19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 10 EYLÜL 2006 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr Sokaklarda ‘katil köpekler’ aygın deyişi kullanmadan olmayacak: ‘‘Köpek adamı ısırırsa haber olmaz, ama adam köpeği ısırırsa işte bu haberdir!’’ Amerika’da, bugünlerin haber değerindeki tartışması, köpek ısırığı üzerine sürüyor. En masumundan ‘‘ısırmak’’ fiili kullanıldığına, siz bakmayın: Amerikalının pek sevdiği, onsuz sokağa adım atamadığı, soyu kırma, özel üretilmiş bu köpekler ısırmıyor; kurbanını parçalıyor! Zira, Pit Bull adıyla bilinen ‘‘katil köpekler’’ birinin bacağına, koluna yapıştı mı, en azından koparmadan bırakmıyor; sahibi bile o gözü dönmüşlük anında beş para etmiyor, söz geçiremiyor. Böylesini, masum insanların ısırması söz konusu bile olamaz, zira hepsi ‘‘katil köpek’’ niyetine, cinayet silahı olarak yetiştiriliyor. Amerikalı, tabanca bir yana, uzun menzilli otomatik tüfek merakından eksik kalan yanını bu canlı terör silahıyla dolduruyor. Köpekleri bazı eyaletlerde yasal, ötekilerinde gizlice dövüştürüyor; bundan para kazanıyor; onun saldırganlığında kendini güçlü duyumsuyor. Şikago’da, geçenlerde, komşunun 3 katil köpeği, sokakta oynayan Nick Foley adlı 10 yaşındaki çocuğa saldırıp sağ kolunu dirseğinden kopardı. Oraya yetişen polis, sokakta başıboş kalmış cinayet silahlarını ancak beylik silahıyla etkisiz duruma sokabilecekti. Nick acilen ameliyata Y sokağa kaçıp insanlara saldırmıyor’’ şeklinde alındı, kopan kolu yerine dikildi. Ruhunda bunu yanıtlıyordu. Demokrasi budur: Evet kalacak izleri kim bilebilir; ama, çocuğun diyen yüzde 40’ın, serseri kurşun gibi nereden bedeninde yaşam boyu kalacak derin yara geleceği belli olmayan bu ‘‘kopuk takımına’’ izlerini örtmeye çalıştılar. Eğer yüreğiniz tahammül göstermesi gerekir. Gelecek kaldırırsa, The Chicago Tribune gazetesinin oylamaya kadar muhalefette kalınacaktır... chicagotribune.com/pitbulls sayfasından Gazete, Nick’in öyküsüne dayalı yayını fotoğraflara bir göz atın. Pazar günü sürdürürken yine Şikago’da geçen hafta, keyfinizi bozmasın diye, pazartesi stresine ‘‘Al işte!’’ dedirtecek bir saldırı daha yaşandı: ek olacak biçimde, yarını salık veririm. Katil köpek yine işbaşındaydı! Ancak bu kez Ben, o fotoğrafları gördüğümden beri saldırdığı evin kapısına gelen sokağa çıkmamaya yemin ettim. Olaya dönersek; polis, katilleri INDIANAPOLIS polisler olunca, bunu hayatıyla ödedi. Beslediği iki Pit Bull’a, besleyen komşu hakkında ‘‘saldır’’ emri veren Phillip Keys’in soruşturma açacak, haber o günden sözünü bir köpeği dinlemeyip sonra kamuoyunda öteden beri yerinde efendice duracak, polislere süren çekişmeyi alevlendirecekti: saldıransa anında tabancaların ‘‘Pit Bull yasağı!’’ Chicago Tribune’ün konuya arka arkaya MAHMUT ŞENOL hedefi olacaktı. Polisler katili öldürüp, o sırada kaçmaya çalışan yer vermesiyle, katil köpeklerin ‘‘azmettirici sanığı’’ yakaladı. Katil serbestliğini ‘‘Amerikan tarzı özgürlük’’ kapsamında görenlerin ağır bastığı, besleyen adam cinayete teşebbüs suçundan tutuklandı. Polis, Pit Bull’ların cinayet silahı anketlerde ortaya çıktı. Halkın yüzde 60’ı, olduğuna inanıyordu. Gerçekten, son 5 yılda ‘‘Biz katil köpeksiz sonra n’aparız’’ diyor, Pit Bull saldırısıyla ölenlerin sayısı 13’e hayırı yapıştırıyordu. Onlar için silah taşımak ulaşmıştı. Indianapolis’te yıllar önce saldırıya neyse, Pit Bull da aynısıydı; bunu apaçık uğramış C. Garten adlı bir yazarın Pit Bull söylüyorlardı. ‘‘Katil köpek yok, yasağını gündemde tutmaya çalıştığı son katil zihniyetli insanlar var’’ diyen Pit Bull sevenlere göre: ‘‘Tabancasından kurşun saçan kitabı, ABD’de katil köpek karşıtlarının elinden düşmüyor. Kitabındaki örneklerden katildi, silah değildi!’’ Karşıtlarıysa, ‘‘Öyle biri tüyler ürpertici: Pit Bull, parkta oynayan ama, silah durduk yerde kapıdan bacadan 5 yaşındaki bir çocuğun kafatasını ağzına almış parçalamaya çalışıyor, ortalık kan revan içinde, o sırada devriye gezen polis hayvanı vuruyor, ama kilitlenen çeneyi açmak için çekiç kullanılıyor! Burada duralım; yoksa, Dış Haberler editörümüz İrem Sağlamer bunları sansürleyecek gibi görünüyor. Pit Bull’u yasaklamak yerine, sahiplerini denetlemeyi çözüm görenler de var: Onlara kalırsa, silah ruhsatı verilir gibi, Pit Bull’culara yıllık lisans çıkarılmalıydı. ‘‘Merdi kıpti şecaat arz ederken sirkatini söylermiş!’’ Karşıt görüştekilere göre, Pit Bull doğadan kaynaklanan bir canlı türü olmadığından Frankenştayn gibi sonradan canavarlaşmaya eğilimliydi. Bunları üretmekle, doğal çevreye de zarar veriliyordu. Ama, dinleyen kim? Bu köpekler uğruna yılda harcanan 30 milyon dolar ise bir başka yazı konusudur. Yazdıklarım da kabına sığmaz bir şey, canım! Sen tut, Amerikan gerçeğini yazacağım hevesiyle pazar gününü mahvet! Yazıyı şöyle tatlıya bağlamalı: Ahmet Rasim üstadın yaka silktiği İstanbul’un sokak köpekleri, bunların yanında yağmur yemiş başak dalıdır... Bana gelince, Pit Bull’lara bir tarafımızı kopartıp buradan eksik etek geri dönmeyelim, diye azami gayret gösteriyorum... [email protected] Huzurevlerine alternatif: Kanguruevler zellikle engellilerin ve yaşlıların evde ya da huzurevlerinde hapsedilmeyip hayatın içinde yaşamaya ERDİNÇ UTKU devam etmeleri dikkatimi çekmişti Belçika’ya ilk geldiğimde. Gezen, eğlenen, araba kullanan engellilerin çokluğu ve onlara dönük uygun altyapı ve önlemler Türkiye’den gelenler için hemen fark ediliyor. Yaşlılar ise ununu eleyip eleğini bir tarafa asmıyor Belçika’da. Hayat yaşlandıktan sonra da devam ediyor onlar için. Genç rehberler eşliğinde günübirlik yaşlı gezileri, çoğunlukla yaşlıların gittiği kafeler, yaşlılara özel yayın organları ve bültenler, yaşlı dernekleri ve yaşlılar için düzenlenen kültür sanat etkinlikleri yaşlandıktan sonra da yaşlıları yaşamın en ortasında tutmaya dönük çabalardan. Örneğin yaşlılara internet öğretmek amacıyla kurulan dernek ve web sitesine yoğun ilgi gösteriliyor. Teknoloji alanında da ‘‘Ben de varım’’ diyor Belçikalı yaşlılar. İnternette sohbet etmek, epostayla haberleşmek ya da internette şöyle bir gezintiye çıkmak onların da günlük yaşamlarının parçası. Günümüzün yaşlısı, kendi yaşamını kendi yönlendirmek, hayatının direksiyonuna geçmek istiyor. Barınma konusunda da bu böyle. Yaşamının kalan kısmını huzurevinde geçirmek yerine daha uzun süre ‘‘kendi evlerinde’’ kalarak devam ettirmek istiyorlar. Bugünlerde başkalarıyla birlikte ‘‘gruplar halinde oturma’’ moda. Modern yaşlı, sabahları saat 10.00’da yaşlılar kafesine gitmek ve orada yaşıtlarıyla sohbet ederek ya da ortak tutulan bir otobüsle yaşlı gezilerinde zaman geçirmek istemiyor. 65 yaşını dolduranların hemen ‘‘yaşlı’’ diye damgalanıp, huzurevinde kendisine bir yer ayrılması devri kapanıyor. Kendi yaşamına el atan Belçikalı yaşlı, barınacağı yer konusunda da daha özenli davranıyor. Eski usul huzurevleri artık çağımızın yaşlılarının gereksinimlerini karşılamaya yetmiyor. Yeni kuşak yaşlılar, içinde bir yatak bulunan 3 metrekarelik huzurevi odalarında mutlu olamıyor. ‘‘Yaşlılar için bakım köyleri’’, ‘‘kanguruevler’’ ve bakıma muhtaç dahi olsa her zaman kalabilecekleri ‘‘ömür boyu kalınan evler’’ Batı’nın yaşlılara sağladığı seçeneklerden. Kanguruevler konsepti İskandinav ülkelerinde geliştirilmiş ama Hollanda, Belçika ve kanguru ülkesi Avustralya’da da (‘‘granny flats’’ diyorlar) örneklerine rastlanıyor. 70’li yılların sonlarında ortaya çıkan ama o zamanlar fazla ilgi gösterilmeyen kanguruevlere bugünlerde tekrar ilgi gösterilmeye başlandı. ‘‘Çok kuşak evleri’’, ‘‘iki nesil evleri’’, ‘‘bakım evleri’’, ‘‘ikili evler’’ gibi adlar da veriliyor kanguruevlere. Kanguruevler tabii ki kanguruların yaşadıkları evler değil. Belçika’daki örnekleri ‘‘iki katlı evler’’ olmasına karşın, ‘‘bir evin iki ayrı oturma alanına bölündüğü evler’’ ya da ‘‘birbirine yakın iki ayrı ev’’ gibi türlerine de rastlanıyor. Alt katında yaşlı ya da sakatların oturduğu, üst katında da genç çiftlerin (genellikle ve tercihen aynı aileden değil mantığı aynı olmasına karşın yaşlılar ve çocuklarının altlı üstlü ya da yan yana kaldığı evlere dubleks evler deniyor) ya da bakıcıların barındığı birbirine geçişli ama özel yaşamları mümkün olduğunca ayrı tutmaya uygun kanguruevler, giderek bireyselleşen toplumda kişilerin bazı ihtiyaçlarını dayanışma ile karşılamayı amaçlıyor. Genç aile, yaşlı komşunun alışveriş gibi ihtiyaçlarını karşılarken, yaşlı komşu da gerektiğinde çocuklara bakıyor. Eğer ev sahibi yaşlılarsa gençlerden çok düşük bir kira alıyorlar ve genç çiftlerin bütçesine katkıda bulunuyorlar. Araştırmalar altlıüstlü kanguruevler yerine yan yana oturulan kanguruevlerin daha fazla tercih edildiğini gösteriyor. Belçika’da kanguruevler popüler ve hükümet tarafından da teşvik ediliyor. Hatta Flaman Bölgesi hükümet programına bile alındı. Eski evleri kanguruevlere çeviren ya da yeni kanguruevler inşa eden girişimciler var Belçika’da. Bunlara göre kanguruevlerin yararları saymakla bitmiyor; daha fazla sosyal temas, ekstra güvenlik, ihtiyaçlara uyarlanmış barınma konforu, yaşlılara kendi çevresinde ama kendi başına yaşama olanağı ve genç çiftlerin çocuklarının bakımı... Gittikçe yaşlanan ve bireyselleşen Avrupa toplumları, çözümü yine toplumsal dayanışmada buluyor ancak, örneğin huzurevine pek olumlu yaklaşmayan ve çocuklarına yakın oturmak isteyen Avrupa’daki Türk ya da Faslı yaşlılar için de ideal bu evler. Daha önceki bir yazımda ücret karşılığı yaşlılara ve yalnızlara ‘‘yapay dostluk hizmeti’’ sağlayan Hollandalı bir şirketten bahsetmiş ve insanlığın geldiği aşama konusunda ‘‘tek kişilik dünyalarımızda toplu yalnızlık yaşadığımızı’’ belirtmiştim. Aile bağlarının ve dayanışmanın bireyselliğe yenik düştüğü bir dünyada, insanlığın kanguruevleriyle karşılıklı çıkar ilişkisi temelinde ‘‘dayanışması’’ da benzeri çağrışımlar yapıyor. Sahi bize, insanlığa ne oluyor, nereye gidiyoruz? [email protected] BRÜKSEL Ö Tarih ortaktır, yeter ki isteyelim T arihi kim tek başına Schröder içtenlikle benimsedikleri ‘‘yazmıştır’’ ki? Bakmayın bu fikre dört elle sarıldılar. Amaç, her boydan ve soydan hafif yeni nesillerde ortak bir ‘‘Fransızlafebelerine... Olsa olsa, tarihe Alman vizyonu’’ yaratmak, dünyaya bakmada, ‘‘okuma’’da farklılıklar birlikte bakış, kavrayış zemini, var. Herkes kendi açısından, zihniyeti yeşertmekti. Amaç, oturduğu yerden, bir tarafını yalnızca ‘‘düşman kardeşler’’in kaldırma zahmetine katlanmadan kafasındaki dikenleri ayıklamak ‘‘gerçekliğe’’ bakarsa, elbette kendini değil, (TürkYunan dahil şu anda haklı kılacak gerekçeleri her zaman dünyanın bazı ‘‘komşu’’ bulur. Bush Amca’nın deyimiyle toplumlarında denenen bu) dili, ‘‘şer cephesi’’ hep derinden derinden belki kültürü kısmen farklı ama, akar. Şerrin ‘‘kökü’’ dışarıda, binbir çeşit rengi ve rayihasıyla ‘‘bölücü kuyrukları’’ da hep ‘‘has kardeşlik’’ bahçesi kurmaktı. içeridedir. Halbuki şerriyle hayrıyla, İki tarafın uzmanlarının katılımıyla köküyle kuyruğuyla sonuçta hep hazırlanan bir proje Mayıs 2004’te ‘‘ötekiler’’le yazılır bu tarih; hem yetkililere sunuldu. 26 Ekim’de içeride, hem dışarıda... Söyleyin toplanan AlmanFransız Ortak lütfen, ‘‘insanlık tarihi’’nde en çok Bakanlar Kurulu, FransızAlman kan dökülen savaşlar nerede Bilimsel Kurulu’nun inceleyip yaşanmıştır? En boğaz boğaza önerdiği, orta dereceli okullarda gırtlaklaşan halklar hangileridir? Hiç ‘‘ortak tarih kitabı’’ projesini uzağa gitmeyin... Soruların cevabı, onayladı. 10 Mart 2005’te bir araya siz de biliyorsunuz, Avrupa’dır; gelen milli eğitim bakanları François Fransızlar, Almanlar, İngilizlerdir... Fillon ve Peter Müller bu küçük İlki, beğenelim beğenmeyelim ‘‘devrim’’in uygulanması için gerekli imzayı attılar. 2006 2007 öğretim ‘‘devlet millet’’ kavramını tarihe aşılamış, neredeyse her aşirete kadar yılında, yani 4 Eylül 2006’dan itibaren yürürlüğe giren seferberliğin bulaştırmış; diğeri ise fi tarihinde ‘‘milliyet’’ tortusunu kafatası ilk ürünü, ‘‘Tarih1945’ten Bu Yana Avrupa ve Dünya’’ başlıklı ortak boyutları veya kanın asalet derecesi ölçüsü haline getirecek kadar tarih kitabının Fransızca baskısı canavarlaştırmıştır. Liberalizmin ata haziranda elimize geçti. Ders babası sonuncusuysa konumuz kitapları yayıncılığında uzman dışıdır. 1. ve 2. dünya savaşlarını, Fransız Nathan ile Alman yayıncı yüz kızartıcı o tarihleri, saldırganı ve Klett’in bastığı tarih kitabı bu yıl lise işbirlikçisiyle beraber el ele, diz dize son veya 12. (hatta 13.) sınıflarda ‘‘yazmış’’lardır. Ancak yardımcı kitap olarak yakın dönemlere kadar da tedrisat programına PARİS farklı ‘‘okumaları’’ pekâlâ alındı. Seneye lise 3 veya sürdürmüşlerdir. Mağlup 11. sınıflara esas itibarıyla olan ürkek ve çekingen, 19. yüzyıldan 2. Dünya sözüm ona muzaffer öteki Savaşı’na, lise 2 veya ise pişkin ve şımarık 10. sınıflar için de tavırlarla... ‘‘Tarih antikçağdan Aydınlanma UĞUR HÜKÜM tekerlekten, pardon ve Romantizm devrimine, tekerrürden ibarettir’’ yani 18. yüzyıla kadar diyenler, (hoşgörünüze sığınıp) halt insanlığı belirleyen aşama, tarih etmiştir. Bunlar gelecekten korkan, ve kavramları yeniden anlatan, geçmişin örümcek ağlı karanlık yorumlayan kitaplar sunulacak... kuytusunda kalmayı yeğleyenlerdir. Kitap şimdiden sadece Fransa’da Ortak ‘‘yazılmış’’ tarihi, ortaklaşa 25 bin satmış, 15 bin adet de (benimseyip) ‘‘okumaya’’ tarih öğretmenlerine dağıtılmış. 4 Eylül’de okulların açılmasıyla başladığımız andan itibaren, birlikte yepyeni tarihler yazacağız, sadede gelindi. Süreç her gün, her an itinayla üstüne titrenmesi gereken yazabileceğiz demektir... Örnek mi istiyorsunuz? Alman yakasını uzun ve zorlu bir süreç. Bugünkü bilemem, ama 30 yıl öncesine kadar gençlere ve yarınki nesillere daima ‘‘Bosch aşağı, Fritz yukarı’’, komedi ‘‘en büyük’’ olmadığımızı, kendi oyuncusu Louis de Funes filmlerinin geçmişimizde de ‘‘karanlık basitliğinde Alman düşmanlığı veya belirsiz sayfalar’’ olduğunu yapan Fransızlardan bugün söyleyebilmek, ama bunlara görünürde iz kalmamıştır. rağmen ‘‘birlik ve bütünlüğümüzü’’ Fakat ‘‘hafızası nisyanla malul olan sürdürmenin ne denli anlamlı, beşer’’e karşı, unutkanlık hayati, ‘‘aydınlatıcı’’ bir olgunluk bataklığını kurutmazsak, kalıcı olduğunu anlatabilmek, cesaret ve önlemleri nasıl alabiliriz? güven isteyen bir iştir... Öyleyse ilk aşamada eğitimi Vazgeçtik ‘‘Avrupa Birliği’’ fikri, cepheye sürmek gerekecekti... bütünleşmesi veya ‘‘AvroAsya Tarih 21 Ocak 2003, yer 500 Alman Konfederasyonları’’ hayali, ve Fransız liseli gencin ‘‘Elysee/Elize idealinden; savaşsız, kavgasız bir Anlaşması’’nın (Avrupa Birliği’nin toplum için, ‘‘Yurtta barış, dünyada nüvesi FransızAlman Dostluk barış’’ ilkesini somutlayabilmek Anlaşması) 40. yılını perçinlemek için önce önyargı ve basmakalıp üzere Berlin’de toplandığı Gençlik düşüncelerden arınmak gerekiyor. Parlamentosu’dur... Gençlerden bir Fransa Dışişleri Bakanı Philippe DousteBlazy’nin dediği gibi dilek gelir: ‘‘Madem savunma dahil çok sayıda yasa, paramız ‘‘karşılıklı anlayış ve klişe ortak, öncelikle tarih alanında olmak düşüncelerin aşılması’’, muhatabını üzere niçin ortak ders kitapları yalnızca dışarıda (!) aramaktan yazılmıyor?’’ Hem Fransız geçmiyor. ‘‘Ortak tarih önce kendi Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, içinde yazılıyor, yeter ki isteyelim...’’ hem Alman Şansölyesi Gerhard [email protected] Tayvan’ın başkenti Taipei’de dün yüz binlerce kişi, Devlet Başkanı Çen Şui Bian’ın istifası için gösteri yaptı. Adı yolsuzluğa karışan başkan için ‘‘Bian istifa’’ sloganları atan göstericiler, öfkelerinin simgesi olarak kırmızı giysilerle sokağa döküldü. Muhalefet, Çen gidene kadar başkanlık sarayı önünde aralıksız sürdürülecek protesto hareketinin böylece fitilini ateşlemiş oldu. Başkan ve yakınları, yolsuzluğa bulaşmakla suçlanıyor. 12 milyon dolarlık yolsuzluk soruşturması çerçevesinde başkanın damadı Çao ÇienMing geçen mayısta tutuklanmış, başkanın eşi Vu ŞuÇen hakkında da yolsuzluk soruşturması açılmıştı. (AFP) Taipei’de dev gösteri Özlem, yaşam sevinci ve Viyana coşkusu üneş az önce kayboldu, ötelerde küçük Ancak kendini kazanova sanan yakışıklı kont, önce tepelerin ardında. Akşam çöktü karısının, ardından da başbakanının Viyana’ya vadilere. Doğa kıpkırmızı. Gökyüzü, gelmesiyle ne yapacağını şaşırır. İki ayağı bir pabuca küme küme bulutlar, dimdik yükselen üzüm bağları, girer, eli ayağı birbirine dolaşır. Bir kadından ötekine yemyeşil yamaçlar, Neckar Nehri’nin durgun suları, koşarken işler iyice karışır. Paçasını kurtarmak için vadinin tepesine konmuş şatonun duvarları, kuleleri metresini başbakana kızıl bir örtünün altında. Rengârenk kostümler, dans eşi diye tanıtır. Zwingenberg şatosunun büyük eden neşeli insanlar, kahkahalar, tarihi iç avlusu, kuleleri ve kuleleri şatonun taş duvarlarında yankılanan S T U T T G A R T birbirine bağlayan dar yollar ve dik şarkılar, Viyana ezgileri, operet merdivenlerde sahnelenen ‘‘Viyana Kanı’’ melodileri... 1815 yılında Avusturya ünlü şarkıları, hareketli dansları, valsleri ve başkenti. Dokuz ay süren Viyana Viyana ezgileri ile seyirciyi peşinden Kongresi’ne gelen binlerce delege, politika sürükleyen tam bir Strauss opereti. Özlem, yaşam sevinci ve Viyana coşkusu oyuna yapmaktan çok eğleniyor, keyif sürüyor, baştan sona damgasını vuruyor. Şarap, kısacası günü gün ediyor. Aşk meşk, AHMET ARPAD kadın ve şarkı! Heyecan ve coşku dolu alavere dalavere, dostluk, kıskançlık. Tümü ezgilerde Viyana’nın özgür ve iyimser var Johann Strauss’un ‘‘Viyana Kanı’’ operetinde. Büyük ustanın 1899’da ölümünden birkaç ruhu. Bahçe şaraphanesinde geçen son perdede iyice ay sonra ilk kez sahnelenen, Victor Leon ve Leo coşan izleyiciler ünlü melodilere eşlik ediyor. Stein’ın yazdığı bu oyunda Strauss’un ünlü melodi ve Yerinden fırlayıp dans edenler de var. ‘‘Viyana Kanı’’ şarkıları toplanmış. Karısı, sevgilisi ve metresi uzun alkışlarla sona ererken aşağıda Neckar Nehri’nin arasında gidip gelen, maceradan maceraya koşuşturan sularında parıltılar. Küçük gemiler ışıl ışıl, sessizce Kont Zedlau, kongreye katılan kayıp gidiyor ötelere... küçük bir ülkenin diplomatı. www.ahmetarpad.de G CUMHURİYET 10 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle