27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 EYLÜL 2006 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Başkan Büyükerşen’in ‘özenli mimari’ özlemini desteklemek yerine tepki gösteren ‘mimarlar’ var! 15 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Eskişehir’de bir garip mimarlık! var; ‘Bugün kentlerimizdeki mimari düzeyi, geçen yüzyıllardan beri ödünsüz süren cephe denetimi geleneğine borçluyuz...’ ‘Siyasi’ kimliklerin açmazı Özel Tiyatrolara Devlet Yardımı Konusunda ‘Aykırı’ Bir Yazı (1) Özel tiyatrolara devlet desteğini öngören ve 1982 yılından beri yürürlükte olan yönetmeliğin, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca yürürlükten kaldırıldığını öğrendiğim anda, içimi bir korkudur kapladı. Bu, bundan böyle özel tiyatrolarımızın tümüyle desteksiz kalacaklarından kaynaklanan bir korku değildi. Başlamak üzere olan tiyatro sezonu için öngörülmüş ve özel tiyatro kaynaklı projelerin gerçekleştirilemeyebileceği olasılığından kaynaklanan bir korku da değildi. Beni asıl korkutan, bu yönetmeliğin yürürlükten kalkmasıyla birlikte, ülkemizdeki özel tiyatroların büyük çoğunluğunun daha önceki benzer durumlarda görüldüğü gibi, olayı yine ‘devletin desteği olmazsa, biz de var olamayız!’ noktasına taşımaları olasılığıydı. Şimdi bu olasılık, ne yazık ki gerçekleşti. İlgili yönetmeliğin yürürlükten kaldırıldığının duyulduğu günden bu yana, gerek doğrudan özel tiyatrolardan, gerekse tiyatro üzerine yazıp çizenlerden gelen tepkiler, hep aynı söylemlerin kalıbında: ‘‘Özel tiyatrolara devlet desteğinin kaldırılması, bu tiyatrolar için ölümcül bir darbedir...’’; ‘‘Devlet özel tiyatrolardan desteğini çekerse, bu tiyatrolar ayakta kalma olanağını bulamaz...’’; ‘‘Özel tiyatroları devletin sahiplenmemesi demek, bu tiyatroların gözden çıkartılması demektir...’’. ??? Yalnızca birkaç örneğini verdiğim ve çoğaltılabilecek olan bu söylemler, aslında hep aynı anlamı içeriyor: Türkiye’de özel tiyatrolar, devletin desteği olmadan ayakta kalamazlar; bu nedenle söz konusu destek hem doğal, hem de gereklidir. Ya da yine bu söylemlere bakarak durumu şöyle de özetleyebiliriz: 1982 yılında özel tiyatroları tümüyle ‘finanse’ etmek için değil, ama yalnızca özel tiyatrolara proje desteği sağlamak amacıyla çıkartılmış olan bir yönetmelik, aradan geçen zaman içerisinde özel tiyatroların çoğunluğunca farklı yorumlanmaya başlamış ve özel tiyatrolar, devlete şöyle demeye koyulmuşlardır: ‘‘Bana para ver de tiyatro yapayım! Aksi takdirde tiyatro miyatro yok!’’ Öneminden ötürü ve bundan sonra yazacaklarımın yanlış yorumlara yol açmaması için, bir kez daha vurgulayayım: Başlangıçta yalnızca ek destek amaçlı bir yönetmelik, zaman içerisinde yolundan saptırılarak özel tiyatroların varlık ve etkinlik koşuluna dönüştürülmüştür. Oysa ilgili yönetmeliğin hiçbir yerinde, devleti ‘‘Ben özel tiyatro kurdum’’ diyenlerin tüm giderlerini üstlenme ve bu tiyatroların parasal açıdan ayakta kalabilmeleri için her şeyi yapma yükümlülüğü altına sokan bir kural, bir hüküm bulunmamaktadır. Bu gerçek, ‘destek’ sözcüğünün anlamı göz önünde tutulduğu zaman da kolaylıkla anlaşılabilir. Herhangi bir girişime ‘destek’ vermek, o girişimin ayakta kalma sorumluluğunu tümüyle üstlenmek değildir. ??? Bu yazıyı yazmazdan önce çok düşündüm. Bu duraksamamın nedeni, böyle bir yazının ne gibi tepkilere ve yorumlara yol açabileceğini kolaylıkla kestirebilmemdi. Ama sonunda yazmaya karar verdim. Bugüne kadar hep gerçek düşüncelerini okurlarından hiç saklamamış bir köşe yazarı olarak kaldım. Bu kimliğimi bundan sonra da değiştirmeyi düşünmüyorum. Ancak, önümüzdeki hafta bu konudaki gerekçeli düşüncelerime geçmezden önce, yine de bir tür önaçıklama yapmayı gerekli buluyorum. Her şeyden önce, bu yazıyı Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın davranışını haklı ve yerinde gördüğüm için yazmadım. İlgili bakanlığın, tam da tiyatro sezonunun arifesinde, üstelik özel tiyatrolarla hiç ilişki kurmaksızın, yıllardır yürürlükte bulunan bir destek yönetmeliğini yürürlükten kaldırmasının savunulabilir hiçbir yanı yoktur. Bu yazıyı, devletin sanatı desteklemesini uygun bulmadığım için de yazmış değilim. Tam tersine, yalnızca tiyatroyu değil, ama tüm sanatsal ve kültürel girişimleri desteklemesini bir devlet için ancak uygarlık göstergesi sayıyorum. Böyle bir yazıyı yazmamın gerekçelerini, önümüzdeki hafta sıralayacağım. eposta: ahmetcemal@superonline. com [email protected] skişehir’de akla gelmeyecek bir tartışma yaşanıyor. Büyükşehir Belediyesi Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen, yapılaşmanın ‘özenli bir mimari’yle gerçekleşmesini isterken, buna ‘kent bilincinden yoksun inşaatçı’lar değil; ‘mimar’lar tepki gösteriyor! Daha doğrusu, Mimarlar Odası’nın şube yöneticileri ve kimi ‘fikirdaş’ları. ‘Akla gelmeyecek’ olması da işte bu yüzden. Mimari projelerde, ‘müteahhit istekleri’nin ve ‘yapsatçı beğenisi’nin değil, ‘kentsel peyzaj’ın ve ‘nitelikli yapılı çevre’nin gözetilmesi için çareyi ‘estetik denetim’de gören bir belediye başkanına, ‘tasarım özgürlüğümüz var’ diyerek karşı çıkmaları nasıl açıklanabilir? Hele ki o özgürlük, başta yine müteahhitlerin ‘en fazla daireli apartman’ hedefleri olmak üzere, ‘en kolay inşa edilebilir proje’ dayatmaları, ‘yapsat pazarı’na uygun parselasyonlar ve ‘mimarisiz imar planları’yla zaten fazlasıyla ‘kısıtlanmış’ ise... Eskişehir’deki ‘Büyükerşen karşıtı’ mimarların, yapıları ve kentleri ‘tip’leştiren imar yönetmeliklerini sorgulamaları gerekirken, ‘binaları güzel olsun’ diyerek arayış içine giren bir Başkan’a ‘teşekkür’ etmek yerine yüklenmeleri çok ‘garip’... Üstelik, içinde şu tür cümlelerin olduğu tam sayfa ‘gazete ilanları’yla: ‘Tabii ki her binanın estetik olması gerekir; ama her binanın bir şaheser olması gerekmiyor...’ (Sakarya02 Eylül 2006) Mimarlıkta ‘sanatsal’lığı böylesine daralt E TASARIM ÖZGÜRLÜĞÜ (!) ADINA aygın kişiliklerin ‘karikatürize’ edilmesi modasını Eskişehir’deki ‘Büyükerşen’e muhalif’ mimarlar da işte böylesi afişlerle izliyorlar. Üstelik sanatsal düzeye ve fikirsel derinliğe her zaman önem veren Mimarlar Odası’nın ‘kurumsal saygınlığını’ kullanarak! (Sol altta). İşte Eskişehir’deki mimarların ‘tasarım özgürlüğü’ ile tasarladıklarını iddia ettikleri ve ‘sanat’ dedikleri apartmanlar (üstte). Büyükerşen’in kentle sanatı buluşturmak için diktiği çok sayıdaki heykelden biri (altta sağda). S manın gerekçesi olarak ise meslek odasının ‘resmi ilanı’nda bakın neler yazılmış; ‘Düzgün, sade, işlevsel ve ekonomik binalar da gözü rahatsız etmediği müddetçe kabul edilebilir...’ Yani, bir yapının ‘mimarlık eseri’ olabilmesi için, ‘düzgün olmayan’; ‘karmaşık’; ‘işlevsiz’ ve ‘pahalı’ya çıkması mı gerekiyor? Aslında bu gibi sözler, özenli ve özgün tasarımları ‘maliyeti arttıracağı ve inşaatı zorlaştıracağı’ gerekçesiyle istemeyen ‘mimarlık kültürü yoksunu’ piyasa yapsatçılarının yıllardır söylediklerinden başka bir şey değil. Yine aynı ilanda, Büyükerşen’in, tarihsel dokuyla uyumlu bir genel görüntü için ‘çatı’nın zo runlu olabileceğini belirtmesine de bakın ne söyleniyor: ‘Buna mimar karar verir; çağdaş mimarlık dururken Osmanlı’ya özenmek niye?’ Oysa ki binalarda çatı zorunluluğu şöyle dursun, bacalarının şeklini; hatta cephe düzenlerini, pencere ve kapıların oranlarını ve ölçülerini; dahası bina renklerini bile tanımlayan tasarım kuralları, başta Avrupa’dakiler olmak üzere bugün ‘kimlikli’ denilen ve ‘beğenilen’ ne kadar dünya kenti varsa, hemen tümünde yürürlükte. O kadar ki Mimarlar Odası’nın da ‘gözlemci üye’ olarak katıldığı Avrupa Mimarlar Konseyi’nin ‘yarının kentlerinde mimarlık’ için yayımladığı ‘Beyaz Kitap’ta şu ‘övünme’ bile Kente saygılı mimarlığın ‘evrensel geleneği’ yapıların bulundukları çevreye ‘uyumlu katılımı’nı sağlamakken, aynı uygarlığı Eskişehir’e de kazandırmak için ‘estetik kurul’ denemesini başlatan Büyükerşen’e karşı böylesine bir ‘mimari (!) başkaldırı’ gerçekten garip değil mi? Sorunun yanıtını merak ederken, tepkideki bu ‘aşırı’lığın sadece mimari özgürlük arayışından kaynaklanmadığını ‘anımsatan’ yazı ve yorumları da yerel basında okuyoruz. Estetik denetime tepkinin önderi ve Mimarlar Odası Eskişehir Şubesi Başkanı, meğerse aynı zamanda Tepebaşı Belediye Başkanı’nın ‘resmi danışmanı’ymış... Büyükerşen’in sosyal demokrat dünya görüşüyle ters düşen ‘İslamcımuhafazakâr’ bir belediye yönetimine ‘kadrolu’ danışmanlık yapılırken, böylesi tartışmalı çıkışlarda asıl amacın ‘siyasi’ olduğunu kim düşünmez ki? Oysa ‘kamusal’ sorumlulukları olan meslek kuruluşlarını yönetenlerin, bu tür ‘siyasi kimlik’lerden kaçınmaları gerekiyor... Ne var ki Eskişehir’de inşaat mühendislerinin de oda başkanı benzer konumdaymış. O da Odunpazarı Belediye Başkanı’nın ‘resmi yardımcısı’ymış! İşte böylesine ‘partilere bağımlı’ kimliklerle meslek kuruluşları yönetilince, Anadolu Üniversitesi’ndeki 8 yıllık unutulmaz rektörlüğüyle ülkeye en saygın ve başarılı bilim kurumlarından birini armağan eden ve aynı başarıyla da kentine hizmet için seçilen bir bilim insanına bile mimarlık ve mühendislik adına üzüntü verici söylemlerle ‘saygısızlık’ yapılabiliyor. Eskişehir’de öncelikle ‘kurumlar’a, ‘kent’e ve ‘toplumsal sorumluluklar’a yakışır; ‘siyasi amaçlardan arınmış’ uygarca bir işbirliği anlayışının egemen olmasını bekliyoruz. 13 BÖLÜMLÜK DİZİ 15 KASIM’DA TRT’DE BEŞ YIL FİLM ÇEKEMEYECEK Çanakkale Savaşı dizi film oluyor Kültür Servisi Yakın tarihimizin dönüm noktası niteliğindeki olaylarından Çanakkale Savaşı, 13 bölümlük bir diziye konu oluyor. Senaryo konseptini tarihçigazeteci Ömer Erbil’in belirlediği, yapımcılığını ise tiyatro ve televizyon dünyasının tanınmış adı Ahmet Yenilmez’in üstlendiği ‘Kınalı Kuzular’ adlı diziyi Tunç Davut yönetecek. Çekimleri, Yalova’da oluşturulan 10 hektarlık dev bir platoda yapılacak dizi filmde Türkiye’de ilk kez uygulanacak birçok canlandırma tekniği kullanılacak. Senaryosu, Çanakkale’de şehit düşen 13 askerin mektuplarından yola çıkılarak oluşturulan dizide her bölümde ayrı bir şehidin hikâyesi anlatılacak. Dizide dönemin şehitlerinin öykülerinin yanı sıra Osmanlı halkının sosyal durumunun gözler önüne serileceğini belirten Ömer Erbil, ‘‘Belgesel değil, drama yapıyoruz. Gerçek bir mektubu alıp kendi hayal dünyamızda kullanarak hikâyeler yazdık. İzleyicilere zaferin hangi şartlarda kazanıldığını göstereceğiz. Çanakkale Savaşı’nın öyküsü ilk kez bir dizi film halinde ekrana yansıyacak’’ diye konuşuyor. ‘‘70 milyonu Çanakkale’ye götüremiyorsak, Çanakkale’yi 70 milyona getiririz’’ düşüncesiyle hazırlanan dizi 15 Kasım’dan itibaren TRT ekranlarında yayımlanmaya başlayacak. Çinli yönetmen Lou Ye’ye yasak Genç cazcılar Kanyon’da Kültür Serivisi Bu yıl 13.sü düzenlenen İstanbul Caz Festivali’nde beğeni toplayan genç ekipler, Levent’teki yeni alışveriş merkezi Kanyon’da sahneye çıkacaklar. İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın danışmanlığında düzenlenecek olan konserlerle, yeni kuşak cazcılara destek verilmesi amaçlanıyor. Dinletiler, 519 Eylül tarihlerinde, her salı ve perşembe, saat 12:30 ile 19:00 arasında aralıklı olarak gerçekleştirilecek. Önceki gün ‘İstanbul Quartet’le başlayan etkinlikte, bugün ‘2 Saksofon’, 12 Eylül’de ‘Anadolu Yakası’, 13 Eylül’de ‘İpek Dinç Quartet’ 19 Eylül’de ‘Evo Trio’ adlı topluluklar konser verecek. Kültür Servisi Çinli sinema yönetmeni Lou Ye’ye, hükümet izni olmadan Cannes Film Festivali’ne katıldığı için Çinli devlet yetkililerince 5 yıl süreyle film çekme yasağı getirildi. Çin medyasının duyurduğuna göre Lou, devlet sansüründen geçmeden ‘Summer Palace (Yaz Sarayı)’ adlı filmiyle Cannes Film Festivali’ne katıldı. 1989’da Pekin’de Tiananmen Alanı’nda yaşanan olayları arka planda anlatan ve çarpıcı seks sahneleri içeren film, Çin hükümetinin tepkisini çekti. Filmde değinilen Tiananmen olaylarının hâlâ hassas konular arasında olduğu ülkede, Devlet Radyo, Film ve Televizyon Yönetimi’nden bir yetkili yasağı doğrularken ayrıntılı açıklama yapmaktan kaçındı. Yönetmen Lou Ye’nin yanı sıra filmin yapımcısı Nai An da yine 5 yıl süreyle film çekmekten alıkondu. Bu yıl Cannes’da yarışan tek Asya yapımı film olan ‘Summer Palace’ın yönetmeni Lou Ye, haziranda yaptığı açıklamada filmin Çin’de de gösterime girebilmesi için içeriğinde bazı değişiklikler yapabileceğini belirtmişti. BODRUM’UN BİTEZ KOYU’NDA MAVİ BAYRAKLI, DENİZE SIFIR MANUELA HOTEL Botanik bahçesini andıran doğası ile mavi ve yeşilin buluştuğu bir tatil cennetidir. Özel plaj keyfi, konforlu odalarda TV klima rahatlığı, 20 yılı aşkın, kaliteli ve güleryüzlü hizmetiyle siz Cumhuriyet okurları için 55 YTL. Tam pansiyon, gazeteniz kahvaltı masanızda... OTELİMİZE AİT TEKNEYLE ÜCRETSİZ GEZİ TURLARI Daha fazla bilgi: www.manuelahotel.com Tel: 0 252 363 79 0405, Faks: 0 252 363 77 88, Cep: 0 532 624 12 06 DİDİM ASLİYE CEZA MAHKEMESİ KARAR İLANIDIR ESAS NO: 2005/308 KARAR NO: 2005/437 HÂKİM : HASAN ARI 34068 KÂTİP: ENGİN KIZILIRMAK SANIKLA: 1 ERDOĞAN TÜRKOĞLU: Mehmet ve Birsen oğ. 1980 İzmir d.lu İzmir Karşıyaka Gümüşpala mah. nüfusuna kayıtlı olup halen adresi meçhul. 2MUSTAFA SARI: Mehmet Sıddık ve Singül’den olma 1982 Ağrı d.lu Ağrı Merkez Sıtkiye mah. nüfusuna kayıtlı olup halen adresi meçhul. SUÇ: UYUŞTURUCU MADDE KULLANMAK SUÇ TARİHİ: 06.07.2002 KARAR TARİHİ: 23.12.2005 Sanıklar Erdoğan Türkoğlu ve Mustafa Sarıkan Aydemir hakkında yapılan yargılama sonunda uyuşturucu madde kullanmak suçundan dolayı sanık Erdoğan’ın 5237 sayılı TCK’nin 191/125 md. gereğince neticeten 1 yıl hapis cezası ile mahkumiyetine , sanık Mustafa’nın 5237 sayılı TCK’nin 191/1, 62/2, 191/25 md. gereğince neticeten 10 ay hapis cezası ile mahkumiyetine dair işbu kararın adresi meçhul olan sanıklara Tebligat Kanunu uyarınca ilanından itibaren takdiren 10 gün sonra tebliğ edilmiş sayılacağı ve bir hafta içerisinde temyiz edilmez ise kesinleşeceği hususu ilgilisine ilanen tebliğ olunur. 13.04.2006 Basın: 43379 CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle