27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 EYLÜL 2006 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Devlet Hamza Saykan: ‘‘Yargıtay Başkanı adli yılın açılışında ‘Devletin dini olmaz’ demişti. Birilerinin böyle bir isteği yok ki! Onlar dinin bir devleti olsun diye uğraşıyorlar!’’ Ya ğ m u r E k i m Devlet tarikatlara yenilmiş... ‘‘Bu iktidarın hakemliğinde küme bile düşebilir!’’ EVLATLARINI Amerika’larda konfeksiyoncu amcalarının özel bursuyla okutmuş, çocuklarına kralları da çağırarak krallara layık düğünler yapıp çuvallar dolusu altınlar taktırmış; evladının birisini Dünya Bankası’nda işe yerleştirmiş ve evlat hasretini televizyon ekranından göz yaşlarıyla dindirmeye çalışmış Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın evlatlarını vatan için şehit vermiş anne ve babalara ‘‘Askerlik yan gelip yatma yeri değildir’’ sözü daha çok su kaldıracağa benziyor. Ayşe Meral bakın ne diyor: ‘‘Evlat özlemini, ekran camında gözyaşları ile gösterdi Başbakan. Evlat özlemi bir başkadır elbet. Vatan evlatlarının ana babaları ise çoktandır özlemlerini sessizce yüreklerine gömüp, evlatlarına sağ salim kavuşmanın derdine düştüler. Evlatları, vatanımızın Güneydoğu’sunda ‘dost ve müttefik’ denen devletlerin piyonu PKK’nin kahpe PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Bu gidişle AKP ile Türk toplumu arasına da bir barış gücü gerekecek! Havuz Avukat Uluğ İlve Yücesoy; Dünya Barış Günü’nde Nuri Kurtcebe’nin karikatürünü ve Cumhuriyet’in ‘‘Dünya barışı unutmasın’’ haberini, koordinatörlüğünü Murat Belge’nin eski eşi Taciser Belge’nin yaptığı Boğaziçi Üniversitesi Avrupa Birliği Çalışmaları Merkezi’nin ‘‘Adalete Erişim Havuzu’’na gönderdikten sonra erişim üyeliğinden atıldı. İhraç fazlası demokrasi bu işte; Avrupa Birliği ‘‘havuz’’u kanla doldurmaya soyunmuşken barıştan söz edip pot kırmayacaksın! pusularında ölen ana ve babalar, ‘dost ve müttefik’ denen devletlerin, dost olmadığını öğrendiler artık; bu savaşın, PKK ile değil, Amerika ve Batı ile olduğunu anladılar. Vatan evlatları Batı istedi diye, Bosna’da, Kosova’da, Afganistan’da ,Somali’de ve artık Lübnan’da da olacaklar. Tıpkı şehit ve gazi dedelerinin Kore’de olduğu gibi. George Soros’un, ‘En iyi ihraç ürününüz askerinizdir’ dediği gibi, Mehmetçiğimizin kanını ihraç ediyorlar. Fakat kendi evlatlarının özlemiyle ekran camında ağlayan Büyük Ortadoğu Projesi eşbaşkanı Başbakan, vatan evlatlarının cenazelerine gelmiyor. Eşbaşkan Başbakan, Güneydoğu’muzda yan gelip yatarak şehit olan evlatlarımız , ABD’nin BOP Özlem projesi için Lübnan’da da yan gelip yatsınlar diye çalışıyor. ABD’nin BOP’unda görev aldıklarını iftiharla söyleyen eşbaşkan Başbakan, ABD’nin BOP projesi ile Diyarbakır’ı merkez yapmak için var gücüyle çabalıyor. Eşbaşkan Başbakan, BOP için çalıştıkça, evlatlarımız Batı menşeili PKK mayınları üzerinde yan gelip yatıyor! Şehit cenazelerinde feryatlar yürekleri dağlamış, ateşin düştüğü yerden yükselen öfke çığlıkları ülkeyi sarmış eşbaşkan Başbakan için ne gam? Eşbaşkan Başbakan şehit cenazelerine gidemiyor. Ama Bush’tan randevu kopardı; tezkere de çıktı; Ekimde ver elini Oval Ofis. Gurbet ellerdeki evlatlarıyla da özlem giderir artık!’’ Bu Fırsat Kaçmamalı Son fırsatı Irak’ta kaçırmıştık; bu eski Osmanlı toprağında tarihimize yeni kahramanlık sayfaları kazandırma şansı doğmuştu ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin tezkereyi ret kararıyla hevesimiz kursağımızda kaldı. Delikanlı Başbakanımızın o günlerde ne derin bir düş kırıklığı yaşadığını anımsıyorum da içim burkuluyor. Başbakanı, kendi partisinden milletvekillerinin muhalefetin peşine takılıp tezkereye ‘‘hayır’’ demeleri incitmişti yüreğini. Ne var ki her ‘‘şer’’de bir ‘‘hayır’’ vardır, AKP’nin, onun yüreğini inciten milletvekilleri de kısa zamanda yaptıklarına ‘‘nadim’’ olmuşlar, her birinin içi ‘‘nedamet’’ duygusuyla dolmuş, bu tür yanlışları bir daha yinelemedikleri gibi reislerine de bir başka sadakatle bağlanmışlardı. O tarihten sonra bizi duygu gözyaşlarına boğan nice sadakat ve vefa örneklerine tanık olmuştuk, hâlâ aklımda. Irak’ta kaçan fırsat Lübnan’da yakalanmıştı bu kez, AKP grubu kaya gibi koymuştu ağırlığını TBMM’de. Lübnan’a bin kadar asker gönderecek, fakat askerlerimiz savaşmayıp yalnızca ‘‘insani’’ görevlerle sınırlı işlevler üstlenecekti. Umut kırıcı bir durumdu bu, çünkü bu, başta eski Osmanlı toprağında üstleneceğimiz ‘‘gönüllü Kızılaycı’’ türünden görevlerin şanımıza şan katmayacağı çıplak bir gerçek olarak ortadaydı. O toprakları şehit kanlarıyla sulayamayınca nasıl yazılacaktı yeni kahramanlık destanları? Delikanlı Başbakanımızın içi kan ağlıyordu; bu ruh haliyle alanlara çıkıyor, halka ‘‘Askerlik yan gelip yatmak değildir!’’ diye sesleniyordu kırık bir sesle. Asker, yan gelip yatmamalı, sırasında vatanı için ölmesini bilmeliydi. Lübnan tabii ki ‘‘vatan’’ değildi, ama ‘‘eski vatan’’ olduğu da yadsınamaz tarihsel bir gerçekti. Vatanın ‘‘eskisi yenisi’’ olmayacağına göre bir serseri kurşunla ya da şaşkın bir Hizbullahçının silahından, o olmadı bir Taşnakçının pususunda erişilebilirdi şahadet mertebesine. ??? TBMM’deki görüşmeler sırasında rastlantı eseri AKP milletvekili Salih Kapusuz’un ‘‘Lübnan’a ille de asker gönderelim’’ yollu konuşmasını dinlerken çok heyecanlanmıştım. O ne hitabet, o ne şiddet ve o ne celaldi öyle? Bir duygu seline kapılmamak elde değildi. Kapusuz Bey o konuşmasını sokakta yapsa, ardından da ‘‘Haydi, gidiyoruz arkadaşlar!’’ dese nice evladı vatan peşine takılırdı. Şimdi sizlerle paylaşmak istediğim öneri de ekran karşısında bunları düşünürken aklıma gelmişti. Madem AKP milletvekilleri Lübnan’da şahadeti böylesine önemsiyorlardı, o zaman doğrudan kendilerine tanınmalıydı bu olanak. Sözgelimi ‘‘Ak Mangalar’’ adı altında AKP milletvekillerinden onar kişilik 33 manga oluşturulabilir, bu gönüllü birlikler Lübnan’da ‘‘barış destanları’’ yazarak yalnızca İslam âlemine değil, diyarı küffarın tüm kâfirlerine de örnek olabilirlerdi. Gündüzleri, örneğin, nafia işlerinde çalışır, geceleri de şahadet mertebesine ulaşmanın yollarını ararlardı. ??? Sahi, şahadete susamış bu iman sahibi arkadaşları bir yolunu bulup Lübnan’a falan gönderemez miyiz? Bakın, şimdi bir fırsat daha doğdu: Ezeli dostumuz ve müttefikimiz Amerika Birleşik Devletleri bizi Afganistan’a çağırıyor, eğer siz gelmezseniz Taliban belasıyla baş edemeyeceğiz, diyor. Büyükkanıt Paşa bu işe karşı, bunu biliyoruz. Fakat şu ‘‘Ak Mangalar’’ işini kendisine çıtlatsak, ‘‘Bunlar gönüllü gitmek istiyor, Paşam,’’ desek, ikna edemez miyiz? Kendi hayatları sonuçta... Elimize böyle bir fırsat geçmişken kullanalım, derim. Hem onlar kendi akıl, gönül ve vicdanlarınca hayırlı bir iş yapmış olurlar, hem de bizler onlara bu olanağı sağladığımız için rahatlamış oluruz. Kuşkusuz, onlarsız bir hayata alışmakta başlarda biraz zorlanırız, fakat insan evladı nelere alışmıyor ki? Bu fırsat kaçmamalı. (eposta: dkavukcuoglu?superonline.com) SESSİZ SEDASIZ (!) İnşallah ‘ampul’ aydınlatmıştır TESK Genel Başkanı Derviş Günday, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’a gönderdiği mektupta, çocuklarımızı subaylarımızın aklı selimine emanet ettiğini belirtmiş; biz de; ‘‘Halkın ezici çoğunluğu İsrail’in tetikçisi olunmasına karşı; bir tek büyük işadamları hükümetin yanında Bakalım nasıl bir aklıselim sergilenecek’’ demiştik. 2005 yılında bir soru üzerine Orgeneral Büyükanıt’ın yaptığı açıklamayı göndermiş Serdar Ant: ‘‘Tüm dünyada bir dönüşüm var. Buna çeşitli isimler takıyorlar. Büyük Ortadoğu Projesi diyorlar, değişik isimler söylüyorlar. Dünyada, başta Ortadoğu olmak üzere bir dönüşüm süreci yaşanıyor. Önemli olan bu sürece Türkiye’nin nasıl katkıda bulunacağı, nasıl yöneteceğidir. Geleceği, yalnız başkaları değil, bizim de çizmemiz, görmemiz lazımdır.’’ Bu yıl Genelkurmay 2. Başkanı olan Orgeneral Ergün Saygun da 2004 yılında Türk Amerikan Konseyi’nde konuşmuş: ‘‘ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde Türkiye’nin hedef ülkelerle değil, Avrupa ülkeleriyle gruplandırılması gerekir. Ortadoğu’da makul bir girişimi desteklemeye istekliyiz. ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi takdire şayan... Ancak karanlık noktalar aydınlanmalı.’’ Ne diyelim; ‘‘ampul partisi’’ gerekli aydınlatmayı yapmıştır inşallah. ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Yenice’de ‘Beyaz Vagon’la... Atatürk’ün yurt gezilerinde kullandığı ‘‘Beyaz Vagon’’, ölümünden 5 yıl sonra İkinci Dünya Savaşı’nın en önemli ‘‘görüşme’’lerinden birine tanık oldu. Yoğun ısrarlara rağmen ‘‘emperyalistlerin kapışması’’na bulaşmayan Türkiye’yi savaşa katılmaya ‘‘ikna’’ edebilmek için Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’yle görüşmek isteyen Winston Churchill’e 30 Ocak 1943’te ‘‘Yenice İstasyonu’’nda randevu verilmişti. AdanaMersin arasındaki Yenice’ye trenle varan İnönü, ta Londra’dan kalkıp gelen İngiltere Başbakanı’nı Beyaz Vagon’da ‘‘kabul’’ ederek, savaşa girmemiz için yaptığı ısrarları ve vaat ettiği askeri yardımları, olanca kibarlığıyla ‘‘red’’detti. Vagonun yemek salonunda gerçekleşen ve görkemli bir sofranın eşliğinde süren görüşmelerde İnönü öylesine ‘‘içten ve zarif’’ bir ev sahipliği yapmıştı ki, iki devlet adamı ‘‘anlaşamadan’’ vedalaştıkları halde, ‘‘yemek listesi’’ni günün hatırası olarak saklamak üzere karşılıklı imzalamışlardı... Böylece Türkiye, 20. yy’daki en vahşi kapışmanın dışında kalarak, tüm komşuları arasında ‘‘barış’’ı yaşayan tek ülke oldu. Yenice köta tüm insanlığa en anlamlı ‘‘meydan’’lardan birini kazandırmış... Geçen 1 Eylül’de, işte böylesine duygu yüklü bir meydanda, Beyaz Vagon’un hemen yanı başındaydık. Dünya Barış Günü kutlamaları için bundan daha anlamlı ve bundan daha çok ‘‘bize ait’’, ‘‘ulusumuza ait’’, ‘‘Anadolu’ya ait’’ ve ‘‘Cumhuriyet devrimi’’ne ait, her yönüyle bir ‘‘barış’’ mekânı olabilir miydi? Belediye Başkanı Veli Serin, haklı bir gururla dedi ki; ‘‘Bugün BM ve Amerika istedi diye haksız bir savaşın ortasına askerlerimizi göndermeye yürekleri elverenler, eğer buraya gelip bu anılarla buluşabilselerdi; belki de farklı düşünmeye başlarlardı...’’ 68’liler Vakfı Başkanı Sönmez Targan’ın yönettiği panelde Yeniceli bir gencin; ‘‘Atatürk yaşasaydı, bu duruma düşer miydik?’’ sorusuna ise şu yanıtı verdiğimizde, dakikalarca süren alkışlar ‘‘bugünkü özlemimiz’’i de yansıtıyordu; ‘‘O zaman Batılı liderler belki de şu vagonun önünde kuyruğa girerek Atatürk’le görüşmek için sıralarını beklerlerdi...’’ Yenice Belediyesi’nin ‘‘zabıta komiseri’’ olan Tuncay Akdağ, aynı zamanda çalışkan bir ‘‘kültür müdürü’’... Kartvizitinde ‘‘her iki görev’’i de yazılı olmasına rağ ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN İnönü ve Churchill Beyaz Vagon’da. (Cumhuriyet arşivi) HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu?mynet.com yü ve Beyaz Vagon da sömürgeci devletlere karşı bu ‘‘destanlaşan ret yanıtı’’nın ortak tanıkları olma onurunu kazandılar... ‘Barış’ın simgesi Bugün, Tarsus’a bağlı bir ‘‘belde’’ olan Yenice, işte bu onuru, kuşaktan kuşağa ‘‘kalıcı bir kent kültürü’’ne dönüştürmenin de heyecanını yaşıyor. Beyaz Vagon da eminiz ki aynı heyecanın ‘‘simge’’si olarak ziyaret edilmekten çok mutlu... Yeniceliler, geçmişin o unutulmaz buluşmasını ‘‘anıtlaştırmak’’ için 1990’larda Beyaz Vagon’u aramaya başladıklarında, bir hangarda ‘‘paslanmış’’ ve ‘‘sökülmek üzere’’ olan haliyle karşılaşınca, neye uğradıklarını şaşırmışlar. Neyse ki bu vefasızlık hemen giderilmiş ve onarılan vagon Yenicelilere armağan edilmiş. Belediye de istasyona koymak yerine, ‘‘İnönü Churchill Barış Parkı’’ içinde değerlendirerek, hem halka hem de tüm ulusumuza ve hat men, ‘‘sivil’’ giysileri yeğliyor; kültür ve sanat etkinlilerini düzenlerken, ‘‘denetimleri’’ni de aynı sivillik içinde yürütüyor... Ne var ki Yenice Belediyesi’ndeki bu ‘‘sivil’’liğin sadece giysilerde değil, ‘‘bilinç’’te olduğunun kanıtı ise bize ‘‘üniforması’’yla yardımcı olan, sürücülükteki ustalığı kadar yörenin sorunlarını da çok iyi bilen, ‘‘zabıta memuru’’ ve her yönüyle Cumhuriyet aydını Cengiz Çelik... Akdağ ve Çelik’nin eşliğinde Demirtaş Ceyhun’la birlikte Adana’dan yola çıktığımızda, yaklaşık yarım saat sonra her ikisi de emniyet kemerlerini çıkartarak ‘‘artık’’ dediler; ‘‘Yenice topraklarındayız...’’ Çukurova’nın işte bu ‘‘güven duygusu veren’’ toprakları sizleri de bekliyor. Beyaz Vagon’a uğramanız ve 65 yıl önceki ‘‘ulusal gurur’’umuz ile şimdiki siyasetin farkını daha bir ‘‘iç geçirerek’’ anımsamanız için... ekinci?cumhuriyet.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 10 Eylül www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Aşırı karmaşık ve in 1 celikli şeyler 2 için kullanı 3 lan sözcük. 2/ Kolların göv 4 deye bağlan 5 dığı bölüm... 6 Mihrak. 3/ 7 Romatizma ağrısı... Ağır 8 bir yükü kal 9 dırmak için 1 2 3 4 5 6 7 8 9 kullanılan araç. 4/ 1 B İ J U T E R İ Gümüş elementinin 2 A K U Ş R OMA simgesi... Bir komu3 G K U K U MA V ta altında bulunan H A R A savaş gemilerinin ya 4 A V U L N E da uçaklarının tümü. 5 L E Z E Z T A 5/ Bir parçanın canlı 6 E T İ L E N E B A T F çalınacağını anlatan 7 T İ müzik terimi. 6/ 8 R E U R E B İ Canlılığı kalmamış, 9 S E M İ R A M İ S halsiz... Kuzu sesi. 7/ Bir şeyin yansıdığı yer... Doğu Anadolu’da bir ırmak. 8/ MuğlaAntalya il sınırında bir akarsu... Düzyazıda yapılan uyak. 9/ Her şeyi anlamak isteyen, çok meraklı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yağı çıkarılan bir cins fasulye... Bir mastar eki. 2/ Yunan abecesinde bir harf... Kimi hastalıklara karşı bağışıklık sağlamak için vücuda verilen eriyik. 3/ Küçük taneli bir bakla türü... Eski Türklerde ve Moğollarda hakanın seçme muhafızlarına verilen ad. 4/ Belirti... Deniz teknelerini karaya çekmek için bunların altına sürülen yuvarlak ağaç. 5/ Yemeklerin mide özsuyuyla karıştıktan sonra aldığı durum. 6/ Bektaşilikte tarikata yeni girmiş acemi dervişlere verilen ad... Tavlada ‘‘üç’’ sayısı. 7/ Zekâ geriliğinin ileri şekli... Altın. 8/ Meyve kurusu... Asma kütüğü. 9/ Yankı... Sanat, hüner. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle