26 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 EYLÜL 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER Ankara’da çete operasyonu ? ANKARA (AA) Başkent polisinin ‘‘Halka’’ ismini verdiği operasyonda, Polatlı’da 32 ayrı adrese eşzamanlı baskın düzenlendi. Operasyonda çetenin lideri olduğu belirlenen ve ‘‘Uzun Ahmet’’ olarak tanınan bir kişi ile birlikte 21 çete üyesi yakalandı. Operasyon kapsamında gözaltına alınan şarkıcı Hakan Taşıyan’ın, çete elemanlarından uyuşturucu aldığı öne sürüldü. Örgüt üyelerinin, cinayet ve gasp, tehdit, silahla yaralama ve kamu görevlilerine karşı koyma gibi 70 ayrı olaya karıştıkları öğrenildi. Çete liderinin üs olarak kullandığı besi çiftliğindeki aramada 16 tabanca, 4 av tüfeği, 1 kurusıkı tabanca ve bunlara ait 306 mermi ve 7 şarjör ele geçirildi. 7 Başsavcılık, çete kurduğu ve yönettiği suçlamasıyla 20 yıla kadar hapsini istedi DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Kürşat Yılmaz’a yeni dava HİLAL KÖSE KKTC’de Ani Kış Havası KKTC Cumhurbaşkanı Talat’ın, dün Ferdi Sabit Soyer başkanlığındaki hükümetin istifasını kabul ederken söyledikleri, havayı yumuşatacağına daha da geriyor. Zira Cumhurbaşkanı, bir bayrak yarışına benzettiği CTPDP hükümetinin istifası için, ‘‘Kabul etmeme gibi bir şansım yok; olsaydı düşünürdüm’’ derken, günlerdir AnkaraLefkoşa arasında tezgâhlanmakta olan olaylarla ilgisi yokmuş gibi davranıyor. Oysa tezgâha konulmuş olan şey, bizzat Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne verilmek istenilen yeni biçim. Daha doğrusu, ünlü Annan Planı’ndaki ‘‘Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’’ni oluşturacak iki oluşumdan, Ada Türklerinin payına düşecek olan ‘‘sözde’’ ‘‘Kıbrıs Türk Devleti’’. Suç örgütü kurduğu gerekçesiyle İstanbul 10. ve 11. Ağır Ceza Mahkemeleri’nde yargılanan tutuklu sanık Kürşat Yılmaz hakkında, 20 yıla kadar hapis cezası istemiyle yeni bir çete davası daha açıldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Kürşat Yılmaz ve şarkıcı Alişan’ın da aralarında bulunduğu 11 sanık hakkında ‘‘çete kurmak, yönetmek, ? Şarkıcı Alişan’ın da aralarında bulunduğu 11 sanık hakkında dava açan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca hazırlanan iddianamede Kürşat Yılmaz’ın adamlarının suç örgütü adına tehditle çeşitli eylemlerde bulundukları ileri sürüldü. Sanıkların 3 ile 20 yıl arasında hapisle cezalandırılmaları istendi. üye olmak’’, ‘‘örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek’’, ‘‘suç örgütüne yarar sağlamak amacıyla yağma yapmak’’ ve ‘‘telefonda tehdit’’ suçlarını işledikleri gerekçesiyle dava açtı. Sanıkların 3 ile 20 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırılması istenen iddianamede, sanıklardan Ümit Şimşek’in ismi tespit edilemeyen ve kayıtlara ‘‘x şahıs’’ olarak geçen kişiyle yaptığı telefon görüşmeleri de yer aldı. Teknik takibi 23 Ağustos 2004 tarihinde yapılan, saat 00.42’de gerçekleştirilen görüşmede, x şahsın Şimşek’e ‘‘Binadan ilk önce (eski MİT Kontrterör Dairesi Başkanı) Mehmet Eymür, ardından da Sedat Peker çıktı. Ben bunları kameraya aldım’’ dediği belirtildi. X şahsın, Şimşek ile 8 dakika sonra yaptığı ikinci görüşmede ise ‘‘Eymür kapalı garajdan, Peker ise üst ka pıdan çıktı. Onlar gizli bir toplantı yaptılar’’ dediği kaydedildi. Şimşek’in x şahsa kasetleri inceleyeceğini söylediği ifade edildi. Kürşat Yılmaz’ın adamlarının ise Yılmaz’ın adını kullanarak örgüt adına tehditle çeşitli eylemlerde bulundukları ileri sürülen iddianamede, şarkıcı Alişan’ın ise örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım ettiği ileri sürüldü. Murat Bey özürler dilerken... Daha geçen haftalarda, İstanbul’da yapılan Formula 1 otomobil yarışında, şampiyona verilen ödül için kürsüye çağrılan Talat’ın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olduğunun anons edilmesi üzerine, Rum kesiminde kopartılan yaygaralar hatırlarda. O gürültüyü bastırmak amacı ile, yaklaşık 350 bin üyesi ile dünyanın ikinci büyük ‘‘odası’’ olan İstanbul Ticaret Odası’nın AKP’li Başkanı Murat Yalçıntaş, mikrofonların önüne geçerek ‘‘Amacımız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne meşruiyet kazandırmak değildi’’ dememiş miydi? Mehmet Ali Talat, temsil ettiği devletin meşruiyetini sorgulayan İstanbul Ticaret Odası Başkanı’nın sözleri karşısında ağzını açmak yerine, manevi liderliğini sürdürdüğü Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin, Ankara’da AKP Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli ile organize ettiği hükümet devirme operasyonundan habersizmiş gibi davranıyor. Dün resmileştirilen istifa, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Serdar Denktaş’ın bir toplantı için Polonya’da bulunduğu bir sırada tezgâhlanıyor ve açıklanıyor. Denktaş’ın partisinden bir milletvekilinin yanı sıra ana muhalefet partisi UBP’den de 3 milletvekili, ne oldu ise partilerini bırakma kararı alıyorlar! Lefkoşa’daki siyaset kulisleri, KKTC’deki Türk Büyükelçisi ile MİT Temsilcisi’nin yanı sıra Şaban Dişli’nin de ellerinin bu operasyonda bulunduğunu bildiren bir dizi hikâyeyi vizyona getiriyor. Yeni kurulacak destek partisinden DP kontenjanı yerine girecek bakanların, sırf fazla tepki çekmemek amacı ile milletvekili olmayacaklarını söyleyenler... Ayrılanların başka armağanlarla ödüllendirildiklerinden söz edenler, transfer borsası anıları birbirini izliyor. Dün, bundan sonrası olasılıkları üstünde konuştuğum KKTC’li dostlarım öfkeli. Eski politikacı ve gazeteci İsmet Kotak, olacakları iki hafta önceden söylediğini hatırlatıyor. DP Genel Sekreteri ve eski Cumhuriyet Meclisi Başkanı Ertuğrul Hasipoğlu da, etik olmayan davranışların sahnelendiği parlamentoda, artık DP milletvekillerinin oturmasının anlamsız olacağını söylüyor. Hasipoğlu, UBP yönetimi ile birlikte hareket ederek, muhalefet milletvekillerinin sinei millete dönmesini savunuyor. Ancak öylece, yeni bir seçimde Kıbrıs Türklerinin özgür ve adadaki Rum toplumu ile eşit haklara sahip bir devletin, yani KKTC’nin vatandaşlığını mı, yoksa güneyin uyduluğunu mu seçmek istediklerini belli edeceklerini düşünme fırsatı bulacaklarını söylüyor. Sadece Talat’ın mı, yoksa daha çok Ankara’da Recep Tayyip Erdoğan’ın mı kucağında yeni bir bunalım bebeği olacak, göreceğiz. Ankara, AB yolunu tıkayan Kıbrıs sorununu çözmek için Dişli planını yürürlüğe sokarken, aslında çıkmaza mı girecek? Onu da önümüzdeki günlerde ve bu kez özgürlükten yana vaziyet alacak Kıbrıs Türklerinin saptayacağı yol haritası belirleyecek. TOPRAKBANK DAVASI Adliye bahçesinde silahlı saldırı ? İstanbul Haber Servisi Çatalca’da yaklaşık 3 yıl önce yol tartışması yüzünden çıkan silahlı kavgada birbirini yaralayan mağdur sanık Bahadır İzibüyük ile diğer mağdur sanık Eyüp Güngör Güler’in Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ‘‘adam öldürmeye teşebbüs’’ suçundan yargılanmalarına devam edildi. Duruşma sonrası davayı izlemeye gelen taraf yakınları arasında adliye binası içerisinde kavga çıktı. Adliyede görevli polislerin tarafları ayırarak dışarı çıkarmasının ardından, taraflardan bir grup diğer gruba tabancayla ateş etti. Saldırı sonucu 4 kişi yaralanırken ateş açan şahıslar olay yerinden kaçtı. Zamanaşımı dolunca sanıklara ceza verilemedi İstanbul Haber Servisi Toprakbank davasında, dolandırıcılık suçunun oluştuğu ancak zamanaşımı nedeniyle sanıkların cezalandırılamadığı belirtildi. İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi, Halis Toprak’ın da aralarında bulunduğu 41 sanıklı Toprakbank davasının gerekçeli kararını açıkladı. Toprakbank AŞ’nin kuruluş, gelişim ve 30 Kasım 2001 tarihinde bankaya 1 katrilyon 306 trilyon liralık zararıyla el konulması süreci anlatıldı. Banka ve iştirakleri üzerinde tek söz sahibi kişinin Halis Toprak olduğu belirtilen kararda, Toprak’ın ‘‘azmettirici sanık’’ olduğu vurgulandı. Dava konusu suçların, bankanın ortağı olan şirketlere limit aşımı kredi tahsisi, off shore şirketine tahsis edilmemesi gereken depoların yapılması, Toprakbank grubu firmalara kaynak aktarımı ve grup dışı firmalara bankacılık esaslarına aykırı olarak kredi kullandırılması olduğu ifade edildi. Günü kurtaran işlem Kararda Toprakbank’tan Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu üyesi sanık Nihat Saydam’a çeşitli tarihlerde ve miktarlarda zimmet kastıyla para verildiği belirtilerek bankanın kâr ettiği açıklanarak yapılan 200 milyon dolarlık Altın Forward işleminin ise sırf günü kurtarmak, bilançoyu göz boyayıcı şekle getirmek ve zayıflayan bankanın mali durumu iyi göstermek amacını taşıdığı anlatıldı. Mahkeme heyeti, Halis Toprak’ı, iyi hal indirimi de yaparak ‘‘gerçeğe uygun düşmeyecek şekilde muhasebeleştirmek’’ suçundan 2.5 yıl hapis ve 7 bin 500 YTL adli para cezasına çarptırmıştı. Sanık Veysel Bilen’in ‘‘gerçeğe aykırı muhabese’’ ve ‘‘zimmet’’ suçlarından toplam 11 yıl 4 ay hapis cezasına çarptıran mahkeme heyeti, sanık Nihat Saydam’a ‘‘Zimmet’’ suçundan 9 yıl 8 ay hapis cezası vermişti. Bankanın zararı olan 313 bin 212 YTL ’nin de yasal faiziyle birlikte Bilen ve Saydam’dan müteselsilen tazmin edilmesine hükmedilerek ‘‘tahsis edilmemesi gereken kredinin tahsisi suretiyle dolandırıcılık’’ suçunun oluşmasına karşın zamanaşımı süresi dolduğundan ana davanın ortadan kaldırılmasına karar verilmişti. 24 çocuğun kaybolması ? ANKARA (AA) Protestocu öğrenciler İÜ’den atıldı Geçen öğretim yılında İstanbul Üniversitesi Turan Emeksiz Yemekhanesi’nin özelleştirilmesini protesto eden öğrencilerden 9’unun okulla ilişkisi kesildi. Soruşturma kapsamında dün üniversiteye gelen öğrenciler, okuldan atıldıklarını öğrendiler. Üniversitenin Beyazıt’taki anayerleşkesi önünde toplanan öğrenciler, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Mesut Parlak’ın özelleştirme amacıyla yaptığı girişimlere karşı çıkanları soruşturmalarla yıldırmaya çalıştığını öne sürdüler. Öğrenciler, 3 Mayıs 2006 çarşamba günü İstanbul Üniversitesi Turan Emeksiz Yemekhanesi’nin özelleştirmesine karşı protesto eylemi yapmıştı. Anavatan Partisi Mersin Milletvekili Hüseyin Güler, Mersin’de kaybolan 24 çocuğun organ nakli, gasp, hırsızlık olaylarında kullanılmak için kaçırılmış olma ihtimali üzerinde durulup durulmadığını sordu. Güler, Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na sunduğu soru önergesinde, bu yılın ağustos ayında Mersin’de 24 çocuğun kaybolduğunu belirtti. Güler, kayıp çocukların aileleriyle irtibata geçilip geçilmediğini sordu. ‘İktidar laiklik karşıtı’ ÇEV Başkanı Yaşer, eğitimdeki çağdışı uygulamalara karşı sivil toplum kuruluşları ve yurttaşları işbirliği yapmaya çağırdı EMEL KILIÇ Faks: 0 212 677 08 21 obirgit?ekolay.net ÇALIŞMALAR SÜRÜYOR Van’da PKK operasyonu ? ANKARA (AA) Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde yer alan açıklamada, Van’ın Başkale bölgesinde önceki gece yapılan arazi araması sırasında ‘‘dur’’ ihtarına uymayan 3 kişinin kaçtığı belirtildi. Olay yerinde yapılan aramada, 1 ve 1.5 kilogramlık paketler halinde 6.7 kilogram C4 tipi patlayıcı madde ile birlikte 15 adet elektrikli fünye, 7 adet el bombası, 1 adet tabanca ve 1 adet susturucunun ele geçirildiği kaydedildi. Çağdaş Eğitim Vakfı Başkanı Gülseven Yaşer, Cumhuriyet değerleri ile hesaplaşanlar bulunduğunu belirterek eğitim alanında yaşanan çağdışı uygulamalara karşı sivil kuruluşları ortak çalışma yapmaya çağırdı. Yaşer, yerel yönetimlerin bursları kime verdiğinin de araştırılmasını istedi. Sekiz yıllık zorunlu eğitim için 28 Şubat sürecinde yaptığı özverili çalışmalar ile dinci basının hedefi haline gelen Çağdaş Eğitim Vakfı (ÇEV) Başkanı Gülseven Yaşer son yıllarda eği tim alanında yaşanan çağdışı uygulamalara karşı sivil toplum kuruluşlarını (STK) ve yurttaşları ortak çalışma yapmaya çağırdı. ÇEV’in kurulduğu 1994’ten bu yana Türkiye’nin eğitimde yasa ve anayasaya karşın giderek dinselleştiğine dikkat çeken Yaşer, ‘‘90’lı yıllardan bugüne ticaret liseleri 45 kat artarken, imam hatipler 550 kat arttı. Devlet içinde odaklanmış güçler var, dini kullanıyorlar. İlköğretimden sonra türban takan kız çocuklarının üniversitede örtülerini açmalarını istiyoruz. Kız çocukları niye imam hatibe gitsin. Çocukla ra gerçek din öğretilmiyor. Cumhuriyetle hesaplaşma eğitimi veriliyor’’ dedi. 15 bin öğrenciye burs Üniversiteli öğrencilerin tarikatlar tarafından örgütlenmeye başlandığı dönemde ÇEV’i kurmaya karar verdiklerini anlatan Yaşer, ‘‘Tarikatlarla irtibata geçen öğrenciye bizimle aralarında duvar örmeleri isteniyor. Vakfımızın kısıtlı olanaklarına karşın 12 yılda 15 bin öğrenciye burs sağladık. Bu konuda yurttaşların duyarlı olması ve desteği büyük önem taşıyor’’ dedi. Almanca eğitim veren üniversite İstanbul Haber Servisi Türkiye Araştırmalar Merkezi (TAM) Vakfı ile Münster Üniversitesi ortaklaşa Türkiye’de Almanca eğitim verecek bir vakıf üniversitesi açmayı planlıyor. TAM vakfından yapılan yazılı açıklamaya göre, Münster Üniversitesi üyeleri ile yapılan ortaklık görüşmeleri başarıyla sonuçlandı, oluşturulacak çalışma grubu bu sonbaharda Türkiye’ye gelerek incelemelerde bulunacak. TAM Direktörü Prof. Dr. Faruk Şen, Münster Üniversitesi Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Bettina Böhm ve Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Bilim Bakanlığı Müsteşarı Heiner Kleffner’in katıldığı, Münster Üniversitesi’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen toplantıda, kurulması tasarlanan üniversitenin 5 bölümden oluşması kararlaştırıldı. Üniversitede, ekonomi, iletişim, işletme bilişimi ve psikoloji alanlarında lisans eğitiminin yanında Avrupu hukuku alanında bir master programı oluşturulacak ve ders programları Münster Üniversitesi’nde yer alan ilgili programlarla bire bir aynı olacak. Bölüm öğretim görevlileri ise Münster Üniversitesi aracılığında görevlendirme yoluyla Almanyadan gelecek. Üniversitenin kuruluş çalışmalarını yürütmek üzere TAM öncülüğünde Münster Üniversitesi yetkilileri ile birlikte oluşturulacak bir çalışma grubu, gerekli görüşme ve incelemeleri yapmak üzere bu sonbahar sonunda Türkiye’ye gelecek. ENTERNET / MEHMET SUCU Bugün 12 Eylül, darbenin üzerinden 26 yıl geçmiş. Gazeteciliğe yeni başladığımız yıllarda meslek ustalarımızdan geleceğe ilişkin dersler almak yerine, her gün karşılaştığımız yasaklama bildirilerini okuyorduk. Sansür kara bir bulut gibi Cağaloğlu’nun üzerine çökmüştü. Türkiye, bu tarihlerden başlayarak demokrasiye uzun bir süre ara verilmesinin büyük sancılarını çekti. Söz konusu dönem içinde basının haber verme ve insanların haber alma özgürlükleri sürekli olarak sınırlandı. O yıllarda gazetecilik yapanlar çoğu zaman, hangi haberin ‘‘sakıncasız’’, hangi haberin ‘‘sakıncalı’’ olduğu konusunda tereddüt içinde kaldılar. Böylece 1980’lerle birlikte basın literatürüne ‘‘sakıncalı haber’’ terimi de girdi. Demokrat Parti döneminde gazetecilik yapan ağabeylerimizin anılarında yer alan anekdotlar yeniden gerçek olmuştu. Milli Güvenlik Konseyi’nin yasakladığı haberleri nasıl duyuracağız, diye düşünen gazetecilerimiz, DP döneminde olduğu gibi ‘‘Bugün yasaklanan haberler’’ diye bir köşe yapmayı akıl ettiklerinde ise darbeciler çoktan önlemlerini almış ve ‘‘Milli Güvenlik Konseyi’nin basın kısıtlanmaları ile ilgili haberlerin yayımlanması yasaktır’’ diye bu konudaki tavırlarını mehmet?cumhuriyet.com.tr kamyon, güney kapısından avluya girer. Muhafızlar hareketlenir. Her tarafı kapalı çelik bir kasayı andıran kamyonun kapılarını açılır. Manzara korkunçtur. İçeride birbirinin üstüne istiflenmiş kan revan içinde ve saatlerce süren yolculuktan perişan olmuş insanlar vardır. Hepsi birbirlerine zincirle bağlıdır. Yeni tutuklular itile kakıla ve cop darbeleri altında kışlaya sokulur. Kamyon boşaldığında koğuştaki herkesin ağzı kurumuştur. Şehrin ışıkları ise çoktan yanmıştır. Haydarpaşa’ya yanaşan vapurdan inenler, bir an önce evlerine dönmek için perondaki trenlere koşturur. 12 Eylül’ün yapılış nedenlerini bir kenara bıraktığımızda sonuçta darbenin, solu ve sol adına ne varsa hepsini vahşi bir kürtaj gibi kazıdığı görülür. Üniversiteler susturulmuş, sendikalar ve dernekler kapatılmış, yeni kuşakların depoltize bir şekilde yetişmesi için sistematik bir uygulama yapılmıştır. Kısaca toplum tepkisizleştirilmiş, sosyal bilinci geriletilmiş, buna karşılık sola karşı olan her şey desteklenerek Cumhuriyet düşmanı siyasetlerin önü açılmıştır. Bugün eleştirilen iktidar, o günlerin bir sonucudur. Ulusal kurtuluş savaşı vermiş bir millet olan Türkiye’nin bu günkü manzarası da bu gerçeği doğrulamaktadır. 26 Yıl Önce dile getirmişlerdi. Darbeciler, gazeteler için ayrı ayrı karne tutmaya başlamıştı. Hal ve gidiş notu belli bir seviyenin altına düşen basın organları, notları oranında çeşitli sürelerle kapalı tutuluyordu. Gerçekten de bu konuda ‘‘ciddi’’ bir çalışma yapılıyor ve gazeteler arasında hiçbir ayrım gözetilmiyordu. Bu dönem Türkiye’de kapatılmayan gazete yoktu. Tabii ki bazı ‘‘yaramaz’’ gazeteler daha çok ve uzun sürelerle kapalı kalıyordu. Ama demokrasi bu demekti(!). Basın yasakları hiçbir zaman haklı gerekçelere dayanmadı. Basın yasaklarının yoğunlaştığı dönemler, demokrasinin askıya alındığı, özgürlüklerin yoğun olarak çiğnendiği zamanlara rastgeldi. Zaten yasaların da asıl amacı halkın haber alma hakkını engellemekti. Yasakçı, yıllar öncesinde iletişimin önemini kavramıştı.. Bilgi, önemli bir silahtır ve bilgiyi elinde tutan hep güçlüdür. Ama bilgiye sahip değilseniz, onu yasaklayabilirsiniz. Bilginin serbest dolaşımı, bireyin özgürleşmesini getirir. Özgürlük karşıtları ise bilginin serbestçe dolaşmasını istemezler. O dönemin gazetecilerinden birisi de Mehmet Komşu’ydu. 12 Eylül darbesi ile birlikte Selimiye Kışlası’nda bir süre konuk(!) olarak kalan Mehmet Komşu, bugünlerde ilerikarakol.com adlı bir internet sitesinde yazıyor. Bakın o günlere ilişkin ne diyor: ‘‘Ne zaman aklıma ‘12 Eylül’ gelse gözlerimin önüne bir TV görüntüsü gelir. Fonda Beethoven’in 9. senfonisi yankılanmaktadır. Dört general merasim üniformaları ile ayaktadır. Bir tanesi ise öndeki masanın arkasında oturmuştur. Yüz ifadeleri ve duruşları ile Latin Amerika’daki darbeleri konu alan kötü bir filmin karesi gibidir. Sonra gözlerimi kapatırım. Gün yeni batmıştır. EminönüKadıköy arasında yolcu taşıyan vapurların boğuk düdük sesleri Selimiye Kışlası’nın büyük avlusuna yankılandığını duyarım. Koğuşlar büyük bir sessizlik içinde dışarıda akan hayatın seslerini dinler. Vapurlar yorgun insanları evlerine taşımaktadır. Hüzün ve keder dolu bir gece bekler koğuştakileri. Herkes içine kapanırken bir motor homurtusu avludaki sessizliği bozar. Her tarafı kapalı bir askeri Kendilerini kuma gömdüler ? MALATYA (AA) ‘Mutluluk duyduk’ Münster Üniversitesi ile gerçekleştirilen görüşmeleri değerlendiren Faruk Şen, Almanya’nın en önemli üniversitelerinden biri olan Münster Üniversitesi ile ortak projeye imza atmaktan dolayı duydukları mutluluğu dile getirerek ‘‘Türkiye’de ilk kez Almanya’daki müfredata paralel eğitim verilebilecek. Almanya’dan gelecek bilim adamları ile ülkeler arasındaki bilgi teknoloji transferi hız kazanacak’’ şeklinde konuştu. Malatya’da bir evden hırsızlık yapan 2 kişi, polisten kaçabilmek için kendilerini kuma gömdü. Edinilen bilgiye göre, Kırçuval Mahallesi’nde bir binanın ikinci katının balkon kapısından giren A.V . ve F.K, evde bulunan cep telefonu ve bir miktar parayı alarak kaçtı. Polisin aradığı A.V. ve F.K, olay yerine yakın bir yerde bulunan inşaatta, saklandıkları kumun içinde yakalandı. CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle