19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 EYLÜL 2006 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Yükseköğretim Strateji Raporu Raporun, yükseköğretimde kalitenin arttırılması ve bu amaca yönelik olarak liyakata dayalı düzenlenmiş bir rekabet ortamının yaratılması önerisi de asla serbest piyasa ağırlıklı modelden esinlenen bir yaklaşımın ürünü olarak değerlendirilmemelidir. PENCERE CUMOK’la Söyleşi 1 CUMOK ‘Cumhuriyet Okuru’nun kısaltılmışı... Öteki gazetelerde var olmayan bir kimlik ve kurumlaşma Cumhuriyet’te oluştu... Anlamı ne bunun?.. Özel bir anlam... Cumhuriyet’in kimliğini saptayan, yayın denetimi yapan, tarihsel omurgasını oluşturan, felsefesini benimseyen, fikirsel pusulasını izleyen okur kurumlaşması öteki gazetelerde yok!.. Bu oluşumun dünyada bir başka eşine de rastlanmıyor... Elinizdeki gazete ne zaman yön değiştirmek yanılgısına sürüklense, CUMOK müdahale ediyor... Cumhuriyet’in gücü sayısı ne olursa olsun bu denli yüksek, duyarlı düzeyde bir CUMOK kitlesinin fikirsel aydınlığından ve kararlılığından kaynaklanıyor... ? Cumhuriyet’in gerçek kurucusu Atatürk’tür; Yunus Nadi anılarında yazar; Gazi demiş ki: Çocuk!.. İstanbul’a git, Cumhuriyet’i kur!.. Nadir Nadi bu çizgide bir gazeteyi 1940’larda aldı, 1990’lara getirdi... Bugün Cumhuriyet’in sahibi ve patronu çalışanlardan oluşan Vakıf’tır; bu gerçeğin çevresinde üretilmek istenen bütün dedikodu ve söylentiler palavra... ? Başyazarımız Nadir Nadi 1991’de gözlerini yaşama kapadı... 1991, Sovyetler’in çöküş yılıdır... Dünya dengeleri altüst oldu... Bu altüst oluştan yararlanmak kurnazlığını kullananlar Cumhuriyet’i fikirsel yörüngesinden saptırmak istediler; ama, karşılarına CUMOK çıktı; 1992’de Cumhuriyet fikirsel ve tarihsel yörüngesine girmek zorunda kaldı... Ne kadar haklı olduğumuz bugün tüyler ürpertici çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır... ? Türkiye’deki medya bir süreden beri çarpık ve çapraşık bir döneme girmiştir... Dinci medya iktidar desteğiyle güçleniyor; bu kesimin başında Fethullah Gülen geliyor; kendisi Amerika’da ‘‘el altında’’ yaşamaktadır... Dinci medya her gün 650 bin gazeteyi tüm Türkiye’de bedava dağıtabilecek bir parasal gücü elinde tutmaktadır... Salt bu örnek bile basının çarpıklığını sergilemeye yeter de artar... Dinci medya dışında üç büyük işadamımızın medya grupları onlarca gazete, televizyon, radyo ile etkinlik gösteriyorlar... Bu iki grubun dışında kendisine özgü yapısıyla Cumhuriyet var... Var; ama, Cumhuriyet herhangi bir tarikata, holdinge, iş grubuna bağlı olmadığı için en ‘‘pahalı’’ gazetedir; üstelik bu ‘‘pahalı’’ gazete fiyatını yükseltmek zorundadır... Ne yazık ki Türkiye’de gerçekleri yazmak ve okumak pahalıya patlıyor... ? Pahalı sözcüğü Türkçede geniş ufuklu bir anlam taşır... Kimi zaman ‘pahalı’ can pahasıdır... Cumhuriyet’te bunun örnekleri sergilendi... Kimi zaman yalnızlıktır... Cumhuriyet 91 yılından bu yana tüm dünyada tezgâhlanan, Türkiye’de ve de medyamızda çok rağbet gören ‘Yeni Dünya Düzeni’ propagandasına hiçbir zaman teslim olmadı; bunun yalnızlığını yaşadı ve ceremesini de çekti... ‘Yeni Dünya Düzeni’nin maskesi bugün Ortadoğu’da iyice düşmüştür... Ne yazık ki haklı çıktık!.. ? Ancak Cumhuriyet’in gerçekleri dile getirebilmesi için medyadaki iki grup dışında bağımsızlığını koruyabilmesi gerek... CUMOK’lara güveniyoruz!.. Çankaya’da Yan Gelip Yatmak! Yeni cumhurbaşkanımız kim olacak? Bu öyle bir soru ki, yanıtlaması, hem çok kolay, hem de çok zor!.. Önce aday çok! Kendini Çankaya’ya uygun görenlerin sayısı az değil!.. Eskiden de böyle miydi, diye düşünüyorum. Yoktu öyle bir şey, öyle bir heves, kendini böyle yüce bir göreve, bir sorumluluğa yakıştırabilmek!.. Önce Başbakan Tayyip Bey var. Sonra Meclis Başkanı Arınç var... Devlet bakanları var. Ankara Belediye Başkanı bile var! TBMM’deki AKP oylarını toplayabileceğine inanan milletvekillerini de unutmayalım. Her gönülde arslanlar yatmıyor mu? ??? Bakın, Yargıtay Başkanı Osman Bey’i bile Cumhurbaşkanlığı’na aday gösteren çevreler var... Hele son günlerde ‘‘Laikliği yeniden tanımlamak gerek’’ demesi, Çankaya’da kendi anlayışlarına uygun birini görmek isteyenleri ne kadar sevindirdi, yazılar, övgüler!.. Yedi yıl önce Bülent Ecevit uzak görüşü, geniş deneyimi ile, Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer’e, Çankaya adaylığını önermişti. Kısa zamanda, Sayın Sezer’in Çankaya’ya en çok yakışan cumhurbaşkanlarımızdan biri olduğunu gördük, yaşadık. Bir soruşturma yapılsa, halkımızın büyük çoğunluğunca en çok güvenilen kişinin Sezer olduğu ortaya çıkacaktır. ??? Bilmem Sayın Recep Tayyip Bey, Çankaya’ya çıkmak istiyor mu? Daha ellili yaşlarda genç bir adam!.. Başbakan olarak, daha yapması, gerçekleştirmesi gereken nice işleri var. Ne yapacak Çankaya’da, ‘‘yan gelip yatacak’’ ama hükümet, parti işlerine eskisi gibi karışamayacak!.. AKP’nin içinde de Çankaya özlemi çeken pek çok insan var. Başta Arınç Bey, ardından bakanlar, hatta ünlü milletvekilleri. Parlamento dışından da Çankaya heveslileri az değil!.. İçlerinden biri de söylendiğine göre Yargıtay Başkanı Osman Bey’miş!.. Boşuna söylememiş, ‘‘Laikliği yeniden yorumlamak gerek’’... Bu söz, AKP yanlısı kalemleri bir anda coşturmuş. Osman Bey Çankaya için en uygun bir aday sayılmaya başlanmış... ??? Dillerde konuşulan bir başka aday da eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Paşa... Eşinin başı açık, çağdaş giyimli. Paşa da ‘‘demokrasi âşığı’’. Sakin, dengeli bir kişiliği var. Başbakan’la ‘‘şeker gibi’’ anlaştığını da söylememiş miydi? Kendisine ‘‘hocam’’ diye seslenildiğini de unutmayalım... AKP’nin, Türkiye Cumhuriyeti’ni biçimlendirme çabasını sürdürebilmesi için, Çankaya’da ‘‘demokrasi’’den yana bir insanın bulunması gerekmez mi? Hem yedi yıl sonraki yeni bir Çankaya seçiminde Tayyip Bey’e de sıra gelmiş olmaz mı? ??? Hesap iyi de zamana dayanır mı? Hani ne derler, ‘‘evdeki hesap çarşıya uymaz’’... Bugün gider, yarın gelir. Akla hayale sığmaz, yeni durumlar getirir... Prof. Dr. Fikret ŞENSES ODTÜ İktisat Bölümü liği, fırsat eşitliğini toplumsal eşitsizliklerin azaltılması amacına yönelik olarak da asla vazgeçilemez bir hedef olarak benimsemesidir. Bilgi toplumuna geçiş sürecinin var olan eşitsizlikleri daha da arttırma olasılığı karşısında raporun bu vurgusu son derece önemlidir. Rapor, yükseköğretimin sorunlarının önemli bir kısmının önceki eğitim süreçlerinden kaynaklandığı noktasından hareketle düşük gelirli toplum kesimlerinin yükseköğretime erişiminin karşısındaki engelleri de önceki eğitim kademelerinde gözlenen bölgelerarası ve değişik lise türleri arasındaki fırsat eşitsizliğiyle ilişkilendirmektedir. Bu bağlamda okullaşma oranının kısa sürede hızla arttırılarak yükseköğretim sisteminin bugünkü seçkinci yapısından arındırılmasını ve sistemin bu doğrultuda nicel ve nitel açılardan bir atılım yapmasını amaçlamaktadır. ükseköğretim Kurulu’nun 3 Temmuz 2006 tarihinde Cumhurbaşkanı’na sunduğu Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi başlıklı rapor kamuoyunda genellikle olumlu karşılandı. Bu yazıda raporu hazırlayan komisyonun bir üyesi olarak raporun kamuoyuna yeterince yansımayan kimi özelliklerine değinmek ve temel bakış açısı içinde ön plana çıkan stratejik hedeflerini vurgulamak istiyorum. Raporun en çarpıcı özelliklerinden biri, ülkenin önde gelen sorunları arasında yer alan yükseköğretim konusuna önyargısız ve eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşmasıdır. Belli başlı sorun alanlarını belirleyerek çözüm önerileri geliştirme çabası içinde olması, konuyu bütün paydaşların görüşüne açması, raporun ancak bu süreç sonunda istenen olgunluğa ulaşabileceğini en baştan kabullenmesi ve yasal düzenlemelerin ani geçişler yerine bu süreç tamamlanıp belirli bir oydaşma sağlandıktan sonra yapılmasını önermesi toplumsal yaşamımızdaki dayatmacı yaklaşımlarla taban tabana zıt bir örnek oluşturmaktadır. Raporun, Yükseköğretim Kurulu’nun yetkilerini denetleyici ve yönlendirici bir çerçeveyle sınırlaması ve üniversitelerin hareket alanını kendi tarihlerini oluşturabilmeleri için genişletmelerini amaçlaması da bu yaklaşımın bir yansıması olarak değerlendirilmelidir. Bu yaklaşımıyla rapor, üniversitelerimize hâkim olmasını önerdiği saydam, katılımcı ve tümüyle demokratik yaklaşım doğrultusunda en baştan olumlu bir adım atmış olmaktadır. Raporun ön plana çıkan bir diğer özel Y rasın serbest piyasa güdümlü yaklaşımlardan korunması gerektiğine işaret etmektedir. Bu bağlamda yükseköğretimi, özel kesim tarafından sunulduğunda dahi bir kamu malı olarak görmekte ve bu özelliğinin korunması için gerekli denetim mekanizmalarının kurulmasını önermektedir. Yayın endeksi Raporun, yükseköğretimde kalitenin arttırılması ve bu amaca yönelik olarak liyakata dayalı düzenlenmiş bir rekabet ortamının yaratılması önerisi de asla serbest piyasa ağırlıklı modelden esinlenen bir yaklaşımın ürünü olarak değerlendirilmemelidir. Aksine, üniversite öğretim elemanlarının uluslararası yayın endekslerince taranan dergilerdeki yayınlarına odaklanmış ve öğretim elemanlarını diğer akademik ve toplumsal etkinliklerden yabancılaştıran bugünkü kısır atama ve yükseltme ölçütlerinin ötesine geçen ve bilgi üretimi yanında eğitim kalitesini, kentsel ve bölgesel sorunları önemseyen ve toplumsal yararı gözeten canlı bir akademik ortamın ve kendi içinde etkileşen bir akademik topluluğun ortaya çıkmasını hedeflemektedir. Raporun, yükseköğretim sistemi içinde vakıf üniversitelerinin payının 2025 yılında bugünkünün yaklaşık iki katına çıkarılması hedefi kanımca sistemin özelleştirilmesi yönündeki önyargılı bir tercihten değil, yükseköğretimde okullaşma oranının arttırılması için gerekli kaynakların kamu kesimi tarafından karşılan(a)mayacağı kaygısından kaynaklanmaktadır. Var olan özelleşme eğiliminin bir parçası olan (paralı) ikinci öğretimin sistem içindeki payının anılan süre içinde giderek azaltılması hedefi bu kanıyı doğrular niteliktedir. Neoliberal bakış açısının rapordaki diğer sınırlı yansımaları ise bu bakış açısının son çeyrek yüzyılda topluma hâkim olduğu ve yükseköğretim kuruluşlarını piyasa odaklı yollarla da kaynak yaratma zorunluluğuyla karşı karşıya bıraktığı gerçeği ışığında değerlendirilmelidir. Rapor, yükseköğretim kurumlarında görev yapan akademik ve diğer personelin çeşitli engel ve güçlükler karşısında bugüne kadar sağladığı başarıları kabullenmekle birlikte çağdaş düzeyi yakalayabilmek için kapsamlı bir atılımın gerekli olduğunu ve bunu gerçekleştirebilmek için yeterli kaynağın ayrılmasının zorunlu olduğunu çok çarpıcı bir biçimde ortaya koymaktadır. Bu doğrultuda nicel hedefler yanında eğitim kalitesinin yükseltilmesi, araştırma etkinliklerinin ve kamu hizmeti üretiminin arttırılması bağlamında niteliksel hedefler koymaktadır. Kültürel miras Rapor, yükseköğretim sistemimize bugüne kadarkilerle kıyaslanamayacak derecede farklı bir bakış açısı getirmektedir. Dünyadaki ve özellikle Avrupa Birliği’ndeki gelişmeleri bilerek ancak bunları bire bir kabullenmek yerine ülkenin özgül koşullarını ön planda tutan bir yaklaşımı benimsemektedir. Bu açıdan bakıldığında neoliberal küreselleşmeyi yükseköğretim sistemlerine hâkim kılmayı amaçlayan yaklaşımlardan önemli ölçüde ayrılmaktadır. Rapor, akılcılığın, açıklığın, zarafetin, cömertliğin, hoşgörünün, canlı ve her türlü bağnazlıktan arınmış bir ortamın hâkim olduğu ve 900 yıllık bir tarihi olan üniversitenin insanlığın kültürel bir mirası olduğunu vurgulamakta ve bu mi Rapor eleştirilere açık Raporun bir diğer özelliği, yükseköğretime ilişkin değerlendirme ve düzenlemelerde nedense hep göz ardı edilen öğrencileri ve onların yaşam kalitesinin yükseltilmesini ön plana çıkarmış olmasıdır. Rapor, yaşamlarının en biçimlendirici yıllarını geçirdikleri yükseköğretim kurumlarından öğrencilerin bilgi çağının gerektirdiği mesleki donanım yanında, bireysel düzeyde sanat ve kültür bilincine, çoğulcu ve özgür düşünceye ve insan haklarına saygılı bir demokrasi kültürüne de sahip olarak çıkmalarını önemsemektedir. Yükseköğretim kuruluşlarının yönetim kültürünün bu hedefi de gözeten bir doğrultuda biçimlendirilmesini vurgulamaktadır. Yükseköğretim sorunlarıyla ilgili ve bunları önemseyen bütün kesimlerin görüş, eleştiri ve önerilerine açık olan bu rapor gelecek katkılarla kuşkusuz daha da zenginleşecek ve ümit ediyorum ki yükseköğretim sistemimizin, bugünkü kısır çekişmelerden bir an önce sıyrılıp kurumlar arasında uyumlu bir işbirliğinin sağlandığı bir ortamda, sağlam temellere dayalı yeni atılımlar gerçekleştirebilmesinin yolunu açacaktır. (1) Rapor metni ve katkılar için http://www.yok.gov.tr ANTALYA CUMOKTAN ÇAĞRI: TEHLİKENİN FARKINDAYIZ. İşte yaz gelip geçti, Ama bize neler edip de geçti? 15 Eylül 2006 Cuma günü, saat: 16.00 19.00 arasında Gazeteciler Cemiyeti Lokali’nde gündemsiz sohbet toplantısında buluşalım mı? Sen gelmezsen bir eksiğiz! Adres: Sinan Mah. Atatürk Cad. Uçar İşhanı No: 11/8 Tel: 248 94 04 244 42 48 İletişimBilgi: Hicran KARABUDAK 247 67 17 243 47 17 0532 325 05 63 Akşam: 243 00 80 hicran07?gmail.com hicran07?ttnet.net.tr hicrankarabudak?hotmail.com www.antalyacumok.org www.cumok.org Safların sıkı ve geçilmez olması için: Sen gelmezsen bir eksiğiz! CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle