22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 EKİM 2007 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Pakete, Gül rötuşu yapmışlar... “Yanına gülsuyu da koysunlar!” YILLARIN gazetecisi Cüneyt E. Koryürek geçen gün Beşiktaş’ta alışveriş yapmış evine dönerken, caddenin karşısına geçecek ama polis yayalara trafiği kesmiş, kaldırımda yüzlerce kişiyi koyun gibi bekletiyor. Birkaç kişi yola doğru hamle yapınca Arcayürek de aralarına katılıyor ama: “Genç bir trafik polisi beni eliyle durdurdu ve gayet küstah bir şekilde ‘bekle’ dedi ve o anda da ben tam caddenin ortasındayken yukarıdan bir konvoyla Cumhurbaşkanı’nın arabaları geldi ve geçti. Genç polisin kabalığından alınmıştım. Yanına gittim ve beş dakika boyunca karşılıklı kaldırımlarda bekleyen yayalara Cumhurbaşkanı’nın geçeceğini bildirmeden bizleri koyunlar gibi sıraya dizdiğini ve ancak bizi bilgilendirdikten sonra yolu kesmeye hakkı olduğunu söyledim. Polis bana gayet küstah bir şekilde baktı ve ‘Sen kendi işine bak’ dedi. PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Alış Mehmet Ali Kılınç: “Antalya’da Meltem Mahallesi Camisi; her alışveriş bir ibadettir!” A. Tarık Emre: “Ben bir yalan daha uydurdum; adını da referandum koydum!” Ya ğ m u r E k i m Tekerleme Erdoğan: “Soğukkanlı davranacağız.” Anayasada delikanlı, terörle mücadelede soğukkanlı! Kendisine bir vatandaş olduğumu ve daha nazik konuşması gerektiğini hatırlattım. Bir vatandaşın kendisini sorgulamasından hoşlanmadığından olsa gerek beni eliyle iterek ‘Yürü git işine’ dedi. Sol elimde file vardı, kendisinin ve etrafta toplananların gayet iyi görebileceği bir şekilde sağ kolumu kaldırdım ve onun itişip kakmasına cevap vermediğimi gösterdikten sonra ‘Bana dokunamazsın, beni itemezsin’ dedim. Etrafımıza yayalar toplandı ve aralarından otuz yaşlarında iki delikanlı polise ‘Yaşlı başlı adamı ne hakla itiyorsun’ diye sordular. Polis delikanlılardan birine ‘Kimliğini ver’ dedi, genç adam da gayet rahatlıkla ‘Vermiyorum ne Polisçik yaptım ki’ diye cevap verdi. Bunun üzerine polis onun da üzerine yürüdü. Fakat bizlerle başa çıkamayacağını anlayınca geri çekildi ama bu arada, çevik kuvvetten birkaç polis geldi, genç trafik polisi çevik kuvveti görünce birden fırladı ve beni koruyan iki genci itip kakmaya başladı. Etraf polisle doluştu ve olaya en son karışan genç adamı yakaladılar, polis otosuna attılar. Bu arada bu genç adamın kolundan tutarken bir de baktım ki elimde bir kulaklık kablosu kalmış. Hemen polis otosunun kapısını açtım ve ‘Bu kablo senin mi’ diye sordum, ‘Benim’ dedi. Arabanın kapısını açıp, polislerin gözü önünde genç adamı polis otosundan aldım. Polis arabasından genç adamı çıkarmama ne çevik kuvvet ne de trafik polisi itiraz edebildi. Şimdi düşünüyorum da, halk konvoya küfür edeceğine benim sayemde polise küfretti!” Vahşet Görüntüleri Bir Arap ülkesinde çekildiği fondaki ezandan ve sonundaki yazılardan anlaşılan video görüntülerini bir okurum göndermiş. Film, ‘recm’ görüntülerini içeriyor. Sokakta, öfkeli erkeklerden oluşan bir daire içinde bir kadın yerde yarı baygın yatıyor. Erkekler tekme atıyorlar kadına, bazıları üzerine çıkıp tepiniyor. Bir ara kadın tekmelerin şiddetinden yüzüstü dönüyor, bu, erkeklerin öfkesini daha da artırıyor. Biri yüzünü çeviriyor kadının; ayağında kalın, deri ayakkabılar var, topuğuyla burnuna, ağzına darbeler indiriyor. O kadın, her kim ise, öldürülsün diye atılmış bu vahşi erkek kalabalığının önüne. Cellatları tekmelerle yetinmiyorlar, biri, üzerinde kısa kollu bir tişört, altında kot pantolon olan genç bir adam, herhalde ayağındaki spor ayakkabılarının attığı tekmelerin gücünü azalttığını düşündüğünden olacak, irice bir taş parçası alıyor ve kadının başına nişanlıyor. Fakat tutturamayınca daha da öfkeleniyor, bu sefer büyük bir kaldırım taşı alıyor, güçlükle kaldırdığı taşı kadının kafasına çarpıyor. Bu kez başarılı, çünkü kadının kafatası parçalanıyor, başının çevresinde bir kan gölü oluşuyor. Başka biri eğiliyor, kadının patlayan kafatasına dikkatle baktıktan sonra –nihayet öldüğü hükmüne varıyor. Dairedeki erkekler işledikleri cinayetten hoşnutlar, bu, yüzlerinden okunuyor. Ölümü görüntüledikleri cep telefonlarını kapatıp dağılıyorlar. Büyük olasılıkla çektikleri görüntüleri arkadaşlarına, dostlarına iletecekler. Böylelikle o görüntüler, benim elime de ulaştığı gibi, dünyaya yayılacak, insanlar o ülkede işlenen bir ‘suçun’ cezasız kalmadığını öğrenecekler. Kadının suçu ‘zina’ olmalı. Bu suçun cezası kimi İslam ülkelerinde ‘recm’. ??? ‘Recm’ uygulamasının üç yöntemi var: 1. Kadını yarı beline kadar toprağa gömerek taşlama, 2. Üzerine taştan bir duvar devirerek, 3. Yüksek bir yerden taşların üzerine atarak. Üç yöntemin de amacı kadının yaşamına son vermek. Yukarıdaki örnekte farklı bir yöntem izlenmiş de olsa amaç aynı! Kadın öldürülüyor. İslam Hukuku Profesörü Hayrettin Kahraman, kendi web sitesinde “Hocam sizce zinanın İslama göre cezası nedir? Recm istisnai bir durum mudur” sorusunu, “Zina suçunun İslam hukukuna göre cezası, usulüne uygun olarak vurulan yüz sopadır,” şeklinde yanıtladıktan sonra, “iffete ek olarak aile kurumunu korumak için evli olanların zina suçuna, recm gibi farklı ve daha ağır bir cezanın uygulanması had (sabit, değişmez) ceza değil, tazir (değişebilir, yöneticilere bırakılmış) bir cezadır. İslam tarihi boyunca da nadir olarak uygulanmıştır” diye ekliyor. Bizde ‘recm’ cezası yok; arşivlere göz attığımızda, bu ‘cezanın’ 2003 yılında Mardin’de Şemse Alak’a, Diyarbakır’da da Kadriye Demirel’e uygulandığını anımsıyoruz. ‘Recm’in Türkiye’de yaygınlaşmamasının nedeni ülkemizin laik bir hukuk devleti olması ve Türk Ceza Yasası’nda cinayet olarak değerlendirilmesi. Nitekim Mardin’de de Diyarbakır’da da ‘recm’ suçlularının yargılanıp cinayet suçundan mahkum olduklarını biliyoruz. Şeriat hukukuyla yönetilen kimi İslam ülkelerinde ise recm ülkenin en üst yargı organı olan İslam mahkemeleri tarafından uygulanıyor. Örneğin, Şeyh Hasan Dahir Aveys’in başkanı olduğu Somali’deki Birleşik İslam Mahkemeleri’nin kararları ya da Afganistan’da 29 yaşındaki Emine veya Nijerya’da Emine Laval’a uygulandığı gibi. Tahran’da, Evin hapishanesinde Maryam Ayoubi’nin taşlanarak öldürülmesi bugün de belleklerimizde. Aynı suçu işleyen, yani zina yapan erkeğe verilen ceza ise ‘yüz değnek’, bu ilkel ceza uygulanırken kişinin mutlaka soyunuk olması da gerekmiyor; bunu İslamın kadınerkek eşitliğinden ne anladığına ilişkin bir örnek olarak anımsatmak istedim... ??? Biliyorum, tatil gününe uyacak bir yazı olmadı ama ne yazık ki hayatın gerçekleri de insanın keyfine göre davranmasına pek olanak tanımıyor. Yeryüzünün bir yerinde kadınlar taşlanır, sokak ortasında tekmelenir, kafası taşlarla ezilirken insanın eli başka konulara gitmiyor, gidemiyor. Unutmayalım: Yeryüzünde tek bir kişi bile özgür değilse, tüm insanlık da özgür değildir. SESSİZ SEDASIZ (!) Vatan neymiş de haberimiz yokmuş “VAY canına sayın seyirciler” diye söze giriyor Dr. Hüsnü Bozkurt; “Meğer vatanın, şehit tabutları üzerinde yazan vilayetlerden oluşan kutsal bir zincir olduğunu keşfetmişler” diye devam ediyor: “Oysa biz yıllardır zannederdik ki, kimlik bunalımlarında çırpına çırpına bitmiş terörü azdırma utancı ile yerin dibine geçmeleri şöyle dursun, bir de sapasağlam evlatlarını çürük raporu ile askerden kaçıran utanmaz adamları yüceltip önlerinde kırk takla atanların, halk çocukları vurulup tertemiz alınlarından birer birer düşerken sabırları bir türlü Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com Sokaklar Özden Gönül: “Türkiye Malezya olamadan Hindistan oldu; çünkü sokaklar ineklerle dolu!” Gülhan Elmas: “RTE, Büyük Ortadoğu Projesi’ne eşbaşkan olmadan önce PKK sorunu vardı, şimdi yanında ayrıca Kürdistan sorunu var!” Eşlik taşmayıp, karılarının sıkma başları konu edildiğinde dağlara taşlara aslanlar gibi kükreyenlerin her söz ve eylemlerinde boncuk bulanların, yabancı ülke vatandaşı kerametleri kendilerinden ve aidiyetlerinden menkul adamları dün de bugün de ‘bakan’ diye selamlayıp kurtarıcı diye baş tacı edenlerin, demokrasi tramvayından inecekleri durağa ramak kalmışlardan patronu iki kemik daha kapabilsin diye kral dairelerinde meslektaş boynu koparan şarap sever tetikçilerin, gazeteciyim diye sokaklarında dolaşabildikleri bir yerdir vatan.” Egomanlık kayıtsız şartsız bireyindir! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr ‘Anılar Kuşlar Gibidir’... Mimarlık dünyamızın saygın temsilcilerinden Doğan Hasol, yaşamından “özlemler”ini derlediği kitabına “Anılar Kuşlar Gibidir” adını vermiş... (Remzi Kitabevi) Sözün asıl sahibi ise 1988’de 74 yaşındayken yaşama veda eden ünlü şairimiz Oktay Rifat... Orhan Veli Kanık ve Melih Cevdet Anday’la 1941’de yayımladıkları “Garip” adlı şiir kitabıyla “Garip şiiri”nin öncülerinden olan şairimiz, sözünün tamamında diyor ki; “Anılar kuşlar gibidir, dal ister konacak...” Doğan Hasol da kitabının önsözünde diyor ki; “Latin özdeyişine göre söz uçar, yazı kalır. Yaşananlar yazılmalı..” larından “özgürce” başlamış ve tamamlanmış... Gerçekten de İstanbul için bayram demek, “kaçak inşaat bayramı” demek değil midir? Artık her yerin nöbetçisi olmasına rağmen “kentin nöbetçisi” yok! Böylesi bir İstanbul’da gösterişli bayramlaşmalar düzenleyen yöneticiler, “Bu kente sevdalıyız” diyerek nasıl da oy toplarlar; hayret... ‘Coni’lerin hayranları Hasol’un “Missouri” gözlemlerine de dalıp gitmemek elde değil... Ünlü ABD Savaş Gemisi’nin 5 Nisan 1946’daki İstanbul ziyareti, aynı ülkeyle, şu, “stratejik ortaklık” politikamızın da “başlangıç görüntüleri”ni yansıtıyor. Beyoğlu ve bütün kent “coni”leri kucaklamaya günler önceden hazırlanıyor. Başta eğlence yerleri ve her yerde “welcome” afişleri... Doğan Hasol özetle diyor ki; “Bu hayranlık yıllarca sürdü. Ta ki 1968’den sonra ABD gemilerine artık ‘go home’ denilinceye kadar...” Nitekim MiHasollar Polatlı Topçu Okulu’da1969. marlar Odası’nın Anılar bir kuş gibi uçup giden 1969’da İstanbul’daki genel kuru“yaşanmışlıklar”sa, yazılar da lunda da o gün Dolmabahçe’ye demirleyen 6. Filo’nun kınanmakondukları dallar değil midir? sına karar alınmış... Bayram inşaatları 1946’larda conilere adeta “her Tam da “arife” gününe doğru, şeyleri”ni verenlerimiz; 1968’de işte o dalların arasında dolaşırken, onları protesto eden gençlerimize “İstanbul’da Bir Bayram Tatili”ne hayatı zindan edenlerimiz; bugün şu bayramımızı bile “kara gün”e rastlamayayım mı? Kim bilir kaç yazı okumuşuz dönüştüren PKK destekçisi dur “eski bayramlar”la ilgili... Ye ABD’den hâlâ hesap soramayanni bayramlar artık eş, dost, akra larımızın “siyasi ataları” değil mibalarla birlikte yaşanan coşku ve dir? sevinç günleri değil, adeta kentten Türkçe ezan ve herkesten “kaçış” günleri oldu. Doğan Hasol’un kuşları daldan Öyle olunca da hiç değilse geçmidala konarken, özellikle yaşama şin insancıl bayramlarını anmak, kültürümüzdeki değişimleri de sanki geleneksel bir “avunma”ya anımsatıyor. Birlikte okuyalım: dönüştü... “İskender Paşa Türbesi’nin Ancak bu yazı başka olmalıykarşısındaki sevimli küçük camidı... Çünkü yazan sadece bir miden herkesin anladığı duru Türkmar değil, aynı zamanda bir “kent çeyle yükselen ezan sesi... Tanrı sevdalısı” ve hatta Oktay Rifat’ın uludur... Tanrı uludur... Tanrı’dan hayranı... başka yoktur tapacak...” “Su gibi okudum” desem yeriYa aynı sesin eşliğinde mahaldir... lenin “saka”lığını yapan; yani evYıl çok eski değil, 1991... Ha lere gün boyu İstanbul’un en güsollar o bayram sabahı kulakları zel kaynak sularını taşıyan kişinin tırmalayan bir “takırtıtukur erkek değil, “Cemile Hanım” oltu”yla uyanırlar. Yeniköy’deki masına ne demeli? komşu binanın çatı arasına bir İşte “Cumhuriyet” öyle bir “kat” yerleştirilmeye başlanmış şeydi... Kuş gibi uçup giden anıtır. lara bilge bir çınar gibi dallarını Boğaziçi’nin güzellikleri ko uzatan Hasol’un kitabı da aynı runsun diye onca kanunlarla ya Cumhuriyetin eseri… saklanan inşaat, denetimden sorumlu kurumlar “tatil”de olduk ekinci?cumhuriyet.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com (eposta: dkavukcuoglu?superonline.com) BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 14 Ekim www.mumtazarikan.com 1/ Zaman zaman ortaya 1 çıkan alko 2 liklik. 2/ 3 “Tanrı kabul etsin” anla 4 mında kulla 5 nılan söz... 6 Bir tiyatro 7 oyuncusunun, seyirci 8 lerin duyaca 9 ğı biçimde a1 2 3 4 5 6 7 8 9 ma sanki diğer oyuncular duymu 1 K E R K E N E Z R Ü K Ü N yormuş gibi konuş 2 E D E A B A ması ya da düşün 3 L A D İ K mesi. 3/ Çanakka 4 A T İ K O B Ü S F R İ K İ K le’nin bir ilçesi... 5 Y A K A R C Cam üretimi ve sa 6 N A nayide kullanılan 7 A M A Z O N S U soda külü. 4/ Bir 8 K O R N F E R renk... Düz ve ensiz 9 K A L AMA T A bağ. 5/ Günlük yaşama ait küçük ve geçici belgeleri toplama şeklindeki koleksiyonculuk. 6/ Asya ile Avrupa’yı ayıran dağ sırası... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 7/ Düzelme, iyileşme... İyice yanarak ateş durumuna gelmiş kömür ya da odun parçası, 8/ Dil devriminin ilk yıllarında “belediye” anlamında kullanılan sözcük... Manisa’nın bir ilçesi. 9/ Çorum yöresine özgü, un ve pekmezle yapılan bir helva. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Büyük Rus kentlerinin yakınındaki tatil evlerine verilen ad... Kore’ye özgü, pirinçten yapılan bir tür bira. 2/ Aruz ölçüsünde, kısa okunması gereken bir heceyi kalıba uydurmak için uzatma... Mesafe. 3/ Kümes... İpek eşarp. 4/ Kalay elementinin simgesi... Osmanlılarda vergi ve haraç vermeyen Müslüman ahali. 5/ Açgözlülük. 6/ Eskiden usta gemicilere verilen ad... Kenar süsü. 7/ Bir inancı, bir görüşü yayan kimse... Yerip çekiştirme. 8/ Eski dilde ekmek... Bitkisel kökenli bir yiyecek ya da içeceğin damakta algılanan hoş kokusu. 9/ “İrlanda Cumhuriyet Ordusu”... Asya’da bir göl. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle