27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 EYLÜL 2006 CUMA 4 HABERLER Dış Ticaret ve Gümrük Müsteşarlığı, Genelkurmay ile MİT’in görüşünü beklemeden ihracata onay verdi DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN ‘Ilımlı İslam’ Komprador İslamıdır Ilımlı İslam deyiminin bizim buluşumuz olduğunu sanmayın. Fethullah Gülen hareketi ve AKP gibi, denizaşırı diyarda dizayn edilmiş olan kurumlar için bu hareketlerin dış desteklerinin buldukları, sonra yandaşları aracılığıyla bize de, üzerinde fazla düşünmeden kabul ettirdikleri bir kavram. Fransa’da TV5’in Kiosque programında, AKP’yi ılımlı İslamist olarak tanımladıklarında, kendilerine ‘‘bunun bir Batı icadı olduğunu’’ anımsatmış, dinci rejimin, özünde ılımlısı ile serti arasında bir fark olmadığını belirtmiştim. Gerçekten de öyledir. Dinci rejimlerin ılımlı gibi görüneninin de, sert görünümlü olanının da amacı din kurallarını devletin ve kamu yaşamının rehberi haline getirmektir. Nihai hedef açısından baktığınız zaman, Recep Tayyip Erdoğan ile Ahmedinejad arasında, din kurallarının egemenliği konusunda pek büyük ayrılık yoktur. Biri kendisini daha güçlü hissettiği için amacına hoyrat bir biçimde yürürken öbürü şimdilik koşullar elverişli olmadığından, hoyratlaşacağı koşulları sağlayıncaya kadar amacını biraz olsun gizleyerek yürütmeye çalışır. Ilımlı İslamcı rejimi doğru okuduğunuz zaman, ortaya çıkan tanım da, ‘‘Koşullar daha hoyratına elverinceye kadar şimdilik ılımlı görünen rejim’’ olur. ??? ABD’nin, neden Recep Tayyip Bey’in ‘‘ılımlı İslamı’’na sevecenlikle yaklaştığı, Ahmedinejad’ın hoyrat İslamına ise karşı olduğunu, ikisinin arasındaki amaca yürüme farklılıklarında aramak, yanıltıcı olur. İki dinci rejim arasındaki asıl fark kullanılan yöntemlerden çok, emperyalizme karşı tavırlarında yatar. Recep Tayyip Bey’in ılımlı İslamı, İsrail’in yanında yer alır, ülkenin bütün kaynaklarını hangi tür, ırk, din ve dilden olursa olsun yabancılara açmaya hazırdır. Recep Tayyip Bey’in ılımlı İslamı, ulusal değer, ulusal sermaye, ulusal kurum diye bir kavram tanımaz, yabancılaştırmayı özelleştirme diye sunar ve Unakıtan’ın da dediği gibi, ‘‘ne varsa hepsini babalar gibi satar’’. Ahmedinejad’ın hoyrat, bağnaz mollarşi İslamı ise bu konuda başka bir yol tutmuştur. Ülkenin değerlerini emperyalizme peşkeş çekmez, tam tersine onu titizlikle korur. Ahmedinejad da, Tayyip Bey gibi demokrasinin kurallarını, insan onurunu çiğnemekten çekinmez, hatta gayet rahatlıkla söyleyebiliriz ki, yukarıda anlattığımız güç dengeleri dolayısıyla, bu konuda çok daha acımasızdır. Ama Ahmedinejad, emperyalizme karşı durur, ona direnir, onunla satış ilişkisine girmez, onun hesabına hareket etmez. ??? Ahmedinejad’ın bağnaz mollarşik İslamcı rejimi antiemperyalisttir. Bize kabul ettirilmek istenen, simgesini Recep Tayyip Bey’in oluşturduğu ılımlı İslam ise, komprador İslamıdır. Dilerseniz, Britannica ansiklopedisinden kompradorun tanımına bakalım. ‘‘Komprador: 18. yüzyılın sonlarıyla 20. yüzyıl başlarında Çin ile ticaret yapan Batılılara aracılık eden Çinli tacirlere verilen ad. Batılı tüccarın sözleşmeyle tuttukları kompradorlar, döviz kurları konusunda uzman kişilerden, çevirmenlerden, hamallardan ve muhafızlardan oluşan bir grup Çinli ile birlikte çalışırlardı. Bu kompradorların çoğu büyük servetler biriktirerek kendi işlerini kurdular. Zamanla işbirlikçi anlamını kazanarak, Çin’e benzer ülkelerde de ülkenin yabancılarca sömürülmesine katılan kişiler kullanılmaya başlandı.’’ Sanıyorum bu ansiklopedik tanım, anlatmak istediğimin açıklanmasına yardımcı olmuştur. Şu AKP iktidarına bir bakınız; hangi alanda emperyalizme değil karşı çıkmak, biraz mırıldanmak cesaretini bulmuştur kendinde? Hangi alanda ekonomik, kültürel, ulusal değerlerin savunucusu olmuş, onları peşkeş çekerek değil, koruyarak evrensel değerlerle bütünleştirmeyi amaçlamıştır? Bush, İsrail, kısacası emperyalizm Ahmedinejad’ı Müslüman ya da bağnaz dinci olduğu için değil, antiemperyalist olduğu için sevmez. Bush, AKP’yi ise sever. Ilımlı İslam olduğu için sever. Çünkü ılımlı İslam, komprador İslamıdır. ‘Kaçakçılara’ resmi izin İLHAN TAŞCI ANKARA İhraç kaydıyla KDV ve ÖTV ödemeden alınan LPG’yi yurtiçinde bırakarak yerine su ihraç eden, haklarında ‘‘teşekkül halinde kaçakçılık’’ suçlamasıyla suç duyurusunda bulunulan 5 şirketin ihraçlarına bürokratlarca düzenlenen bir tutanakla vize verildi. Dış Ticaret ve Gümrük Müsteşarlığı’nın, konuya ilişkin Genelkurmay ve MİT’in yanıtını beklemeden ‘‘ülkenin döviz kaybına uğrayacağı’’ gerekçesiyle izin vermesi dikkat çekti. Gümrük Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Bülent Özkan, ‘‘karar alma sürecinin ilgili kurumlar arasında resmi yazışma ile yürütülmesinin uygun olacağı’’ görüşüyle karara karşı çıktı. Gümrük Başmüfettişi Hasan Gelmez ile gümrük müfettişleri Önder ? Irak’a LPG ihraç ettiğini beyan eden 5 şirketin LPG yerine bu ülkeye su götürdükleri saptandı. Şirketler hakkında, ‘teşekkül halinde kaçakçılık’ suçlamasıyla başsavcılığa suç duyurusunda bulunuldu. Dış Ticaret ve Gümrük Müsteşarlığı, haklarındaki suçlamaya karşın Genelkurmay ve MİT’in görüşünü beklemeden bir tutanakla şirketlerin ihraçlarını sürdürmelerine onay verdi. Gerekçe olarak da ülkenin döviz kaybına uğramaması gösterildi. Göçmen ve Murat Kahraman, Türkiye’nin Bağdat Büyükelçiliği’nden gönderilen bilgi ve belgelerde yaptıkları inceleme sonucunda, Askar Ltd. Şti., Kadooğlu AŞ, Değer Ltd. Şti., Kızıl AŞ ve Tefirom Ltd. Şirketi hakkında ‘‘teşekkül halinde kaçakçılık ve resmi belgede sahtecilik’’ iddiasıyla 23 Mart’ta Silopi Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Aynı şirketlerin sevkıyat izinlerinin sürüp sürmemesi konusunda Dış Ticaret ile Gümrük Müsteşarlığı açmaza düştü. Bunun üzerine 7 Haziran’da Genelkurmay Başkanlığı, İçişleri, Dışişleri, Ulaştırma Bakanlığı, MİT ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’ndan görüş soruldu. Ancak kurumlardan yanıt gelmeden, 16 Haziran’da Gümrük Müsteşarvekili Mehmet Şahin başkanlığında gümrük bürokratları ile Dış Ticaret Müsteşarlığı Anlaşmalar Genel Müdürü Vekili Şevket Ilgaç ve diğer bürokratların katılımıyla bir toplantı gerçekleştirildi. Toplantının ardından düzenlenen tutanakla haklarında ‘‘teşekkül halinde kaçakçılık’’ suçlamasıyla rapor hazırlanan şirketlere izin verilmesi karara bağlandı. Tutanakta izin gerekçesi şöyle açıklandı: ‘‘Gümrük Müsteşarlığı’na intikal etmiş bir mahkeme kararının bulunmaması, dolayısıyla hukukun da genel prensibi olarak ilgililerin hukuk karşısında idari ve ticari işlemlerini engelleyici nitelikte bir adli karardan söz edilememesi, diğer taraftan herhangi bir kanun ya da sair mevzuatta da bu yönde aykırı bir hükmün bulunmaması nedenleriyle, adli makamlarca bir hüküm tesis edilip intikal edinceye kadar idari işlemlerin durdurulmasına hukuki açıdan imkân bulunmadığı, aksi takdirde hem ülkemizin döviz kaybına neden olunacağı hem de şirketlerin tazminat hakkı doğabileceği...’’ Gümrükler Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Bülent Özkan, karara karşı çıkarak, tutanağa muhalefet şerhi düştü. Özkan, kurumların değerlendirmelerinin ardından düzenleme yapılmasının gerekliliğine işaret ederek ‘‘Bu husustaki karar alma sürecinin ilgili kurumlar arasında resmi yazışma ile yürütülmesinin uygun olacağı değerlendirildiğinden imzadan imtina edilmiştir’’ dedi. Gümrüklerden sorumlu Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen de şirketlerin sevkıyatına izin verilmesini yerinde görürken, izinler hakkındaki idari işlemlerin durdurulması yönünde mahkeme kararı ya da kurumlardan görüş gelmesi halinde verilen izinlere ilişkin tüm işlemlerin durdurulmasına 21 Haziran’da olur verdi. E RDOĞAN’A 1 SAAT Büyükanıt’ın koordinatör mesajı Bush geleneği bozmadı ? ABD Başkanı Bush, 29 Eylül’de ABD’ye gidecek olan Başbakan Erdoğan’a yalnızca 1 saat ayıracak. Bush, Erdoğan ile çalışma yemeği de yemeyecek. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson, Türkiye’nin başta PKK olmak üzere Irak’taki sorunlarını çözmek için ülke yetkilileriyle doğrudan ilişki kurması gerektiğini söyledi. Wilson, Başbakan Erdoğan’ın 29 Eylül3 Ekim tarihleri arasında gerçekleştireceği ABD ziyareti sırasında ABD Başkanı George Bush ile yapacağı görüşmenin 1 saat süreceğini, ancak herhangi bir öğle yemeği ya da ortak açıklama olmayacağını söyledi. Wilson, Başbakan Erdoğan’ın ABD’yi ziyareti hakkında basın mensuplarına bilgi verdi. Erdoğan’ın ziyaretinin Beyaz Saray tarafından çok önemsendiğini anlatan Büyükelçi, başta Irak, PKK, PKK koordinatörü, Kıbrıs, İran, AB ve Lübnan’a asker gönderme konularının görüşüleceğini söyledi. Irak’taki gelişmeler ve PKK koordinatörü Joseph Ralston’un temaslarının da ziyaret sırasında masaya yatırılacağını kaydeden Wilson, önümüzdeki süreçte, PKK’ye karşı neler yapılabileceğinin değerlendirilebileceğini söyledi. Wilson ayrıca İran’daki nükleer kriz konusunda Türkiye’nin oldukça önemli bir rol oynadığını belirtirken ‘‘Bu konu da iki liderin gündeminde olacak. Türkiye’nin diplomatik çabalara verdiği destek de konuşulacak’’ dedi. Wilson, Ralston’un KDP lideri Mesud Barzani ile temaslarıyla ilgili soru üzerine, PKK konusunda hem ABD hem Türkiye hem de Irak hükümetlerinin görüşlerinin belli olduğunu söyledi. Irak hükümetinin geçen günlerde yayımladığı bildiride, PKK terör örgütünün tüm bürolarının kapatılacağına yer verdiğini anımsatan Wilson, ‘‘Ralston’un Türkiye ve Irak’ta gerçekleştirdiği temaslar, PKK terörünün sona erdirilmesi için çok önemli adımlardır’’ dedi. ‘Teröristle pazarlık yapılmaz’ SELAHATTİN GÖKATALAY Halk ozanı Ruhi Su anıldı Devrimci halk ozanı Ruhi Su, ölümünün 21. yıldönümünde çeşitli etkinliklerle anıldı. Ruhi Su Sanat ve Kültür Vakfı’nda önceki akşam düzenlenen anma gecesi, Mehtap Meral’in şiir dinletisi ile başladı. Sanatçı Erdal Akkaya, Ruhi Su eserleri ve sevilen halk ezgilerinden oluşan mini bir konser verdi. Sinop’tan gelen emekli öğretmen Hakkı Varoğlu, salonda bulunan Çetin Çelik adlı bir çocuğu yanına alarak, Ruhi Su’nun her zaman kalplerde yaşayacağını söyledi. Çelik, gecenin sonunda Ruhi Su’nun dost ve sevenleri adına sanatçı Akkaya’ya çiçek verdi. (Fotoğraf: ALİ AÇAR) MALATYA Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, ‘‘Terörle mücadelemiz artan bir kararlılıkla devam edecektir. Bundan da kimsenin şüphesi olmasın. Terörle mücadeleyi hiç kimseye havale etmeyiz’’ dedi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt, beraberinde kuvvet komutanları olmak üzere 2. Ordu Komutanlığı’nı ziyaret ederek 2. Ordu Komutanı Orgeneral Hasan Iğsız ile görüştükten sonra Vali Halil İbrahim Daşöz’ü makamında ziyaret etti. Ziyaret sonrası gazetecilerin sorularını yanıtlayan Orgeneral Büyükanıt, terörle mücade Kürtleri eğiten İsrail’in gizli servisi Barzani’ye istihbarat desteği veriyor le koordinatörlüğüne ilişkin bir soru üzerine şöyle konuştu: ‘‘Bizim tarafımızdan görevlendirilen emekli komutanımız da bunu ifade etti. Bir isim çıktı; ‘PKK koordinatörü’. Böyle bir şey yok. Ne demek PKK koordinatörü? Tanımı hemen vatandaşlarımızda şu suali akla getirdi: ‘Yani birileri çıkacak PKK ile Türkiye Cumhuriyeti arasında pazarlık yapacak.’ Böyle bir şey yok. Terör örgütü ile pazarlık yapılmaz. Zaten görevlendirilen Amerikalının da ismi PKK koordinatörü değil. İngilizcesinden tercüme ettiğiniz zaman tam ismi ‘PKK ile mücadelede özel temsilci’. Bir kere ismini doğru bilmek lazım. Daha yeni, daha çok kısa bir süre geçti üzerinden. Şu anda bir değerlendirme yapma durumunda değiliz. Dikkatle takip edeceğiz tabii.’’ Peşmerge MOSSAD’a emanet ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İngiliz Yayın Kuruluşu BBC’nin, emekli bir İsrail askerinin verdiği bilgileri yayımlayıp, MOSSAD’ın Kuzey Iraklı Kürtleri eğittiğinin belgelenmesiyle dikkatler BarzaniMOSSAD ilişkisine çevrildi. İsrail gizli servisinin ABD işgalinin ardından değil, 1991 yılındaki Körfez Savaşı’nın hemen sonrasında bölgeye yerleşerek, peşmergeleri eğitmeye başladığı belirtildi. Gizli servisin halen farklı isimler altında Kerkük’te iki ayrı ofisi bulunuyor. Servisin özellikle, Barzani’ye önemli istihbarat desteği sağladığı biliniyor. Cumhuriyet’e ulaşan bilgilere göre İsrail Gizli Servisi, 1991 yılından sonra Irak’ın kuzeyindeki faaliyetlerini kurumsallaştırdı. 1950’li yılların ortalarından sonra Barzani aşireti ile temaslarını yoğunlaştıran İsrail, ilerleyen yıllarda Kuzey Irak’taki faaliyetlerini de artırdı. 1991 yılından sonra, Çekiç Güç korumasında olan Kürt bölgesinde rahat hareket etmeye başladı. 1996 yılında, dönemin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’e bağlı birliklerin, Mesud Barzani ile birlikte hareket ederek, Celal Talabani’ye karşı Erbil’de operasyon yapılmasının ardında da yine MOSSAD yer aldı. MOSSAD’ın son olarak ABD’nin 5 bin peşmergeyi ‘‘özel harp’’ çerçevesinde eğittiği programa da uzman desteği verdiği ortaya çıktı. MOSSAD, ABD işgalinin hemen ardından Kerkük ve çevresinde, Yahudilerin eski yerleşim merkezlerinin kalıntılarını araştırmak üzere hahamlardan ve arkeologlardan oluşan bir grubu da bölgeye getirmişti. Ancak Cumhuriyet’e bilgi veren İsrail’in Ankara Büyükelçiliği yetkilileri, K. Irak’ta hiçbir İsrailli varlığının söz konusu olmadığını dile getirdiler. İsrail yasalarına göre İsrail’in düşman olarak kabul ettiği ülkelerde İsrail varlığının olmasının mümkün olmadığını vurgulayan yetkililer, ancak bazı şirketlerin Savunma Bakanlığı’ndan alınan izinle bu tür ülkelerde çalışabildiğine işaret ettiler. ‘Kimseye havale etmeyiz’ Orgeneral Büyükanıt, Türkiye’nin terörle mücadelesini başkalarına havale etmeyeceğini vurgulayarak şunları kaydetti: ‘‘Bir de şöyle düşünenler çıkabiliyor. Yok böyle bir şey. Türkiye mücadelesini askeriyle, polisiyle, yurttaşıyla kendisi yapar. Ama ‘Başka fırsatlar var mı, kullanabilir miyim?’ diye bakarlar. Biz kendimiz yaparız ve terörle mücadelemiz artan bir kararlılıkla devam edecektir. Bundan da kimsenin şüphesi olmasın.’’ asirmen?cumhuriyet.com.tr Devletebadi: Hoşumuza gitmedi ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) İran’ın Ankara Büyükelçisi Firuz Devletebadi, İran resmi heyetini taşıyan uçağın indirilmesi ve bekletilmesinin ‘‘hoşlarına gitmediğini’’, ancak ‘‘insani bir hatanın’’ söz konusu olduğunu ve olayın büyütülmemesi gerektiğini söyledi. Devletebadi, uçuş izninin ilgili Türk yetkilisi tarafından gidişdönüş yerine, tek gidiş olarak hazırlandığını ve bu durumun da İranlı yetkililerin gözünden kaçtığını kaydetti. Erdoğan ‘babaların’ peşinde ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ‘‘Vergi topluyoruz derken öyle işportacıdan, bakkaldan makkaldan dolaşmak suretiyle vergi toplama olmaz. Babalar var babalar’’ dedi. Erdoğan, ‘‘Kamu Kesiminde Kaynakları Etkin Kullanma ve Maliyetleri Düşürme Projesi’’ ödül töreninde yaptığı konuşmada, ‘‘gelirler konusunda etkin olunmasını’’ istedi. Bakan Çelik, 1416’ya sığındı ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, yurtdışına lisansüstü eğitim için gönderilecek bin devlet burslusunun mülakatla seçilmesine ilişkin Cumhuriyet’in haberinden ancak bir hafta sonra konuya ilişkin açıklama yaptı. Bakan Hüseyin Çelik, mülakatın 1416 sayılı yasanın 2. maddesine göre yapıldığını, YÖK’ün eleştirilerini mantıktan ve yasal zeminden uzak bulduğunu ileri sürdü. Haliç Köprüsü’nün ayaklarının hemen altında yıllarca Askeri Levazım Okulu olarak görev yapan binalar bu kez mahkeme salonu görevi yapıyordu. Her taraf araçlarla doluydu. Kemal Kerinçsiz’in taraftarları erkenden mahkeme kapısındaki yerlerini almışlar, Avrupa Birliği ve yazar Elif Şafak aleyhinde gösteri yapıyorlardı. Televizyonlar, radyolar, gazeteciler dünyanın dört bir yanından gelerek bu mahkemeyi izliyorlardı. Yanımdaki bir arkadaşım tabloyu görünce espriyi patlattı: ‘‘Biz Türkler, icatlarıyla, teknolojik üstünlüğüyle, düşünceye yaptıkları katkılar nedeniyle bir türlü gündeme gelemiyoruz. Bakın şimdi dünyanın gözü üzerimizde, herkes Türkiye’de olanları merak ediyor. Dünyanın gündemini hiç olmazsa böyle etkiliyoruz.’’ ??? Günlerdir, Elif Şafak davası nedeniyle yeni bir tartışmanın içine girdik. Yeni çıkarılan Türk Ceza Kanunu’nun bazı maddelerinin sorunlu olduğunu hü Bu Tablo Kimin Eseri? kümet yetkilileriyle görüşmelerimizde kanun yürürlüğe girmeden defalarca konuştuk. TCK’nin 301. maddesi dahil bu tür maddelerin düşünce ve ifade özgürlüğünü tehdit altında tuttuğunu söyledik. Bu düşüncelerimizi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a, Adalet Bakanı Cemil Çiçek’e defalarca ifade ettik. Bu tür davaların açılabileceğini anlattık. Bize Adalet Bakanı’nın verdiği cevabı dün gibi hatırlıyorum: ‘‘Sanmıyorum, bakalım uygulamayı görelim.’’ Uygulamayı sanırım Adalet Bakanı Çiçek yeterince görmüştür. Üstelik bu uygulama şimdi militan bir saldırgan grubun da olaya katılmasıyla ürkütücü boyutlarda sürüyor. Bu ülkenin yazarı çizeri, bir grup aşırı milliyetçinin anlamsız şikâyetleriyle mahkemeye veriliyorlar. Sonra bir kamu davasında ‘‘müdahil’’ ne demek diyen de olmuyor. Salona avukat cüppesiyle giren bir grup terör ortamı yaratarak yargılamayı çığırından çıkarıyor. Geçmişte düşünce ve ifade özgürlüğü tehdit altında olan yazarlar, çizerler şimdi aynı zamanda linç tehdidi altında mahkemelere gelmek zorunda kalıyorlar. Ortaya çıkan tablo umut kırıcı. Mahkeme Elif Şafak’ın tek celsede aklanmasıyla sonuçlandı. O zaman insan şunu soruyor: Bir celsede aklanmayla sonuçlanacak bu davaları açanların gereken duyarlığı göstermedikleri ortaya çıkmıyor mu? Çünkü açılan her dava, sonuçları ne olursa olsun bir gerginlik ortamı yaratıyor. Yargılanan insanlar üzerinde yıpratıcı etkiler yapıyor. ??? Bu dava bitti, ancak Türkiye’nin düşünce ve ifade özgürlüğüne ilişkin sorunları sürüyor. Bu konuda hükümet büyük sorumluluk taşıyor. Yargı büyük sorumluluk taşıyor. İşin en acı yanı ise ana muhalefet partisinin tutumu. Düşünceyi hedef alan bu tür duruşmalarda, başta lideri Deniz Baykal ve CHP yöneticilerini görmek istiyoruz. ‘‘Neden insanları yazdıkları, çizdikleri nedeniyle yargılıyorsunuz’’ diye sormalarını bekliyoruz. Gördüğümüz manzara ise en hafif deyimiyle üzüntü verici. Çünkü Deniz Baykal ve CHP yöneticileri, 301. maddeyi savunmakla kalmıyor, davanın açılmasına neden olan Kerinçsiz’lerin paralelinde konuşuyorlar. Üzücü, umut kırıcı. Bu ülkenin gerçek bir muhalefete ihtiyacı var. Özgürlükleri savunacak, demokrasiyi savunacak, emekçilerin uğradığı haksızlıkların karşısına dikilecek, aydınlara yönelik saldırılara karşı çıkacak bir muhalefet arıyoruz. ??? Türkiye’nin yeniden anlamsız bir gerginliğin içine sokulmasını isteyenler var. Bundan rant elde ettikleri de ortada. Ancak, siyasi partiler ve muhalefet ne için var? Çok da önemli olmayan pek çok konuda AKP’ye kararlı şekilde karşı çıkan CHP, iş özgürlüklere gelince AKP’nin yanında saf tutuyor. İlginç ve dikkat çekici. Bu davaların durdurulması, bu tür yargılamaların sona ermesi için daha ne bekleyeceğiz? Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesi özetle ‘‘Türklüğe hakaret’’i önlemeyi amaçlıyor. Şimdi bunca yaşanan acı tablodan sonra yazarlarını mahkeme kapılarında süründüren manzaralar, ‘‘Türklüğü’’ daha çok rencide etmiyor mu? ??? Şimdi bu duruşmayı atlattık. Ancak macera bitmedi. Yüzlerce polisin, savcının, yazarın, çizerin işi gücü bırakıp mahkeme kapılarında zaman tüketmesi anlamsız değil mi? Siyasi irade polisiye önlemlerle bu işi geçiştirdiğini sanıyorsa yanılıyor. Bu kanunlarla ve bu hukuk mantığıyla daha çok uğraşmaya devam ederiz. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle