19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 EYLÜL 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr FİSKOBİRLİK Yönetim Kurulu üyeleri olağanüstü genel kurul öncesi mücadelede kararlı olduğunu duyurdu 13 ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK ‘Kimseye kaçtılar dedirtmeyiz’ CEMİL CİĞERİM SAMSUN FİSKOBİRLİK Yönetim Kurulu Başkanvekili Salih Can, yarın yapılacak olağanüstü genel kurulda, yönetim olarak Türk fındığı ve üreticisi için sonuna kadar mücadele edeceklerini belirterek ‘‘Başkanımız Salih Erdem, yıprandığını ifade ederek tekrar aday olmayacağını açıkladı. Ancak, yönetim kurulu üyeleri olarak bizler yönetim için tekrar adayız. Arkamızdan ‘kaçtılar’ dedirtmeyiz’’ dedi. Fındık alımları konusunda birliğe bağlı 50 kooperatife genelge gön F I N D I K TA ‘ TA R T I Ş M A L I ’ A L I M ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO), fındık alımına bugün başlıyor. Bu yıl fındık rekoltesinin 700 bin tonun üzerinde olacağı, ancak kuraklık nedeniyle randımanın düştüğü belirtiliyor. Randımanın düşüklüğü, üreticinin eline geçecek fiyatı da düşürüyor. derdiklerini bildiren Can, Toprak Mahsulleri Ofisi’nin (TMO) 2006 ürünü fındık alımlarına başlayacağı 11 Eylül’de, FİSKOBİRLİK olarak emanete fındık alımlarına başlayacaklarını söyledi. Can, birliğin ana Giresun kalite 50 randımanlı fındık için belirlenen 4 YTL’lik fiyat ile üreticinin eline yüzde 5.1’lik kesinti nedeniyle 3.8 YTL para geçecek. Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) ise üreticileri ihtiyaçlarının üzerinde fındık satmamaları, piyasaya arzı sınırlandırmaları konusunda uyarıyor. tan çıkarılıyor. Bu nedenle bizler alım yapmak ve ortağımız olan üretici de bize ürün vermek zorundadır. Bu sezon emanet usulü en az 15 bin ton ürün almayı hedefliyoruz’’ diye konuştu. sözleşmesi gereği ortağı olan üreticiden beyan ettiği ürünün en az yüzde 50’sini alma şartı bulunduğuna dikkat çekerek, ‘‘Bilindiği üzere 3 yıl üst üste birliğe ürün vermeyen ortağımız, ana sözleşme gereği ortaklık 2006 ürünü için açıklanan 4 YTL ’lik fiyatın şokunu üreticilerin üzerinden atamadığını söyleyen Can şöyle devam etti: ‘‘Taban fiyat açıklandığı saatten sonra üreticiler bizi arayarak bu fiyatla ürününü satmayacağını, ürününü birliğe emanete bırakmak istediğini söyledi. Fındıkta en hareketli ay olan eylülde, ürününü pazara ihtiyacı kadar indirmelidir. Üreticimiz bunu yaparsa, serbest piyasada fındık fiyatları yükselir, biz de elimizdeki 2005 ürününü satar ve hem borcumuzu öderiz hem de yeni ürün alımları için kaynağa sahip oluruz.’’ 12 Eylül’ün Yeni Ürünü: Linç Yarın 27 yaşına basacak olan 12 Eylül, her gün yeni bir çirkin yüzünü gösteriyor. Bu yıl, linç kültürü ile kendini sergiliyor. Hukukun en temel ilkelerinin çiğnendiği; sendikalar başta olmak üzere, toplumsal hak arama örgütlerinin çalışamaz duruma getirildiği; sosyal devletin yerini ‘‘hayırseverlere’’ ve demokratik süreçlerin, yerini karanlık ilişkilere bıraktığı 12 Eylül, temel özelliklerini genişletiyor. Giderek büyüyen işsizlik ve yoksulluk, halk kitlelerini gerçek anlamda çileden çıkarıyor. Bir yönden de, insanlar, teslimiyete ve ‘‘nasıl olsa düzelmez’’ kaderciliğine sürükleniyor. Diğer yönden de tek başlarına ya da kitlesel olarak hukuku kendi eliyle sağlamak istiyor; uygun gördüğü cezayı kendisi kesiyor. Aslında, hukuksuzluk yalnızca insana yönelik olmakla kalmıyor; ülkenin her karış toprağında, kıyılarında, dağlarında, ormanlarında, irili ufaklı kentlerinde de hukuk kuralları çiğnenerek yağmalanıyor. İnsanı koruyamayan hukuk, doğayı da koruyamıyor. ??? Son günlerde yaşanan üç örnek olay, 12 Eylül’ün türevleridir. İlkinde, çoğu uygulamalarıyla çocukların ve gençlerin aklına kilit vurma bakanlığına dönüşen Milli Eğitim Bakanlığı, bir yargılama konusunda verdiği yanıtla, ‘‘evrakta sahtecilik’’ yaptığını kendisi belgeledi. Susurluk olayı gibi, bu da sayısız hukuksuzluktan yalnızca biridir. İkinci olarak, İstanbul’da bir belediye başkanının arabası, hakkında yıkım kararı bulunan bir yapıyı yıktırmak istediği için kurşunlandı. Bu belediye başkanı da yalnız değil... Onlarca, belki yüzlerce belediye başkanı, kurşunlanacağı korkusuyla yargı kararlarını uygulayamıyor. Üçüncü, ancak hiç de üçüncül olmayan, tam tersine hepsinden önemlisi linç girişimlerinin artışıdır. Ülkenin değişik yerlerinde kendilerini, kimi konularda ‘‘hassas’’, yani duyarlı sayan kimi yurttaşların saldırıları oluyordu. Ancak, İstanbul’da ‘‘barış isteyen’’ gençlere karşı gösterilen saldırı ya da linç girişimini, emniyet müdürünün ‘‘güzel tepki’’ diye nitelendirmesi; giderek terörü övmesi, hiçbir hak ve hukuk, insan hakları ilkesiyle ve halkın güvenliği kavramıyla bağdaştırılamaz; tek sözcükle, korkunçtur. Bu anlayış, İstanbul’da yaşanan cemaat bağlantılı bir linç olayının günlerdir aydınlatılamamasının asıl nedenidir. Kimi uygulamalarıyla ‘‘mafyayı bile korkuttuğu’’ anlaşılan cemaat, İstanbul’un ortasında, devletin güvenlik güçlerini ve yargısını, yani devleti bir tarafa bırakıyor; daha doğrusu devleti teslim alıyor, kendi hukukunu uyguluyor. Ülkenin de toplumun da, yıkıcı bir biçimde ‘‘bölünmüşlüğünün’’ bundan somut bir göstergesi olabilir mi? Ancak, unutulmaması gereken bir nokta var: Güvenlik güçlerinin bu sorumsuz ve teslimiyetçi tutumunun asıl sorumlusu hükümettir. 12 Eylül, hukukun en temel ilkelerini ‘‘birikimli biçimde’’ çiğneyen faşizan niteliğiyle, hak ve hukuk duygusunun yerine linç kültürünü yerleştiriyor. Bu gidiş, yalnız insanı ve doğayı boğmakla, yok etmekle kalmıyor; demokratikleşmeyi de katlediyor. Çünkü, asıl zararını, ‘‘var olan yasal haklarını kullanarak’’, barış isteyenlere, sergi açanlara, hak ve özgürlük uğraşısı verenlere, bilimsel toplantı düzenleyenlere ya da gösteri ve yürüyüş yapanlara veriyor; bunların üzerinde giderek saldırı ve linç edilme korkusu yaratıyor. Sonbahar, yeni ürünlerin piyasaya sürüldüğü mevsimdir; bu sonbaharda 12 Eylül, bu yıl linç kültürünü satıyor. Bu gidişin, kesinlikle, bir an önce tersine çevrilmesi gerekiyor. [email protected] IMF TOPLANTISI Anadolu Cam Sanayi’nin Başkurdistan’ın başkenti Ufa’daki tesisleri açıldı Küresel ekonomi masada ANKARA (AA) Singapur’da, 1523 Eylül tarihleri arasında yapılacak olan Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’nın yıllık guvernörler toplantılarında, Türkiye’yi, Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan başkanlığındaki heyet temsil edecek. Babacan, Singapur’da, bir dizi ikili görüşme yapacak. Singapur’daki toplantılarda, IMF ve Dünya Bankası’nın, 21. yüzyılın ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurarak gerçekleştirecekleri orta vadeli reform planı ele alınacak. Şişecam Rusya’da devleşti ? Yılda 240 bin tonluk bira şişesi üreterek bölgedeki Efes Pilsen fabrikasının tüm ihtiyacını karşılayacak olan RuscamUfa fabrikasının devreye girmesi ile topluluğun yurtdışı üretimi, yurtiçini aştı. HASAN ERİŞ AYGÜN: Çin gözlüğü tehlikeli ANKARA (AA) Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün, piyasayı istila eden ucuz ve kalitesiz Çin malı gözlüklerin göz sağlığını tehdit ettiğini belirterek ‘‘İthal güneş gözlüklerinin 8.5 milyonu standart dışı’’ dedi. Aygün, yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye’deki 18 gözlük fabrikasından sadece 5’inin aktif üretim yaptığını hatırlattı. ATO Başkanı, ekonomik istikrarsızlık nedeniyle bu fabrikaların toplam yıllık üretim kapasitesinin sadece yüzde 10’unu kullandığını vurguladı. UFA Türkiye’nin Rusya Federasyonu’na bağlı Başkırt Özerk Cumhuriyeti’ndeki yatırımları giderek artıyor. Yaklaşık 40 Türk firmasının yatırımı bulunan Ufa’da, yatırımını kısa sürede ikiye katlayan Efes Pilsen’in ardından kurulan Şişecam topluluğuna bağlı Anadolu Cam Sanayi AŞ’nin RuscamUfa fabrikası, Başkırdistan Cumhurbaşkanı Murtaza Rahimov, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen ve Şişecam yetkilileri tarafından hizmete açıldı. Yıllık toplam 240 bin tonluk üretim gerçekleştirecek yatırımla, Türkiye’de yılda 550 bin tonluk üretim yapan Şişecam’ın yurtdışındaki üretim kapasitesi de yurtiçini aştı. Şişecam yıllık 240 bin tonluk üretim kapasitesi olan Ufa’daki tesislerin devreye girmesiyle, yurtdışında yılda 700 bin tonun üzerine çıktı. Grup, Bursa Yenişehir’deki 240 bin ton kapasiteli yeni tesisini devreye aldıktan sonra yeniden yurtiçi ve yurtdışındaki üretimini dengeleyecek. Şişecam Cam Ambalaj Grup Başkanı Teoman Yenigün, RuscamUfa fabrikasının açılış töreninde yaptığı konuşmada, cam ambalaj grubunun 5 yılda ulaştığı sonucun, ‘‘yılda 740 bin tonluk üretim kapasitesini oluşturan 200 milyon dolarlık yatırım ve 200 milyon dolarlık satış potansiyel’’ olduğunu dile getirdi. Şişecam Genel Müdürü Doğan Arıkan da, bugün 71 yıllık birikimi ile Türkiye’nin ihtiyaçlarının çok üzerinde üretim kapasitesine ulaştığını kaydetti. Anadolu Cam AŞ’nin yatırımları, Vladimir bölgesinde Ruscam Gorohovets Fabrikada 17’si Türkiye’den gelenler olmak üzere, doğrudan 450, dolaylı 600 kişi çalışıyor. (Fotoğraf: AA) Cam Ambalaj Fabrikası, Vologda bölgesinde Ruscam Pokrovsky Cam Ambalaj Fabrikası, Başkırdistan’da RusTürk firmalarıyla 10 yıldır çalıştıklarını ve camUfa Cam Ambalaj yatırımlarından çok memnun olduklarını söyFabrikası ve Nizhny leyen Başkurdistan Başbakanı Rafael BaydavNovgorod bölgesi Rusletov, bir Türk firmasının da kamyon üretimi cam Balkum Endüstriiçin temaslarını sürdürdüğünü ve bunun otoyel Kum Tesisi olmak mobil sanayii olan Rusya Federasyonu’nda üzere 4 bölgede toplaönemli bir boşluğu doldurabileceğini belirtti. nıyor. Açılışı yapılan Baydavletov, Şişecam’ın Ufa’daki fabrikasıRuscamUfa fabrikasının açılışının ardından Devlet Bakanı Kürşad nın ilk fırını geçen yıl Tüzmen’in de hazır bulunduğu bir basın topkasım ayında, ikinci fılantısı düzenleyerek gazetecilerin sorularını yarın bu yılın mayıs ayınnıtladı. Şişecam’ın Ufa’da çok modern bir fabda ateşlenmişti. Yatırırika kurduğunu ve bundan son derece memnun mı 78 milyon dolar harolduklarını kaydeden Baydavletov, yeni projecanarak tamamlanan ler konusunda her iki tarafın da arzusu bulunfabrika, iki fırın ile yılduğunu dile getirdi. da toplam 240 bin ton Baydavletov, Türk yatırımcılarıyla kamyon (yılda 890 milyon adet) üretimi konusunda da işbirliği yapmak istedikcam ambalaj üretim kalerini, Türkiye’den BMC ile görüştüklerini bilpasitesine sahip. Yılda dirdi. yaklaşık 70 milyon doRafael Baydavletov, bir İngiliz firmasının da lar ciro hedeflenen tedesteğiyle hayata geçirilecek yatırımın, henüz siste, 450 kişiye iş improje aşamasında olduğunu kaydetti. kânı sağlanacak. Sırada BMC var ‘Ceyhan’ın önemi artıyor’ ADANA (Cumhuriyet Bürosu) Çukurova Genç İşadamları Derneği (ÇUGİAD) Başkanı Ayhan Şenbayrak, BakuTiflisCeyhan (BTC) boru hattı ile hareketlenen Ceyhan’ın beklenenin ötesinde hızlı bir büyüme sürecine girdiğini, bölge iş dünyasının bu hareketliliğin gerisinde kalmaması gerektiğini söyledi. Şenbayrak ‘‘Burada bir milyon dönüm alanın ‘Özel Enerji Bölgesi’ olarak planlanması çalışmalarına başlandı. Yeni tesisle kurulacak’’ dedi. D Ü N YA Bugün, 11 Eylül’ü değil, onun da bir semptom olarak ait olduğu bir sürece, ‘‘küreselleşmenin sonuna’’ ilişkin son gelişmeleri tartışacağım. Çünkü, bu alanda tartışmalar yine yoğunlaştı. Kimi analistler de, ABD’de başlayacak bir resesyon, Çin ekonomisindeki sorunlarla birleşirse küresel bir depresyon kaçınılmaz diyorlar. Belli ki, bir küreselleşme dönemi daha sona ererken bunun tarihsel anlamda klasik belirtileri de (sınıf çelişkilerinin derinleşmesi, gelişmekte olan ülkelerde yaşanan ekonomik tahribatın katlanılamaz hale gelmesi, küresel depresyon olasılığı) giderek artıyor. EKONOMİSİNE BAKIŞ / E R G İ N Y I L D I Z O Ğ L U L O N D R A daki gerilemenin de. Öncü göstergeler, otomotiv teknoloji sektörlerindeki kapasite fazlasını, işçi çıkartmaları da göz önüne alınınca salt bir durgunluğun değil, borsayı da vuracak olan bir resesyonun gelmekte olduğuna, işaret ediyorlar (Bob Branson, Branson Capital Market Research, 05/09). Bu noktada 1929’u anımsamayabiliriz. 1929’da ABD ekonomisi durgunluğa girince, ABD’ye aşırı borçlu Avrupa ülkelerine giden kredi kurumuş, küresel bir depresyon oluşmuştu. Günümüzde de 1929’u anımsatan bir durum var. ABD, Çin ve Asya ülkelerine borçlu. Çin’de yüksek enerji ve emtia fiyatları, GSMH’nin yüzde 53’ünü oluşturan imalat sanayiinde kârlılığı aşındırmaya, ihracat fiyatlarını arttırmaya, ihracat beklentisiyle gerçekleşen hızlı yatırımlardan dolayı da kapasite fazlası oluşmaya başladı. Mali piyasaları zayıf olan Çin’de borçlanma özellikle karaborsadan yüksek faizle borçlanma hızla artıyormuş; tehlikeli bir kredi köpüğünün varlığından şüpheleniliyor. Resmi yayın organı People’s Daily de ‘‘aşırı enerji tüketiminden, sabit sermaye yatımlarındaki aşırı büyümeden, krediye yapılan aşırı yatırımdan’’ yakınıyor (08/09). ABD’deki yavaşlamanın etkileri de, bu sorunlarla birleşince, Çin’de bir resesyon olasılığı artıyor. Bu koşullarda, Çin’de ve bölgede, eğer likidite gereksiniminin basıncıyla ABD kâğıtları satılmaya başlanırsa, Batı’dan resesyon olarak başlayan sürecin Doğu’dan depresyona dönüşerek dünya ekonomisinde küreselleşmesi kaçınılmaz görünüyor. Küreselleşmeyi kurtarma çabaları 1990’ların başında küreselleşmenin engellenemez olduğunu savunanlar, bir süredir ağız değiştirmiş, bu kez küreselleşmenin çöküşünü engellemenin yollarını araştırmaya başlamışlardı. Financial Times’ın ekonomik editörü Martin Wolf ve eski IMF Başekonomisti Nobel ödüllü Stiglitz bu çabaların en ünlü temsilcileri. Wolf, özellikle, FED Başkanı Bernake’ye atıfla, küreselleşmenin kimi işçileri yoksullaştırdığını, kimi firmalara zarar verdiğini, bu yüzden tepki çektiğini, küresel entegrasyonun yararlarının daha yaygın bir biçimde paylaşılması gerektiğini savunuyor (Financial Times, 06/09). Stiglitz de, The Guardian’a ve Financial Times’a verdiği yorumlarında, küreselleşmenin vaatlerini yerine getiremediğini, adaletsiz küresel ticaretin (neoliberal model E.Y.), istikrarsız mali sistemin (serma ye hesaplarındaki serbestleşme E.Y.) ve sermayenin artık merkezden çevreye değil çevreden merkeze gitmeye başlamasının (çevrede talan ve yıkım E.Y.) çoğunluğun kaybettiği, ufak bir azınlığın kazandığı bir süreç yarattığını, zengin ülkelerde bile yoksulların arttığını vurguluyordu. Her iki yazarın da bu adeta artık banalleşmiş saptamalardan sonra üstü kapalı, korka korka, piyasa mekanizmasına, küreselleşmeye bir tür siyasi müdahale önermeye çabalamalarıysa ayrıca ibret vericiydi. Küreselleşmenin gerçeğini, en büyük yatırım bankalarından Morgan Stanley’in başekonomisti Stephen Roach, ‘‘Küresel büyüme paradoksu’’ başlıklı yorumunda açıkladı: ‘‘Bu küreselleşme kesin olarak tüketimi azaltıcı (yoksullaştırıcı E.Y.) bir özelliğe sahiptir.’’ ‘‘...en zengin ülkelerde bile işçiler, son 35 yılın güçlü ekonomik büyüme döneminde dışarıdan içeriyi seyreder durumdaydılar.’’ (Global Economic Forum 07/09) Roach’a göre, ‘‘küreselleşme asimetrik olmaya, tüketiciden (emekçiler ve orta sınıflar E.Y.) daha çok üreticiye (sermaye E.Y.) destek ve olanak sağlamaya devam edecek’’. Küreselleşmeden Küresel Depresyona ‘Mae culpa’ IMF Araştırma Bölümü’nün başkanı Raguran Rajaran’ın, adeta, dün size küreselleşmeyi satarken söylediklerimizin hepsi yanlıştı anlamına gelen konuşması da ibret verici: Adam, milyonlarca insanın yaşamı alt üst olduktan sonra, ‘‘aslında’’ diye ahkâm kesiyor. Rajaran diyor ki (dikkat: sinirden tırnaklarınızı yiyebilirsiniz!): Sanayileşmemiş ül kelerde, ekonomik büyüme söz konusu olunca, yabancı sermaye olumsuz etki yapıyor; yerli parayı da aşırı değerli hale getiriyor. Yerel yatırımlar ve tasarruflar esas! Daha çok tasarruf eden, daha çok yatırım yapan, kendi imalat sanayiine, bunu koruyan bir döviz rejimine sahip olan ülkeler en hızlı büyüyen ülkeler. Sermaye hesaplarındaki serbestleşme yoksul ülkelere uzun dönemde zarar veriyor. Kısacası büyüme için esas olan, ulusal ekonomi, iç dinamikler, yerli tasarruflarmış. Yani küreselleşme, dünya piyasaları vb.. değil! Hayret bir şey, sanki ülkeleri yangın yerine çeviren IMF programları değil. Bunlar bizzat küreselleşmenin gereği değil miydi? Beyefendi, o zaman neredeydiniz? Şimdi IMF sizi konuşturarak, üstü kapalı da olsa günah çıkarıyor; yeni bir döneme geçtiğini haber veriyor. İyi de, siz, daha biz paçayı kaptırmadan bizi uyaramaz mıydınız? Batı’dan resesyon Doğu’dan depresyon Bu yavan, gecikmiş, yetersiz tartışmalar, sözde uyarılar, aslında bir dönemin bittiğini gösteriyor. Bu ‘‘bitiş’’ ise 11 Eylül ile başlayan süreç bir yana, büyük ve uzun süreli bir ekonomik bunalımla çakışacak (tarihte hep böyle oldu) gibi... ‘‘Sağır sultan duydu’’, IMF uyardı ‘‘dün ya ekonomisinde ciddi bir yavaşlama geliyor’’ (Financial Times, 06/09). Roach, ‘‘Mali piyasalar, büyüme tartışmasını, standart bir risk değerlendirme olarak oynuyorlar. Bence, halen yaşanmakta olan bu düzeltmede standart hiçbir şey yok. Dengesiz küresel ekonomi asimetrik küreselleşmenin ürünü’’ diyor. Gerçekten de ekonomik büyümenin, paralel olarak oluşan küresel dengesizliklerin temelinde, dünya ekonomisini peşinden sürükleyen ABD tüketici talebi var. Borsalarda köpük sönmeye başlayınca, başta FED olmak üzere merkez bankaları, depresyonu, ancak tüketici talebini büyük bir mali genişlemeyle (kredi köpüğüyle) destekleyerek engelleyebildiler. Şimdi, enflasyonist baskılar artarken, başta ABD olmak üzere merkez bankalarının yeniden bir mali genişlemeye gitme şansları yok. Kısacası deniz bitti!.. Dahası, ABD ekonomisi üzerine dikkatli analizler, son yıllarda tüketimi destekleyen ev piyasasındaki hızlı gerilemeye, hatta bir çöküş olasılığına işaret ediyorlar. Örneğin, halen boş duran ev sayısı talebin iki katına ulaşmış durumda (Jas Jain, Financial Sense, 06/09). Ev piyasasında aşırı kapasite tasfiye sürecine girerken, Roach’ın işaret ettiği gibi ABD’de tüketicinin talebi de, ‘‘düşük ücret düzeylerinde seyir eden, aşırı borç yüküyle ezilen işçi gelirleri temel zemine geri dönecek’’. Jas Jain’in sergilediği veriler kredi piyasasının zirve yaptığını, hatta daralmaya başladığını gösteriyor (04/09). Ekonomik durgunlukta ücretlerin artması söz konusu değil, ev piyasasındaki ‘‘düzeltmenin’’ yıllar alması kaçınılmaz, kredi piyasasın CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle