14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 EYLÜL 2006 SALI 6 HABERLER İşbirlikçilerin tekliflerine hayır 5 Eylül’de kurtuluşunu kutlayan kentlerimiz arasında Bilecik’in özel bir yeri vardır. TBMM ile işbirlikçi İstanbul hükümeti arasındaki son görüşme bu kentimizde yapılmıştı. İstanbul’daki Tevfik Paşa Hükümeti adına Dahiliye Nazırı Ahmet İzzet Paşa, Ankara Hükümeti ile bir görüşme yapmak istedi. Görüşmenin Bilecik istasyon binasında yapılması kararlaştırıldı. Heyetler 5 Aralık 1920 günü Bilecik istasyon binasında bir araya geldiler. İstanbul heyeti; Ahmet İzzet Paşa, Salih Paşa ve elçilerden Cevat Bey’den oluşmuştu. Ankara heyetine ise Mustafa Kemal Paşa başkanlık etmişti. Heyette İsmet Bey (İnönü) de bulunuyordu. Osmanlı teklifleri reddedildi. Bu toplantıdan tam bir ay sonra Bilecik, Yunan orduları tarafından işgal edildi. Yunan ordusu 6 Ocak 1921 günü Bursa ve Uşak dolaylarından taarruza geçti. 8 Ocak 1921 akşamı BilecikKaraköyMuratdere hattına kadar geldi. Böylece Bilecik işgal edilmiş oldu. I. ve II. İnönü savaşları tümüyle Bilecik toprakları üzerinde geçmiştir. II. İnönü Savaşı sırasında Bilecik iki kez daha Yunanlılar tarafından işgal edildi. İkinci geri çekilişte 2 Temmuz’da Karaköy ve Yeniköy’ü işgal eden Yunan birlikleri 13 Temmuz 1921’de Bilecik’e girdiler. Fakat, Türk kuvvetlerinin karşı saldırıları sonucu şehri birkaç gün içinde boşalttılarsa da 22 Temmuz 1921’de yeniden Bilecik’e girdiler. En uzun işgal de bu olmuştur. Ancak 30 Ağustos 1922’deki Başkomutan Meydan Muharebesi’yle istilacı Yunan ordusuna karşı son ve kapsamlı zaferi kazanan Türk ordusu Bilecik’i 5 Eylül’de Yunan işgalinden kurtarmıştır. 5 Eylül’de Türk ordusu Alaşehir, Bozüyük, Demirci, Gördes, Kuyucak, Nazilli, Salihli, Simav ve Susurluk kasabalarını da işgalcilerin elinden kurtardı. Mustafa Kemal daha sonra ziyaret ettiği Salihli’de halka şöyle seslendi: ‘‘Değerli halkımız, çok zulüm ve keder gördünüz. Fakat artık bunlardan sonsuza kadar kurtuldunuz. O kara günler artık bir daha tekrar edilemez. Çünkü ulusumuzun uyanma ve uyanıklığı pek büyüktür. Bundan sonra memleketimizi kesin kurtuluşa ulaştırmak için çok güçlü ve köklü önlemler almak gerekmektedir. Bu önlemlerin en önemlisi ve birincisi bilim ve eğitim orduları oluşturmaktır. Değerli Salihli halkı, biliyorsunuz ki, hayatımızı, geleceğimizi, namusumuzu kurtaran Misakı Milli’ye olan tam bağlılığımızdır. Ulusumuz ve ulusumuzdan doğan ordumuz Misakı Milli’yi süngülerle sağlamıştır. Bunu siyaseten de gerçekleştirmek için heyetimiz Lozan’da çalışmaktadır. Memleket içinde çalışırken, diğer taraftan karşımıza çıkması olası düşmanları yere sermek için de daima hazır bulunmalıyız. Bu millet üç buçuk seneden beri çok fedakârlık yapmıştır. Gerekirse bundan sonra da hayat ve namusu için daha çok fedakârlık yapacaktır.’’ SALI ORHAN BURSALI Erdoğan’ın Sifon Sınavı AKP Lübnan’a asker göndermeye mecbur. Bunun temel nedenini biliyoruz. AKP’lilerin görünüşte dile getirdikleri ‘‘Süper ligde oynayacaksak.. büyük devlet olacaksak.. arka bahçemizde olanlara kayıtsız kalamayız... Ortadoğu’da söz sahibi olmak istiyorsak orada olmalıyız..’’ benzeri bir dizi bahane ve cilalı büyük ve içi boş lafların ardında bir temel gerçek yatıyor: AKP iktidarı, ABD’nin isteğini yerine getirmek ve Lübnan’a gitmek zorundadır. Lübnan’a gitmek, Irak savaşına katılmanın yanında çok daha anlamsızdır, ama ABD’ye bağlılığını en azından Lübnan konusunda göstermek zorundadır... AKP’nin yapmaması gerekense, PKK’nin Türkiye’ye saldırılarının ana üssü olan Irak Kürdistanı’na sıcak takiptir... AKP’nin iktidarda kalabilmesi bu iki noktada ABD’ye uyum ile yakından ilişkili. AKP biliyor ki, ABD’nin Türkiye’de iktidarları devirme ve bazılarını iktidar yapma olasılığı çok güçlü. Nitekim, AKP de, Kemal Derviş’in alet olarak kullanıldığı bir operasyon sonucu doğan boşluğu doldurarak iktidar oldu. Erdoğan başbakan olmadan Beyaz Saray’larda başbakan gibi ağırlandı... Cüneyd Zapsu, Amerikalılara yalvar yakar, ‘‘Bu adamı kullanın, sifonu çekmeyin’’ dedi.. Şimdi Erdoğan, Lübnan’da bu kullanılırlığının sınavlarından birini verecek. ABD bakıyor: Bu adam gerçekten işe yarar mı, yoksa sifonu mu çekmek gerekir... ??? AKP’nin ABD’ye bağımlılığının şüphesiz ki temel bir diğer nedeni ekonomi. AKP henüz kırılgan olsa da, göreceli istikrarlı ekonomiyi ayakta tuttuğu sürece, iktidarını sürdürebilir. Ekonomik bombanın şu sıralarda, daha bir yıl patlamaması gerekir. Bata çıka da olsa en az Cumhurbaşkanlığı seçimine ve genel seçimlere kadar... Bunun anlamı şu: ABD ile çatışmama, yüksek faize ve sıcak para akışına, uluslararası para piyasalarının hoşuna gidecek önlemlere devam... Özetle, AKP iktidarının önümüzdeki 1.5 yıllık geleceği ABD’ye ve ekonomiye bağlı. ??? ABD, ayrılıkçı teröristlerin askerlerimizi öldürmesinin ülke çapında yarattığı infial karşısında AKP’ye iki uyduruk destek yarattı: Bunlardan birincisi, Türkiye’yi uyutma niteliğindeki paçavradan stratejik işbirliği anlaşması, ikincisi de ‘‘PKK ile koordinasyon’’ için bir general ataması!... ABD, isterse, Irak Kürdistanı’nda kontrolü altındaki PKK’lilerin Türkiye’ye karşı saldırılarını kesebilir... Ama bunu yapmaya yanaşmıyor, çünkü ileride istediği gibi kullanabileceği ve yönlendirebileceği PKK’nin ‘‘askeri güç’’ olarak varlığını sürdürmesini istiyor. (İçteki Kürtlere çağrı yapan yazar, gazeteci ve sanatçıların, ABD’nin bu politikası karşısında her zaman sessiz kalmaları, Washington’a toz kondurmamaları ilginç mi, çelişki mi yoksa doğal mı?) ??? Bir sonuca varmak istersek: 1) AKP en en ABD işbirlikçisi, en ABD bağımlısı partidir. Bu işbirliği, ne yazık ki Türkiye’nin çıkarları aleyhine işliyor... 2) AKP , Türkiye’nin ekonominin kendi ayakları üzerinde durmasına hizmet edecek orta ve uzun vadeli ekonomi politika belirleyebilecek bir düşünce yapısında değil; Türkiye’nin büyük ekonomik sarsıntılardan en az etkilenebilecek bir ekonomi politikası yok. Bu açıdan da AKP Türkiye’nin çıkarlarına hizmet etmiyor. 3) AKP, Avrupa Birliği ile sorunları çözemiyor ve o cephede de Türkiye’nin ilişkilerini zora sokuyor. 4) Erdoğan, her açıdan, ‘‘Sifon Sınavını’’ başarıyla atlatmakla karşı karşıyadır. Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimlerde iktidar olabilmesi, bu sınava bağlıdır. 5) ABD’nin, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de Erdoğan’ın arkasında bulunması beklenmeli. Çankaya’da Erdoğan, Başbakanlık’ta Gül ve Amerikancı ekonomi takımı, ABD için mükemmel bir ekip olur. Bu anti Türkiye koalisyonuna karşı, ulusal ekonomikpolitik güçlerin politikası var mı, varsa ne? Yoksa, tam Cumhurbaşkanlığı ve tam genel seçimler sırasında mı açıklanacak bu politika?!!! Nakşibendi tarikatının en radikal kolunda yaşanan olayı cemaate yakın isimler değerlendirdi: İslami gettoda iktidar savaşı TARKAN TEMUR Fatih’te İsmailağa Camisi’nde işlenen cinayette katilin linç edilmesiyle birlikte ‘neden’ sorusunun yanıtının üzeri örtüldü. Linç ederek katili öldüren cemaat, cinayetin ardındaki gerçeklerin ortaya çıkmasını da engellemiş oldu. Cemaate yakın çevrelerse, cinayet nedenini ‘‘İslami gettodaki iktidar savaşı’’ olarak değerlendiriyor. Nakşibendi tarikatının en radikal kolu olan İsmailağa cematinin kalbi İsmailağa Camisi’nde işlenen, cemaatin manevi lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun veliahtı olarak bilinen emekli imam Bayram Ali Öztürk cinayetinde sır perdesinin aralanması güç gibi görünüyor. Cemaatin manevi lideri Ustaosmanoğlu’nun, veliaht olarak gördüğü müritlerinin öldürülmesi ise Öztürk cinayetinin karmaşıklığına işaret ediyor. Nakşibendi Şeyhi Mahmut Ustaosmanoğlu, kendisinden sonra cemaatin liderliği için damadı Hızır Ali Muratoğlu ve Cüppeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü’yü veliaht olarak seçmişti. Şeyh Ustaosmanoğlu’nun damadı Hızır Ali Muratoğlu, 17 Mayıs 1998’de aynı camide kurşunlanarak öldürüldü. Cüppeli Ahmet Hoca ise ‘‘17 Ağustos depreminin günahkârlara Allah tarafından verilen bir ceza olduğunu’’ söylemesiyle hapis cezasına çarptırıldı. Lider olması bekleniyordu Cüppeli bu tavrıyla gündeme gelerek kamuoyunca yakından takip edilince, Ustaosmanoğlu da kendisine ‘‘Sen benim ayaklı kütüphanemsin’’ dediği öldürülen imam Öztürk’ü veliaht olarak seçti. Ustaosmanoğlu’ndan sonra cemaatin liderliğine kesin gözüyle bakılan Öztürk de yine aynı camiide önceki gün bıçaklanarak öldürüldü. Cinayete ilişkin cemaat içi hesaplaşma ya da cemaatlar arası bir ‘‘iktidar savaşı’’ savları öne çıkıyor. Bazı tanıkların, ‘‘Öztürk’ü öldüren Erdal’ın yanında iki kişi vardı. Öldürün diye bağırıp cemaati galeyana getirdiler. Böylece katilin konuşmasını engellediler’’ sözleri ise cinayetteki gizemi daha da görünür kılıyor. Cemaat ise cinayetin, toplantılarını halka açık olarak camide yapan tarikat müritlerine, ‘‘İsmailağa Camisi’nden uzaklaşın’’ mesajı içerdiğini de düşünüyor. Çünkü, İsmailağa cemaati diğer cemaatlerin aksine ‘‘ders’’ adı verilen vaazlarını halka açık camide gerçekleştirerek geniş kitlelere daha kolay ulaşabiliyor. Cemaat, cinayetle, cemaatin hızlı gelişmesinin önüne geçilmek istendiği yorumunu yapıyor. Cemaatin bu düşüncesi ise, bazı tarikatların İsmailağa cemaatinin gelişmesinden, Fatih’te adeta bir ‘‘İslami getto’’ yaratmasından ‘‘rahatsız’’ olduğunu ortaya koyuyor. İstanbul Emniyet Müdürlüğü cinayete ilişkin henüz önemli bir bulguya erişemezken Fatih Cumhuriyet Savcılığı’nca soruşturma yürütülüyor. Fatih’te sarıklı, cüppeli gövde gösterisi Fatih’te önceki gün öldürülen İsmailağa cemaatinin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun veliahtı olarak bilinen emekli imam Bayram Ali Öztürk, dün Fatih Camisi’nde kılınan cenaze namazının ardından toprağa verildi. Sakallı, cüppeli, sarıklı yaklaşık 25 bin kişinin katıldığı cenaze töreninde, Çarşamba semtinde ‘‘İslami getto’’ kuran cemaat adeta gövde gösterisi yaptı. Geniş güvenlik önlemleri alınan cenaze töreninde, cemaatin cenaze sonrası yürüyüş yapmaması için sık sık uyarılar yapıldı. Cenaze töreninde konuşan ve kamuoyunda ‘‘Mahmut Hoca’’ olarak bilinen Mahmut Ustaosmanoğlu’nun amcaoğlu Abdullah Ustaosmanoğlu, Öztürk’ün son sohbetindeki sözlerini anlatırken tekbir getirmek isteyen cemaatteki bazı kişiler, görevlilerce uyarılarak susturuldu. Cenaze namazının ardından tabutunun üzerinde sarık olduğu gözlenen Öztürk’ün cenazesi, omuzlara alınarak cami avlusundan çıkarıldı. Cenazenin camiden çıkarılmasının ardından cemaat ve yol üzerindeki yurttaşlar izdiham olmaması için bir süre bekletildi. Öztürk’ün cenazesi, daha sonra Edirnekapı’daki Sakızağacı Mezarlığı’na defnedildi. Törene, Öztürk’ün oğlu Mahmut Öztürk ile yakınlarının yanı sıra Saadet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan ve bazı ilçe belediye başkanları da katıldı. İkindi namazının ardından defnedileceği bilgisi verilen Öztürk’ün katil zanlısı Mustafa Erdal’ın cenazesi de, ikindi vakti beklenmeden yakınları tarafından çağrılan imamın kıldırdığı cenaze namazından sonra İkitelli’deki Kayabaşı Köyü Mezarlığı’nda toprağa verildi. (Fotoğraflar: VEDAT ARIK) obursali?cumhuriyet.com.tr İPTAL İÇİN DAVA AÇILDI Öztürk’ün katil zanlısının dövülerek öldürüldüğü belirlendi. CHP’li Topuz, polisi taraflı davranmakla suçladı Köprü ve otoyol ücretleri yargıda ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Karayolları Genel Müdürlüğü’nün köprü ve otoyol ücretlerine yaptığı zammın iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nde dava açıldı. Davayı açan Tüketiciler Birliği Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Şube Başkanı Üstün Bol, zammın ‘‘külfetin adil dağılımı’’ ilkesine aykırı olduğunu söyledi. Otoyol ve köprü geçişlerine yapılan zammın ardından harekete geçen Tüketiciler Birliği Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Şube Başkanı Üstün Bol, yaptığı yazılı açıklamada, Karayolları Genel Müdürlüğü’nün 2001’de de ücretlere yüzde elli ile yüzde iki yüz arasında zam yaptığını anımsattı. Bol, ‘‘O tarihte derneğimizin Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nde açtığı dava sonucu yapılan zam iptal edilmiş ve düzenlemeden önceki tarifelere dönüş sağlanmıştı’’ açıklamasını yaptı. 4. İdare Mahkemesi’nin verdiği iptal kararının gerekçesinin emsal oluşturabileceğini anımsatan Bol, şöyle devam etti: ‘‘1 Eylül itibarıyla yapılan bu zam da, siyasi iktidarın köprü, otoyol geçiş ücretlerinin Hazine’nin bir gelir kalemi olduğunu ortaya koymaktadır. Üstelik ülkenin bir bölgesinde yaşayan insanların yaptıkları ödemelerle ülke geneline yatırım yapılıyor olması veya içdış borçların ödeniyor olması ‘külfetin adil dağılımı’ prensiplerine aykırıdır. Yapılan zammın enflasyon oranlarının çok üzerinde olduğu ve artan bakım onarım maliyet giderleri göz önüne alınsa dahi zammın insafsız olduğu açıkça görülmektedir.” Otopsi raporu emniyeti yalanladı İSTANBUL / ANKARA (Cumhuriyet) Emekli imam Bayram Ali Öztürk’ün katil zanlısı Mustafa Erdal’ın ölümüne ilişkin otopsi raporu, emniyetin açıklamasının gerçeği yansıtmadığını ortaya koydu. CHP Grup Başkanvekili Ali Topuz, ‘‘İstanbul polisi, tarikatları korumak amacıyla cemaatin linç ettiği adama ‘başını mihraba vurarak öldü’ diye rapor yazarak tarafgir davranışlarını sürdürdü’’ dedi. Emniyet Müdürlüğü’nün ‘‘Erdal, başını mihraba vurarak kendisini öldürdü’’ açıklamasına karşın otopsi raporu Erdal’ın linç edilerek öldürüldüğünü ortaya çıkardı. 2 uzman ile soruşturma savcısının imzasını taşıyan ‘‘Otopsi Tutanağı’’ başlıklı raporda, Erdal’ın ‘‘genel beden travmasına bağlı yaygın yumuşak doku içi kanama’’ nedeniyle öldüğü belirlendi. Erdal’ın cami içindeki güvenlik şeridine alınmış cesedinin göğsünde de kan izleri görünüyor. Erdal’ın dövülerek öldürüldüğünü kanıtlayan rapor, soruşturmanın yürütülmesine yön verecek. Dinci basın: Öztürk şehit, cinayet provokasyon İstanbul Haber Servisi Dinci Anadolu’da Vakit ve Milli Gazete, öldürülen emekli imam Bayram Ali Öztürk’ün ‘‘şehit’’, cinayetin de provokasyon olduğunu yazdı. İsmailağa Camisi emekli imamı Öztürk’ün bıçaklanakak öldürülmesini dinci Anadolu’da Vakit gazetesi ve Milli Görüş’ün yayın organı Milli Gazete, ‘‘Bayram Ali Hoca şehit edildi’’ başlıklarıyla verdi. Anadolu’da Vakit gazetesi, Öztürk’ün öldürülmesine ilişkin haberinde ‘‘Katil, elindeki bıçağı, hocaefendinin tam kalbine sapladı. Bu da, katilin ‘profesyonel biri’ olduğu şeklinde yorumlandı. Cinayet için ‘hiçbir gerekçe olmaması’ da birilerinin ‘kirli bir tezgâh’ hazırlığı içinde olduğu şeklinde değerlendirildi’’ diye yazdı. Milli Gazete de ‘‘Türkiye’de provokasyonlarla, halkı galeyana getirip karışıklık çıkarmak isteyen odaklar yine işbaşında. Kamuoyu, din âlimlerinin özellikle cami içinde ve cemaatin gözleri önünde hunharca katledilmelerin bir an önce aydınlatılmasını istiyor’’ diye yazdı. Bakanlık göreve çağrıldı CHP’li Ali Topuz, gazetecilerle sohbet ederken Öztürk’ün camide bıçaklanması ve katilinin de linç edilmesi ve sonrasında yaşananları değerlendirdi. İstanbul polisinin açıklamalarını eleştiren Topuz, İçişleri Bakanlığı’nı göreve çağırdı. Olay yerindeki kişilerin kılık kıyafetlerine dikkat çeken Topuz, ‘‘AKP iktidarı döneminde planlı ve sistemli bir şekilde bir kılık kıyafet hareketi yürütülüyor. Türkiye’nin görüntüsünü İran’a benzetmeye dönük bir yaklaşım içindeler’’ dedi. Bayram Ali Öztürk. Mustafa Erdal. CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle