19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 EKİM 2007 ÇARŞAMBA 2 ŞU SIRA, “Ordu Kuzey Irak’a girsin mi?” diye bir kamuoyu yoklaması yapılsa, hiç kuşkusuz yüzde 95 “Evet, girsin” çıkar. Ayrıca referanduma gerek var mı? Oysa, konuyu iyi bilenlere sorarsanız, böyle bir “evet”in yalnız “sınır ötesi harekât”tan ibaret olmayan bir yığın boyutu olacaktır: Güneydoğu’daki vatandaşlara, Barzani’ye, başındaki Irak hükümetine, Talabani’ye, arkalarındaki ABD’ye, dıştaki Kürt kuruluşlara, İmralı’daki kişiye, Meclis’teki bölge milletvekillerine, AB’ye, Avrupa Konseyi’ne falan uzanan boyutlar. Her biri derin düşünmeyi, iyi hesaplamayı, bin bir önlem almayı gerektirir. “Evet” diyecek olan, bütün bunları bilmek ve göz önünde tutmak zorunda olmayacak. Üstelik, bu ülkenin halkı aynı zamanda “Öfkeyle kalkan zararla oturur” diye atasözü de üreten bir halktır. aşbakan geçenlerde “Referandum kültürüne alışmalıyız” dedi. 21 Ekim’de yapılacak olan halkoylamasından, yani düşünülebilecek halkoylamalarının en saçmasından, anlamsızından, tutarsızından, hukuk dışı olanından söz ederken. Kendisi acaba böyle bir kültürden nasibini almış mıdır? Lafta, kâğıt üzerinde ve bazı kitaplarda “doğrudan demokrasi”nin en güzel ve en doğru yöntem sayılan halkoylamasının, aslında halk yığınlarını büyük yanlışlara sürüklediğini, düşünceleri bulandırdığını ve en çok da diktatörlük heveslilerinin işine yaradığını biliyor mu acaba? Bu yöntemin ya da ona benzetilerek bu çeşit sorular üzerine kurulmuş seçim kam OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Kültür B panyalarının Mussolini ve Hitler gibi sözde “lider”leri iktidara getirdiğini ve iktidarda tuttuğunu anımsıyor mu? Acaba parlamentarizmin beşiği İngiltere’nin bu yolu ancak AB üyeliği türünden çok temel bir tercih için kullandığını, karizması gönüllere sığmayacak kadar büyük bir Mustafa Kemal’in bile böyle bir yola hiç başvurmadığını düşündü mü? Almanların “Volksgeist” dedikleri “halkın ruhu”nu yakalamanın başka yolu, başka antenleri yok mudur? sıl söylemesi, daha doğrusu itiraf etmesi gereken şey, böyle bir referandumu yapmakta niçin ısrar edip peşindeki milletvekillerini neden bu karara zorladığıdır. Asıl konusu ortadan kalkan, geri kalan sorularının da, bir tek yanıtla değil, ayrı ayrı yanıtları gerektirişinden ötürü hukuk tekniği bakımından yeryüzündeki uygulamalara ters düşen, üstüne üstlük devlet hazinesine trilyonlarca yük getirecek ve milyonlarca insanın vaktini boşa harcayacak olan bir halkoylamasını niçin istemektedir? “Arkamızda, yüzde 47’yi kat kat aşan, yüzde 90 çoğunluk var” diyebilmekten başka hangi akla yakın gerekçe var zihninde? Sorunları çetinleşen bir dünyada yeterli kültür donanımı olmadan Türkiye gibi büyük ve zor bir ülkeyi yönetmeye soyunanların, çok tartışmalı bir hukuk dalında başkalarına kültürel alışkanlık tavsiye etmesi kadar gülünç bir şey olabilir mi? 85. Yılında Mudanya Mütarekesi PENCERE Prof. Dr. Mustafa ÖZYURT 22. Dönem Bursa Milletvekili ve CHP Parti Meclisi Üyesi H A [email protected] alk egemenliğine dayalı kurulacak yeni devletin ana eksenini barışın oluşturacağının ilk belirtisi, Mudanya Mütarekesi. Günümüzden tam seksen beş yıl önce, 11 Ekim 1922’de Marmara kıyısında sıcak, toz toprak içinde, yolları arnavutkaldırımı döşeli, evleri ahşap, sivrisinek yuvası bu ikinci sınıf kıyı kasabasında, Lozan Barışı öncesi yapılan silah bırakışması, Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşamında değişmez çizgiyi oluşturacak yurtta barış, dünyada barış sloganının da başlangıcıdır. (*) 9 Eylül 1922 günü İzmir’e giren Türk ordusu, şanlı bayrağımızı İzmir Hükümet Konağı’na çektikten sonra, müttefiklerin tarafsız bölge diye tanımladıkları Çanakkale üzerine yürümeye başlar. Aslında müttefikler daha 22 Mart 1922’de Paris’te yaptıkları toplantıda Türklere teklif edilecek barış koşullarını kararlaştırırken Anadolu’nun boşaltılacağını kabul etmiş ve Ankara hükümetine bildirmişlerdir. Ancak Ankara’nın boşaltma işleminin ateşkes imzalanma sıyla başlaması koşuluyla barış konferansına katılacağını bildirmesi, konunun askıda kalmasına neden olmuştur. Bu kez işler iyice sarpa sarınca Yunanistan Dışişleri Bakanı ateşkes sağlanması için İngiltere’nin arabuluculuğunu ister. İşte tam bu aşamada Batı devletlerinin ateşkes önerisine Mustafa Kemal ve arkadaşları Mudanya’da olmak koşuluyla “olur” derler. Neden Mudanya’da bir başka yerleşim yeri değil derseniz?.. Büyük olasılıkla, 30 Ekim 1918’de Limni Adası’nın küçük, gösterişten uzak Mondros limanında demirli Agamemnon zırhlısında Osmanlı’nın kayıtsız koşulsuz yenik düştüğünün belgesi, yani Mondros Mütarekesi’nin öcünü, adı M harfi ile başlayan ve yine küçük bir kıyı kasabasında Mudanya’da almak içgüdüsünden kaynaklanmış olabilir. Toplam on dört maddeden oluşan Mudanya Mütarekesi, Türk halkının kaderini değiştiren, yaşadığımız günlere değin barış içinde gelmemizi sağlayan kapının aralandığı yazılı belgedir. Görüşmeler, Ernest Hemingway’in de tanımladığı bu ahşap evlerden Rus asıllı ticaret adamı Aleksandr Ganyanof’un beyaz yalısında 3 Ekim 1922 günü başlar ve büyük tartışmalarla dokuz gün sürer. Anadolu halkının direnişi, Kurtuluş Savaşı, 11 Ekim 1922 gece yarısı emperyalist güçler karşısında siyasal, olumlu bir sonuca ulaşır. Artık bütün Avrupa devletleri karşısında yalnız fiziksel gücüyle değil, hukuksal varlığıyla da onanmış ulusal bir Türk hükümeti benimsenmiş olmaktadır. Gerçi 1 Mart 2003’te bir bataklığa sürüklenmekten kıl payı (bir oy farkla) kurtulmuş olsak da, iktidarın karagöz dış politikasıyla bu güvenli ortam ne kadar sürer bilinmez. Çünkü para karşılığında ülkeyi ateşe atmak, verilebilecek ödünlerin en korkuncudur. Para her şey değildir. Barışı elde etmenin zorluğunu öğrenmek isteyenlerin, Kurtuluş Savaşı’nı ve Mudanya Mütarekesi’nde İsmet Paşa’nın yaşadıklarını bir kez daha özenle okumalarını öneririm. (*) Ernest Hemingway, İşgal İstanbul’u ve İki Dünya Savaşı, Bilgi Yayınevi, 1988, s. 16. Trajik Komedya... Doğrusunu isterseniz bizim medyanın koku almaktaki sezgisini kutlarım; dün dinci ve magazinci gazetelerin tümü birinci sayfalarını şehitlere ayırmışlardı... Nicedir şehitlerimizi görmezlikten gelen iktidarcı basın, neden birdenbire değişmişti?.. Çünkü iş öyle bir noktaya tırmanmıştı ki, âdet olduğu veçhile malum gazeteler bu kez de şehitlik haberlerini es geçselerdi, toplumun ulusal tepkisi medyaya karşı eyleme geçecekti... ? Türkiye ve medya birden neyin farkına vardı?.. Çankaya.. Referandum.. Anayasa taslağı.. Türban.. Al birini vur ötekine.. Demek ki AKP iktidarının “ılımlı İslam” yürüyüşünde birbiri ardına tezgâhladığı bu konulardan çok daha önemli bir sorun varmış... Neymiş o sorun?.. Ne mi?.. Çocuklarımız öldürülüyor... Bıçak kemiğe dayanmadan AKP’nin ve medyanın bu sorunu görmezlikten gelebilmesi, siyasal iktidar şerbetinin ve İslamcılık afyonunun uyuşturucu gücünü gösteriyor... ? Türkiye’de vatanseverlik duygusu ve bilincini körelttiler... Nasıl?.. Müslümanlıkla değil.. İslamcılıkla... Başbakan RTE’nin ailesi Amerika’ya yerleşmiş... Dinci Fethullah Gülen de Amerika’da yuvalanmış... Dincilerin anavatanı sanki Amerika... AKP’nin kuruluşu, iktidarlaşması, ılımlı İslam modeli Amerika’ya dayalı... PKK de sırtını Amerika’ya dayamış... Dincilik politikasında ulusal bilinç, özgürlük, bağımsızlık, insanlık hak getire... AKP’yi Türkiye’de iktidara oturtan ABD, Irak’ı işgal edip PKK’yi üstümüze saldı... Şehitler.. şehitler.. şehitler.. Çocuklarımız.. Gözlerimizin önünde yaşanan açık seçik oyunu, köreltilen bakışlarımız ve dumura uğratılan beyinlerimizle izliyoruz... ? Medya dün biraz kıpırdadı... Birinci sayfalarını şehitlere ayıran dinci gazeteler, Amerika’nın güdümündeki iktidarın basınıdır... Toplumdaki tepkileri yatıştırmak, öfkelenen insanımızın gazını almak için bu yola başvuran dinciler, gerilim geçtikten sonra eski hamam eski tas siyasetlerine geri dönebilirler... Türkiye ise var olup olmamak sorunu karşısındadır... İki kırmızı çizgisi var Türkiye’nin.. Laiklik.. Ve bölünmezlik.. İkisini de çiğneyen kim?.. AKP.. (Türkiye’nin iktidarı..) ABD.. (Türkiye’nin stratejik müttefiki..) Tarihte böyle bir trajik komedyanın sahnelendiği çok az görülmüştür... ABD, işgal ettiği ülkedeki terör üslerini, elinin altındaki stratejik müttefikine karşı koruyor... Peki, İncirlik Üssü bu durumda ne anlam taşıyor?.. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle