklar – Eskişehir’in Esnaf ve Zanaatkârları”, işte böyle bir eser. Yani görsellikten yola çıkarak ve görsel malzeme aracılığıyla okuruna geçmişin kokularını, aynı geçmişi yaşayanların anlatıları eşliğinde ulaştıran bir kitap. Anlatılanları, kişileri tek başlarına ele aldığımızda duyabilmemiz olası değil; onlara yeterince kulak verebilmemizin temel bir koşulu var. Bu koşulu Levend Kılıç, yine sözünü ettiğim sunuş yazısında, şöyle dile getirmiş: “Esnaf ve zanaatkârların işyerleri bana hep kendine özgü yaşam alanları olarak gelir. …İşyerinin iç mekânını düzenleyen esnaf, sadece ticaretiyle ilgili olarak bir mekân düzenlemez, aynı zamanda kendisi için bir dünya kurar. Kendi elleriyle kurduğu bu dünya, onun çalışma zamanıyla ilgili yaşam alanıdır…” Evet, yazar tarafından fotoğraflarla ‘seslendirilmiş’ olan bu kitapta anlatılanları bizim de ‘duyabilmemiz’, yalnızca bakma eyleminin ötesine geçip, mekânları bir bütün olarak ‘görebilmemiz’ koşuluna bağlı, işte o zaman, üstelik her birimiz kendi görme biçimlerimizden yankılanacak ezgiler eşliğinde, kendimize özgü zamanlar ‘duymaya’ başlayabiliriz. Levend Kılıç, sunuş yazısında çok önemli bir noktaya değiniyor ve resimlerin birer hatıra olma özelliğinden söz ettikten sonra, hatıralar aracılığıyla bir görsel hafıza oluşturmayı amaçladığını belirtiyor. Kılıç’ın bu amacını, geçmişi sadece geçmiş olarak bırakmamak, fakat tarihe dönüştürmek dediğimiz eylemle de karşılaştırabiliriz. Çünkü yalnızca birer ‘hatıra’ diye saklanan resimler, zamanla sadece renklerini değil, seslerini de yitirirler; bugünden önceye ait resimlerin seslerini –kulağa kimi zaman eski taş plakların cızırtılarıyla gelseler bile– korumak, ancak o resimlerden bir ‘ görsel hafıza’ oluşturmakla mümkündür. Fotoğraf sanatçısı Claude Gauthier, fotoğraf konusunda şöyle der: “Bir fotoğraf, sonsuzluk adına yakalanmış büyülü bir ân’ın ifadesidir… Burada gerçekten de bir büyü vardır, çünkü fotoğraf sanatı, gerçekliği başkalarıyla da paylaşmamızı mümkün kılarken, aynı zamanda o gerçekliği farklı düzlemlere taşımamıza ve görme biçimlerimizi yoğunlaştırmamıza zemin hazırlar.” Levend Kılıç’ın fotoğrafları da, mekânlarıyla ve o mekânların doğal dokusunda yer alan insanlarıyla, işte böyle ‘büyülü ân’lardan’ oluşma. Yazarın deyişiyle bugün’ün ‘şimdiki zaman’ında çekilmiş olan bu resimler, doğru, yani tarih bilincinin süzgecinden geçme bir okuma biçimiyle, sürekli değişen bir dünyada dün’ün ve yarın’ın tarihlerine de önemli atıflarda bulunabilir. [email protected] Y 3 2 1 1Apartmanlaşan ve viyadükleşen kent! 2 Eski bir turizm broşüründe Bursa’nın değerleri. 3 TMMOB raporu “başkanın rüyası”na aykırı. yapıldığı anımsatılarak yaygınlaşması isteniyor. Aynı özenin, deprem olasılığına karşı da gösterilmesi gerektiğini uyaran bildirgeye göre Bursa’daki risk, Marmara’yla aynı düzeyde. TMMOB sempozyumunda “yerel basın” da irdelenmiş. “Kentsel rantın paylaşılmasında medya kullanılmakta, bağımsız gazetecilik gün geçtikçe zorlaşmaktadır...” denilen bildirgede, Bursa basınının da ulusal medya gibi çıkar ilişkileriyle sarmalanmış olması sorgulanıyor. Bursa’nın kent yaşamında önemli yeri bulunan Kültürpark’taki bozulmaların önüne geçilmesinin de istendiği bildirgenin, aynı kapsamda Uludağ için önerisi ise “bütünüyle koruma”ya almak. İşte böylesine gerçekçi ve cesur değerlendirmeleri içeren TMMOB bildirgesinde “kent tarihi”, “kültürel değerler” ve “ulaşım sistemleri” gibi temel konulara değinilmemesi ise şaşırtıcı bir ihmal. Roma döneminden bu yana kesintisiz yaşamın sürdüğü ve Osmanlı Devleti’nin ilk başkenti olma ayrıcalığını taşıyan bir kentin buna yakışır şekilde gelişmesi; kültürel mirasının ve tarihsel dokusunun korunmasıyla ilgili çalışmalarda daha ileri ve etkin çabaların gösterilmesi; özellikle yeni yapılaşma alanlarında da aynı tarihten ders alınan kimlikli bir mimariyi gözetecek şehirciliğin hedeflenmesi de TMMOB reçetesinde yer almalıydı. Benzer şekilde, ulaşımdaki BURSARAY deneyimi ile yeni raylı sistem planlaması irdelenmediği gibi, özellikle şu Melih Gökçek usulü “batçık” kavşaklarla kenti delik deşik etmenin eleştirisini de göremedik. Üstelik bunların çözüm olmadığı açıkça yaşanmasına rağmen. Bursalılar, bu eksiklikleri dışındaki tüm gerçekçi ve yerinde öngörülerinden ötürü TMMOB’ye teşekkür etmeli ve reçeteye sahip çıkmalılar. ‘DEĞİNİLMEYEN’LER! SORUNLAR, ÇÖZÜMLER... lıyor. Tekstildeki planlama yoksunluğu da verimliliği azaltıyor. Aynı plansızlığın kentleşmede de sürmesi nedeniyle Bursa Ovası’nın sanayi ve konut yapılaşmasına kurban edildiğini saptayan bildirge, tarım ve hayvancılığın azalmasıyla birlikte bu alandaki “ithalat”ın da üreticiye zarar verdiğini açıklıyor. Bursa’da göç nedeniyle artan nüfusa göre sağlık personelindeki “azalma” ise dikkat çekici. Sanayi kenti olmasına rağmen meslek hastalıkları hastanesinden bile yoksun bırakılması, siyasetin bu konuya duyarsızlığını gösteriyor. Uludağ’ın bereketiyle bir “su kenti” olan Bursa’da, bu çok özel ayrıcalığın bile önemsenmediği de bildirgenin uyarıları arasında. Örneğin arıtılmış bile olsa içme suyu havzalarına atık su deşarj edilemeyeceği; özellikle Uludağ otellerine arıtma tesisi yapmak yerine atık suların BUSKİ kanalizasyonuna bağlanması; Doğancı ve Nilüfer Barajı havzasındaki köylerde altyapısız yapılaşmadan doğan kirliliğin önlenmesi, TMMOB’nin “yaşamsal öneri”leri... Benzer şekilde Uluabat Gölü’nün de kirlendiği saptanan bildirgede, bunu yaratan sanayi kuruluşlarına yaptırım öneriliyor. Uludağ pınar kaynaklarını kiralayan ambalajlanmış su firmalarının ise izin verilen debilerin çok üzerinde su çekimi yaptıkları belgelenmiş durumda. Bursa’da kış aylarındaki hava kirliliği de tehlikeli boyutlarda. Sadece doğalgazın buna çözüm olamadığı, araçlarla birlikte endüstri ve konutlardan kaynaklanan kirliliğin de önemsenmesi gerektiği belirtilerek, bu konuda belediye, meslek odaları ve üniversitenin geçmiş dönemlerdeki ortaklıklarını yeniden başlatmaları öneriliyor. Gürültü kirliliğine karşı çalışmaların ise sadece Nilüfer ilçesi belediyesince T.C. ANKARA GAYRİMENKUL SATIŞ (22) İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN TAŞINMAZIN AÇIK ARTIRMA İLANI DOSYA NO: 2007/1 Tal Satılmasına karar verilen gayrimenkulün cinsi, kıymeti, evsafı, satış şartları: Ankara ili, Çankaya ilçesi, Yıldızevler Mahallesi, Sedat Simavi Sokak, 23 B3 kapı No’lu blok apartmanın bulunduğu yere rastlayan, İmarın 7751 ada, 12 parselini teşkil eden, 2390 m2 arsa üzerine inşa edilen, 20/1200 arsa paylı, 3. Blok 9. kat, 20 nolu, 3 oda, salon, antre, mutfak, banyodan ibaret, banyoda ayaklı lavabo küvet üzeri duşakabin, klozet, duş bataryası, süzgeç ve 1 adet gömme balkondan müteşekkil, net 90 m2 kullanım alanlı mesken vasıflı taşınmaz, bir borçtan dolayı açık artırma suretiyle satılacaktır. Gayrimenkulün geniş evsafı dosyada mevcut bilirkişi raporunda açıklanmıştır. Taktir olunan kıymeti: 150.000,00.YTL %1 KDV alıcıya aittir.1 Satış 17.12.2007 günü, saat 13.30’dan 13.40’a kadar Ankara Adliyesi Mezat Salonu’nda açık artırma sureti ile yapılacaktır. Bu artırmada tahmin edilen kıymetin % 60’ı ve rüçhanlı alacaklılar varsa mecmuunu ve satış ve paylaştırma masraflarını geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmaz ise en çok artıranın taahhüdü baki kalmak şartıyla, gayrimenkul 27.12.2007 günü, saat 13.30’dan 13.40’a kadar Ankara Adliyesi Mezat Salonu’nda ikinci artırmaya çıkarılacaktır. Bu artırmada da bu miktar elde edilmemiş ise gayrimenkul en çok artıranın taahhüdü baki kalmak üzere artırma ilanında gösterilen müddet sonunda en çok artırana ihale edilecektir. Şu kadar ki, artırma bedelinin malın tahmin edilen kıymetinin %40’ını bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olması ve bundan başka, paraya çevirme ve paylaştırma masraflarını geçmesi lazımdır. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmaz ise satış talebi düşecektir.2 Açık artırmaya katılmak isteyenlerin, takdir edilen kıymetin %20’si nispetinde nakit pey akçesi ya da bu miktar kadar milli bir bankanın teminat mektubunu vermeleri gerekmektedir. Satış peşin para iledir. Alıcı istediği takdirde kendisine 10 günü geçmemek üzere mehil verilebilir. Katma değer vergisi, ihale damga vergisi, alıcı adına tahakkuk edecek 1/2 tapu harcı satın alana ait olacaktır. Birikmiş emlak vergi borçları, Tellaliye resmi ile satıcı adına tahakkuk edecek tapu harçları, satış bedelinden ödenir. Tahliye ve teslim giderleri ihale alıcısına aittir. 3 İpotek sahibi alacaklılarla, diğer ilgililerin, varsa irtifak hakkı sahipleri de dahil olmak üzere bu gayrimenkul üzerindeki haklarını, faiz ve masrafa dahil olan iddialarını, dayanağı belgeler ile 15 gün içinde müdürlüğümüze bildirmeleri gerekir. Aksi takdirde, hakları tapu sicili ile sabit olmadıkça, paylaşmadan hariç bırakılacaktır. 4 Taşınmazı satın alanlar, ihaleye alacağına mahsuben iştirak etmemiş olmak kaydıyla, ihalenin feshi talep edilmiş olsa bile, satış bedelini derhal veya İİK 130. maddeye göre verilen süre içinde nakden ödemek zorundadır. 5 Gayrimenkul kendisine ihale olunan kimse müddetinde parayı vermezse ihale kararı fesh olunarak, kendisinden evvel en yüksek teklifte bulunan kim ise arzetmiş olduğu bedelle almaya razı olursa ona, razı olmaz veya bulunmazsa hemen artırmaya çıkarılır. Bu artırma ilgililere tebliğ edilmeyip, yalnızca satıştan en az yedi gün önce yapılacak ilanla yetinilir. Bu artırmada teklifin, İİK 129. maddedeki hükümleri uyması şartıyla taşınmaz en çok artırana ihale edilir. İhalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri, teklif ettikleri bedelle son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen sorumludur. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme gerek kalmaksızın, İcra Müdürlüğü’nce tahsil olunur. 6 Şartname ilan tarihinden itibaren Müdürlüğümüzde herkesin görebilmesi için açık olup masrafı verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örnek gönderilebilir.7 Satışa iştirak etmek isteyenlerin şartanameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 20071, Tal. sayılı dosya numarası ile Müdürlüğümüze başvurmaları rica olunur. 17.10.2007 (İc.İf.K. 126) (*) İlgililer tabirine irtifa hakkı sahipleri de dahildir. Basın: 56248 Nüfus Cüzdanımı, Memur Kimliğimi, Otobüs Seyahat Kartımı çalınmak suretiyle kaybettim. Hükümsüzdür. Yahya AYDIN NOT: Bulanların insaniyet namına belirttiğim telefon numarasına bildirmeleri rica olunur. Tel: 0216.391 49 43 CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle