19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 EYLÜL 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 Genç Kız Evi Boztepe Mahallesi, Ankara’da hali vakti yerinde olanların oturduğu Gaziosmanpaşa’nın hemen ardındadır. O tepeye bakıldığında, beyaz badanalı, pencereleri ve kapısı mor boyalı evi, mor bir çerçeve ve mor renkle yazılmış ‘‘Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Vakfı’’ tabelası görünür. İşte orası Fişek Vakfı’nın ‘‘Genç Kız Evi’’dir. Orada ne mi yapılır? Sorunun yanıtını, evdeki 52 kızdan kimileri şöyle vermiş: ‘‘ Burası sessiz. Rahatça ödevimizi yapabiliyoruz. Ödevlerimizi yaparken bilmediklerimizi sorabiliyoruz; kitaplıktan yararlanabiliyoruz. Oyun oynayabiliyoruz. Hepimiz rahat rahat konuşabiliyor, düşündüklerimizi söyleyebiliyoruz.’’ Çarşamba günleri, evin kapısı annelere de açılıyor. Onlara üretmek için iş veriliyor. Mutfak tutacağı örmek gibi. Vakıf yetkilileri, çağrı yapıyor: ‘‘Genç kız evinde, kız çocuklarına gösterilen ilgi ve sevgi, onların birey olma bilinçlerini ve özgüvenlerini de geliştiriyor. Ders başarıları yükseldikçe, hem onların yaşamdan beklentileri yükseliyor; hem de ailelerinin umutları artıyor. Annelerinin üretim çalışmaları içerisinde yer alması ve gelir elde etmeleri de, bu kez annelerinin ve eşlerinin yaşam düzeylerini etkiliyor. Genç kız evi deneyimi, kızlarımızın öğrenim yaşamı boyunca sürmesi gereken bir çalışma. Diğer bir deyimle sürdürülebilirliği sağlanmazsa, yapılan tüm çalışmaların hiçbir anlamı yok. Fişek Enstitüsü, çalışan çocuklara sağlık ve sosyal hizmet sunumu çalışmasını 23 yıldır sürdürerek, bu konudaki başarısını kanıtlamıştır. Genç kız evi deneyiminin sürdürülebilirliğinin en önemli güvencesi, bu özgeçmiştir. Boztepe’de başı zorda kadın çok. Kocaları mevsimlik işçi. Kiminin kocasını ekonomik kriz vurmuş. Yani işsiz. Bizim öğrettiğimiz, üretmek için verdiğimiz işler, az da olsa dertlerine deva oldu. Şimdi sizlerden destek bekliyoruz sevgili dostlar. Onların ürettiklerini hep birlikte satmalıyız. Satmalıyız ki, yeni malzemeler alıp onlara verebilelim.’’ Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Merkezi Vakfı’na ulaşmak isteyenler için başvuru bilgileri: ‘‘Selanik Cad. 52/4 Kızılay/ANKARA. Tel: 0.312.419 78 11, www.fisek.org.tr’’ SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Rahat edebilmek için Türkiye Barolar Birliği’nin yayımladığı çok geniş kapsamlı ‘‘Türkiye ve Terorizm’’ başlıklı rapor, başımızın beladan kurtulmadığını, hiç ama hiç rahat bırakılmadığımızı somut verilere de dayanarak ortaya koyuyor: ‘‘Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana geçen 83 yıllık süre içerisinde bir kısmı Osmanlı İmparatorluğu’ndan miras kalan, bir kısmı ‘Cumhuriyetin kuruluş ideolojisi’ne yönelen tepkilerden kaynaklanan, bir bölümü de yer aldığı coğrafyanın özellikleri nedeniyle oluşan terorizm tehditleriyle karşı karşıya kalmıştır. Genelleştirici bir anlatımla, Türkiye’nin yakın ve şiddetli terorizm algalamalarına muhatap olmadığı dönemlerin istisna teşkil ettiği söylenebilecektir. Sadece 1984 sonrasındaki etnik/ayrılıkçı terorizmin faturasının 100 milyar doların üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. 19842004 periyodunda Türkiye’de meydana gelen terör olaylarının sayısı ise 51 bin 500 civarındadır. Bu olayların yaklaşık 22 bini (yüzde 43) etnik/ayrılıkçı terorizm kaynaklıdır. Türkiye’nin maruz kaldığı ve halen süregelen terorizm tehdidinin belirgin iki özelliği vardır: İlk özellik; etnik, radikal dinci ve ideolojik olmak üzere neredeyse bilinen tüm terorizm türlerinin Türkiye’de ortaya çıkmış olmasıdır. İkincisi de karşılaşılan tüm terorizm tehditlerinin arkasında güçlü bir dış desteğin varlığını hissettirmesidir.’’ Rapordan, bir ayrıntı daha: ‘‘Kontrterör stratejisine bağlı uygulamalar olarak değerlendirilen terorizmle silahlı mücadele alanında 1994 yılından başlayarak bir başarı çizgisi yakalanmıştır. Ancak, antiterorizm stratejileri, özellikle sosyoekonomik ve kültürel alanlarda ya hiç uygulanmamış veya başlatılan uygulamalardan istenen sonuçlar alınamamıştır. Bu olumsuz sonucun en önemli nedeni, siyasal iktidarların terorizm olgusunu anlayamamaları ve can sıkıcı, ama geçip geçici bir olay olarak görmeleridir.’’ Canlarımızın alındığı can yakıcı bir büyük sorunu algılayamayıp ‘‘can sıkıcı’’ görenlerin karşısında ne yapılması gerektiğine de raporda yanıt verilmiş: ‘‘Terorizmle mücadele konusunda siyasi irade Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasada belirtilen ‘kuruluş ideolojisi’ dikkate alınarak, herhangi bir siyasal partiye ya da siyasal iktidara mal edilemeyecek şekilde; devleti oluşturan tüm unsurların katılımıyla beyan olunmalıdır. Daha açık bir deyişle, terorizmle mücadele konusunda siyasal iktidarların kendi eğilimleri doğrultusunda kolayca etkilenmeyecekleri bir ‘devlet politikası’ oluşturulmalıdır.’’ Gördük, görüyoruz... Kuruluş ideolojisi ile didişeni var, terör örgütüyle al takke, ver külah olanı var. O yüzden, işin sağlama alınması şart. Büyükada’nın Sonbaharı... Capri, Bali, Ibiza... Dünyanın en güzel adalarının bazılarını gördüm. Büyükada’nın ‘‘büyüsü’’ başkadır. Akşam, Heybeli üzerinden kayıp giden güneşinin yumuşaklığı; büyük turu, Aya Yorgi’si, yemyeşil çamları, egzos kokularının bozamadığı muhteşem havası, sessizliği, dinginliği ve de o kendine özgü berrak, duru ‘‘ışığı’’... Ne kuzeyin ışığıdır bu ne de artık güneşin. Ne kuzey hüznünün ağırlığını taşır, ne Akdeniz’in göz kamaştıran, göz alan cafcaflı parlaklığını. Bir Büyükada sabahına uyandığınızda, kendinizi gerçekten de dünyanın en özgün köşelerinden birinde; kuzeyle güneyin, batıyla doğunun ‘‘sınırında’’; eşi benzeri olmayan, tekrarlanamaz, biricik bir coğrafyada hissedersiniz. Büyükada bu yüzden benim için, bildiğim, tanıdığım, gördüğüm adalar içinde en ‘‘ada’’ olanıydı. En görkemlisi olmasa da adaların en ‘‘mükemmeliydi’’. O ‘‘mükemmel ada’’ şimdi yok oluyor. Gözlerimizin önünde, göz göre göre yok oluyor. ‘Ada’ karaya eklemleniyor... Bunu bu yaz iyiden iyiye hissettim. Aslında epeydir yavaş yavaş adayı teslim almakta olan sinsi bir ‘‘karalaşma hareketi’’; doruğa ulaşmış. ‘‘Mükemmel adayı’’ geçiniz; ‘‘ada’’, ada olmaktan çıkmış. Bostancı’nın, Kartal’ın, Anadolu yakasının uzantısına dönüşmüş. Ada ile ‘‘kara parçası’’; ‘‘batı’’ ile ‘‘doğu’’ arasındaki tüm ‘‘sınırlar’’ kalkmış. O eşi benzeri olmayan ‘‘sınır cenneti’’nin yerinde yeller esiyor. Çarşı ve çevresinde öyle lokantalar açılmış ki; Kartal, Bostancı bir yana Mardin dersiniz. Çocukluğumuzda profiterol yemeye doyamadığımız İnci Pastanesi’nin bulunduğu noktanın tam karşısında, iskelenin yanı başında, şimdi artık bir ‘‘nargile cafe’’ var. Pandispanyaları, ay çörekleri, un kurabiyeleriyle ünlü eski ada fikrinin yerini, sandalye ve masaları gelişigüzel meydana atılmış, benzerlerine her yerde rastladığımız anonim, yeni pastaneler almış... Deniz otobüsünden iner inmez burnunuza kesif bir at pisliği ve sidik kokusu geliyor. Yüzyıl başı mimarisinin en özgün örneklerinden biri olan ‘‘Splendid’’ Oteli’nin az ilerisinde yanmış, yıkılmış, ahşap, harap bir ev; ‘‘Marmara depreminden’’ yeni çıkmış gibi, içindeki kırık dökük eşyalarıyla sokak kedilerinin, köpeklerinin oyun alanına dönüşmüş. Sahildeki eski Lido Oteli ve plajı keza, senelerin rutubeti ve paslanmış parmaklıklarıyla, öyle metruk duruyor. Var ya. ‘‘Ne yapalım, ne edelim de; bu dünya incisini, bu mücevheri ucubeleştirelim?’’ deseniz; işte ancak bunları yaparsınız, ki ‘‘proje’’henüz tamamlanmamış. Adanın üstüne üstüne gelen bu müthiş ‘‘kara saldırısının’’ bir ayağını da; motorlu taşıt artışı oluşturuyor. Hiç görmediğim sayıda otomobil ve kamyonet gördüm bu yaz adada. Karakolun karşısına park etmiş beş motorlu araç saydım. Jose Marti Orhan Tüleylioğlu iyiki derlemiş ve yayımlamış ‘‘Savaşçı ve şair Jose Marti’’ kitabını. İnsanın içindeki geleceğe dönük inancın çıkrığını durmadan çevirecek sözcük kümelerinin altını çizebiliyorsunuz. Ne diyor Jose Marti örneğin? ‘‘Biliyorum ki’’ diyor bir mektubunda, ‘‘Benim ülkem saygıyı ve sonunda mutluluğu hak eden erdemlerin hepsine sahip. Bunun içinde sabır, sağduyu ile güçlenen ve korku salan bir ruh var. İyilik ve enerji dolu. Böyle bir ülkede her şey olacak...’’ Bir şiirinde de ‘‘Varsın, bir kuyuda gibi, karanlık / Gizlesin bütün izleri /İyilik yap, içini / Yıkayacaktır kurtarıcı aydınlık’’ diyor. Daha ne desin? behicak?yahoo.com.tr ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK SSK’de ‘Son Gösterge’ ve ‘Son Katsayı’ (1) 1965 yılında yürürlüğe giren 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası, bugüne değin pek çok kez değişime uğramıştır. Bu değişimlerin önemli olanlarından biri de, 2422 sayılı yasadır. 1 Ocak 1982’de bu yasa ile ‘‘Gösterge’’ ve ‘‘Katsayı’’ sistemine geçilmiştir. 1 Ocak 1982’den geçerli olarak, SSK malullük, yaşlılık, dul ve yetim aylıkları gösterge tablosundaki gösterge sayıları ile, devlet memurları ile emeklilerine uygulanan genel katsayı ile çarpımına göre hesaplanmaya başlanmıştır. 12 derece içinde yer alan 12 kademeden oluşan bu gösterge tablosunda 141 gösterge sayısı yer almıştır. Gösterge ve katsayı uygulamasına göre : ‘‘Yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanan sigortalıya, sigorta primine esas alınan yıllık kazançlara’’ göre saptanan ‘‘göstergesinin katsayı ile çarpımının yüzde 60’ı oranında yaşlılık aylığı’’ bağlanmaktaydı Ancak, bağlanacak ‘‘Yaşlılık Aylığı : a) Sigortalının, kadın ise 50, erkek ise 55 yaşından sonra doldurduğu her tam yaş için ve 5.000 günden fazla ödediği her 240 günlük Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortaları primi için yüzde 60 oranı (1)’er artırılarak, b) Sigortalının, kadın ise 50, erkek ise 55 yaşından eksik her tam yaşı için ve 5.000 günden eksik her 240 günlük Malullük, ‘‘Yaşlılık ve Ölüm Sigortaları primi için yüzde 60 oranı (1)’er eksiltilerek’’ hesaplanıp bağlanmaktaydı. Ayrıca, ‘‘aylık bağlama oranı da yüzde 85’te dondurulmuştu. Bu gösterge tablosuna, 9 Temmuz 1987 günlü Resmi Gazetede yayımlanan ve kamuoyunun ‘‘Süper Emeklilik Yasası’’ adını verdiği 3395 sayılı yasa ile, ‘‘Üst Gösterge Tablosu’’ adı verilen ikinci bir gösterge tablosu daha eklendi. 10 derece ve 10 kademe içinde yer alan 95 üst gösterge ile birlikte 235 gösterge sayısına yükseldi. (Daha sonra bu sayı 6 gösterge eklenerek 241 oldu) Böylece, SSK emeklileri ‘‘normal emekli’’ ve “süper emekli’’ olarak iki gruba ayrıldılar. 1999 yılının sonuna gelindiğinde, ‘‘Sosyal Güvenlik Reformu’’ adı altında reformla uzaktan yakından ilgisi olmayan ve bütün sosyal güvenlik sistemlerini altüst eden, 8 Eylül 1999 günlü Resmi Gazete’de yayımlanıp, 1 Ocak 2000’de yürürlüğe giren 4447 sayılı Yasa yürürlüğe girdi ve gösterge ve katsayı sistemine son verdi. Gösterge ve katsayı sistemine göre yapılan aylık artışları 4447 sayılı yasa ile TÜFE’ye bağlandı. Böylece 1 Ocak 2000’den geçerli olarak yapılan artışlar ‘‘Aralık 1999’’ için kullanılan gösterge tablosu ile memur katsayısı temeli üzerine oturtulmuş oldu. Aralık 2006’da bu uygulamanın üzerinden 7 yıl geçmiş olacaktır. Geçen 7 yıllık süre içinde, SSK taban ve tavan yaşlılık aylıklarının gelişimini izleyelim. Aralık 2006’da Taban (En Az) Yaşlılık Aylığının gelişimi: SSK’de en az yaşlılık aylığı, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası’nın ‘‘Aylıkların Alt Sınırı’’ başlıklı, 96. maddesi ile belirlenmiştir. Bu maddeye göre: ‘‘Malullük ve Yaşlılık Sigortalarından bağlanacak aylıklar ile Ölüm Sigortasından hak sahibi kimselere bağlanacak aylıkların hesabına esas tutulan aylığın alt sınırı, gösterge tablosundaki en düşük göstergenin katsayı ile çarpımının yüzde 70’inden az olamaz’’ koşuluna göre Aralık 1999’da 84.280.000 TL alan bir sigorta emeklisi Aralık 2006’da 496 YTL ve 32 Ykr almıştır. Son Gösterge ve Katsayı Sistemine Göre Aylık Aralık 1999 Alt Sınır (En Az) Yaşlılık Aylığı (YTL) Alt Sınır Aylığı Göstergesi 9.475 Aralık 1999 Memur Aylık Katsayısı 12.000 Aralık 1999 Alt Sınır Aylığına Esas Tutar 113.70 Alt Sınır Aylığı Oranı % 70.00 Aralık 1999 yüzde 70 Oranında Alt Sınır Aylığı 79.59 Sosyal Yardım Zammı 4.69 Aralık 1999 Alt Sınır Aylığı (YTL) 84.28 Aralık 2006 Alt Sınır Aylığı (YTL) 496.32 Aralık 1999 Aralık 2006 Aylık Artışı 412.04 Aralık 1999 Aralık 2006 Zam Oranı % 589 1 Ocak 2007’de SSK Güvenlik Kurumuna dönüşüp, ‘‘son gösterge’’ ile ‘‘son katsayı’’nın yanında yerini alacaktır. Ocak 2007’den sonrasını ise bilinmeyenlerle doludur. ‘Çayırlaşmanın’ yeni hedefi: Sahil lokantaları İnsanın gözüne yumruk gibi giren ‘‘tesettür çıkartması’’; adanın gene ‘‘karayla bütünleşmesinin’’ bir başka uzantısı. 30 Ağustos törenlerinin yapıldığı sabah, Atatürk heykeline çelenk taşınırken; heykelin tam karşısından ‘‘Kadınlar Plajına’’ motor kalkıyordu. ‘‘Yılmaz Kaptan’’ diye bir motor... Baktım etrafında gri, bej, kahverengi pardösülü, tesettürlü kadınlardan oluşan koca bir kalabalık birikmiş... Motorcunun yanına yaklaşıp sordum: ‘‘Nedir bu?’’ diye. Tatil günleri plaj bedavaymış. Anadolu yakasından gelen tesettürlü kadınlardan yanlız motor parası alıyorlarmış. Gidiş dönüş 4 lira. Bitmedi. Ortalıkta dolaşan ‘‘kâbus dedikodular’’ ayrı bir karabasan. İskelenin yanından kumsala giden kordon boyundaki içkili lokantaların masaları kaldırılacakmış. Görünürdeki hedef, lokanta masalarını içeriye çekip; sahil şeridini ‘‘gezinti alanı’’ yapmakmış. Adalılar bunu ‘‘içkili lokantalara karşı açılan’’ yeni bir hamlenin kılıfı olarak görüyor. Sahilde ‘‘gezi alanına’’ dönüştürülen meydan ve parkların kaderinden yeterince ders çıkartmışlar. Doğma büyüme adalı Ahmet Tanrıverdi; son kitabı ‘‘Büyükada’nın Solmayan Fotoğrafları’’nda ‘‘Evren Çayırı’’ adını taktığı ‘‘Kenan Evren Parkı’ndaki’’ manzarayı şöyle anlatıyor: ‘‘Bu çayıra da demokrasi, özgürlük, adalet, laiklik... yabancısı beyin oturdu. Her ne kadar hizmete açılırken Adalılara ‘park’ olarak yutturulduysa da uygulamada buranın çayır olduğunu anladık... Varoşland mensupları, defi hacetleri için... zakkumlar arasında ihtiyaç görür oldular. Hanımlar... elbise, iç çamaşırlarıyla deniz banyosu alırken... bıyıklı taife tumanlarıyla kıyılara renk getirdi...’’ Evren’le start alan ‘‘çayırlaşma’’; AKP tarafından tamamlanacak. Adayı bu ‘‘çayırlaşmadan’’ kurtarmalıyız. UNESCO’ya mı başvuralım? Ne yapalım? HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 4 Eylül www.mumtazarikan.com KIRŞEHİR SULH HUKUK HAKİMLİĞİNDEN Davacı H. Ali Mahmutoğlu vekili tarafından davalı Müjgan Aydın. Perihan Akkan ve Süleyman oğlu Abdullah aleyhine açılan Kırşehir ili merkez Kuşdilli mahallesi Kazankaya sokak cilt. 131, ada 1230 ve parsel 7 için mahkememize açılan izalei şüyu davasının yapılan yargılaması sırasında verilen ara kararı gereğince davalı Süleyman oğlu Abdullah’ın adresi tespit edilemediğinden kendisine ilanen dava dilekçesinin tebliği gerekmiştir. Bu itibarla adresi tespit edilemeyen davalı SÜLEYMAN OĞLU ABDULLAH’ın tüm aramalara rağmen adresi tespit edilemediğinden dava dilekçesinin kendisine ilan yolu ile tebliğine karar verilmiş olup adı geçen malikin duruşmanın bırakıldığı 11.10.2006 tarihinde saat 9.00’da mahkememizde bizzat hazır bulunması veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi. Aksi taktirde duruşmanın yokluğunda yapılacağı hususları HUMK’nun 509. maddesi gereğince dava dilekçesi yerine kaim olmak üzere ilanen duyurulur. 28.08.2006 Basın: 43276 SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Çelik lamalarla yapılmış 1 bir çerçeve 2 üzerinde diki 3 len bol ve geniş kadın etek 4 liği. 2/ Düzgün 5 sarılmış halat 6 yumağı... Dünya’nın yıl için 7 de Güneş’e en 8 uzak olduğu 9 nokta. 3/ İlkel bir silah... Belli bir top1 2 3 4 5 6 7 8 9 luluğa özgü olan işaret. 1 K I R I K H A V A 4/ Kuzey denizlerinde 2 U L U S O D A K yaşayan bir balık. 5/ 3 M I H T A R T I Boyu yüz metreyi aşa4 A C M İ Z A bilen bir ağaç. 6/ ‘‘Çok 5 A M E T İ S T sarhoş’’ anlamında arİ N A N OM go sözcük... Bir etkin 6 AMA liğin geçici olarak dur 7 G A L O N S K A Y durulduğu süre. 7/ Ayın 8 A K A R etkisiyle huyunun de 9 G Ü T A P E R K A ğiştiği sanılan kimse. 8/ Necati Cumalı’nın filme de aktarılmış olan bir oyunu... Hintli kadınların ulusal giysisi. 9/ Küçük tuzlu bisküvi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Canlılarda bütün hücrelerde bulunan ve kalıtsal bilgiyi yapısındaki genlerle taşıyan ipliksi mikroskopik yapı. 2/ ‘‘Başak iğnesi’’ de denilen bir işleme türü... Dolma yapmak için hazırlanan karışım. 3/ İlkel benlik... Yurdumuzda bir petrol bölgesi. 4/ Aktarma, taşıma... Tavlada ‘‘bir’’ sayısı. 5/ Damarlı ve yarı saydam bir taş. 6/ Takılmış ad... Üstün bir yetkinin gücünü simgeleyen değnek. 7/ Bir işi yerine getirme... Yelpaze biçiminde kabuğu olan bir deniz yumuşakçası. 8/ Bir ya da iki milimlik pli... Bir nota. 9/ Litvanya’nın plaka işareti... Mavi renkli bir süs taşı. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle