12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
22 AĞUSTOS 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER Afrikalılar ve Çeçenler iç savaş ve ekonomik sorunlar nedeniyle ülkelerini terk ediyor 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Yazarımız Orhan Birgit, tatil nedeniyle yazılarına bir süre ara vermiştir. Göçmenler ilgi bekliyor ? Yıllardır ülkelerinde süren çatışma ortamından kaçıp İstanbul’un Kadıköy, Ümraniye, Beykoz ilçelerine yerleşen binlerce Çeçen yaşam savaşımı verirken Afrikalı göçmenler en çok kimliksizlikten yakınıyor. BERİV AN TAPAN / BURAK ALİÇAVUŞOĞLU ALMANYA GÖNDERDİ GÖÇMENLER ANLATIYOR ‘Polisler bizi sevmiyor’ Fikri (19): ‘‘Nijerya’dan 8 ay önce buraya geldim. Çalışmak istiyoruz ama bizi görünce ‘Aman abi’ diyorlar. İnşaatta çimento torbalarını taşıdım bütün gün. Bizi işe alan adam bana 15 YTL vereceğini söyledi. İşim bitince paramı istedim. Bana ‘Yarın gel’ dedi. Aylardır ‘Yarın gel’ diyor. Ben de adamı polise şikâyet ettim. Polis önce kimliğimi sordu, daha sonra beni şubeye götürdü. Çünkü polisler bizi sevmiyor. En büyük problemimiz kimliğimizin olmaması. Polisler hep taraf tutuyor. Ben haklı olsam da şubeye götürüyorlar. Ayıp, çok ayıp... Beni şubeye götürdükleri için ağladım. Hem paramı alamadım, hem de polisler beni şubeye götürdü. Afrika’daki aileme ara sıra telefon açıyorum. Telefonda onlar ağlıyor ben de ağlıyorum. Ancak oraya dönemem. Dönersem beni öldürürler.’’ Steve Wights (38): ‘‘7 aydır buradayım. Koyu tenli olduğumuz için çok zor iş buluyoruz. Kimlik vereceklerini söyleyip bizi sürekli oyalıyorlar. Burada yaşamak istiyorum. Türk bir kadınla evlenmek istiyorum. Tarlabaşı’nda yaşayanlarla çok iletişim kuramıyoruz. Çünkü İngilizce bilmiyorlar. Haftada 60 YTL kazanıyorum. Ev kirası ise üç arkadaş 250 YTL ödüyorum. Ancak ben tek başıma yaşamak istiyorum. Çünkü evlenmek için bir ev gerek.’’ Almanya Süryani 4 Türk aileyi gönderdi. Bunlardan 3’ü İstanbul’a, diğeri ise Midyat ilçesine yerleşti. İstanbul’un Tarlabaşı semtine yerleşen Afrikalı göçmenler, iç savaş ve ekonomik sorunlar nedeniyle ülkelerini terk ediyor. Afrikalı göçmenler, ülkelerindeki baskıcı rejimden, savaşlardan ya da kötü hayat koşullarından kaçıyor. Yıllardır ülkelerinde süren çatışma ortamından kaçıp İstanbul’un Kadıköy, Ümraniye, Beykoz ilçelerine yerleşen binlerce Çeçen de yaşam mücadelesi veriyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin rakamlarına göre son 10 yıl içinde 2 bin 551 Afrikalı, ülkesinden kaçıp Türkiye’ye geldi. 2005’te Türkiye’ye sığınan yabancı vatandaşların yüzde 18’ini Afrikalılar oluşturuyor. Tarlabaşı’nda yeni bir hayat kurmaya çalışan Afro İstanbullular, 10 kişiyle birlikte 5 metrekarelik evlerde kalıyorlar. En çok kimliklerinin olmamasından şikâyet ediyorlar. Çünkü onlara göre kimliksizlik ‘‘Şubeye götürülmek’’ anlamına geliyor. Çekindikleri için hep bir arada dolaşıyorlar, Türklerle de çok fazla iletişim kuramıyorlar. Çün BMMYK’nin rakamlarına göre 10 yıl içinde 2 bin 551 Afrikalı, ülkesinden kaçıp Türkiye’ye geldi. kü ‘‘Türkler İngilizce bilmiyor’’. Çoğunun hayali, Avrupa’da yaşamak. Bazıları Türkiye’yi Araf gibi görüyor. Avrupa’ya da gidemiyorlar, kendi ülkelerine de dönemiyorlar. John Oses (25): ‘‘Daha birkaç gün önce Kamerun’dan geldim. Fransa’ya ya da İtalya’ya gitmek istiyorum. 10 arkadaşımla 5 metrekarelik bir odada yaşıyorum.’’ rine yerleşen binlerce Çeçen, Türkiye’yi kurtuluş yolu olarak görüyor. Tam 6 yıldır kırık dökük baraka tarzı evlerde yaşıyorlar. İstanbul’da yaşayan Çeçen mültecilerin sayısı bini buluyor. Kadıköy Fenerbahçe’de bulunan mülteci kampında görüştüğümüz Salih Mağomadev, ‘‘Kampta 165 göçmen bulunuyor. Bu kişilerin pasaport ve nüfus cüzdanları bulunmuyor. RusÇeçen çatışmasından kaçtım. Savaşta karımı kaybettim. Savaştan kaçıp 6 yıl önce Türkiye’ye geldim. Bizleri kabul ettiler, ama daha sonra yeterince ilgi göstermediler. Baraka tipi evlerde yaşıyoruz. Elektriğimiz daha geçen sene geldi. Kışın çatılarımız akıyor ve çocuklarımız bütün kışı hasta olarak geçiriyorlar’’ diyor. Çeçenistan’daki savaşta işkence görüp Grozni’den Türkiye’ye kaçan Hasan Bibulatov da ‘‘Çeçenistan’da Rusya’ya karşı savaş veriyorduk, burada ise yaşamak için savaş veriyoruz. Rus basınında bu kamplara ‘terörist yuvası’ diyorlar. Bu beni çok sinirlendiriyor. Türk basını bize sahip çıkmalı’’ çağrısında bulunuyor. Süryaniler dönmeye başladı ADNAN AVUKA ‘Yaşam savaşımı veriyoruz’ Ülkelerinde süren çatışma ortamından kaçıp İstanbul’un Kadıköy, Ümraniye, Beykoz ilçele Sosyal güvenceleri olmayanlar beslenme yetersizliğinden ve hastalıklardan yaşamlarını yitiriyor Yaşlıların sorunu yoksulluk NİHAN İNAL Yaşlılar, sağlık ve rehabilitasyon hizmetlerinin azlığından şikâyetçi. Türkiye nüfusunun bir bölümünü oluşturan yaşlıların günümüzdeki en büyük sorunları sosyal güvencelerinin olmaması ve yoksulluk. Sosyal güvencesi olmayan ve çocukları tarafından bakılmayan yaşlılar genellikle beslenme yetersizliğinden ya da başka hastalıklardan yaşamlarını yitiriyor. Türkiye’nin, yaşlı bir toplum olmaya doğru ilerlediğine dikkat çeken uzmanlar ise yaşlıların ileride onurlu bir yaşam sürebilmesi için acil önlemler alınması uyarısında bulunuyor. Bakırköy Psikiyatri Değerlendirme ve Araştırma Merkezi Uzmanı Dr. Ayhan Akcan, yaşlılığın, kendi içinde duygusal, bedensel ve sosyal olarak yıkımın ve gerilemenin olduğu bir dönem olduğunu söyledi. ‘‘Yaşlılar, yalnız kalıyor ve toplumdan uzak olarak yaşıyorlar’’ diyen Akcan, yaşlı insanların çok çabuk depresyona gireceğini söyledi. 5 yıldır yaşlılık konusunda çalışmalar yürüten Akdeniz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Gerontoloji Bölümü Başkanı Doç. Dr. İsmail Tufan, ‘‘Biz dünyanın en genç nüfusuna ve en genç emeklisine sahibiz. Dolayısıyla ileriki yıllarda büyük bir ‘yaşlılık tusunamisi’ bizi bekliyor’’ yorumunu yaptı. Tufan, yaşlıların ileride onurlu bir yaşam sürebilmesi için acil önlemler alınması çağrısında bulundu. Yaşlıların eksik beslenmesi, sağlık hizmeti alamaması ve barınma sorunlarının, sosyal güvence eksikliğinden kaynaklandığını anlatan Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Genel Başkanı Murat Altuğgil de ‘‘Sosyal güvence, bir insan hakkı. Hükümetler de bunu sağlamakla yükümlü. 40 yıl sonrasını görüp ona göre bir plan hazırlanmalı. Bugünün gençliğini; eğitimli, sağlıklı, ken 104 sorudan oluşan anket uygulandı. Araştırma sonuçlarına göre 65 yaş üzerindeki her 4 kişiden 1’inin farklı derecelerde bedensel bir engelliliği bulunuyor ve yaş ilerledikçe engellilerin sayısı önce artıyor, 90 yaşın üzerindekilerde ise yüzde 4 seviyesine iniyor. Araştırma, fakirliğin yaşlıların en büyük sorunu olduğunu da ortaya koyuyor. Araştırmaya göre ankete katılan yaşlıların yüzde 73’ünün ortalama aylık geliri azami 100 YTL. Or Dünyanın en genç emeklisine sahip olduğumuzu söyleyen Sosyolog Doç. Dr. Tufan, ‘‘Dolayısıyla ileriki yıllarda büyük bir yaşlılık tsunamisi bizi bekliyor’’ dedi. dine güvenen, çağdaş yaşamın içerisinde hayatını devam ettirebilecek yaşlılar olarak hazırlamamız gerekli’’ diye konuştu. 2005’te Akdeniz Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Gerontoloji Bölümü Başkanı Doç. Dr. İsmail Tufan tarafından, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu’nun (TÜBİTAK) desteğiyle ‘‘Türkiye Birinci Gerontoloji Atlası Araştırması’’ yapıldı. İstanbul, İzmir, Ankara, Antalya, Trabzon, Adana ve Diyarbakır’da 65 yaş üzeri 3 bin 500 kişinin katıldığı araştırmada, talama gelirin bu kadar düşük olmasının sebebi ise hiçbir geliri olmayan kadın sayısının yüksekliğinden kaynaklanıyor. Sadece geliri olanları dikkate alınca da gelir durumunda büyük bir değişim meydana gelmiyor ve aylık gelir 175 YTL ’ye yükseliyor. Yapılan araştırma, yaşlılar arasında en zor yaşam koşullarına sahip olanların dul yaşlı kadınlar olduğunu ortaya çıkardı. Genellikle yaşı 75’ten büyük olan bu kadınların çoğunluğu yalnız yaşıyor. Bu kadınların yüzde 8’i bakıma muhtaç, yüz de 67’sinin hiçbir geliri yok. Araştırmada, yaşlıların olumsuz yaşam koşullarıyla eğitim düzeyleri arasında sıkı bağlantılara rastlandı. Ankete katılan yaşlıların yüzde 39’u okuma yazma bilmiyor, yüzde 47’si ilkokul mezunu, yüzde 10’u bir okul bitirmemiş ama okuma yazma biliyor. Okuma yazma bilmeyenlerin yüzde 65’ini ise kadınlar oluşturuyor. Ankete katılan yaşlıların yüzde 38’i geleceğe umutsuzlukla bakıyor ve en çok yalnızlıktan şikâyet ediyorlar. Bu yaşlıların yüzde 55’i sosyal çevreden tamamen soyutlanmış bir yaşam sürdürdüklerini ifade ederlerken, yüzde 42’si bir an önce ölmek istediğini beyan etti. Yaşlıların en büyük korkusu, bakıma muhtaç hale gelerek çocuklarına yük olmak. Anketi yanıtlayanlar arasında, bu duruma düşmektense ölmeyi tercih edeceğini söyleyenlerin oranı yüzde 56 olarak ortaya çıktı. Anketi yanıtlayan yaşlıların yüzde 88’i de aile içinde saygınlıklarının kalmadığına inanıyor. Araştırmaya göre doğu bölgelerindeki yaşlılar, sağlık, sosyal hizmet ve rehabilitasyon hizmetlerinin azlığından şikâyetçi olurken, batı bölgelerindeki yaşlılar, kentin sunduğu olanaklardan yararlanamamayı büyük bir dezavantaj olarak görüyorlar. MARDİN Almanya tarafından sınır dışı edilen Süryaniler Türkiye’ye dönmeye başladı. Mardin’in Midyat ilçesindeki köylerine yerleşen Aytekin ailesi de ‘‘Madem ki böyle bir niyetleri vardı da niye bizi kabul ettiler? Hiçbir ülkenin bizi böyle perişan etmeye hakkı yok’’ diye isyan etti. 1960’lı yılların başından itibaren binlerce Süryani, başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın çeşitli ülkelerine göç etti. Bu göç dalgası, terör olaylarının yoğunlaştığı 1990’lı yıllarda daha da arttı. Ancak yıllar sonra Alman hükümeti yaklaşık 10 bin Süryaniyi sınır dışı etme kararı aldı. Mardin Deyrülzafaran Manastırı Metropoliti Salibe Özmen, Almanya’ya göç edenlere ‘‘Huzur ortamı sağlandığı zaman ülkeme dönmeyi taahhüt ediyorum’’ yazılı bir belge imzalatıldığını belirterek ‘‘Şimdi bu belgeyi işleme koyuyorlar. Edindiğimiz bilgilere göre şu ana kadar Süryani 4 Türk aile geri gönderildi. Bunlardan 3’ü İstanbul’a, diğeri ise Midyat ilçesine yerleşti. Geri dönüşün geniş zaman yelpazesine yayılacağını düşünüyorum. Süryanilerin yanı sıra Türkiye’den çok sa yıda Müslüman da gitmişti’’ diye konuştu. Yıllardır Almanya’da yaşayan Aytekin ailesi de Mardin’in Midyat ve Nusaybin ilçeleri arasındaki Üçköy’e döndü. Frankfurt’ta yaşarken 4 çocuğuyla birlikte Midyat’tan 40 kilometre uzaklıktaki köye dönmek zorunda kalan Gevriye Aytekin, Alman hükümetine isyan ediyor. Gevriye Aytekin ve eşi Şebnem Aytekin tepkilerini şöyle dile getirdiler: ‘‘Sınır dışı edildik. Peki, biz ne yapacağız? Bizleri böyle perişan etmeye hakları var mı? Daha önce bizleri kabul etmeseydiler. 4 çocuğumuz da Almanya’da okudu, oraya alıştılar. Şimdi ne olacak? Türkiye’ye döndük. Köyümüze yakın olan Elbeğendi köyünde temizlikçilik yapmaya başladık. Avrupa, Avrupa dediler. İşte Avrupa’nın rezaleti.’’ Almanya’da 10. sınıfta okuyan Bünyamin Aytekin de ‘‘Bizi böyle birden dışarıya atmakla insan haklarına ne kadar saygısız olduklarını açık açık belli ettiler. Ben yine bir yolunu bulup eğitimimi tamamlamak için başka bir ülkeye gitmek istiyorum’’ diye konuştu. Aytekin ailesinin en küçük kızı Meryem’in ise sınır dışı edildikleri için psikolojik olarak bunalıma girdiği belirtildi. PROF. ÖZTÜRK İNCELEDİ ‘Ordupolitika’ya bilimsel bakış İstanbul Haber Servisi Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdaresi Bilimler Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Osman Metin Öztürk, askeri müdahaleleri tarihsel süreç içinde inceledi. Prof. Öztürk’ün ‘‘Ordu ve Politika’’ adlı kitabı, Fark Yayınları’ndan çıktı. Öztürk’ün çalışmasında, ordupolitika ilişkisinin tarihi seyrinden başlanarak Türkiye’de ordunun siyasal bir görünüm kazanmasına yol açan etmenler inceleniyor ve karşılaştırma yapılabilmesi için aralarında ABD, İsrail ve Almanya’nın da bulunduğu 10 ülkede ordunun yeri ve rolü üzerinde duruluyor. Prof. Dr. Öztürk, kitabın önsözünde, ‘‘Siyasal bilinçlenme düzeyinin giderek yükseleceğine ve buna bağlı olarak Türkiye’deki ordupolitika/sivilasker ilişkilerinin yakın bir gelecekte bütünüyle demokratik ölçüler içinde cereyan edeceğine olan inancının bu çalışmayla daha da güçlendiğini’’ ifade ediyor. Silahlı kuvvetler ile siyasi iktidar arasındaki ilişkilerin Türkiye’de bilimsel çalışmalara konu edilmediğinin anımsatıldığı incelemenin sonuç bölümünde, ‘‘TSK ile siyaset arasındaki ilişkinin geçmişteki görünümünden farklı olduğu ve askersivil ilişkilerinin Türkiye’de Batı’daki olağan görünümüne kavuşması için yapılması gerekenler ile bu konudaki bazı olumsuz etkenlerin nasıl önlenebileceği’’ ele alınıyor. ENTERNET / MEHMET SUCU Bu yazın başında ABD Başsavcısı Alberto Gonzales ve FBI Başkanı Robert Mueller, büyük bilişim şirketlerinden, kullanıcılarının faaliyetlerinin en az iki yıl saklanmasını talep etmişti. Böylece internet kullanıcılarının hangi sitelere girdiğinin kayıtları, FBI’nın istediği zaman erişebileceği bir bilgi olacaktı. Anımsanacağı gibi Avrupa Birliği Parlamentosu da geçen aralık ayında internet ve internet telefonu alanlarında veritabanı oluşturulması konusunda bir talebi dile getirmişti. AB üyesi 25 ülkede 2008’de yürürlüğe girecek mevzuata göre, servis sağlayıcılar, kullanıcıların eposta, anında mesaj ve internet telefonu kayıtlarını, kimlik ve zaman bilgilerini 2 yıl bo mehmet?cumhuriyet.com.tr rikan Anayasası’nın ifade özgürlüğü ve özel hayatın mahremiyetine yönelik hükümlerine aykırı olduğunu söyledi. Beyaz Saray yetkilileri ise programın yasal olduğunda ısrar ederek kararı temyize götüreceklerini açıkladılar. Program, sadece ülke sınırları içindeki haberleşmenin değil, Amerika Birleşik Devletleri ile başka bir ülke arasında yapılan telefon görüşmelerinin de dinlenebilmesini içeriyor. Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği yetkilileri ise kararın sevindirici olduğunu ve başkanın bile hukukun üzerinde olmadığını gösterdiğini belirtiyorlar. Yine de Bush yönetiminin bu karara ne kadar uyup uymadığını tarih gösterecek. Büyük Birader’e Yargı Engeli yunca saklayacak. ABD Başkanı George Bush da mahkeme kararı olmaksızın yapılan telefon ve internet denetlemelerinin terorizme karşı savaş olarak tanımladığı politikaların önemli bir parçası olduğunu savunuyor. Ancak Amerika Birleşik Devletleri’nde yurttaş haklarını savunan iki kuruluş, Başkan George Bush’un gündeme getirdiği, ‘‘mahkeme kararı olmadan telefon dinleme ve elektronik postanın izlenmesi’’ uygulamasına karşı dava açmıştı. Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği adındaki örgüt, Washington yönetiminin savunduğu casusluk programının yasadışı olduğunu ve derhal durdurulmasını talep eden bir mahkeme kararı çıkarılmasını istiyor. Anayasal Haklar Merkezi adındaki ikinci bir sivil toplum örgütü de Başkan Bush’un anayasal yetkilerini aştığını savunuyor. Aslında ABD bu konuya pek de yabancı değil. 1950’li yıllarda o zamanın FBI başkanı Edgar Hoover’ın yönetiminde böylesi dinlemeler yapılmış, özellikle de solcular ve Komünist Parti üyelerinin peşine düşülmüştü. Daha sonra bu kişilerin telefonlarının izinsiz dinlendiği ortaya çıkınca, Amerikan devleti en ciddi skandallarından birini yaşamıştı. Tüm bu tartışmaların yapıldığı ve terör paranoyasının had safhaya ulaştığı ABD’de geçen hafta ise hiç beklenmedik bir yargı kararı çıktı. Federal bir yargıç, hükümetin, bireylerin özel telefon konuşmalarını ve elektronik postayla haberleşmelerini mahkeme izni olmaksızın izlemesinin anayasaya aykırı olduğuna hükmetti. Detroit’te Yargıç Anna Diggs Taylor, Ulusal Güvenlik Örgütü’nün ‘‘Terörist Gözetim Programı’’ adı altında yürüttüğü dinleme ve izleme faaliyetlerinin derhal son bulmasını istedi. Anna Diggs Taylor, programın Ame CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle