24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 OCAK 2007 SALI 4 HABERLER Bayrampaşa’da 12 kişinin ölümüne ilişkin soruşturmaya izin vermeyen valilik kararı üçüncü kez bozuldu Hayata Dönüş’e soruşturma izni HİLAL KÖSE Gazeteci Metin Göktepe anıldı Gazeteci Metin Göktepe, mesleği gereği izlediği bir cenaze töreni sırasında gözaltına alındıktan sonra dövülerek öldürülüşünün 11. yıldönümünde mezarı başında ailesi ve meslektaşları tarafından özlemle anılırken, halkın haber alma özgürlüğünün önemine dikkat çekildi. Göktepe’nin annesi Fadime Göktepe, “Metinim ölmedi. Bir Metin öldüyse binlercesi yanımda’’ dedi. Ümraniye Cezaevi’ndeki olaylarda öldürülen 4 tutuklunun cenaze törenini Alibeyköy’de izlerken gözaltına alınan ve 8 Ocak 1996’da vücudunda darp izleriyle cansız bulunan Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe’nin meslektaşları, Evrensel okurları ve sivil toplum kuruşu üyeleri, dün Kemer Mezarlığı’nın girişinde toplandı. EMEP İstanbul İl Örgütü Başkanı Güven Gerçek, Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İhsan Çaralan’ın da aralarında bulunduğu topluluk, Göktepe’nin fotoğraflarını taşıyarak “Metinler ölmez, Evrensel susturulamaz”, “İnadına hepimiz birer Metiniz’’ sloganları attı. Oğlunun mezarına karanfiller bırakan Fadime Göktepe, “Metinim ölmedi, kalemi kırılmadı” diyerek emekçilerin Metin’e sahip çıktıklarını ifade etti. Göktepe’nin katledilişinin üzerinden 11 yıl geçtiğini anımsatan İhsan Çaralan da, Türkiye’de basın üzerindeki baskıların devam ettiğine dikkat çekerek “Metin’in davası, halkın haber alma özgürlüğü açısından çok önemli. Metin Göktepe, gerçeğe ulaşmak için hayatını kaybetti. Şimdi daha çok Metin’e ihtiyaç var, onu saygı ile anıyoruz’’ dedi. (Fotoğraf: CİHAN ORUÇOĞLU) Cezaevlerinde tecride karşı başlatılan ölüm orucu eylemini sona erdirmek, tutuklu ve hükümlülerin F tipi cezaevlerine sevk etmek amacıyla eşzamanlı olarak gerçekleştirilen ve 32 kişinin öldüğü operasyonlara ilişkin altı yıl sonra soruşturma izni verildi. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi, 19 Aralık operasyonları sırasında Bayrampaşa Cezaevi’nde 12 kişinin ölümüne ilişkin soruşturmaya izin vermeyen valiliğin kararını üçüncü kez bozdu. Kararı yöntem ve yasaya uygun bulmayan mahkeme heyeti, dosyanın, genel hükümlere göre soruşturma yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine hükmetti. ? Cezaevlerinde tecride karşı başlatılan ölüm orucunu sona erdirmek, tutuklu ve hükümlüleri F tipi cezaevlerine sevk etmek amacıyla yapılan operasyonda 12 kişinin ölümüne ilişkin soruşturmaya ancak 6 yıl sonra izin çıktı. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi, valiliğin Bayrampaşa Cezaevi’ndeki ölümlere soruşturma izin vermeyen valilik kararını yasaya uygun bulmadı. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi, İstanbul Valiliği’nin, 19 Aralık 2000’de Bayrampaşa Kapalı Cezaevi’nde gerçekleştirilen operasyona katılan jandarma personeli hakkında ön inceleme yaparak, soruşturma izni vermediğini, Eyüp Cumhuriyet Savcılığı’nın da valiliğin kararına itiraz ettiğini belirtti. Mahkeme heyetinin, savcılığın itirazını inceledikten sonra verdiği kararda, tutuklu ve hükümlülerin, operasyona katılan jandarma personeli hakkında, yaralama, darp, kötü muamelede bulundukları yönünde şikâyette bulundukları anımsatıldı. Bunun üzerine başlatılan ön inceleme sırasında ifadesi alınan kamu görevlilerinin ise tutuklu ve hükümlülerin cezaevini tahliye etmemekte ısrar ettiklerini, gardiyanlar ve kendi yandaşlarını kalkan olarak kullandıklarını ve isyan başlattıklarını söyledikleri keydedilerek, operasyonda aşırı ve orantısız güç kullanılmadığını, tahriklere kapılmadan, verilen emirler dışına çıkılmadan, yasalardaki yetkinin kullanıldığının ifade edildiği kaydedildi. Valiliğin, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerin Yargılanması Hakkındaki Yasa’nın 6. maddesi gereğince soruşturma izni verilmemesi yolunda kararına müştekiler ve Eyüp Cumhuriyet Savcılığı’nın yaptığı itirazı kabul eden mahkeme heyeti, yöntem ve yasaya uygun bulunmayan soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararın bozulmasına hükmetti. Mahkeme, dosyayı, genel hükümlere göre soruşturma yapılmak üzere, İstanbul Cumhu riyet Başsavcılığı’na gönderilmesi için İstanbul Valiliği’ne iade etti. İl Jandarma Komutanlığı’nın yaptığı ön inceleme raporunda, operasyon sırasında Elazığ Jandarma Komando Tabur Komutanlığı ile Ankara Jandarma Komanda Özel Asayiş Komutanlığı’nda görevli jandarma personelinden suç fiili yapan kimsenin belirlenemediği kaydedildi. Fiili imkânsızlık nedeniyle ölümlerin olduğu C Blok’a giren personelin ifadelerinin tespit edilemediği, soruşturma izni verilmemesi gerektiği kanaatine ulaşıldığı da ifade edilen raporda, C Blok’a giren iki astsubay ve bir uzman jandarma çavuşunun ise çeşitli yazışmalara karşın yeni birlik ve ikametgâh adreslerinin tespit edilemediği kaydedildi. BAKAN ŞENER’E TEPKİ İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN SAMSUN’DA TARTIŞMA ‘Aleviyim demekle olmuyor’ ANKARA (ANKA) Alevi cemaatinin önde gelen isimleri, Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in “Hepimiz Aleviyiz” sözlerine “Aleviyim demekle olmuyor. Dini siyasete alet ediyorlar. Aleviler asimile edilmeye çalışılıyor” sözleriyle tepki gösterdi. AleviBektaşi Federasyonu Genel Başkanı Selahattin Özel, her insanın fikrini açıklamada özgür olduğunu belirterek “Ancak kalkıp ‘Ben Aleviyim’ demek yetmiyor. Aleviliğe uygun hareket etmek de gerekiyor” dedi. Şener’in Sıvaslı olmasına rağmen Sıvas katliamının yapıldığı Madımak Oteli’nin müze haline getirilmesine destek vermediğini anlatan Özel, “Şimdi söylenen bu sözler tamamen siyasi şov. Gülüp geçiyoruz, ciddiye almıyoruz” diye konuştu. Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Genel Başkanı Kazım Genç ise Şener’in sözünün “siyaseten” söylenmiş bir söz olduğunu belirtti. Genç, “Aleviyim demekle Alevi olunmuyor. Dini siyasete alet ediyorlar. Madem Alevisin, inanç özgürlüğü ile ilgili yasal bir düzenleme yap o zaman” dedi. AKP iktidarının uyguladığı politikalarla Alevileri asimile etmeye çalıştığını savunan Genç, İstanbul 5. İdare Mahkemesi’nin zorunlu din dersi uygulamasına karşı aldığı kararın AKP hükümeti tarafından temyize götürüldüğünü anımsattı. Genç, “İnancımıza zaten saygı göstermiyorlar, bari gölge etmesinler yeter” dedi. Alevi araştırmacısı Doç. Dr. Atilla Erden ise Şener’in açıklamalarının Alevileri asimile etmeye yönelik olduğunu ifade ederek “AKP bizi hâlâ yok sayıyor. Geçen yıl zorunlu din dersleri ve cem evleri konusunda topladığımız 1 milyon imzayı yok saydılar” diye konuştu. Şener, önceki gün yaptığı konuşmada, “Buradan ilan ediyorum: Benim dinim ve mezhebim, Hz. Ali’nin dini ve mezhebidir. Hepimiz Aleviyiz. Hepimiz, ülkemizin gelişmesi için Hz. Ali’nin çizdiği yoldan, yararlanmalıyız” demişti. AKP’lilerin ‘sülün’ sevdası CEMİL CİĞERİM namikzafer@yahoo.com SAMSUN Samsun Belediyesi’nin bir dönem biri dünyayı, diğeri ahireti temsil eden iki sülünün bulunduğu ambleminin AKP’li yönetim tarafından yeniden kullanılacağı iddiaları tartışma yarattı. Samsun’un Atatürk Bulvarı ve Barış Bulvarı’na Büyükşehir Belediyesi tarafından yerleştirilen sülün heykellerine, Samsun Spor Eğitim Vakfı’nın (SAMSEV) başını çektiği 15 sivil toplum örgütünce oluşturulan “Çevre Birlikteliği”nden tepki geldi. SAMSEV Başkanı Sadi Subaşı, heykellerin Samsun adına yanlış mesajlara neden olabileceğini belirterek “Samsun’da 60 yıldır bir kez olsun sülün görmedim. O halde nedir bu sülün merakı” diye sordu. Sülün neslinin yaşatılması çabalarına destek verdiklerini ancak bu kuşun Samsun’un yeni simgesi olarak sunulmasına itiraz ettiklerini vurgulayan Subaşı, “Cumhuriyet rejimi ve Atatürk Türkiye’si ile kavgası olanların ekmeğine yağ sürüldüğüne inanıyorum” dedi. Samsun Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz ise eleştirilere “Daha önemli işlerimiz var” yanıtını verdi. Soysal, Acar ve Kurtcebe’ye ödül Ulusal kültürü korumayı, yaşatmayı ve bu yolla çağdaş kültüre ulaşmayı ilke edinen Truva Folklor ve Kültür Araştırmaları Derneği’nin her yıl verdiği KültürSanat Ödülleri’nin sahipleri belli oldu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Truva Folklor Araştırmaları Derneği’nce her yıl verilen “14. Truva KültürSanat Ödülleri”ni kazananlar açıklandı. Anadolu kültürünün ve mirasının korunmasına yönelik çalışmalarından dolayı ödüle değer görülen isimler arasında gazetemiz yazarları Prof. Dr. Mümtaz Soysal ve Özgen Acar ile çizerimiz Nuri Kurtcebe de yer aldı. Ulusal kültürü korumayı, yaşatmayı ve bu yolla çağdaş kültüre ulaşmayı ilke edinen Truva Folklor ve Kültür Araştırmaları Derneği’nin her yıl verdiği KültürSanat Ödülleri’nin sahipleri belli oldu. “Atatürkçülük’’ alanında gazetemiz yazarı Prof. Dr. Mümtaz Soysal, “Çağdaş Halk Müziği” alanında Mazlum Çimen, “Edebiyat” alanında yazar Adnan Binyazar, “Fotoğraf ”ta Coşkun Aral, “Pertev Naili Boratav Halk Bilimi” dalında Mustafa Gökçeoğlu, “Halk Müziği”nde Sinan Çelik, “Halk Oyunları”nda Hamit Çine, “Plastik Sanatlar” dalında Nuri Kurtcebe, “Sinema” alanında da Rekin Teksoy ve Yüksel Aksu ödüle değer bulundu. Şair Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya “Şiir” dalında, tiyatrocu Nejat Uygur’a “Tiyatro” dalında ödül verilmesi kararlaştırılırken, Truva Özel Ödülü’nün sahibi ise gazetemiz yazarı Özgen Acar oldu. ‘Tecridi kaldırın ölümleri durdurun’ Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği (TAYAD) üyeleri, F tipi cezaevlerindeki tecrit uygulamasının kaldırılması için düzenledikleri “kafesli” eylemlere dün de devam ettiler. TAYAD’lılar, Adana ve Mersin’de yaptıkları açıklamalarda “AKP ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek bir an önce ‘Tecridi kaldırın, ölümleri durdurun’ talebini duymalı ve gerekeni yapmalıdır” dediler. Mersin’de Atatürk Caddesi üzerinde bir kafes içerisinde basın açıklaması yapan TAYAD üyesi Deniz Kutlu, Cemil Çiçek dışında tecrit uygulamasını savunan kimsenin kalmadığını belirtti. Kutlu, “Bırakın ölsünler onlar zaten terörist veya terörist avukatı demek, basın yer vermezse bu sorun biter anlayışlıyla sansüre kalkışmak artık geçerliliği olmayan tarzlardır” dedi. Adana’da da İnönü Parkı’nda dün gerçekleştirilen eylemde de TAYAD’lılar, “Tecridi kaldırın ölümleri durdurun”, “Devrimci tutsaklar onurumuzdur” sloganları attı. Basın açıklamasını okuyan Şemsettin Kalkan, “Tecritteki amaç, bu ülkede yaşayan herkesi tek tek birbirinden ayırarak birbirine güvenmeyen, örgütsüz, hakkını aramak için cesareti olmayan, sessiz, köle olduğunun farkında olmayan bir halk yaratarak ülkemizin zenginliklerini yağmalanmaya açık hale getirmektir” diye konuştu. (Fotoğraf: ABİDİN YAĞMUR) F tipi cezaevleri konusundaki tartışmalar devam ederken, Türk Tabipleri Birliği’nden (TTB) bir heyet, 28 Aralık 2006 günü Tekirdağ F Tipi Cezaevi’ne TTB Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy, Dr. Ali Çerkezoğlu, Doç.Dr. Doğan Şahin, Dr. Zeki Gül ve TMMOB’den Mimar Tores Dinçöz’ün katılımıyla bir inceleme ziyareti gerçekleştirdi. Adalet Bakanlığı’nın ve devlet görevlilerinin gerekli kolaylığı gösterdiği belirtilen bu ziyaretin sonunda bir de rapor yayımlandı. TTB raporu, F tipi cezaevlerinin içinde bulunduğu duruma nesnel bir şekilde bakıyor ve düzeltilmesi gereken noktalara dikkat çekiyor. ??? Bu önemli raporu kısaltarak yayımlıyorum: “Ziyaretimizde 372 kişi kapasiteli olduğu belirtilen Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nde, sol ve sağ görüşlü tutuklu ve hükümlünün yanı sıra, organize ağır suçlardan yargılanan toplam 324 tutuklu ve hükümlü bulunduğu tespit edildi. Tutuklu ve hükümlülerin bir, iki ya da üç kişilik hücre/odalarda tutuldukları, bu mekânların üst ve alt kat olmak üzere iki bölümden oluştuğu, üst katta üç TTB’nin Tekirdağ F Tipi Raporu yatağın sığabileceği genişlikte bir alan, alt katta tuvalet ve banyo olarak kullanılan bölüm ile birlikte bir plastik masa ve üç sandalye bulunduğu, tutukluların kendilerinin temin etmesi halinde hücre/odalara televizyon ve mini buzdolabı konulabildiği tespit edildi. Bu hücre/odaların açıldığı havalandırmanın gün batımına kadar açık tutulduğu anlaşıldı. Cezaevinde bir adet kütüphane ve bir adet kapalı spor salonu dışında, seramik, ağaç oymacılığı vb. mesleki becerilerin geliştirilebileceği 6 adet işlik bulunduğu görüldü. Kapalı spor salonunun o gün içinde hiç kullanılmadığı, kütüphanede, ilk kez çıktıklarını ifade eden ve dışardan gelen din bilgisi öğretmeni eşliğinde din dersi yapan 6 kişi bulunduğu, yine seramik, ağaç oymacılığı, hamak yapımı gibi işliklerde 2 ile 5 kişi arasında değişen, ortalama 34 kişiden oluşan küçük grupların bulunduğu tespit edildi. ??? “Mevcut cezaevi uygulamasında, işleyişin kurala uygun olarak yapıldığı vurgulanmış ise de, tutuklu ve hükümlülerin çok büyük çoğunluğunun ortak alanlardan yeteri kadar yararlanamadığı görüldü. Sosyal alana çıkma sıklığının ve çıkılınca kalınan sürenin çok azaldığı gözlendi. Kapalı spor salonu, kütüphane ve diğer tüm sosyal alanların tretmana tabi olduğu, buna tabi olmayana hiçbir sosyalleşme ortamı bırakılmadığı, buna uyanların dahi, fiilen bu hakkı çok sınırlı olarak kullanabildiği saptandı. Geniş bir politik tutuklu ve hükümlünün, başlangıcından bugüne kadar ‘tretmana’ tabi olduğu ve fiilen kullandırılmayacağı görüşünden hareketle sosyal alanlara çıkmayı reddettikleri, diğer bir politik grubun ise prensip olarak çıkmak istemekle birlikte, disiplin cezaları vb. nedenlerle 6 aydır sosyal alanlara çok az çıktığı ya da hiç çıkarılmadığı saptandı. Mekânsal kapasitesi, temizliği gibi fiziki şartlarda bazı olumluluklar, idarenin (bize yansıyan ve yansıtılan) bazı iyi niyetli tutumlarına karşın, son 6 yıllık işleyişi ile birlikte değerlendirildiğinde; mevcut F tipi cezaevlerinin mimari yapısı, yasal mevzuatı ve işleyişi açısından ne yazık ki izolasyona dayalı, insanın fiziksel ve ruhsal bütünlüğünü örseleyici nitelikte olduğunu göstermiştir. Ayrı gruplardan politik ve adli 6 tutuklu ve hükümlü ile gerçekleştirdiğimiz yüz yüze ayrıntılı görüşmelerin ve işliklerde karşılaştıklarımızla yaptığımız kısa süreli konuşmaların sonucunda, görüşme yapılan tutuklu ve hükümlülerin tamamında sosyal temas yetersizliği, uzun süren sınırlı insani temas ve ilişkiden kaynaklanan çeşitli fiziksel ve ruhsal rahatsızlıklar gözlendi. Bilimsel çalışmalar, fiziksel ve ruhsal bütünlüğün korunabilmesi için ‘yeterli, uygun, değişken dış uyaranlara’ ihtiyaç duyulduğunu göstermiştir. Uzun süren izolasyonun insan sağlığı üzerinde olumsuz sonuçlar doğurduğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır. ??? F tipi cezaevlerindeki izolasyon koşullarının tutuklu/hükümlülerin fiziksel ve ruhsal sağlığı açısından en az zararlı hale getirilebilmesi için, sonuç olarak; 1–Her hükümlü/tutuklunun, tretmana tabi olmaksızın, ortak alanlarda makul sayıda başka insanla birlikte, günün makul bir süresini geçirmesinin sağlanması ve bunun bir hak olarak algılanması gerekir. 2Mimari değişiklik, yapısal eklenti, işleyişe dair düzenleme, yasal mevzuat iyileştirmesi ya da bir başka yöntemle yapılacak ve izolasyonu ortadan kaldıracak düzenlemelerin aciliyet taşıdığı açıktır. 3 Birleşmiş Milletler işkenceyi önleme komitesinin seçmeli protokolünün çok ivedi olarak iç hukuk hükümlerine uyarlanacak şekilde onaylanması sağlanmalıdır. 4–F tipi cezaevlerindeki uygulamalar konusunda şeffaf bir kamu denetimi için Cezaevi İzleme Kurulu’nda en yakın ilin baro ve tabip odası temsilcilerinin de yer alması uygun olacaktır. 5–F tipi cezaevleri ile ilgili olarak Adalet Bakanlığı ve siyasi iradenin ilgili bilimsel kurum ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin de katılabileceği, ülkemiz ihtiyaçlarına uygun çözümlerin üretilebileceği bir tartışma ve çözüm üretme zemini oluşturması gerekmektedir.” CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle