19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 EYLÜL 2006 PAZAR 6 HABERLER 1968 yılında İskeçe Medresesi’ndeki öğrencilere ‘Türklük bilincini aşıladığı’ suçlamasıyla yargılanmıştı PAZAR ORHAN BURSALI Batı Trakya müftüsünü yitirdi MURAT İLEM Türkiye ve Fas 3 ‘‘Toplumların Yönü’’ başlığı altındaki iki yazıda, bilimin gittiği yön ile toplumların gittiği yönlerin tamamen farklı, hatta zaman içinde birbirine zıt olabileceğine, toplumların düşünce bakımından kendisini aşarak, bilim ve bilimsel düşünce gibi ‘‘ileri aşama’’ya ulaşmasının beklenmeyeceğine değinmiştik... Bilimin saati sürekli ileriyi gösterirken toplumların saati duruma göre, geçmişte herhangi bir zamanı (örneğin ortaçağı) işaret edebilir.. Bu bakımdan, liberal aydınların ‘‘Türkiye Fas olamaz’’ biçimindeki, ‘‘tezler’’inin tutulacakyutulacak bir yanıtemeli yok. Özetle, Türkiye bal gibi ‘‘kendine özgü bir Fas’’ olabilir!.. ??? Yaşadığımız şu bir iki yıllık süreçlerde bile, toplumların düşünsel ‘‘büyük göçü’’nün işaretlerini görebiliriz.. ABD, Türkiye’de ‘‘tutulan’’ bir ülkeydi. Avrupa da öyle. Son bir yıl içinde yabancıların yaptıkları ‘‘eğilim belirleme’’ kamuoyu yoklamalarına göre, ‘‘Batı’ya’’ ilgi azalıyor... İran’ın nükleer silah ısrarı destek buluyor. Düşünsel bakımdan Ortadoğululuğa bir yakınlaşma saptanıyor. Bu eğilimlerin ‘‘dönemsel’’, yani ‘‘küresel’’ ve ‘‘ülkesel’’ politikalarla değişebileceğini söyleyebilirsiniz. Doğrudur, değişebilir... Gelişmeler, toplumları yönlendirir. Toplumlar yönlendirilebilir. Avrupalıların çoğunluğu ‘‘Türkiye düşmanı’’ yapılabileceği gibi, Türkiye seçmeni de daha çok Ortadoğu’nun değerlerini benimser hale gelebilir. Liberal aydınların ‘‘demokratik seçim, düşünce özgürlüğü, insan hakları’’ gibi kisveler altındaki düşünsel destekleri ile de, dinciliğin ülkeye egemen hale gelmesi, beşon yıl içinde bile gerçekleşebilir... Başbakanlık Müsteşarı, eski resmi profesör Ömer Dinçer’in yaptığı saptama gibi ‘‘ülkenin dinci kültürü’’ buna izin verir! Ayrıca ülkenin ortalama 4 yıllık okumuşluk düzeyi, erkek toplum ve töresel toplum kalıpları, her bakımdan geri kültürel ve ekonomik yapısı da, Ömer Dinçer’leri destekler niteliktedir... ??? Toplumlarda bu ‘‘düşünsel göç’’lerin dönemsel karakteri bizi yanıltmasın. Bu karakteri yeni politikalarla tersine dönüştürme olasılığı var olsa bile, geride önemli bir tortu ve bellek bırakır. Kaldı ki, meselenin çok önemli iki özü daha var. Birincisi, insanoğlunun ortamaduruma biyolojik ve düşünsel müthiş uyum başarısı! Yani yeni durumları rasyonelleştirmeaklileştirme ve dolayısıyla benimseme yeteneği! İkincisi, ekonomikbiyolojik ihtiyaçların insanı yönlendirmedeki büyük gücü... Dün akşam televizyonda Bakan Kürşad Tüzmen’in Gaziantep’te halk ile konuşmasını izliyordum. Bir dükkân sahibi, işsizliğin yarattığı problemlere değindi. Halkın parası olmadığı için alışveriş yapamadığını ve dolayısıyla işlerin kesat gittiğini belirtirken ‘‘İşsiz insan, aç insan çalar sayın bakanım’’ dedi!.. Çok doğru! Aç, işsiz insanın çalıp çırpmasından daha doğal bir davranış yoktur. (Şüphesiz herkes bu grup içine girmez.) Bir noktadan sonra insan biyolojik (toplumsal ve sosyal da) ihtiyaçlarının tam yönetimine girer. Kriz dönemlerinde hırsızlık, gasp, cinayet vb. gibi ‘‘suç’’larda büyük artışlar da bunun kanıtı. O sınır üzerinde bulunan, ama henüz bu ‘‘suçlara’’ cesaret edemeyen milyonlar da bulunuyor. ‘‘Bir lokma bir hırka’’ felsefesi ise, çok büyük çoğunluğun açlıkuygunsuz yaşamların sınırında uzun bir süre yaşamasını destekliyor... ??? Bütün bunların ötesinde, insanoğlunun, genetik olarak devraldığı, düşünme süreçleriyle ilgili, bilimin ortaya çıkardığı, son derece ‘‘tutucu’’, ‘‘kavrayışı zor’’, ‘‘dogmatik’’ bir yönü var ki, bazen maymunlar bile ‘‘deneyim’’den ders çıkarma konusunda, insandan üstün olabiliyor! İnsanı insan yapan temel özelliği, ‘‘biriktirebilme’’ yeteneğidir. Bu, bizi diğer canlılardan ayırır ve üstün kılar. Bu biriktirme yeteneğidir ki, uygarlığımızı yaratmıştır. İnsanın, bu açıdan uygarlıkla, birikimle çok sık ilişki içinde olması gerekir, ‘‘ileri’’ gidebilmesi ve bilimi arkadan da olsa izleyebilmesi için.. Konuyu, bu açıdan da ele alacağız.. İyi pazarlar!.. mahalle Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Emin Aga kimdir? Geçen aylarda Türkiye’ye gelerek bir süre tedavi altında tutulan Emin Aga, Batı Trakya Türklerinin ‘‘demokratik hak’’ mücadelesinin önemli isimlerinden biriydi. Eski İskeçe Müftüsü Mustafa Hilmi’nin oğlu olan Mehmet Emin Aga, 3 Eylül 1931’de İskeçe’ye bağlı Şahin köyünde doğdu. Aga, 1945 yılında tamamladığı ilköğreniminin ardından din eğitimi gördüğü Gümülcine Medresesi’nden 1954 yılında mezun oldu ve bir süre İskeçe Medresesi’nde eğitim görevlisi olarak bulundu. 1968 yılında medrese öğrencilerine ‘‘Türklük bilinci aşıladığı’’ suçlamasıyla askeri mahkemede yargılanan Aga, 19681990 yılları arasında İskeçe Müftülüğü’nde kâtiplik görevi yaptı. Mehmet Emin Aga, Batı Trakya’nın siyasi lideri Sadık Ahmet’ten sonra gelen ATİNA Batı Trakya’nın önemli dini liderlerinden İskeçe Müftüsü Mehmet Emin Aga önceki gece yaşamını yitirdi. Bölge Türklerinin hem dini hem de etnik lideri konumunda olan Emin Aga, 75 yaşındaydı. Aga uzun zamandır karaciğer yetmezliği dolayısıyla tedavi görüyordu. Aga’nın cenazesi bugün İskeçe’de öğlen namazının ardından İskeçe Müftüsü Mehmet AşağıEmin Aga. ikinci isimdi. Sadık Ahmet’in ölümünden sonra üzerindeki hukuksal baskılar artarak süren Emin Aga, halkın seçilmiş müftüsü olarak 1968 yılından beri hakkında açılan davalar yüzünden onlarca mahkemede ifade verdi. 1990 yılında Yunan hükümetinin bölgeye müftü ataması ile doruğa çıkan kriz, Türklerin camilerde yaptıkları seçimlerle kendi müftülerini ataması ile farklı bir boyut kazanmıştı. Babası Mustafa Hilmi’nin 1990 yılında vefatından sonra İskeçe Müftülüğü’nde naiplik görevi yapan Aga, aynı yıl Atina’nın İskeçe Müftülüğü’ne Mehmet Şinikoğlu’nun atanmasının ardından, 18 Ağustos 1990 tarihinde İskeçe Türk halkı tarafından camilerde yapılan oylamayla müftü seçildi. Bu duruma karşı çıkan Yunanistan’daki hükümetler, seçilmiş müftü Mehmet Emin Aga hakkında ‘‘devlet mülkünü işgal ettiği’’ gerekçesiyle dava açarak 6 ay hapse mahkum ettiler. Aga bu cezasını Larissa kentindeki cezaevinde yatarak tamamladı. 1990 yılında bölgede meydana gelen olaylarda fanatik Yunanların saldırısına da uğrayan Aga, komaya girmiş, Türkiye’de yapılan müdahaleler sonunda yeniden hayata döndürülmüştü. Kaşifoğlu’ndan mesaj Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği Genel Başkanı Erol Kaşifoğlu yayımladığı mesajında, Mehmet Emin Aga’nın bu sabaha karşı vefat ettiğini hatırlatarak şunları söyledi: ‘‘Türk azınlığı adına Türklük mücadelesi veren değerli bir şahsiyeti kaybetmiş olmanın verdiği üzüntüyü her Batı Trakya Türkü bugün yaşamaktadır.’’ Erdoğan’dan başsağlığı mesajı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Aga’nın vefatı nedeniyle oğlu Mustafa Aga’ya başsağlığı telgrafı gönderdi. Protestoya gözaltı ? ORDU (AA) Ordu’da Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) tarafından 4 YTL olarak açıklanan fındık fiyatına tepki göstermek için AKP il binasına siyah çelenk bırakmak isteyen Perşembe İlçesi Muhtarlar Derneği Başkanı Namık Canik gözaltına alındı. Fındık fiyatını protesto etmek isteyen Canik’in AKP binasına siyah çelenk bırakmasını engelleyen polis, daha sonra Canik’i gözaltına aldı. Karadeniz kirleniyor, büyük bir çoğunluk kirliliğin gerçek nedenlerinin farkında değil Karadeniz can çekişiyor Anket sonuçlarına göre, kirliliğin en önemli nedenleri şöyle sıralandı: Fabrikalar ve kimyasal atıkları, Sahil şeridinde yaşanan kapasitenin üzerindeki gelişme, Gemi kazaları, Bilinçsiz balıkçılık... BERİV AN TAPAN Eski kadın polis Adliye’de ? İstanbul Haber Servisi İstanbul 16. Asliye Ceza Mahkemesi’nde çeşitli suçlardan yargılanan ve Kırklareli E Tipi Cezaevi’nden tahliye edildikten sonra gözaltına alınan eski kadın polis memuru Adliye’ye sevk edildi. Hakkında ‘‘çıkar amaçlı suç örgütü kurmak’’ suçlamasıyla soruşturma yürütülen Güniz A. adliyeye sevk edilirken ‘‘Ne mutlu Türküm diyene’’ diye bağırdı. Bu arada Güniz A’nın gözaltına alındığında üzerinde bulunan Türk bayrağı motifli tişörtü, ‘‘Bayrak Kanunu’na muhafelet’’ gerekçesiyle çıkarılarak başka bir tişört giymesi sağlandı. Popoya ‘anlık temas’ da suç ? Dış Haberler Servisi İtalya’da kadınların poposuna anlık temas bile suç olarak kabul edildi. Yargıtay, 2001 tarihinde T.Z. adlı bir kadın yolda yürürken poposuna elle anlık temasta bulunan M.P. adlı adamı suçlu buldu. Pesaro Mahkemesi M.P’yi, popoyu kasıtlı ellemediğini öne sürerek suçsuz bulmuş, ancak T.Z’nin avukatları temyiz mahkemesine başvurmuştu. İtalyan Yargıtayı davada anlık teması suç olarak kabul ederek M.P’yi 3 ay hapis cezasına çarptırdı. Karadeniz Ekosistemini İyileştirme Projesi (BSERP) kapsamında Karadeniz çevresindeki Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Rusya, Türkiye ve Ukrayna’dan 386 kişinin katıldığı anketin sonuçları Karadeniz’deki kirlilik konusundaki duyarsızlığı gözler önüne serdi. Karadeniz Programı Direktörü Ivan Zavadsky, kirliliğin gerçek nedenini, ‘‘Karadeniz etrafında yapılan kötü tarım şartları nedeniyle binlerce ton nitrojen ve fosfat kalıntısı hiçbir arıtma uygulanmadan direkt Karadeniz’e dökülüyor’’ sözleriyle açıklıyor. Türkiye’den ankete Trabzon, Ordu, Giresun, Zonguldak, Bartın, Karabük, Sinop, Samsun ve İstanbul illerinden olmak üzere toplam 100 kişi katıldı. Ankete katılanların yüzde 57’si Karadeniz’i korumada en büyük engel olarak ‘‘halkın bilinçsizliği’’ni görüyor. Diğer ülkelerde ise katılımcıların yüzde 40’ı en büyük engelin ‘‘hükümetlerin duyarsızlığı’’ olduğunu belirtiyor. Karadeniz denilince Türk insanının aklına balıkçılık (yüzde 36) gelirken, diğer ülkelerdeki katılımcılara Karadeniz, yaz tatilleri ve eğlenceyi (yüzde 34) çağrıştırıyor. ‘Karadeniz nasıl korunur?’ Katılımcıların yüzde 77’sine göre, ‘‘Karadeniz kendileri için çok önemli...’’. Türkiye’de Karadeniz’i korumanın neden önemli olduğu sorusuna katılımcıların yüzde 27’si, ‘‘Gelecek Karadeniz Programı Direktörü Ivan Zavadsky: ‘‘Ankete cevap verenler arasında sadece yüzde 9’luk bir kitle yanlış tarım uygulamaları ve onların atıkları yüzünden kirliliğin oluştuğunun farkında. Büyük bir çoğunluk kirliliğin gerçek nedenlerinin farkında değil.’’ nesiller için korunması gerekiyor’’ yanıtını veriyor. ‘‘Karadeniz nasıl korunur’’ sorusuna ise katılımcıların yüzde 26’sı hükümetlerin anlaşma yapmalarıyla, yüzde 21’i sahillerin temizlenmesiyle, yüzde 15’i ise STK’lere katılmakla gerçekleşeceği yönünde görüş bildirdi. ‘Karadeniz’i hükümetler korumalı’ Tüm ülkelerden ankete katılanların yüzde 21’i kirliliğin en büyük nedeninin fabrikalar ve kimyasal atıklarından kaynaklandığını düşünüyor. Türkiye’de kirliliğin en önemli ikinci nedeni olarak ise sahil şeridinde yaşanan ve kapasitenin üzerindeki gelişme gösteriliyor. Ayrıca gemi kazaları, bilinçsiz balıkçılık da Karade niz’deki kirlenmenin üçüncü nedeni olarak ortaya çıkıyor. Ankete katılanlar Karadeniz’i korumanın hükümetlerin ve yerel idarelerin sorumluluğunda olduğu görüşünde birleşiyor. Ayrıca katılımcıların yüzde 16’sı özel girişimcilerin, yüzde 8’i ise uluslararası kuruluşların Karadeniz’i korumakla sorumlu olduğunu savunuyor. ‘‘Karadeniz’in korunması için biraz para verir miydiniz’’ sorusuna tüm katılımcıların yüzde 76’sının ‘‘evet’’ yanıtını vermesi dikkat çekiyor. Karadeniz Programı Direktörü Zavadsky, Karadeniz’de yaşanan kirliliğin gerçek nedenini ise şu çarpıcı sözlerle açıklıyor: ‘‘Karadeniz etrafında yapılan kötü tarım şartları nedeniyle binlerce ton nitrojen ve fosfat kalıntısı hiçbir arıt ma uygulanmadan direkt Karadeniz’e dökülüyor. Karadeniz’deki kirliliğin asıl nedenini bu kalıntılar oluşturuyor. Hükümetlerin, Karadeniz etrafında yer alan fabrikaların daha iyi koşullarda çalışması ve arıtma tesislerinin devreye alınmasıyla ilgili bir strateji belirlemesi gerekiyor. Ankete cevap verenler arasında sadece yüzde 9’luk bir kitle yanlış tarım uygulamaları ve onların atıkları yüzünden kirliliğin oluştuğunun farkında. Büyük bir çoğunluk kirliliğin gerçek nedenlerinin farkında değil.’’ obursali?cumhuriyet.com.tr. AĞRI DAĞI’NDAKİ KURTARMA İTÜ Vakfı Turizm ve Otelcilik Okulu, turizm sektörüne ‘genç profesyoneller’ yetiştiriyor TSK’den nefes kesen operasyon ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ağrı Dağı’na zirve yaptıktan sonra dönüş yolunda yaşamını yitiren 2 İtalyan dağcının cesedi, çetin hava koşullarına karşın Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) bağlı ekip tarafından zirvenin 90 metre aşağısından Sikorsky helikopteriyle alındı. Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinde yer alan bilgiye göre, TSK’nin tarihinde ilk kez Sikorsky helikopterle Ağrı Dağı’nın zirvesinin sadece 90 metre aşağısına inildi. Helikopterdeki ekibin yaptığı aramada Franco Pacifico’nun cesedi 5 bin 50 metre yükseklikte bulundu. Hava koşullarının bozulması üzerine kadın dağcı Caterine Fruttero’nun cesedini arama çalışmalarına ara veren ekip, Pacifico’nun cesedini alarak Doğubayazıt’a döndü. Daha sonra yeniden Sikorsky helikopterle havalanan ekip, 5 bin 75 metrede bulduğu kadın dağcı Frutero’nun cesedini helikoptere alıp Doğubayazıt’a döndü. İki dağcının cesedi Doğubayazıt Devlet Hastanesi’ndeki otopsinin ardından Trabzon Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinden geçen hafta Ağrı Dağı’na tırmanan ve zirve yaptıktan sonra dönüşe geçen 11 İtalyan dağcıdan Caterine Fruttero ve Franco Pacifico kaybolmuş, daha sonra dağcıların yaşamlarını yitirdikleri anlaşılmıştı. İTÜ ‘turizmci adaylarını’ bekliyor NİHAN İNAL/ÖZDE KÖSEOĞLU 1 kişiye 2 milyon 624 bin YTL ? ANKARA (AA) Sayısal Loto’nun bu haftaki çekilişinde, kazanan numaralar ‘‘7, 19, 21, 22, 26, 34’’ olarak belirlenirken, 6 bilen 1 kişi, 2 milyon 624 bin 41 YTL 90 YKr ikramiye kazandı. Çekilişte, 5 bilenler 2 bin 3 YTL 60’ar YKr, 4 bilenler 14 YTL 90’ar YKr, 3 bilenler ise 2 YTL 30’ar YKr ikramiye kazandı. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Vakfı Turizm ve Otelcilik Okulu, turizm sektörüne ‘‘genç profesyoneller’’ yetiştiriyor. Kayıtları 20 Eylül’de bitecek olan İTÜ Turizm ve Otelcilik Okulu, turizmci adaylarını bekliyor. İTÜ Vakfı Turizm Otelcilik Okulu’nu 1991’de İTÜ Vakfı Yönetim Kurulu’nun teklifiyle kuran Şaban Ali Yaşaroğlu bugüne dek mezun olan 750’ye yakın öğrencinin birçoğunu, vakfın kendi imkânlarıyla ‘‘işe yerleştirdiğini’’ söyledi. Yaşaroğlu, okulda, gelişen turizm anlayışına uygun öğrenciler yetiştirdiklerini belirterek, ‘‘Mezun olan öğrencilerimiz Türkiye’nin bütün şehirlerinde 5 yıldızlı otellerde çalışıyor. Ama en çok İstanbul’un Conrad, Çırağan, Hilton, Dedeman gibi önemli büyük otellerinde ? İTÜ Vakfı Turizm Otelcilik Okulu’nu 1991’de İTÜ Vakfı Yönetim Kurulu’nun teklifiyle kuran Şaban Ali Yaşaroğlu bugüne dek mezun olan 750’ye yakın öğrencinin birçoğunu, vakfın kendi imkânlarıyla ‘‘işe yerleştirdiğini’’ söyledi. istihdam ediliyor’’ dedi. Bu yıl okula 1724 yaş arası 30 ile 60 öğrenci alınacağını belirten Yaşaroğlu sözlerini şöyle sürdürdü: ‘‘Öğrencilerimiz İngilizce ve bilgisayar eğitimleri dahil 1 yıl boyunca turizm sektörünün içinde bulunan en iyi eğitmenlerden eğitim alıyor. Eğitimin ikinci 6 aylık bölümünde İstanbul’daki 5 yıldızlı otellerde staj olana ğı sağlanıyor. Okulumuz Türkiye’de artık bir marka haline geldi. Öğrencilerimiz daha staj aşamasında 5 yıldızlı otellerimiz tarafından kapışılıyor. 1 yıllık eğitimin ardından mezunlarımızın yüzde 10’u Afrika’dan Avrupa’ya yurtdışında çalışma imkânı buluyor.’’ Burs imkânı sunuluyor... Ekonomik sıkıntıları olan öğrencilere vakfın burs imkânı olduğunu da belirten Yaşaroğlu, İstanbul dışından gelen öğrenciler için az bir ücretle vakfın yurtlarından yararlanma olanağı sağlandığını da belirtti. Okula kayıtlar, 20 Eylül’e kadar devam edecek. 0212/243 16 27 Nolu telefondan ya da ‘‘ituvakif?ituvakif.org.tr’’ adresten bilgi edinilebilir. CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle