25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 AĞUSTOS 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Türkiye’nin ilk alışveriş merkezi Galleria’nın genel müdürü Ardıç, perakendecilik sektörünü değerlendirdi 13 ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Alışveriş merkezleri pasaja dönmesin ? Son dönemlerde plansız ve yan yana yapılan alışveriş merkezlerinin önümüzdeki günlerde iş yapamaz konuma geleceğini savunan Ardıç, bazı perakendecilerin de alışveriş merkezlerinden çıkmaya başladığını açıkladı. ŞEHRİBAN KIRAÇ Küçülerek Büyüme! İSOİstanbul Sanayi Odası, ülkenin 500 en büyük sanayi kuruluşu ile ilgili 2005 verilerini geçen günlerde açıkladı. Veriler, geçen yıl, 500 büyük sanayi kuruluşunun temel göstergelerinde bir önceki yıla göre bir gerileme olduğunu kanıtlıyor. Gerçek şudur, ülke sanayisinin ‘‘en büyükleri’’ küçülüyor. Nedenlerine geçmeden verileri özetleyelim. Üretim süreci, yarattığı ‘‘ek değer’’, yani katma değer ile ölçülür. Ürün fazlası da denilen katma değerin fazlalığı asıl amaçtır. ‘‘Brüt’’ katma değer, bir ürünün satış fiyatı ile o ürünün üretiminde kullanılan hammadde ve ara malları gideri arasındaki farktır. Bu farktan sabit sermayenin o üretimdeki aşınma ve eskime payı da çıkarıldığında ‘‘net’’ katma değere ulaşılır. Katma değer, esas olarak, üretimde yer alan işgücü, sermaye ve işveren arasında paylaşılır. Bu paylar, sırasıyla ücret, faiz ve kâr olarak adlandırılır. Sonuçta, katma değerin aslan payı sermaye kesiminin olur. Geçen yıl net katma değer de yüzde 9.6 oranında az olmuştur. Sermayenin yaşam suyu; gıdası kârdır. En büyük 500 büyük sanayi kuruluşunun, 2005’teki net kârı, bir önceki yıla göre, sabit fiyatlarla, yüzde 28.8 oranında azalmıştır. Tek başına bu olgu, büyük sanayinin küçüldüğünü gösteriyor. Sanayideki küçülme, bu en önemli iki değişkenle sınırlı kalmıyor. Büyük sanayide ücretle çalışanların sayısı 2005’te bir yıl öncesine göre 16 bin kişi azalarak 514 bine düşmüş. Büyüklerin en büyüğü TÜPRAŞ, yargıya götürülse de 2005’te özelleştirildiğinden, toplam sanayi üretiminde kamu kesiminin payı da azalmış; ‘‘2002’’ de yüzde 20.6 olan kamu payı, 2005’de yüzde 7.0’ye düşüyor. Sanayinin en büyüklerinin 2005’te yaşadığı bu ‘‘küçülme’’ nasıl açıklanabilir? Eğer küçülmenin ‘‘gerçek nedenleri’’ bulunmazsa, ekonominin geleceği açısından çok daha olumsuz sonuçlarla karşılaşılabilir. Öncelikle belirtilmesi gereken, küçülmenin, serbest piyasayı kutsal bulan; devleti ekonominin dışına atmaya kararlı bir tutum sergileyen ve özelleştirmenin en aşırı uygulamasına sarılan bir dönemde ve de ‘‘siyasal ve ekonomik istikrar ortamında’’ gerçekleştiğidir. Bu nedenle olacak, İSO Başkanı ‘‘Gerekenler yapılmazsa bu yıl 2005’ten kötü çıkacak’’ diyor. Gerekenler de yıllardır yapıldığı gibi yine ‘‘özelleştirme’’nin sürdürülmesi; AB sürecinin önemsenmesi; ve uygun döviz kuru; enerji, işçi, vergi gibi konularda maliyetlerin düşürülmesi olarak sıralanıyor. En büyüklerin bu küçülmesini, ‘‘yalnızca’’ borsa, döviz ve faiz gibi parasal göstergelerdeki ‘‘günlük’’ değişmelere ve dalgalanmalara bağlamak da doğru bir yaklaşım olmaz. Eğer tersi doğru olsaydı, çözüm kolay olurdu. Parasal değişkenlerin, diğer üretim süreçleri gibi, sanayi üretimi üzerindeki etkisi de ‘‘kısa dönemde’’ sınırlıdır. Döviz kuru, enerji, işgücü maliyeti gibi konularda yapılacakların da sanayiin en büyüklerinin daha da büyümesine katkıları çok sınırlı kalır. Kaldı ki IMF’nin asgari ücretin yüksekliğiyle ilgili ‘‘uyarıları’’ ne olursa olsun, ülkemizde ücretler düşük; çalışma süreleri çok uzundur. Özelleştirmede deniz bitmiş; işin sonuna gelinmiştir. Sanayinin büyüyememesi, tersine küçülmesi, esas olarak ‘‘yapısaldır’’. En büyüklerin pek çoğu aile ortaklığı özelliğinden kurtularak kurumlaşmayı gerçekleştiremiyor. Günümüzde dış piyasalarda kalıcı biçimde rekabetin asıl itici gücünün, yüksek katma değer yaratmanın, ‘‘teknolojik yenilik’’ olduğunun bilincine varamıyor; özellikle de teknolojik yeniliği, sürekli dışarıdan satın alacak yerde, ‘‘kendisi’’ üretmeyi iş edinmiyor; böyle bir üretim sürecine geçişi içselleştiremiyor. yakupkepenek06@hotmail. com Galleria Genel Müdürü Hasan Ardıç, İstanbul’da neredeyse her saat başı bir alışveriş merkezi açıldığını belirterek bu kadar alışveriş merkezinin yan yana açılmasını anlamakta güçlük çektiklerini söyledi. Ardıç, son dönemlerde bazı perakendecilerin büyük umutlarla girdikleri alışveriş merkezlerinden çıkmaya başladıklarını vurgulayarak ‘‘Artık perakendeciler her alışveriş merkezinde olmak istemiyor. Alışveriş merkezlerinin yerlerinin iyi seçilmesi gerekiyor. Birbirinin adeta dibinde ve benzer alışveriş merkezlerinin açılması doğru bir mantık değil. Alışveriş merkezleri kapanmamak üzere açılsın. Alışveriş merkezleri açıldıktan bir süre sonra iş yapamaz konuma gelip sinemaya, otoparka ya da pasaja dönüşmesin. Maalesef plansız yapılan bu yatırımlar bizi oraya götürüyor’’ dedi. Türkiye’de yaklaşık 105 alışveriş merkezinin yapması gereken cironun tamamının Şişliİstinye hattı üzerindeki 910 alışveriş merkezinden beklendiğine işaret eden Ardıç, böyle bir geliri sağlamanın mümkün olmadığını dile getirdi. Sektörde birliğin olmamasından da yakınan Ardıç, ‘‘Türkiye’de alışveriş merkezlerinin belli bir saatte kapanmasını ve eczaneler gibi birinin nöbetçi kalmasını önerdik, buna kimse uymadı. Alışveriş Merkezleri ve Perakendeciler Derneği’nin (AMPD ortak bir dergi çıkarma projesi vardı buna da sıcak yaklaşılmıyor. Sektörde bir birlik söz konusu değil’’ diye konuştu. Galleria’nın yaşam merkezi olması için çalıştıklarını bildiren Ardıç, Türkiye’de Galleria dışında, içinde oteli, marinası olan başka bir alışveriş merkezinin bulunmadığına dikkat çekti. Galleria’nın bir kapısından girip diğer kapısından çıkılan bir yol geçen hanı olmasını istemediklerini vurgulayan Ardıç, zi Türkiye’nin ilk alışveriş merkezi Galleria 53 yeni markaya ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Önümüzdeki 4 ayda 10 milyon dolarlık yeni yatırım yapmayı planlayan Galleria, şu anda günlük yaklaşık 30 bin kişiyi ağırlıyor. yaretçilerinin hemen hepsinin alışveriş amaçlı geldiğini dile getirdi. Ardıç, özelleştirmenin ardından hızlı bir yenilenme sürecine girdiklerini belirterek yaşam, kültür ve eğlence merkezi olarak farklılaşma yı hedeflediklerini söyledi. Şu anda Galleria’da 150 mağaza bulunduğunu anlatan Ardıç, yerli ve yabancı tüm mağazalara eşit uzaklıkta durduklarını ve ayırımcılık yapmadıklarını aktardı. Galle ria’yı dünyadaki alışveriş merkezleri rekabetine hazırladıklarını bildiren Ardıç, önümüzdeki günlerde 7’den 77’ye tüm ziyaretçilere keyif verecek aktiviteler gerçekleştireceklerini sözlerine ekledi. Bor rekora koşuyor Ekonomi Servisi Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü’nün bor ihracatı rekora koşuyor. Eti Maden İşletmeleri’nin, 2002 yılında 186 milyon ABD Doları olan bor ihracatı, 2005 yılında, 2002 yılına nazaran yüzde 61 artarak 299 milyon dolara yükseldi. Dış pazarlama faaliyetlerinde ülke portföyünü genişleten Eti Maden İşletmeleri’nin 2006 yılı toplam bor ihracatının da 323 milyon dolar düzeyinde olması bekleniyor. Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü, ilk altı ayda başta Uzakdoğu olmak üzere Avrupa, Amerika, Ortadoğu ve Afrika ülkelerine 180 milyon ABD Doları’na yakın ihracat ile hedeflediği rakamları geçti. Eti Maden İşletmeleri, önümüzdeki yıllarda bor ihracatını 500 milyon ABD Doları seviyesine çıkarmayı ve dünya bor pazarının yüzde 50’sine hâkim olmayı amaçlıyor. Bu yılın ilk yarısında Milli Piyango’nun şans oyunlarına 414 milyon YTL yatırıldı Umutlar talih kuşuna bağlandı ? Şans oyunlarından Hazine’nin kasasına 166.5 milyon YTL girerken Savunma Sanayii Fonu’na 116, Tanıtma Fonu’na 18.6, SHÇEK’e 1.8, Olimpiyat Oyunları Fonu’na da 6.1 milyon YTL aktarıldı; 227.8 milyon YTL ikramiye olarak geri döndü. ANKARA (AA) Milli Piyango İdaresi, yılın ilk 6 ayında hem vatandaşlara hem de kamuya milyonlar kazandırdı. Milli Piyango İdaresi Genel Müdürü İhya Balak’ın verdiği bilgiye göre, vatandaşlar, ocakhaziran döneminde idarenin şans oyunlarına 414.6 milyon YTL yatırdı. Geçen yılın aynı döneminde 373.5 milyon YTL olan toplam hasılatta da böylece yüzde 11’lik artış kaydedildi. Bu yıl şans oyunları için ceplerden çıkan paranın 227.8 milyon YTL ’si ikramiye olarak vatandaşa geri döndü. Milli Piyango İdaresi bu dönemde, Hemen Kazan ve sayısal oyun bayileri ile başbayilere de, satış komisyonu, ikramiye ödeme ve aracılık primi adı altında 45.8 milyon YTL ödedi. İdarenin şans oyunlarının 6 ayda kamuya yaptığı katkı ise 309.2 milyon YTL olarak belirlendi. Oyunlar sonucunda, Hazine’nin kasasına, katma değer vergisi olarak 74.5 milyon YTL, şans oyunları vergisi olarak 83.6 milyon YTL, diğer vergilerden de 8.4 milyon YTL girdi. En fazla artış Hemen Kazan’da Milli Piyango İdaresi, ilk 6 aydaki faaliyetleri sonucunda 122 milyon 155 bin YTL net kâr elde etti. Ancak yasa gereğince dönem kârının yüzde 5’i, yıl bittiğinde Olimpiyat Oyunları Fonu’na, yüzde 95’i de Savunma Sanayii Destekleme Fonu’na (SSDF) aktarılıyor. Bu çerçevede idare, ilk 6 TOBB VERİLERİ aylık dönem için SSDF’ye 116 milyon YTL, Olimpiyat Oyunları Fonu’na da 6.1 milyon YTL aktaracak. İlk 6 aylık hasılattan, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) 1.8 milyon YTL, Tanıtma Fonu da 18.6 mil yon YTL pay alacak. Bu arada ocakhaziran döneminde Milli Piyango’nun şans oyunları içinde, en fazla talep artışı Hemen Kazan biletlerinde yaşandı. Geçen yılın ilk 6 ayında 58 milyon 518 bin YTL Hemen Kazan biletinin satıldığı Türkiye’de, bu rakam 2006’nın aynı döneminde yüzde 24’lük artışla 72 milyon 563 bin YTL’ye çıktı. Hazine iki ihale düzenleyecek Ekonomi Servisi Hazine, bu hafta çarşamba günü yapacağı 6 milyar 459 milyon YTL’lik iç borç ödemesi öncesinde iki ayrı iç borçlanma ihalesi düzenleyerek borçlanacak. Hazine salı günü düzenleyeceği ilk ihalede 9 Ağustos 2006 vade başlangıcı ve 4 Temmuz 2007 itfa tarihli olmak üzere, 329 gün vadeli YTL cinsinden iskontolu bono ihalesi yapacak. Hazine, düzenlediği ikinci ihalede de 9 Ağustos 2006 valör ve 16 Temmuz 2008 geri ödeme tarihli olmak üzere, 707 gün vadeli YTL cinsinden iskontolu Devlet Tahvili’yle borçlanacak. Hazine çarşamba günü 5.5 milyar YTL’lik kısmı piyasaya, 1 milyar YTL’lik kısmı ise kamu kurum ve kuruluşlarına olmak üzere toplam 6.5 milyar YTL’lik iç borç ödemesi yapacak. Kepenk indirenler artıyor ANKARA, (Cumhuriyet Bürosu) Bu yılın 7 ayında (ocak temmuz dönemi) açılan şirket sayısında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 16.1 artış yaşanırken, kapanan şirket sayısında da yüzde 31 artış meydana geldi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) verilerine göre, 2000 yılının ocaktemmuz döneminde 57 bin 318 şirket açılırken bu yılın aynı döneminde bu rakam 66 bin 559 oldu. Geçen yılın 7 ayında 16 bin 977 şirket faaliyetlerine son verirken bu yılın aynı döneminde kapanan şirket sayısı da 22 bin 237 oldu. Türk müteahhidi dünyayı inşa ediyor ANKARA (AA) Türk müteahhitleri 2006’nın ilk 7 ayında yurtdışında 6.7 milyar dolarlık proje üstlendi. Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, yurtdışı müteahhitlik sektörünün başarılı çalışmalarına bu yıl da devam ettiğini belirterek yurtdışı müteahhitlik sektörünün 2005 yılında 9.3 milyar dolarlık proje üstlendiğini, 2006 yılı başında sektör için 12 milyar dolarlık hedef belirlendiğini söyledi. Tüzmen, yurtdışı müteahhitlik sektörünün 2006 yılının ocaktemmuz döneminde, 6.7 milyar dolarlık proje üstlendiğini bildirdi. Tüzmen, Türk müteahhitlerinin üstlendiği projelerin yüzde 50’sinden fazlasının Ortadoğu bölgesindeki petrol üreticisi ülkelerde olduğunu ifade ede etti. Türk müteahhitlerinin yurtdışında üstlendiği 184 projeden 17’sinin 100 milyon doların üzerindeki projeler olduğunu kaydeden Tüzmen, ‘‘Türk müteahhitleri her geçen yıl daha büyük projelere imza atmakta ve taahhütlerini de zamanında yerine getirmektedirler. Türk müteahhitlik firmaları yurtdışında artık marka olmuşlardır. D Ü N YA E K O N O M İ S İ N E B A K I Ş / E R G İ N Y I L D I Z O Ğ L U L O N D R A ci kısmında aktaracağım) sinirlenince ağzından çıkardığı baklanın gösterdiği gibi, İsrail halkının iyiliğini düşündükleri filan yoktu. Haaretz yazarlarından Deniel Levy, cuma günü tam da bu noktaya parmak bastı. ‘‘Neocon kâbusunu sona erdirelim’’ başlıklı yazısında, kinayeli bir biçimde, ‘‘Lübnan savaşında, Beyaz Saray’da gerçek bir dost var. ‘Geri bas, stabilize et, tarafsız davranmak gerekir’ diyen, diplomatik baskı yapmaya kalkmayan bir Başkan var. Harika!’’ dedikten sonra devam ediyordu, ‘‘Ancak, gerçekte İsrail’in bir erken çıkış (Lübnan krizindenE.Y.) stratejisine gereksinimi var. Ama, ABD’nin zaaflarından ve bölgede yalnızlaşmasından dolayı, İsrail’in diplomatik seçenekleri daraldı.. kendini, Hizbullah’ın yararına çalışan hava ve kara operasyonları içinde buldu.’’ Levy yazının devamında, Irak batağına saplanan Neoconların şimdi bu durumdan çıkmak için, Lübnan krizini ve İsrail’i kullanarak savaşı İran ve Suriye’ye doğru genişletmek istediklerine inanıyor. Gerçekten de İsrail’in Gazze’ye saldırmasıyla başlayan süreçte, Dışişleri Bakanı Rice hızla tecrit oldu, Neoconlar’ın, Chaney ve Rumsfeld’in etkisi yeniden arttı. Cumhuriyetçi Parti’nin aşırı dinci sağından, eski Meclis Grup Başkanı Gingrich ortalarda dolaşıp, Rumsfeld’in aktardığım hezeyanlarına paralel bir ‘‘III. Dünya Savaşı’’ masalı anlatıyor. İsrail, hızla girdiği savaşın dördüncü haftasında, Güney Lübnan’ı tümden işgal seçeneğiyle, Suriye’ye, hatta İran’a saldırma seçenekleri arasına sıkışmış durumda.. Neoconlar tarafından askeri ve toplumsal olarak kaldırması olanaksız bir yükün altına girmeye zorlanıyor. (Çarşamba günü: Birileri Kıyamete yatırım yapıyor, bir başkası da İsrail’den diyetini ödemesini istiyor.) Rivayete göre, ‘‘Türkiye Washington’un da onayı ve desteğiyle bölgede kalıcı barışın tesisi için aktif rol oynayabilir’’, ya da ‘‘Yeni bir Ortadoğu’ya ihtiyaç var... Türkiye’nin liderlik edeceği yeni bir Ortadoğu’ya’’... Kredi kartı borcunu ödemek için organ satmak zorunda kalanların ülkesinde, bunlar çok tehlikeli fanteziler. Göreve talip olmadan önce, ABD’de Neocon’ların projelerine yönelik giderek yoğunlaşan eleştirilere kulak vermekte büyük fayda var. Aksi takdirde Albay Ralph Peters’in malum haritasının gerçekleşmesine katkıda bulunmak gibi bir kader de söz konusu olabilir. ‘Enteller tımarhanenin yönetimini ele geçirdi’ ABD dış politikasının deneyimli isimlerinin, Bush yönetiminde yeniden ağırlığı artmaya başlayan Neocon eğilimin dış politika üzerindeki etkilerine yönelik eleştirilerinin dozu geçen haftalarda aniden arttı. Örneğin, petrol lobisi (!), James Baker Institute’ün direktörü, eski İran ve Suriye büyükelçisi Edward Djercian, bu ülkelere yönelik saldırgan bir tutum almak yerine, pazarlık edilebileceğini savunuyor (CNN 23/07). Baba Bush’un Ulusal Güvenlik Konseyi’nde Ortadoğu danışmanlığı yapmış, halen Council on Foreign Relations Direktörü Richard Haas, ‘‘Bush yönetiminin, Ortadoğu politikasında tüm oklarının yanlış yönü işaret ettiğini’’ düşünüyor (Washington Post, 30/07). Yine Baba Bush’un Ulusal Güvenlik Danışmanı Brent Scowcrofth, aynı gün, Washington Post’ta yayımlanan, Rice’a hitaben yazılmış yorumunda, Ortadoğu’da sorunun kökünde Filistinİsrail çelişkisi olduğunu vurgulayarak, bir an evvel barış sürecine geri dönülmesini öneriyor. Henry Kissinger’e göre İran ve Suriye’yi hedef almak yerine, diplomatik kanalları kul lanarak bu ülkelerle İsrail arasında, tüm bölgeyi kapsayacak bir ‘‘büyük mutabakat’’ oluşturulabilir (The Economist 03/08). Foreign Policy Studies’den Philip H. Gordon ve Saban Centre for Middle East Policy Araştırma Direktörü Kenneth Pollock Wall Street Journal’da yayımlanan ortak yorumlarında, ‘‘Bush yönetiminin, İsrail’e, Hizbullah’ı yok etmesi için zaman tanımasının anlaşılabilir, fakat yanlış bir politika olduğunu’’ vurguladıktan sonra, Suriye’nin uluslararası topluluğa katılmak için ikna edilmesine yönelik çok yönlü bir diplomasi öneriyorlar (03/08). Financial Times’in Washington Bürosu eski şefi, Jurek Martin de cuma günkü ‘‘Enteller tımarhanenin yönetimini ele geçtirdi’’ başlıklı yorumunda, William Kristol, Robert Kagan gibi Neocon entellerin ABD dış politikası üzerindeki gittikçe artmaya başlayan tehlikeli etkilerine dikkat çekiyordu. Chaney ve Rumsfeld, Condi’nin dibini oyuyor, çok yönlü diplomasi terk ediliyor, Eliot Abrams ve J.D. Crauch gibi, Neocon akımın önde gelen isimleri dış politikada yeniden belirleyici olmaya başlıyorlar. Atlantiğin iki yakasında muhafazakâr kesimin, Neoconlar’a karşı seslerini yükseltmeye başlamalarının arkasında, ABD ve İngiltere’nin Ortadoğu’da, tarihlerinin hiçbir aşamasında olmadığı kadar tecrit olmaları; Irak ve Lübnan’da hızla yükselen militan Şii etkinliği; Nasrallah’ın, Şii ve Sünnilerin, de facto ortak lideri düzeyine yükselmeye başlaması, ABD dostu rejimlerin meşruiyetlerinin hızla zayıflaması var. İsrail’in giderek, çok tehlikeli bir macera Uçurumun Kenarında I ya sürüklenmekte olması da ayrıca kaygı verici. Haaretz’den Daniel Levy’nin işaret ettiği gibi, Condi son Ortadoğu ziyaretinde tek bir Arap ülkesine dahi uğrayamadı; İsrail hükümeti de adeta, kendi ulusal çıkarlarına göre değil de ABD’nin İran projesinin aracıymış gibi davranıyor. El Cid Rumsfeld Bush yönetiminin en üst düzeyindekilerden gelen ‘‘saçmalıklar’’, durumun sanılandan daha da vahim olduğunu düşündürüyor. Savunma Bakanı Rumsfeld’in geçen hafta Senato Silahlı Hizmetler Komitesi’ne ifade verirken, Hillary Clinton ve McCain’in soruları karşısında söylediklerine bakar mısınız: ‘‘Irak’tan zamanından önce çekilirsek, düşman bize Afganistan’dan sonra da Ortadoğu’dan çekilmemizi söyler. Ve eğer Ortadoğu’dan çekilirsek bize ve militan ideolojilerini benimsemeyen herkese, İspanya’dan Filipinler’e kadar işgal edilmiş Müslüman toprağı dedikleri yerlerden çekilmemizi emrederler. Ve Nihayet o zaman, Amerika evine yakın bir yerde savaşı kabul etmek zorunda kalır’’ (The New York Times, 04/08). Kim bu düşman? Rumsfeld ne zaman kendini, İspanya’yı Müslümanlardan kurtaran El Cid Campeador sanmaya başladı? Yoksa Irak’taki artık saklanamayan iflasın faturasını, Senato Komitesi getirip önüne koyunca panikten dağılmaya mı başladı? Dünyanın en büyük ateş gücü işte bu adamın elinde... İsrail’in sürüklendiği maceraya dönersek, Neocon ekip tarafından 1996’da Netanyahu için hazırlanan ‘‘Clean Break’’ adlı belgeyi tekrar anımsamakta yarar var. Bu belgenin içerdiği senaryo, bölgedeki tüm büyük Arap ve Müslüman devletlerin yıkılmasını, parçalanmasını amaçlıyordu. Ralph Peters’in haritası bir anlamda bu belgenin izdüşümü olarak görülebilir. Neoconlar, tüm Ortadoğu’yu ABD sömürgesi haline getirme projesinde bu belge aracılığıyla yönlendirecekleri İsrail sağının militarist liderliğini, İsrail’in vurucu gücünü kullanmayı amaçlıyorlardı. Yoksa, Charles Krauthammer’in (Çarşamba günü bu yazının ikin CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle