19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 EYLÜL 2006 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Her çocuk yarının büyüğü olduğuna göre, oyuncaksız bir dünyada büyüklerin yaşamının sağlıklı olması beklenemez 15 ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Oyuncaklara kıymayın efendiler!.. Her imza günü ya da gösteri sonrasında karşılaştığım “Sizi tanıdıktan sonra okumaya başladım” ya da ‘Evimde büyük bir kütüphane var ama çocuğum okumayı sizinle sevdi’ gibi sözler birer ödüldür benim için. Bir şairi, yazarı bundan daha çok ne mutlu edebilir ki!?. Kütüphanemde özellikle yan yana durmasını istediğim kitaplar var. Bunlardan ikisi, Alberto Manguel’in ‘Okumanın Tarihi’ ve Ferhat Özen’in ‘Türkiye’de Okuma Alışkanlığı’ adlı kitaplarıdır. Birbirini tamamlayan bu iki kitabın arasında Necip Asım Yazıksız’ın ‘Kitap’ adlı eseri durmaktadır. Ben ki, mezartaşlarının her birini kütüphane raflarına konmuş birer kitap olarak gördüğüm nice mezarlık gezdim, dolaştım ama evimin birkaç yüz metre ötesinde olan ve içinde Necip Asım’ın da bulunduğu Sahrayıcedit mezarlığını şu ana kadar bir kez olsun ziyaret etmedim! leştirip bütünler. Başka bir deyişle oyun çocuğun yaratma ortamıdır. Çocuk kendi dar sınırlarını aşma çabası içindedir. Oyunda erişkinler gibi güçlü ve beceriklidir. Bindiği sopa değil, azgın bir attır! Elindeki oyuncak uçak, ona dünyanın dört bir yanını dolaştıran gerçek uçaktır. Oyuncak tabancasıyla herkesten güçlüdür. Bu tür oyunlarla çocuk, yaşının ve boyunun küçüklüğünü, güçsüzlüğünü hayalinde de olsa aşmıştır. Özendiği büyüklerle boy ölçüşebilir artık.’’ Çocuklar Ölürken Yazmak... Bir çocuk daha öldü... Bir çocuk daha... Bir çocuk daha... Ben fuarda dolaşıyorum. ‘‘İzmir Enternasyonal Fuarı’’nda. Bu yıl 75. yıldönümünü kutluyor... Nedense uluslararası demiyorlar. ‘‘Enternasyonal’’ diyorlar. Öyle gelmiş öyle gidiyor... 75. İzmir Enternasyonal Fuarı ana baba günü. Millet oraya akın etmiş, çeşitli ülkelerin pavyonlarını dolaşıyor, bedava broşür topluyor, etkinliklere katılıyor, sergilere girip çıkıyor, çocuklar illaki Luna Park diye tutturuyor, büyükler ağırdan alıyor... Çocukluğumu taçlandıran Luna Park’a bu kez uğramadım. Fuarda kalabalıklar arasında kendime yol açmaya çalışırken bir an için durup çevreme haykırmak istiyorum: Hey! Bu ülkede çocuklar ölüyor, farkında mısınız! Bir çocuk daha öldü! Bir çocuk daha öldürüldü! Hayır bağırmıyorum. Başbakan değilim. ‘‘Askerlik, yan gelip yatma yeri değildir’’ diyemem. Şehit ailelerini, iyi olanlar/hesap soranlar diye kamplara ayıramam... Hayır bağırmıyorum. Ölen çocuk benim çocuğum değildi, ondan bağırmıyorum. Fuarda kimse bir çocuk öldü diye bağırmıyor. Belli ki, ölen, onların çocuğu değildi... Bağırmak yerine, adımlarımı sıklaştırıyorum. Yetişmem gerek. Fuarın orta yerinde kendi başına bir vaha olan İzmir Sanat Merkezi’nde ‘‘Basın, Hayat, Edebiyat’’ başlığı altında bir söyleşim var. Kendi söyleşime gecikirsem ayıp olur. Üstelik önce Filiz ve Fikret Otyam’ın resim ve fotoğraf sergisini göreceğim... Sergide, Anadolu’nun her yanından damıtılmış renkler, yüzler, gözler bana bakıyor, bencilliğimi yüzüme vuruyor! Lübnan’da, Afganistan’da değil, bu ülkede çocuklar ölüyor diye haykırıyor tablolardaki annelerin gözbebekleri! 75. İzmir Enternasyonal Fuarı bu yıl doludizgin... Açıkhava konserleri, türkü şenliği, Dünya Mutfakları Festivali bir yanda, basket turnuvası, Kitap Sokağı, Çocuk Kulübü öte yanda. 75 yılın öyküsünü anlatan Nostalji Sergisi muhteşem... Nostaljik Göl Gazinosu’nun yanından geçerken ilk gençliğimi anımsayıp acaba ‘Mogambo’ ve ‘Kübana’yı da açtılar mı diyorum... Hayır açmamışlar... Ama o zamanlar soğuk savaş yıllarıydı. Ve fuara en çok iki kutuplu dünyadaki bilimsel rekabete tanık olmak için gidilirdi. Soğuk savaş yılları çoktan geride kaldı. Şimdi tek kutuplu dünyada, her zamankinden daha çok şiddet, daha çok savaş var. Şimdi çocuklarımız daha çok ölüyor. Şimdi benim ülkem kutuplara ayrılıyor. Geri dönüşü olmayacak bir şiddet sarmalına yuvarlanıyoruz. Kin, öfke, intikam duygularını pompalayarak, birlikte yaşamaya, barış ve güven ortamında birlikte var olmaya sırt çeviriyoruz! Hangi etnik kökenden olursa olsun, Türk, Kürt, artık çocuklarımız ölmesin, öldürülmesin! Anaların isyanını duymuyor musunuz! Bu ülkede herkese yer var. Bu ülkede herkes için barışı, herkes için güvenliği, herkes için adaleti, herkes için refahı sağlayabiliriz. Yeter ki isteyelim. Yeter ki, şiddetin çıkar yol, çözüm olmadığını kavrayalım! Bugün 75. İzmir Enternasyonal Fuarı’nın son günü. Sahi siz hiç fuara gittiniz mi? Sizin hiç çocuğunuz öldü mü? [email protected] faks: 0212 257 16 50 Gerçekler dünyasına bir köprü Oyuncak paylaşmayı, uyum içinde bir arada olmayı öğretir çocuklara. Yörükoğlu, oyunu, bir ayağı hayal dünyasında, öteki ayağı da gerçekler dünyasında olan bir köprü olarak tanımlıyor. Bu tanım, yaşamın ta kendisi değil midir? Trabzon’da, bir uçak yapmıştım evimizin terasında. Babam, mal almak için İstanbul’a giderdi ve geri döndükten birkaç gün sonra terasımıza içi boş kasalar taşınırdı. İşte, o tahta kasalardan yapmıştım uçağımı. Trabzon Havaalanı’na inen uçaklara bakıp, onlara benzetmeye çalışmıştım. Pervanesi olmasa da, kanatları vardı uçağımın!.. Uzaklara, çok uzaklara gidecektim... Yolda karnım acıkacaktı elbette. Bu yüzden her gün, annemin yaptığı reçellerden bir dilim ekmeğe sürer, uçağın içine koyardım. Yolda karnımın acıkması halinde çözümü böyle bulmuştum! Her gün terasa çıktığımda, reçelli ekmeğimin üstünde yüzlerce karınca görmek tüketmedi umutlarımı; her seferinde yeniden hazırladım ekmeğimi... O reçelli ekmekler, uçağımın yakıtıydılar sanki... Sonra, sonra bir gün babam aldı uçağa götürdü beni... Bindik ve havalandık; o yaşıma kadar hiç uçağa binmemiştim!.. Düşlerim gerçekleşmişti işte, bulutların arasında uçuyordum! Babam Ankara’ya, Atalay Yörükoğlu’na götürdü beni. O güzel insanla oyuncak dolu bir odada oynadım üç gün... O saatler, ömrümün en unutamadığım anlarıdır. Onu sevdiğim için uçağımı anlattım... Ben anlatırken ilgi dolu bakışlarıyla dinleyişi gözümün önündedir hâlâ... Benim en dost, en sıcak, en güvenilir çocukluk arkadaşlarımdam biridir Atalay Yörükoğlu... Ne mi oldu sonra?.. Düşlerimden, terasta yaptığım uçağımdan doğal olarak ürken babama şunları söylemiş arkadaşım: ‘‘Bu çocuğun kanatlarını sakın kırmayın!..’’ ‘Çocuk oyuncağı...’ Adnan Binyazar, eleştirel yöntemle kitap okumayanı şöyle tanımlar: ‘‘O, başkasının düşüncelerini, kendi varlığı gibi satmaya çalışır. Onun için iyi ya da kötü sonuca bilinçle varma söz konusu değildir. ‘Tabu’laştırdığı kişilerin iyi ya da kötü dedikleri önemlidir. Böyle kişilerin ‘orijinal’ bir çocuk oyuncağı gibi kurulmuşları azınlıkta değildir. Bir ‘hacıyatmaz’a taş çıkartanları da az değildir.’’ Binyazar’ın sözlerinin doğruluğu tartışılmaz. Tıpkı, Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözlerinin doğruluğunun da tartışılamayacağı gibi: ‘‘Bir ulus, varlığını ve hakkını korumak yolunda, bütün gücü ile, bütün görünür görünmez güçleriyle ayaklanmış ve karara varmış olmazsa, bir ulus yalnız kendi gücüne dayanarak varlığını ve bağımsızlığını sağlayamazsa, şunun bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz.’’ Gündelik hayatta da kullanırız: ‘‘O iş çocuk oyuncağı’’... ‘‘Adamın elinde oyuncak olduk’’... ‘‘Bu iş çocuk oyuncağı değil’’... ‘‘Ben çocuk oyuncağı mıyım?’’... Enbiya suresinin 16. ayetinde bile karşılaşırız bu deyimle: ‘‘Biz göğü, yeri ve bunlar arasındakileri oyuncak diye yaratmadık.’’ Ömer Asım Aksoy, ‘Çocuk oyuncağı haline gelmek’ deyimini, ‘Deyimler Sözlüğü’ adlı eserinde şöyle açıklıyor: ‘‘Bir işi, sık sık gün ve biçimini değiştirerek küçümsenir du ruma düşürmek.’’ Yukarıda verdiğimiz örneklerde anlatılmak istenilenler doğru olsa da, oyuncağın küçümsenmesi hep rahatsız eder beni. Yaşantımızın bir döneminde ne bir sevgili, ne bol maaşlı bir iş, ne de cennet bizim olsun istiyorduk. Tek beklentimiz, vitrinde gördüğümüz bir oyuncağı ellerimizin arasına almaktı. Montaigne’in dediği gibi, çocukluğumuzda oyunumuz oyun değil, en ciddi uğraşımızdı. Çocuğun gelişiminde son derece önemli bir yere sahiptir oyuncak. Bilim insanları, oyun oynayan çocuğun saldırganlık dürtüsünü yendiğine dikkat çekiyorlar. Çocuk ruh doktoru Atalay Yörükoğlu, bu konuda şu bilgileri verir, ‘Çocuk Ruh Sağlığı’ adlı kitabında: ‘‘Ço cuk oynadıkça duyguları keskinleşir, yetenekleri serpilir, becerisi artar. Çünkü oyun, çocuğun en doğal öğrenme ortamıdır. Duyduklarını, gördüklerini sınayıp denediği, öğrendiklerini pekiştirdiği bir deney odasıdır.’’ Çocuğun gelişiminde oyuncağın büyük bir pay sahibi olduğu ve her çocuk da yarının büyüğü olduğuna göre, oyuncaksız bir dünyada büyüklerin yaşamının sağlıklı olması beklenemez. Oyuncağın küçümsenmesi, çocuk gelişiminin önemsenmemesidir aslında. Atalay Yörükoğlu’nu okuyoruz: ‘‘Oynayan çocuk kendi hayal dünyasındadır bir bakıma. Ancak oyunda işlediği konular gerçek konulardır. Dış çevrede algıladıklarını oyun ortamında evirir çevirir, kendine özgü bir yorumda bir MİNİKLERİN FESTİVALİ 2224 EYLÜL TARİHLERİ ARASINDA Çocuklar için Parkorman’da şenlik başlıyor... Kültür Servisi İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından, Renault, Toys R Us ve İş Bankası’nın destekleriyle düzenlenen Çocuk Şenliği ‘Minifest’, 2224 Eylül tarihleri arasında Maslak Parkorman’da gerçekleştirilecek. Çocukların festivali Minifest’te, her yaş grubundan çocuk, üç gün boyunca saat 10.00 ile 17.00 arasında, Parkorman’ın değişik alanlarına yayılmış olan etkinliklere katılacak. Minifest’e gelen çocuklar ‘Doğada Bir Gün’ programında, ‘Bayrak Yarışı’, ‘Halat ile Tırmanma’, ‘Küp Oyunu’ gibi çeşitli oyunlara katılacak. Ayrıca, 4 binin üzerinde oyuncağın yer aldığı ‘İstanbul Oyuncak Müzesi’ni gezecek ve ‘Camocağı’nın ustalarıyla dans edecek. Lykia World ‘Uçurtma Atölyesi’nde ise uçurtma yapıp uçuracaklar. Çocuklar, ‘Çamur Atölyesi’nde hayal güçlerini kullanarak çeşitli objeler yapacaklar. Minifest konukları, ‘Kukla ve Mask Yapım Atölyesi’nde kuklaların nasıl yapıldığını öğrenip oynatacak ve ‘Kazalım Bulalım’ kazı atölyesinde de arkeologlarla kazı yapacak. Çocuklar, ‘Rahmi M. Koç Müzesi’nin hazırlayacağı ‘Mini Müze’yi gezmenin yanı sıra ‘Deneme Bilim Merkezi’nde deneyler yapacaklar. Tiyatro Çadırı’nda ve Meydan’da, ‘Müziğimi Kaybettim’, ‘İlyada’, ‘Palyaço Ağacı’ ve ‘İstanbul Hatırası’ adlı oyunlar küçük konuklar için sergilenecek. Tel: 0216 556 98 02 T.C.KADIKÖY 4. İCRA MÜDÜRLÜĞÜNDEN ÖRNEK 163 ÖDEME EMRİNİN İLANEN TEBLİĞİ ESAS NO: 2005/13265 ALACAKLI /VEKİLİ : RUKİYE ÇİĞDEM KAYNAK BORÇLU : H.ALKUM DİNÇER, KAZIM KARABEKİR MAH. 1. SOK.ƒ NO 6 BAĞCILAR /İSTANBUL BORÇ MİKTARI : 25.800 MASRAFSIZ Alacaklı vekili tarafından borçlu adına gönderilen ödeme emri tebligatı bila tebliğ İade edilmiş olup,ƒ zabıtaca yapılan araştırma neticesinde de sonuç alınamadığından örnek 163 ödeme emrinin gazete ile ilanen tebliğine karar verilmiştir. Yukarıda yazılı borç ve masrafları işbu ödeme emrinin gazetede yayınlandığı tarihten itibaren kanuni 10 günlük süreye 15 gün ilavesiyle 25 gün içerisinde ödemeniz, takibin dayanağı senet kambiyo senedine niteliğine haiz değilse yine bu süreye 15 gün ilavesiyle borca ve senet niteliğine karşı İcra Tetkik Merciine 20 gün içerisinde itiraz veya şikayet etmeniz,yine kambiyo senedindeki imza size ait olmadığı iddiasında iseniz 20 gün içerisinde bir dilekçeyle İcra Tetkik Mercii Hakimliğine bildirmeniz aksi takdirde kambiyo senedindeki imzanın sizden sadır sayılacağı,ƒ imzanızı haksız yere inkar ettiğinizde sözü edilen senede dayanan takip alacağının % 40 oranında inkar tazminatı ve % 10 oranında para cezasına mahkum edileceğiniz,borçlu olmadığınız veya borcun itfajmhal edildiği veya alacağın zaman aşımına uğradığı hakkındaki yetkiye dair bir itirazınız varsa bunu sebepleriyle birlikte yine 20 gün içerisinde bir dilekçeyle İcra Tetkik Mercii Hakimliğine bildirmeniz,itirazmızın kabulüne dair karar getirmediğiniz takdirde cebri icraya devam olunacağı,itiraz edilmediği ve borç ödenmediği takdirde yine 25 gün içinde İİK.nun 74. maddesi gereğince mal beyanında bulunmaz veya hakikate aykırı beyanda bulunursanız hapisle cezalandırılacağınız hususu ilanen tebliğ olunur. 06.09.2006 (Basın: 44019) beraber camı şekillendirecekler. Küçükler, Parkorman’ın ‘Oyun Bahçesi’nde bowling oynayıp tek tekerlekli bisiklete binecek ve Dans Atölyesi’nde Fototrek Fotoğraf Merkezi’nde atölyeler devam ediyor Kültür Servisi Yıl boyunca değişik konu ve seviyelerde düzenlediği eğitim programlarıyla çalışmalarını sürdüren ‘Fototrek Fotoğraf Merkezi’, düzenlediği ‘Fotoğraf Atölyeleri’ne devam ediyor. ‘Makro/Detay Fotoğrafçılık Atölyesi’ 15 Eylül Cuma günü, saat 19.00’da başlayacak. 4 hafta boyunca devam edecek atölyede, dersler saat 19.00 ile 21.00 arasında yapılacak. Makro fotoğraf olarak isimlendirilen yakın çekimlerin en önemli özelliği, gözle görülemeyen ya da zor seçilen ayrıntıların kolay görülebilecek şekilde büyültülerek yeniden sunulması. Bu yakın çekimler, çıplak gözle göremediğimiz objeleri görmemizi sağlıyor. ‘Makro/ Detay Fotoğrafçılık Atölyesi’ kapsamında, makro fotoğraf ekipmanları (objektifler, körükler, tüpler, filtreler), sehpa kullanımı, yansıtıcı, flaş ile ışık kontrolü, kompozisyon, makroda arka plan ve alan derinliği gibi konuları kapsayan teorik dersler de yapılacak. Danışmanlığını Mehmet Özşimşek’in yapacağı atölyeye katılım 10 kişi ile sınırlı. Fotoğrafçı ve eğitmen olan Özşimşek’in şimdiye kadar ‘Sessiz Yüzler’ gibi pek çok projesi sergilendi. Tel: 0212 251 90 14 245 78 57 CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle