10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 AĞUSTOS 2006 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL 30 AğustosYeni Bir Devletin Doğuşu PENCERE Dr. Alev COŞKUN TBMM, Tarihsel Sorumlulukla Karşı Karşıya! Lübnan’da kurulacak Birleşmiş Milletler ordusuna biz de asker gönderecekmişiz! Tüm sağduyulu insanlar, en başta da Sayın Cumhurbaşkanı böyle bir tutuma karşı!.. Bir kamuoyu araştırması yapılsa, Türk ulusunun böyle bir serüvenden yana olmadığı da anlaşılacaktır... Lübnan’da Şiilerle İsrailliler arasındaki çatışmada Türk askerinin işi ne? İsrail sırtını Amerika’ya dayamış, bir ay boyunca Lübnan’ın güney illerine havadan, denizden, karadan bombalar yağdırmış.. evler, yapılar, hastaneler, okullar yerle bir olmuş. Binlerce ölü, yaralı... Lübnan halkını Hıristiyanıyla, Müslümanıyla kırmış geçirmiş... Ama Hizbullah’ı alt edemeyince, bu kez ‘‘Birleşmiş Milletler yardıma gelsin, Hizbullah’ı elbirliğiyle sustursun, ortadan kaldırsın’’ havasına girmiş!.. Biri hesap verecekse, biri cezalandırılacaksa, o biri, İsrail yönetimidir! Bir askerin kaçırılışının karşılığı; tankla, topla, uçakla suçsuz bir halkı ezmeye kalkışmak mıdır? BM diye bir etkin güç varsa bunca zararın ödenmesini İsrail’den istemelidir. Ama bizim Başbakan daha işin en başında, ‘‘Biz BM ordusuna asker veririz’’ demiş!. Böyle bir söz verme hakkı var mı, yetkisi var mı, konu üstünde bilgisi var mı? AKP Başbakanı yaşam boyu hiçbir sorumlu iş güç, görev üstlenmemiş! Olsa olsa elektrik idaresinde küçük bir memurluk, bir de birtakım gazozcuların dağıtım işleri!.. Ne dünyayı bilir, ne Türkiye’yi, ne geçmişi, ne geleceği!.. İsrail’i korumak amacıyla ordu mu kurulmuş, Türk askeri de gider yüklendiği işi yapar! Hiçbir zaman gerekli barışa, huzura kavuşamayan, her an yeni tehlikelerin patlak vermesi beklenen Ortadoğu çıkmazında Türk askeri de yabancı çıkarlar uğruna şehit düşer, gazi olur!.. Bakanlar Kurulu ‘‘asker gönderme’’yi onaylamış. Şimdi Meclis’ten de geçirecekmiş!.. Cumhurbaşkanı istediği kadar karşı çıksın, Tayyip’ler, Arınç’lar, Gül’ler bildiklerini okuyacaklar! AKP’lilerin oğulları da gidecek mi, Lübnan’da İsrail’in, Amerika’nın çıkarlarını korumaya? Yoksa yıllardır güney sınırlarımızı koruyan, sayısız şehit, gazi veren, Anadolu çocukları mı gidecek? TBMM’deki AKP milletvekilleri çok önemli bir sınav karşısındadır. Geçmişte Kore’lere, Galiçya’lara, daha nice yaban ellere asker gönderdik, binlerce şehit verdik, ne kazandık? Türk askerini dış çıkarlara kurban etmeye kalkışmak bir çeşit suç işlemek değil midir? Kore Savaşı’na Menderes’in tek başına aldığı kararla gidilmişti, ama bu işin baş sorumlusunun sonu ne oldu, bir anımsayın!.. T BMM ordularının 30 Ağustos 1922’de kesin zafere gidişleri kolay olmadı. Sakarya Zaferi 13 Eylül 1921’de sonuçlanmıştı. Orduların yeniden saldırıya geçişi 26 Ağustos 1922’dir. Aradaki süre 11 ay 13 gündür. İşte bu süre belki de Atatürk’ün tüm yaşamı boyunca geçirdiği en gerilimli, zor, sorunlu bir dönemdir. Sakarya Zaferi’nden sonra TBMM, orduların bir an önce Yunan askeri güçlerine saldırması ve kesin zafer elde etmesini istiyordu. Evet herkesin arzusu buydu. Oysa, karşısındaki Yunan kuvvetlerinin ve ordumuzun güç durumunu değerlendiren Mustafa Kemal, ordunun henüz kesin bir zafere hazır olduğuna inanmıyordu. Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ve Batı Cephesi Komutanı İsmet İnönü de bu konuda Başkomutan’a katıldılar. Ancak TBMM içinde kimi gerçek yurtseverler ve kimi Mustafa Kemal’e karşı olanlar birleştiler, Başkomutan’ı sıkıştırıyorlardı. Saldırı ne zaman başlayacaktır? Neden hemen başlamıyor? Bu önemli konu Mustafa Kemal ile Meclis’i karşı karşıya getiriyordu. Eleştirenlerden kimileri ordunun hazır olduğunu, ama Mustafa Kemal’in, zamanını savaştan çok po litika için harcadığını, bu işle uğraşmadığını ileri sürüyorlardı. Kimileri de ‘‘Niçin mütareke yapmıyoruz? Niçin barış yapmıyoruz?’’ derken, kimileri de ‘‘Niçin taarruz etmiyoruz? Ordumuz durduğu yerde çürütülüyor’’ diyordu. Değişik düşüncede olanlar birleşti, hatta onun elinden Başkomutanlığını bile aldılar. Mustafa Kemal eleştirilere Meclis görüşmelerinde verdiği yanıtla, ‘‘En büyük görevimiz siyaset yapmak değil, en büyük görevimiz topraklarımızda bulunan düşmanı çıkarmaktır’’ diyordu. Bu arada Yunanistan, Anadolu’dan kopardığı toprakları da Ege bölgesinde adı İyonya olan özerk bir devlet kurma çalışmalarını başlattı. İşbirlikçilerin kurduğu Anadolu Cemiyeti adlı bir kuruluş, İngiliz Yüksek Komiserliği’ne başvuruyor, ‘‘Padişah’ın olduğu yerde Ankara’daki TBMM’nin hiçbir yetkisi olmadığını, ulusun haklarının gasp edildiğini’’ belirterek, İyonya devletine destek veriyor, Bursa’da tarafsız bir yönetim sergileyen adalet yanlısı Yunan idaresine teşekkür” ediyordu. Bunlara işaret etmemizin amacı, 30 Ağustos’a giderken Mustafa Kemal’in ne gibi zorluklarla uğraştığını ve tuzaklarla karşı karşıya kaldığını belirtmektir. Bu arada Yunan Cephelerini gezen bir İngiliz kurmay subayı, ‘‘Türkler bu mevzileri dört beş ayda işgal edebilirlerse bir günde susturduklarını iddia edebilirler’’ demişti. Tüm bunlar olurken ordumuz da eğitimini ve güç durumunu tamamlıyordu. 26 Ağustos 1922’de başlayacak ‘‘saldırı’’ savaşı bir ölümkalım mücadelesi olacaktı. Bu nedenle ordunun büyük bir bölümü sadece gece hareket ederek gizlice cephenin güneyine kaydırıldı. Ama, Yunanlılar ve hemen herkes TBMM ordularının kuzeyden saldıracağını düşünüyorlardı. 26 Ağustos sabaha karşı kuzeyde ve güneyde aynı anda başlayan top ateşi çok etkiliydi. Kuzeydeki top ateşleri aldatmaca, güneydeki ise sonuç alıcıydı. Yunan Başkomutanı hâlâ büyük saldırının kuzeyden geleceğini düşünüyordu. Bu durum taktiği Başkomutan Mustafa Kemal’in tasarladığı ve düzenlediği eşsiz bir savaş taktiğiydi. İki gün içinde TBMM orduları savaş meydanına egemen olmuşlardı. Ordularımız hızla ilerliyorlar... Üç gün içinde Afyon’a ulaşıldı. Başkomutan Mustafa Kemal, 2930 Ağustos gecesi Afyon Belediyesi’nin kendisi için hazırlattığı odada bir nebze olsun dinlenmektedir. Batı Cephesi Harekât Müdürü Binbaşı Tevfik Bey (Bıyıklıoğlu) gece yarısından sonra, Cephe Komutanı İsmet Paşa’nın direktifiyle Başkomutan’ı uyandırdı. Genel durumu gösteren harita Başkomutan’a sunuldu. Bu noktada sözü Mustafa Kemal’e bırakalım: ‘‘Tevfik Bey’in gösterdiği haritaya baktım, gördüğüm şuydu ki, ordularımız düşmanın önemli kuvvetlerini, kuzeyden, güneyden ve batıdan çevirmeye uygun bir durum almış bulunuyorlardı. Zafer Haftası!.. 30 Ağustos’tan 9 Eylül’e dek her şey bir rüya gibidir... 10 Eylül 1922’de Mustafa Kemal, İzmir kıyılarından Ege Denizi’nin ufuklarına bakar, bakar ve der ki: ‘‘ Bir rüya görmüş gibiyim...’’ (Yakup Kadri, Ergenekon.) ? İzmir kurtulduktan sonra Mustafa Kemal yanına birkaç arkadaşını alarak iki kadeh rakı içmek için Kramer Palas’a gider, salon tıklım tıklımdır, garsonlar müşteriyi kapıda göğüslerler: ‘‘ Yerimiz yoktur efendim...’’ ‘‘ Canım şöyle bir köşeye sığışsak...’’ Bu kez şef garson önlerine dikilir: ‘‘ Mümkünsüzdür efendim...’’ O anda salondaki müşterilerden biri Gazi’yi resimlerinden tanıyıp çığlığı basar: ‘‘ Mustafa Kemal Paşa geldi!..’’ Salon allak bullak olur; Paşa kimseyi rahatsız etmek istemeyen nazik bir müşteri gibidir; ama, Körfez’e bakan bir pencerenin yanında alelacele hazırlanan masaya oturunca da Rum garsona takılır: ‘‘ Kral Konstantin buraya gelip bir kadeh rakı içti mi?..’’ ‘‘ Hayır Paşa Efendimiz...’’ ‘‘ O halde İzmir’i neden almak istemiş?..’’ ? Bu öykü ünlüdür, insanı ağlatacak kadar insancadır... Ama Mustafa Kemal Paşa İzmir’e nasıl gelmiştir?.. Kısa bir takvim: 30 Ağustos Başkomutanlık Meydan Savaşı... 1 Eylül: Uşak’ın kurtuluşu.. 2 Eylül: Eskişehir’in kurtuluşu.. 3 Eylül: Emet, Dursunbey, Ödemiş, Sındırgı, Tavşanlı’nın kurtuluşları.. 4 Eylül: Bayındır, Bigadiç, Buldan, Kula, Tire, Söğüt’ün kurtuluşları.. 5 Eylül: Alaşehir, Bilecik, Bozüyük, Demirci, Gördes, Kuyucak, Nazilli, Salihli, Simav ve Susurluk’un kurtuluşları.. 6 Eylül: Akhisar, Balıkesir, İnegöl, Gönen, Söke, Bursa, Yenişehir’in kurtuluşları.. 7 Eylül: Tepeköy, Kasaba, Kuşadası, Aydın’ın kurtuluşları.. 8 Eylül: Edremit, Havran, Burhaniye, Manisa’nın kurtuluşları.. 9 Eylül: İzmir ve Menemen’in kurtuluşları... Mustafa Kemal Paşa İzmir’e işte bu kurtuluş günlerinin ardından geliyor... Tam bir ‘Zafer Haftası’ yaşanmıştır... Kordonboyu’nda bir kadeh rakı içmek artık Gazi’nin hakkı değil mi!.. ? 30 Ağustos 1922 Meydan Savaşı’nın yengisi Yunanistan’a karşı değildir; kırk gün geçti geçmedi, İngiltere’de Başbakan Loyd Corc’un ipi çekildi... Birinci Dünya Savaşı galiplerinin verdikleri kararlardan yalnız Anadolu’ya ilişkin olanı yıkılıyordu... Kimsenin unutmaya hakkı yoktur: Türkiye Cumhuriyeti ‘Batı’ya karşın’ kuruldu... Ama ‘Batı’ya karşı’ kurulmadı... Bu ikisi arasındaki farkın bilincine erişemeyecek denli geri zekâlı ya da kasıtlı olanlar Türkiye’nin bugünkü durumunu kavrayamıyorlar... 1922’de 30 Ağustos bir gün değildi... 2006’da da bir gün değildir... ‘Zafer Haftası’ gazetemizde yedi gün sürecek... Türk’ün kurtuluş güneşi Derhal Fevzi ve İsmet Paşaları çağırınız dedim. Üçümüz toplandık. Vaziyeti bir daha gözden geçirdik. Ve kuvvetli bir yargıya vardık ki, Türk’ün gerçek kurtuluş güneşi, 30 Ağustos sabahı ufuktan bütün parlaklığı ile doğacaktır...’’ Mustafa Kemal anlatımını sürdürür: ‘‘Bu karara göre ordulara 06.30’dan önce yeni emir yazıldı. Fakat durum o kadar önemli, o kadar sürat ve şiddet gerektiriyordu ki, bu yazılı emirle yetinmek yeterli olamazdı. Onun için Fevzi Paşa’dan bizzat 2. Ordumuzun ve 5. Süvari Kolordumuzun yanına giderek (.....) harekâtı yürütmesini kendilerinden rica ettim. I. Ordu Karargâhı’na da ben bizzat gidecektim. İsmet Paşa’nın karargâhta kalıp genel durumu düzenlemesini uygun gördüm.’’ (Kısmen sadeleştirildi. Atatürk’ün Bütün Eserleri, C. 16, S. 284) Yıldızın parladığı an İşte yıldızın parladığı, değişimin gerçekleştiği an o andır. Sonunda ordumuz kaçan düşmanı kovalıyordu. 9 Eylül 1922’de İzmir’e ulaşmıştı. 30 Ağustos’ta yapılan savaşın adına da Cephe Komutanı İsmet Paşa’nın önerisi ile Başkomutanlık Meydan Savaşı adı verilmişti. 30 Ağustos Zaferi büyük bir değişimi simgeler. Bu değişimi ve bu zaferin anlamını özet olarak şöyle verebiliriz. Büyük Değişim Bu savaşla sadece Yunanlılar yenilmiş değildi. İtilaf Devletleri adı verilen koalisyon güçlerinin İngiliz Başbakanı L. George, ABD Başkanı Wilson, Fransız Başkanı Clamenceau’nun Ortadoğu için kurmak istedikleri, tasarlayıp planladıkları yeni dünya düzeni yıkılmış oluyordu. Öldü sanılan Türk ordusunun ölmediği, azim ve kararıyla kendisini kurtardığı kanıtlanıyordu. ? Arkası 8. Sayfada Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin yayınladığı günlük sivil toplum gazetesi BİZİM GAZETE tarafsız haberleri, ilginç röportajları, araştırmaları, köşe yazıları ve ülke sorunlarını yansıtan raporlarıyla 10 yıldır okurlarıyla el ele... Tel: 0 212 511 94 94 Abone: 0 212 513 83 00 CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle