19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 EKİM 2007 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Gerçeğini gördüğünde kaçacak delik arayan çoğu kadın, hiç çekinmeden elini değdirir bilgisayar faresine 15 ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Fare kapanındaki plan!.. Tarih boyunca fareler, taşıdıkları veba mikrobuyla nice uygarlığın sonunu hazırlamışlardır. Korkarım ki insanlık, yeni bir fare türünün tehdidi altına girmek üzere!.. Hitler’in, dev bir tank yapmaları emrini vermesiyle, mühendisler kolları sıvar. On beş metre uzunluğundaki ölüm aracına “Fare” adı verilir. Kalın zırhı olan Fareler, nehirleri suyun altından da geçebilme özelliğine sahiptirler. Adıyla anılan spor arabaların da yaratımcısı olan Dr. Porsche’un imzasını taşıyan tank öylesine ağırdır ki, geçtiği yol bir daha kullanılmaz hale gelir, binaların temelleri çatlar ve camlar kırılır. Savaşların artık bilgisayarla yapılacağı bir yüzyıla atıyoruz adımımızı. Hitler’in rüyalarını süsleyen “Fare” daha ölümcül ve daha hafif olarak çıkıyor karşımıza!.. Fareler ve İnsanlar Edebiyatın, Sözün Gücü... “Dün Svenska Dagbladet gazetesinde bir İsveçli yazar, yazıyı aşk ve şehvete benzetiyordu. Şehvet, sevmek, mutluluk, şaka ve yazmak... Peki benim için öyle mi? Tam tersine benim için yazmak acı, sızı, keder ve hüzün... Yazmak benim için doğuma benziyor. Çığlık çığlığa zor bir doğuma...” Böyle diyordu Mehmed Uzun “Bir Romanın Hatıra Defteri”nde. Yazmak... Acı, sızı, keder ve hüzün... Yazmak hele yaşamakla bir olunca... Yazmak, hele bir dili yaşatmakla bir olunca... Öleceğini biliyordu. Yaşamını uzatmak için sürgünden dönüp Diyarbakır’a gelmişti. Yaşamını uzatmak istiyordu, yazmayı sürdürebilmek için... “Sözün, anlatının ve yazarın taraf olması bir zorunluluktur. Kimin tarafında? Bireyin, bireyin hak ve özgürlükleri tarafında. Söz ve anlatı, ideolojilerin, siyasetlerin ve menfaat çekişmelerinin basit bir aracı olmamalıdır. Yalanın, şiddetin, terorizmin, sekterizmin ve totalitarizmin aptal bir hizmetkârı olmamalıdır. Söz, herkesten önce sesi kısılmış olanların, anlatı da kendisini ifade etmekte güçlük çekenlerin sesi olmalıdır. Söz, anlatı, hoşgörüyü, birlikte yaşamayı, bireyler, kültürler ve dinler arasında diyaloğu öngörmelidir. Derin insani havası ve yaratıcılığıyla kin ve nefrete karşı durmalı, insanı ve insanlığı zenginleştirmeli, zorda kalmış bireye bir geçiş olmalıdır. Ben sözün böyle bir gücü olduğuna yürekten inanıyorum.” İşte Mehmed Uzun tüm yazarlığını şu yukarıda açıkladığı düşüncelere uygun biçimde geliştirdi. Kendi söylediği gibi hiçbir ideolojinin, siyasetin, rejimin, liderin yazarı olmadı. Bunun için her kesimin hışmına uğradı. Amacı iyi bir edebi eser yaratmaktı. Bunun için okurları tarafından bunca sevildi. Yarattığı tüm karakterlerle birlikte yaşadı, onlarla acı çekti, onlarla mutlu, onlarla mutsuz oldu. Kendi ömründen daha uzun bir ömür diliyordu yarattığı roman kahramanlarına... Ölümsüzlüğü diliyordu. “Hep yaşasınlar” diyordu... Hiç kuşkum yok, yaşayacaklar... Nur içinde yatsın. Tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum. ??? Bu yıl edebiyat Nobel Ödülü Doris Lessing’in. 20. yüzyılın en yoğun karmaşasında, emperyalist sömürgeci güçlerin biçimlendirdiği Afrika ülkelerinde geçirdiği gençlik dönemi, Doris Lessing’in yazarlık yaşamının tohumlarını ekecekti. (Zimbabve, Rodezya...) Çıkış noktası, tüm haksızlıklara başkaldırmaktı. Irkçılığa, sömürüye, şiddete, ayrımcılığa başkaldırmak... İki kat sömürülen, bin kat haksızlığa uğrayan kadınların yanında “taraf olması”, bilinçli bir seçimden çok, doğal, olması gereken bir durumdu onun için. Vicdanının sesini dinledi. Ve eserlerinde başkaldırının öncülüğünü yapan eşsiz kadın karakterler yarattı. Eşini ve Afrika’yı terk edip İngiltere’ye yerleştiğinde ve yaşamını yazmaya adadığında 30 yaşındaydı. Bugün 88. “Türkü Söylüyor Otlar”, “Gene Aşk”, “İçinde Yaşamayı Seçtiğimiz Hapishaneler”, “Terörist”, “Siyah Madonna”, “Beşinci Çocuk”, “Sevme Alışkanlığı”... Bizde yayımlanmış kimi eserleri. Bugün tüm uygar ülkelerde benimsenen, “Kadınların insan haklarından” ilk söz edenlerden biri. Kadının birey olabilmesi için uğraş verirken, her zaman sözün ve anlatımın gücüne inandı. Yukarıda Mehmed Uzun’un “sözün gücü” için söylediklerini, Doris Lessing tüm bir yaşam yazma süresince uyguladı. Bence harika bir Nobel seçimi. eposta: [email protected] kavalcıyı takip eden farelerin heykeli dikilmeli!.. 1974 yılında, New York hapishanesinde bir fare tutukluların maskotu olur. Öyle ki, özel elbiseler dikilir, tüyleri taranır, beslenmesine dikkat edilir. Mahkumlara kızan bir gardiyanın fareyi tuvalet deliğine atmasına kadar her şey güzel gitmekteydi!.. Gardiyan bununla da kalmaz, sifonu çekiverir!.. İsyan eden mahkumlar, kendilerine konuyla ilgili dava açacakları bildirilince vazgeçerler direnişten. Mahkeme gardiyandan yana verir kararını. Mahkumlar haksızdır, çünkü fareyi rızasını almadan alıkoymuşlardır!.. Fare kapanında ölü bir kedi... Gerçeğini gördüğünde kaçacak delik arayan çoğu kadın, hiç çekinmeden elini değdirir bilgisayar faresine. Oktay Rifat “Şükret fare / Bu kapana şükret” dizeleriyle başladığı şiirinde asıl korkulması gerekene dikkat çeker: Yooo fare Olmaz fare Şunun şurasında minnacık bir kapan bu Ne tank Ne top Ne teyyare Oktay Rifat’ın şiiri “Farelerle İnsanlar” adını taşır. Bu da, John Steinbeck’in ölüm süz bir eserini anımsatır bizlere. Steinbeck’in 1937 yılında yayımlanan “Fareler ve İnsanlar” adlı kitabı sinemaya uyarlandığında büyük ilgi görür. Öyle ki, film, kapitalizmin insanları nasıl sömürdüğünü yansıttığı için, Sovyetler Birliği sinemalarında da gösterilir. Ama, bir süre sonra yasaklanır. Bunun nedeni, Amerika’da yoksul ailelerin de otomobil sahibi olduğu düşüncesinin yaygınlaşmasından duyulan korkudur. Fareyi, çıkarlarına alet etmeden sevebilenler yalnızca şairlerdir. Cahit Külebi “Ne alnında dolaşan bir dost eli / Ne yardım isteyecek kimsesi vardı” diyerek bir farenin ölümünü anlattığı şiirinde, insanı neredeyse ağlatacak dizeler kurar: Farecik! Nazlıcık! Garipçik! Canı çok yanıyordu günlerden beri. Kibardı, incecikti kuyruğu; Boş koydu delikleri. Bilinen bir hikâyedir: Almanya’nın kuzeyinde yer alan Hammein kenti farelerin baskınına uğrar. Halk, istilacı fareleri yok etmek için her çareye başvurur ama bir sonuç alamaz. Bir gün genç bir kavalcı çıkagelir… Kenti farelerden kurtaracağını söylese de, insanlar alay eder kendisiyle. Genç adam kavalını çalarak sokaklarda yürümeye başladığında, müziği duyan tüm fareler yuvalarından çıkar ve ardına takılır. Kavalcı kentin dışına çıkarak farelerle birlikte kaybolur gözden… Hikâye burada bitmiyor… Ama ben, bu bölümde takılı kalmışımdır. Nasıl olur da öylesine güzel bir müziğin ardından bir tek insan bile gitmez?.. Ben diyorum ki, müzik eğitimi veren bir okulun bahçesine, Avusturya’nın bir kasabasında, işçilere saldıran sağcılar sekiz yaşında bir çocuğun ve bir gazinin ölümüne neden olduğunda yıl 1927’dir. Katiller yakalanıp yargılansa da mahkeme beraat kararı verir. Viyana’da büyük bir protesto yürüyüşü düzenlenir ertesi gün. Emniyet müdürünün, ordu silahlarını emrindeki özel adamlara dağıtmasıyla çıkan olaylarda seksen yedi gösterici öldürülür. “Kanlı cuma” diye bilinen katliamın ardından gelen Noel kutlamasında, bir okulun sahnesine çıkan öğrenci şu konuşmayı yapar: “Sayın bayanlar, baylar. Ne yazık ki Noel şiirimi okumayacağım. Çünkü Emniyet Müdürü Dr. Schober’in huzurunda şiir okuyamam.” Sahnedeki çocuğun sözlerine sinirlenen Emniyet Müdürü salonu terk ederken mikrofondan şu ses duyulur: “Şiirimi şimdi okuyabilirim.” Erich Fried adlı öğrenci büyüdüğünde Avusturya edebiyatının çok sevilen bir şairi olacak ve şu dizeleri yazacaktır: Fare, fare kapanında ölü bir kedi gördüğünden bu yana devrim planları yapmakta Belgesel ve Canlandırma Filmleri Yarışması sonuçlandı Kültür Servisi Dünya Mimarlık Günü kapsamında 17 Ekim 2007 tarihleri arasında bu yıl ilki düzenlenen “İstanbul Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali 2007 Belgesel ve Canlandırma Filmleri Yarışması” sonucu ödüller İTÜ Taşkışla’da düzenlenen törenle sahiplerine verildi. Yarışma ulusal ve uluslararası olmak üzere iki kategoride gerçekleşirken ülke çapında “Mimarlık ve Kent” temalı yarışmaya 31 film katıldı. Bunlardan 18’i gösterime hak kazandı. Önerilenler arasında Aysim Türkmen’in “Kuledibi Sokak No: 23”, Dağhan Celayir’in “Makinelerin İsyanı”, Murat Balkı’nın “Arka Bahçede Yıkım”, Ozan Özdilek’in “Entropy”, Ayce Kartal’ın “Bu da Benim Kentim” adlı filmleri yer alıyor. “Kuledibi Sokak No: 23” belgesel dalında, “Entropy” canlandırma dalında ödül alırken “Makinelerin İsyanı” Beşiktaş Belediyesi Özel Ödülü’ne değer görüldü. Uluslararası alanda yarışmaya Yunanistan, Almanya, Fransa, İsviçre, Malezya, İrlanda, Polonya, Hollanda ve İspanya’dan toplam 18 film katıldı. Uluslararası alanda canlandırma dalında katılım olmazken 20 film arasından Nijuman No Borei’nin “200.000 Hayalet” adlı filmi büyük ödüle değer görüldü. Cemal Reşit Rey, yeni sezonu Larmore’un konseriyle açıyor Kültür Servisi Cemal Reşit Rey Konser Salonu, bu yıl geçirdiği tadilat sonrası ilk konserini 17 Ekim’de tüm zamanların en çok albüm yapan mezzo sopranosu unvanına sahip Jennifer Larmore ile yapıyor. Sanatçıya eşlik edecek olan Basel Oda Orkestrası’nı (Kammerorchesterbasel), daha önce 1999 Aralık ayında İstanbul’a gelmiş ve CRR İstanbul Senfoni Orkestrası’nı yönetmiş olan David Stern yönetecek. Konserde Larmore, A. Vivaldi’den “Alza in quelgli occhi”, “Vorresti amor da me”, “Cosi potessi anchio”; G. Rossini’den “Per lui che adoro”, “Cruda sorte”, “Una voce poco fa”; F. Mendelssohn’dan “İtalyan Senfonisi” adlı parçaları seslendirecek. (0 216 556 98 00) Jennifer Larmore Çığ Azerbaycan’da ? Kültür Servisi Yazar Tuncer Cücenoğlu’nun ünlü oyunlarından Çığ’ın eylül ayı başından itibaren 135 yıllık bir geçmişe sahip Baku Akademik Ulusal Dram Tiyatrosu’nda provaları başladı. Dilsuz Mustafayev tarafından “Uçqun” adıyla Azeri diline çevrilen Çığ’ı, Behram Osmanov yönetiyor. Oyunun dekorunu ressam Aqarahim Aliyev, müziklerini kompozitörbestekâr ve Müzik Akademisi rehberi Seyavus Kerimi gerçekleştiriyor. Çığ’da (Uçqun) rol alan oyuncular ise Seyide Quliyeva, Rafik Ezimov, Metanet Atakisiyeva, Abbas Gahramanov, Vefa Rzayeva, İlyas Ahmedov, İrade Hasanova, Sadık İbrahimov ve kalabalık bir figüran ekibinden oluşuyor. Oyunun ilk gösterimi kasım ayının ilk yarısında yapılacak. Çin ilk kez TÜYAP Kitap Fuarı’nda ? Kültür Servisi 27 Ekim’de İstanbul’daki kitap fuarına ilk kez katılacak olan Çin, TÜYAP’ta yayın ve medya dünyasından üst düzey bir heyetle temsil edilecek. Fuar süresince hem İngilizce basılmış Çin kitaplarının satışı yapılacak hem de Çin yayıncılar heyeti, Türk yayıncıları ve medya dünyası ile görüşmeler yapacak. Ayrıca gelen heyetin, İngilizceye çevrilmiş kitapların Türkçe basılması konusu üzerinde de önemle duracağı belirtildi. BAŞSAĞLIĞI Arkadaşlarımız Esra ve Burak Aliçavuşoğlu’nun babası Köksal Aliçavuşoğlu’nu Bizim Gençliğimizde Buraları Yemyeşildi TEMA Ormanlarımız Yanıyor. Seyirci Kalmayın. Fidan Dikim Hattı: (0 212) 284 80 00 www.tema.org.tr son yolculuğuna uğurladık. Aliçavuşoğlu ailesinin acısını paylaşır, başsağlığı dileriz. CUMHURİYET ÇALIŞANLARI CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle