27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 21 EYLÜL 2006 PERŞEMBE OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Konuşkan Başbakan!.. Başbakan, bulunduğu konumla hiç bağdaşmayan ve bağdaşması da olanaksız olan bir üslupla konuşurken toplumun değer yargılarını ayaklar altına almakta ve bunu yaparken de yurttaşlara hakaretler yağdırmaktan geri kalmamaktadır. PENCERE Cumhurbaşkanı Sezer’in Saygın İşlevi... Gerici, şeriatçı, dinci, üçkâğıtçı, satılık bütün İslamcılar, Cumhurbaşkanı Sezer’e saldırı yarışında birbirlerini sollamaya çalışıyorlar... Cumhurbaşkanı Sezer tam hedef!.. Doğaldır. ? Peki, gerçekte doğal mıdır?.. Hayır!.. Cumhurbaşkanı Sezer’in yaptığı ne?.. İşlevi ne?.. Elindeki anayasal yetkileri kullanarak laik ve sosyal hukuk devletini takıyyeci iktidarın saldırılarından olabildiğince korumaya çalışmak... Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti yıkmak isteyen AKP iktidarı, karşısında zorlu bir Cumhurbaşkanı buldu... Sessiz.. Dengeli.. Sakin.. Kararlı... Ama, söyleyeceklerini inceden inceye tartarak, eylemlerini kılı kırk yararak, yapacaklarının tümünü temel devlet hukukunun gözeneklerinden geçirerek gerçekleştiren Sayın Sezer, takıyyeci iktidar için bir karabasana dönüşmüştür... Sezer olmasaydı, takıyyeci iktidar bugün nerede olacaktı?.. Bu sorunun yanıtını madde madde ortaya dökmek, dincilikten gözü dönmüş iktidarın zamirini gözler önüne sermek demektir. ? Peki, Sezer’den sonra ne olacak?.. Şaka değil bu soru... Çankaya takıyyeciler tarafından teslim alınırsa ya da işgal edilirse laik Cumhuriyetin ruhuna bir fatiha okumaktan gayrı yapılacak iş yoktur... Başbakanlık.. Hükümet.. Meclis.. Belediyeler.. Bunlara bir de Cumhurbaşkanlığı’nı eklediniz mi takıyyeciler, dinciler, İslamcılar tüm devleti teslim almış olacaklar... ? Cumhurbaşkanının yetkileri 12 Eylül Anayasası’yla güçlendirilmişti... Amaç Çankaya’ya oturacak olan Kenan Evren’in yetkilerini arttırmaktı... Kime niyet?.. Kime kısmet?.. Sayın Ahmet Necdet Sezer, AKP iktidarında, Cumhurbaşkanlığı yetkilerini laik, demokratik, sosyal Cumhuriyeti koruyup savunmak yolunda kullandı... Ama Tayyip Erdoğan ya da bir benzeri Çankaya’ya çıktığı zaman Cumhuriyet Devleti tam anlamında İslamcıların eline geçmiş olacak... Gidiş o gidiş... O.Doğu SİLÂHÇIOĞLU D üzeysiz bir üslupla ‘‘Ağzı olan herkes konuşuyor’’ diyen Başbakan’ın, nedendir bilinmez kendisi hiç susmuyor!.. Birkaç gün önce ‘‘Sokağın dilini biliriz’’ başlığıyla kamuoyuna aktarılan söyleminin ayrıntıları gazete sayfalarında yer aldı. ‘‘Sokaktaki insanın düşüncelerini anlayabilmek’’ ya da ‘‘argoyu kullanabilmek’’ gibi farklı iki şekilde yorumlanabilecek bu ifadenin hangi anlamda kullanıldığı pek anlaşılamadı!.. Öngörüler iyimser yönde olacak ki; bu söylemin ikinci anlamı üzerinde duran olmadı!.. Ancak yapılsaydı; bu yöndeki bir yorumun da yanlış olmayacağı ortadaydı. Çünkü Başbakan, Türkiye’de argo sözcük ve deyim kullanımının yaygınlaşmasına çok büyük katkıda bulunmaktaydı!.. Bu yetmiyormuş gibi, yönettiği ülkenin yurttaşlarına hakaret dolu ifadeler yöneltecek kadar işi çığırından çıkarmıştı!.. Tanımlarından biri de ‘‘sokak dili’’ olan argonun, dünyada bir başbakan tarafından benimsenme talihsizliğini yaşayan başka bir ülke var mıdır bilinmez ama, Türkiye bugün böyle bir gerçekle karşı karşıyadır!.. Bu ülkenin başbakanı, bulunduğu konumla hiç bağdaşmayan ve bağdaşması da olanaksız olan bir üslupla konuşurken, toplumun değer yargılarını ayaklar altına almakta ve bunu yaparken de yurttaşlara hakaretler yağdırmaktan geri kalmamaktadır. Birey bazından Türk ulusuna yöneltilen bu hakaretler, yurttaşlarımızın bilinen terbiye anlayışı içinde, biraz da yerinde bir davranışla karşılıksız bırakılmaktadır. argoyu ya da sokak dilini, kendi yaşamının parçası haline getirmiş kişilerin iç dünyasını anlayabilmek, ancak onlar gibi toplum dışında kalabilmekle mümkündür. Türk ulusu böyle bir yapılanma içinde olmadığından argo kullanan kişilerin ruh halini anlayabilmekte güçlük çekmektedir. Rastlantıyla da olsa, belli mevki ve makamlara ulaşmış, devlet ciddiyetinden uzak kişilerin, çeşitli uygulamaları yanında argo ile de neden olduğu yıkımın ulaştığı boyutları endişeyle izlemektedir. Bilmek ve konuşabilmek Bu ülkede sokak dilini bilen kişi yalnızca Başbakan değildir. Türkiye’de çok kişi, kendisine hakaret eden kişi kim olursa olsun, ona en azından aynı sözcükleri kullanarak eşit derecede karşılık verebilecek ya da misliyle mukabelede bulunabilecek şekilde deyimler üretme yeteneğine sahiptir. Ne var ki yurttaşların büyük bir kısmı, böyle bir durumla karşılaştıklarında, geleneksel Türk terbiyesi sınırları içinde kalarak, bulundukları ortamda çirkin ifadeler kullanmaktan ve düzeysizlik örneği sergilemekten kaçınmakta ve çoğunlukla da suskun kalmayı tercih etmektedir. Tabii bu arada kendilerine hakaret eden kişiye karşı besledikleri duygu ve düşünceleri öğrenebilmek de mümkün olamamakta, içlerinden verdikleri yanıt ya da karşılık bilinmez kalmaktadır. Belki de bunun böyle olmasında yarar bulunmaktadır. Çünkü bu tepkisizlik, muhatap bile alınmayan kişiye, ne kadar düzeysiz bir davranış sergilediğini hatırlatma olanağı tanımaktadır!.. Toplumda belli bir düzeye gelmiş kişiler için geçmişi nereye dayanırsa dayansın önemli olan; sokak dilini bilmek değil, kişisel ve kurumsal yaşamda bu dili konuşmamaktır. sisteminin yarattığı boşluklardan yararlanarak azınlık oylarıyla yönetimi ele geçirmiş bir başbakanın hakaret dolu söylemlerine, onu işbaşına getiren azınlık kadar çoğunluk da hedef olmaktadır. Fakat artık Türkiye’deki siyasal bilinçlenme, bunun bu şekilde sürüp gitmeyeceğine ilişkin işaretleri vermeye başlamıştır. Başbakan olmanın sağladığı dokunulmazlık ayrıcalığıyla, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına, dolaylı olarak da Türk ulusuna hakaret eden, ulusal değerlere saldırıda bulunan bir siyasal yöneticiye karşı yükselen sesler giderek artmaktadır... Gelişmeler karşısında Başbakan için tek kurtuluş yolu Çankaya’ya çıkmak gibi görünse de, geçmişte ve bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal niteliklerine karşı olan tutum ve davranışları; eylem ve söylemleri nedeniyle, bunun da artık bir çözüm olamayacağı ve önünde sonunda ‘‘Yüce Divan’’da sanık sandalyesine oturtulacağı ortaya çıkmıştır. Başbakan da bu gerçeği görmeye başlamıştır. Merak konusu Türkiye’de bu gelişmeler yaşanırken argo ya da sokak dilini bilmekle övünen Başbakan’ın ABD’ye yapacağı gezinin tarihi de yaklaşmaktadır. Başbakan’ın ABD Başkanı tarafından ‘‘kabul edilecek olması’’, yakın gündemi oluşturmaktadır. Türk ulusunun bireylerine hakaret içerikli ifadeler kullanmaktan kaçınmayan ve bundan çekinmeyen bir başbakanın, ABD Başkanı karşısında nasıl bir tavır takınacağı; ‘‘Büyük Ortadoğu’’, ‘‘ılımlı İslam’’, ‘‘Kuzey Irak’’, ‘‘bölücü/ayrılıkçı hareket’’, ‘‘Kıbrıs’’, ‘‘Lübnan’a asker sevki’’ başta olmak üzere, değişik konularda Türkiye’nin hak ve çıkarlarını nasıl bir söylemle koruyacağı merak edilir olmaya başlamıştır. Ülkesinde kendi yurttaşlarına hakaret edebilecek kadar düzeysiz üslupla konuşan bir başbakanın, bir yabancı devlet başkanıyla da aynı üslupla konuşabileceğini ileri sürenler çıkmıştır!.. Bu nitelikteki bir başbakanın; ulusunun ve ülkesinin hak ve çıkarlarını savunmak için yabancı bir devlet başkanı karşısında dik bir duruş sergileyebileceğini belirtenler olmuştur!.. Umulur ki öyle olsun!.. Başbakan eğer öyle davranabilirse; üstlenmiş olduğu bir görevi ilk kez olsun yerine getirirken, gelecekte kendisi için kaçınılmaz görünen yargılama safhasında, ‘‘iyi hal’’den yararlanabilmenin koşullarını da oluşturmuş olacaktır!.. Kim bilir?.. Belki de bu; Başbakan için bir son fırsattır!.. Düzeysiz üslup Yazılı kaynaklar düzeysiz üsluba değinirken; ‘‘argo’’ ya da ‘‘sokak dili’’ne ilişkin değişik tanımlar ortaya koymaktadır. Bunlar arasında; ‘‘Toplum dışı insanların kullandıkları küfürlü, kaba, gizli anlamı olan sözcüklerle dolu konuşma biçimi’’, ‘‘Başıboşlar, hırsızlar gibi toplum düzeninin dışında kalan kişilerin kendi aralarında kullandıkları özel sözcük ve deyimler’’, ‘‘Serserilerin, külhanbeylerinin kullandığı söz ya da deyimler’’ tanımları da yer almaktadır. Bu kadar olumsuz tanımları olan Kaçınılmaz son Hakarete vardırdığı söylemlerinin boyutu bireylerle birlikte ulusu da kapsayacak şekilde genişleyen bir başbakanın; bir ülkede değil göreve devam etmesi, toplumun karşısına çıkması bile olanaksızdır. Gerçek demokrasilerde buna rastlamak mümkün değildir. Ne var ki Türkiye’de farklı bir demokrasinin varlığı bu resim için altyapı oluşturmaktadır. Seçim ADAPAZARI 4. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ TAŞINMAZIN AÇIK ARTIRMA İLÂNI Örnek No : 27* Dosya No: 2005/816 Tal. Satılmasına karar verilen (aşınmazın cinsi, niteliği,kıymeti, adedi, önemli özellikleri: Adapazarı, Merkez, I, Bölge, Semerciler Mahallesinde kain, lapunun 55 pafta, 348 ada, 10 parsel sayısında kayıtlı, 785,70 m2 miktarlı, kat irtifaklı arsada 40/2760’şar arsa paylı zemin kal 15 ve 16 bağımsız bölüm nolu, dükkan nitelikli taşınmazların tamamı. Taşınmazın İmar Durumu: Dosyada mevcut Belediye İmar Planlarında taşınmazların bulunduğu parsel Ticaret Bölgesi olarak ayrılan alanda kalmaktadır. Taşınmaz B2 kat yapı nizamına tabidir. Taşınmazın Evsafı: Satışa konu taşınmazların yer aldığı bina Adapazarı Merkez Semerciler Mahallesi Lüleci Sok. No; 16 adresinde bulunmaktadır. Bina konum olarak Çark Caddesine açılan Lüleci Sokağına cepheli olup; Çark Caddesine yaklaşık 60 m.. mesafededir. Çark Cad. ile Sedat Kirtepe Caddelerinin kesiştiği ışıklı kavşağın da 150 m. kadar doğu kesiminde yer almaktadır. Yakınlarında Dr. Nuri Albayrak İlköğretim Okulu, Atatürk Lisesi, Subay Gazinosu, Lojmanlar vs. gibi yapılar mevcuttur. Atatürk Bulvarı’na da 500 m. uzaklıktadır. Etrafı tamamen konut ve değeri yüksek işyerleri şeklinde yapılaşmıştır. Yapılan zemin katları işyerleri, mağazalar ve alışveriş merkezleri şeklindedir. Taşınmazlar düz bir arazide yer almaktadır. Tüm belediye ve altyapı hizmetleri mevcuttur, Şehir merkezinde olduğundan ulaşım sorunu yoktur. Taşınmazların bulunduğu ana taşınmaz zemin+3 kat olmak üzere toplam 4 katlıdır. Binanın dış cepheleri sıvalı ve boyalıdır. Üzerinde ahşap çatısı mevcut olup; marsilya kiremit örtülüdür. Zemin katın tamamı işyerleri olarak düzenlenmiştir. İç kısımda pasaj koridoru mevcut olup; dükkanlar koridora ve dış cephelere dizilmişlerdir. Satışa konu dükkanlar ana taşınmazın arka kesiminde yer almakta olup; hem yan giriş boşluğuna ve hem de pasaj koridoruna cephelidirler. Sokaktan bakıldığında binanın sağ arka kenarında bulunmaktadırlar. Sokağa yaklaşık 25 m, mesafededir. Birbirine bitişik olan dükkanların ön ve arka cephelerinde demir doğramaları yapılmış camlı kapıçerçeveleri vardır İç kısımda zeminler paridyen (parça mermer) kaplı, duvar ve tavanları cıvalı ve plastik boyalıdır. Dükkanları her birinin derinliği 5.50 m. olup; 16’şar m2 kullanım alanına sahiptirler. Her iki dükkanın özellikleri de aynıdır. Dükkanların bulunduğu pasajdaki diğer dükkanlar genellikle boş olup pasaj bakımsız durumdadır. Taşınmazın Kıymeti: Bilirkişi tarafından satışa konu taşınmazlardan 15 nolu dükkana 14.000,00 YTL, 16 Nolu dükkana da I4.000,00.YTL kıymet takdir edilmiştir. Satış Şartları 1 Taşınmazların birinci satışı 03.11.2006 tarihinde Ankara Cad, Eski Garajlar İçi Sakarya Büyükşehir Belediyesi Mezat Salonunda; a) 15 nolu dükkanın satışı saat 11.00 11.10 arasında, b) 16 nolu dükkanın satışı saat 11.20 11.30 arasında açık attırma suretiyle yapılacaktır. Bu artırmada tahmin edilen değerin % 60’ını ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamı ve satış giderlerini geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok artıranın taahhüdü saklı kalmak şartıyla; 13.11.2006 tarihinde aynı yer ve saatlerde ikinci artırmaya çıkarılacaktır. Bu artırmada da rüçhanlı alacakların alacağını ve satış masraflarını, takdir edilen kıymetinin % 40 ‘ını geçmek şartı ile en çok arttırana ihalesi yapılacaktır. 2 Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen değerin % 20’si oranında pey akçesi veya bu miktar kadar banka teminat mektubu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı istediğinde (10) günü geçmemek üzere süre verilebilir. Taşınmazı satın alanlar, ihaleye alacağına mahsuben iştirak etmemiş olmak kaydıyla, ihalenin feshi talep edilmiş olsa bile, satış bedelini derhal veya verilen süre içinde nakden ödemek zorundadırlar . İhale damga pulu, KDV.tapu alım harcı ve masrafları alıcıya aittir. Tellaliye, tapu satım harcı ve birikmiş vergiler satış bedelinden ödenir. 3 İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgilerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını özellikle faiz ve giderlere dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile (15) gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır; aksi takdirde hakları tapu sicil ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaktır. 4 Satış bedeli hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse İcra ve İflas Kanunu’nun 133 üncü maddesi gereğince ihale feshedilir. İki ihale arasındaki farktan ve %10 faizden alıcı ve kefilleri mesul tutulacak ve hiçbir hükme hacet kalmadan kendilerinden tahsil edilecektir. 5 Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup gideri verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6. Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2005/816 Talimat sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ilan olunur. (İİK m. 126) İlgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahildir. (Basın: 45465) Fındığın Ağlatan Fiyatı Enver TOPALOĞLU rdu’da 31 Temmuz’da düzenlenen ve seksen bin kişinin katıldığı büyük fındık mitinginden sonra geriye protesto tartışmalarıyla birlikte yeni sezonda fındık fiyatının ne olacağına yönelik sorular kalmıştı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, miting sonrasında hükümete yönelik eleştirileri yanıtlarken kamuoyuna yanlış bilgiler aktarınca, bu kez yalnız yöre halkından değil, toplumun değişik kesimlerinden de tepki görmüştü. Miting sırasında Samsun Trabzon karayolunun trafiğe kapatılması sonucu iki kişinin cankurtaranla hastaneye giderken yolda öldüğünü açıklayan Başbakan’ı, Ordu İl Sağlık Müdürü yalanlamıştı. O gün ‘‘protestocular tarafından yolun trafiğe kapatılması sonucu ölüm söz konusu değil’’di. Üreticilerin büyük bir bölümünün ilgi gösterdiği mitingde hükümete yönelen eleştirilerin nedeni, geçen yıl 6 YTL civarında belirlenen fındık fiyatının yılın başından itibaren düşmeye başlaması ve 2 YTL ’ye kadar gerilemesinin yanı sıra fındığını FİSKOBİRLİK’e satan üreticinin parasını alamaması sonucu sabırların taşmasıydı. Başbakan Erdoğan’ın Giresun’da AKP kongresindeki konuşmasında FİSKOBİKLİK’i eleştirmesi de fiyatın düşüşünü hızlandırmıştı. Ordu ve Giresunlu üretici için fındık bir tarım ürünü olmaktan öte anlamlar içeriyor. Bunu yılbaşından itibaren fiyatın düşmesinden etkilenen üreticinin yakınmalarının yanı sıra fındığın yöre kültüründeki yerine bakarak da anlamak olası. Başka hiçbir yörede bir ürün, O fındık ölçüsünde folklorik kültüre etki etmemiştir. Fındık bahçeleri coğrafyasının kadim bir parçası olan Ordu ve Giresun yöresine ait birçok türküde fındık sözcüğü değişik anlamlar kazanarak yer alır: ‘‘Bahçeye gel bahçeye kuru fındık bulursun’’... ‘‘Fındık dalda tekleme kız saçların ekleme’’... ‘‘Bir fındığın içini yâr senden ayrı yemem’’... ‘‘Daracık daracık sokaklar kızlar fındık ayıklar’’... vb. Yörenin türkülerinde fındığın yeri elbette bu kadarla sınırlı değil ve bunlara daha onlarcasını eklemek olası... Yöre halkıyla birlikte yaklaşık sekiz milyon kişinin yaşamını etkileyen bir ürün fındık. Durum böyleyken AKP hükümeti işbaşına geldiğinden bu yana yöre halkının mağduriyetini dile getiren çığlığını duymazlıktan gelmiş ya da onlara aldırmadığını göstermiştir. Üreticinin tepkisini göz ardı eden hükümet, üreticinin mağduriyetini gidermek yerine daha çok canının yanmasına neden olan ve gelecekte sonuçları büyük tahribata yol açacak siyasetini sürdürmektedir. Fındık üreticisi ağustos ayında bir yandan ürününün hasadıyla ilgilenmiş, bir yandan da endişeyle yeni fiyatı beklemeye koyulmuştur. Bu dönemde sadece üreticiler değil, bütün yöre insanı fındığın maliyetiyle kaça satılacağı dışında başka bir şey düşünemeyecek duruma gelmiştir. Üretici adeta sözcüğün tam anlamıyla perişan durumda bir hasat dönemi geçirmiştir. Hükümetin eylülün ilk haftasında duyurduğu 4 YTL ’lik alım fiyatı ise gerçek anlamda hayal kırıklığı yaratmıştır. Üretici kesimlerden yapılan açıklamaya göre, belirlenen yeni fındık fıyatı, ancak bir kilo fındığın maliyetine eşittir. Ayrıca hükümetin belirlediği kalitede fındığın, toplam rekoltenin ancak yüzde yirmisini oluşturduğu belirtilmiştir. Dünya fındık üretiminin yüzde seksenini elinde bulunduran Türkiye, dış piyasaların baskısına boyun eğerek etkili olabileceği bir pazarda gücünü yitirirken önemli bir ekonomik ve sosyal soruna da neden olmaktadır. Kadim fındık yöresi olan Giresun ve Ordu’da geçimini bu yolla sağlayan üreticinin, ürününü maliyetinin altında bir fiyattan satması, ülke için gelecekte sonuçları beklenenden de büyük olacaktır. Fındık üretiminden vazgeçilmesi gündemdedir. Ancak bu yörenin fındık alanlarında başka bir ürünün tarımının yapılması da söz konusu değildir. Büyük bir nüfus işsizlik tehlikesiyle karşı karşıyadır. Geçimini fındık üzerinden sağlayan yalnızca üretici değildir. Her tarım ürününde olduğu gibi fındıkta da hasatla birlikte o döneme kadar geçen süreçte göz ardı edilmemesi gereken önemli bir istihdam gerçekleşmektedir. Hükümetin fındık üreticisinin ve yöre halkının aylardır yükselen sesini ve tepkisini handiyse hiçe sayarak beklentilerin ve maliyetin çok altında bir fiyat açıklaması için söylenecek çok şey var kuşkusuz. Ancak fındığın ağlatan fiyatına karşılık ödenecek bedelin bugün olduğundan daha ağır olacağı da açık görünüyor. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle