25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20 AĞUSTOS 2006 PAZAR 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Ortadoğu Oyunları ABD Türkiye için kendisine göre bir tanım getirmiş ki, herkesin kabul edeceğini zannediyor: ‘Laik ılımlı İslam devleti’’... AKP zaten bunu istiyor. Bu besbelli. Tüm kadrolarıyla bunu arzuluyor. Zaten iktidar olmalarının hedefi de bu. Devleti düşünen kim?.. PENCERE sıkı bağlandı. Arkasından, malum Ortadoğu haritası ortaya kondu. Bu belgeler daha imzalanmadan harita yayımlandı. Üstüne üstlük ülkemizin Doğu bölgesini de bölme cesareti gösteriyorlar. Bu belgelerle Ortadoğu haritasında rol almamız isteniyor. Hani bölünmemiş bir Irak, vazgeçilmez kırmızı çizgimizdi? Ne oldu?.. Kürdistan’ı kendi ellerimizle mi kuracağız?.. ABD işi sıkı tutuyor ve kısa bir süre içerisinde bunu gerçekleştirmek istiyor. Çünkü AKP’nin sonunu görüyor, ‘‘bunlar iktidarda iken bir an evvel bu işi bitirelim’’ diyor. ABD Türkiye için kendisine göre bir tanım getirmiş ki, herkesin kabul edeceğini zannediyor: ‘Laik ılımlı İslam devleti’’... AKP zaten bunu istiyor. Bu besbelli. Tüm kadrolarıyla bunu arzuluyor. Zaten iktidar olmalarının hedefi de bu. Devleti düşünen kim?.. Şunu kafalarına koymalılar ki, hiçbir güç Türkiye Cumhuriyeti’ni geriye götüremez. Laiklik, bu devletin temelidir. Laiklikte İslamiyet, devletin seviyesine yükseltilemez. İslamiyet bir inanış biçimidir, kişi ile Tanrısı arasındaki bir inanç meselesidir. Laiklikle, din ile devlet ayrılmıştır; Türkiye Cumhuriyeti bunu sağlamıştır. Dini, devlet kademelerine taşırsanız kan akar; akmıştır, akmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin, Atatürk’le ulaştığı bu seviyeden geriye dönülemez. Buna kimsenin gücü yetmez. Kuğulu Park’ı Korumak... “Bir Ağaç Kavgası” adlı yazımı bilmem anımsayan olur mu? Çoğu yazılar unutuluyor! Okunup geçiliyor. Öyle çok olay, öyle çok konu var ki!.. Yaşam budur işte. Unutmak insanoğlunun en güçsüz yanıdır. İyilikler de, güzellikler de bellekte kalmaz. Her gün yeni bir başlangıçtır derler, ama geçmişi bellekten sildik mi, ne kalır geriye? Ankara’nın Çankaya’sındaki “Kuğulu Park”ı bilir misiniz? Ben Ankara’da ellili yıllarda yaşadım, Kuğulu Park’ı yarım yüzyıl öteden tanıyormuşum gibi! O zaman Gül Bahçesi mi diyorlardı! Ankara’nın mutsuz bir yazgısı var! Son on yıl içinde, anlayışsız bir başkanın elinde kaldı... Önce AP’li, sonra MHP’li, daha sonra Refahlı, en sonra da AKP’li bir kişinin yönetiminde. Sosyal demokrat partiler her seçimde ayrı ayrı adaylar gösterdiler, oylar bölündü, şimdiki başkan yerini böylece korudu. Suç Ankaralı seçmenlerin değil elbet, CHP’li, DSP’li, SHP’li yöneticilerin!.. Konumuz, “Kuğulu Park”ın başına gelenler! Ankara Belediyesi yol geçirecekmiş ortasından!.. İstenen, Çankaya halkına rahat bir soluk almak olanağını tıkamak mı? Sevgililerin, sevenlerin, sevişenlerin, doğayla baş başa kalmak isteyenlerin huzurunu bozmak mı? Bakın bir genç kız ne demiş: “Annemle babam bu parkta tanıştılar, seviştiler, evlendiler, ben doğdum.” Aşka, sevgiye, dostluğa yer yok mu dünyamızda? Yalnız nefret, kin, acımasızlık, düşmanlık mı egemen olsun isteniyor? 12 Eylül 1972 günlerinde 1961 Anayasası’nı altüst etmişlerdi. Dayanamamış, “Bir Ağaç Kavgası”nı yazarak bir uyarıda bulunmak istemiştim. İsveç’in Stockholm’ünde Demirbaş Şarl Meydanı’ndaki yüz yıllık ağaçları kesmek istemişler, ama yöre halkı karşı çıkmış.. Polisi ve belediye görevlilerini ağaçlara yaklaştırmamış bile!.. Bu yazımı sıkıyönetim sakıncalı bulmuştu. Selimiye’de sorguya çektiler! Halkı isyana teşvik ediyormuşum diye!.. “Kuğulu Park”ın başına gelenleri duyunca yıllar önceki yazımı anımsadım. Şimdi Ankaralılara düşen bir görev var, AKP’li Belediye Başkanı’nın işlemeye kalkıştığı bir doğa cinayetine, tüm güçleriyle karşı çıkmak, “Kuğulu Park”ı korumak... İnsan Haklarına Aykırıdır Türban... İnsanlığın giyimkuşam davası öncelikle İslam coğrafyasında süregeliyor... Batı bu işi büyük çapta çözdü... Nasıl?.. Kadınerkek eşitliğini giyimkuşamda da sağlayarak... ? İslam dünyası ise bu yolda çok geri... Kadınerkek eşitliği hem giyimkuşamda, hem yaşamın her girdi çıktısında uzak bir düş gibi... Bizde erkek Batılı gibi giyinip kuşanıyor, Erbakan’dan RTE’ye dek bizimkilerin rengârenk kravatlarına diyecek yok!.. İran’da kravat tu kaka!.. Suudi Arabistan’dan tut, Kuveyt’e kadar giyimkuşam olayında erkek de bir tür dinci modaya bağlı... Ya kadın?.. Kadın bu coğrafyada günahın ta kendisi!.. Atatürk Cumhuriyeti’nin Hükümetinde, Başbakan başta, çoğu bakan eşinin başını açması günah ve yasak sayılıyor... ? Gazetelerde okudum, bu yıl Hacıbektaş Şenliği’nde konuşurken demişim ki: ‘‘ Türban insan hakları ihlalidir...’’ Demişsem, iyi söylemişim... Neden?.. Çünkü türban, çarşaf, peçe, vesaireyle kadına tesettürü öngören kafa, erkekkadın eşitliğini dışlayarak ‘İnsan Hakları Bildirisi’ne aykırı bir tutumu benimsemiş demektir... Kadında tesettürü savunmak, insan haklarına aykırı bir davanın avukatlığını yapmakla birdir... ? Ama, bu işin püf noktası nerede?.. Çocukluğundan beri kadının başını ya da yüzünü açmasını günah sayan bir eğitimle şartlanmış kafa; türban takmak, peçe kullanmak, çarşaf giymek ister... ‘‘Yapma, etme, kadını ikinci sınıf insan sayıyorsun, erkekten aşağı görüyorsun’’ dedin mi dikilir: Bu, benim özgürlüğüm!.. İçerikte değil, biçimde doğru gibi görünen bu aldatmacaya insanlık tarihinde çok rastlanmıştır. CermenAvusturyaMacaristan tarihinde İmparator İkinci Joseph bir ‘Aydınlanmacı’ idi; serfliği toprak köleliğinikaldırdığı zaman senyörlerin kışkırttığı köylüler ayaklandılar... Bugün Türkiye’de erkek egemenliği kültüründe yetişmiş bazı kadınların tesettürü savunmasına şaşmak tarihsel bilinçten yoksunluğu vurgular... Özgürlük insana ve topluma kolayca aşılanamıyor... Kimi zaman özgürlüğü özgürlükten yararlanacak kişi reddedebilir!.. Özgürlüğü reddetmenin özgürlük olduğunu sananlar da ortaya çıkabilir... ? Dinci gazeteler türbanın Kuranıkerim’den kaynaklanan ödev ve görev olduğunu sürekli yazarlar... Yok öyle şey... Türban ve benzerleri kıskançlıktan çarpılmış erkek egemenliği mantığının giyimkuşama yansımış yasağından türetilmiştir... Hem Kuranıkerim’in açık seçik yasakları ve kuralları varken bizim dinciler neden yalnız tesettürü yeğliyorlar?.. Eğer mübarek dinimizin ve Kuranıkerim’in kurallarını yerine getirmek istiyorsak; hırsızların eli kesilmeli, kız çocuğu erkeğe göre mirasın yarısını almalı, koca ‘boş ol!’ dediği zaman evlilik son bulmalı... Bunlar gibi nice konuda gıkı çıkmayan dinciler, neden türban üzerinde duruyorlar?.. Çünkü onlar vicdan Müslümanı değil, cüzdan İslamcısı olarak icrayı faaliyet etmektedirler... Mehmet Selim OKÇAY BD Dışişleri Bakanı, Ortadoğu’ya iner inmez, ‘‘Ortadoğu’nun haritasının yeniden çizilmesinin zamanı geldi’’ diye bir beyanatta bulundu. Tüm ABD’nin niyeti, tahmin edildiği gibi, ortaya apaçık çıktı. Zaten emekli bir albayın eline verip yayımlattıkları yazı ve ekindeki harita, ABD’nin niyeti idi. Rice bu niyeti doğruladı. Karacaoğlan’ın çok güzel bir şiiri vardır. Hep âşık gezen âşık doğmuş olan Karacaoğlan, ‘‘Ala gözlerini sevdiğim dilber/ Göster cemalini görmeğe geldim..’’ diye başlayan şiirinde, ne için geldiğini ne istediğini, yazıyor, söylüyor ama esas ne istediğini mahcubiyetinden bir türlü söyleyemiyor. Nihayet esas istemini şiirinin son kıtasında apaçık ifade ediyor: ‘‘Karacaoğlan der ki, işin doğrusu, Gökte melek, yerde hüma yavrusu, Söyleyeyim ben sana sözün doğrusu, Soyunup koynuna girmeğe geldim’’ ABD daha ne desin?.. 1950’lerden sonra ülkemizin dış politikası ne acıdır ki yabancıların, özellikle ABD’nin güdümüne girdi. Bu tar A tışmasız böyle.Kimse ABD’ye düşman olalım, demiyor... Onurumuzu, gururumuzu, ağırlığımızı bilelim, yeter, diyor. Ekonomisini, dış politikasını, iç politikasını, hukukunu, hatta ve hatta hemen her kurumundaki tayin ve terfilerdeki yaklaşımını Batı’nın emrine teslim etmiş bir ülkede tam bağımsızlıktan bahsetmek mümkün mü?.. Biz esir mi olduk yoksa?.. Esir olduk da haberimiz mi yok? Sınırlarımız esir kampı sınırları mı yoksa? Uluslararası hukukun bize verdiği yetkiyi, yani güvenliğimizi tehdit eden düşman unsurlarını bertaraf etme hakkımız olduğu halde kullandırtmıyorlar. İsrail kullanıyor, biz kullanamıyoruz... Olamaz böyle bir şey. İlla ki, sınır ötesi harekât yapılsın diyen yok. Ama sonuç alacak gerekli harekât yapılsın; ne çekiniyorsunuz?.. Basına öyle yansıdı ki, bir yandan Barzani ‘‘girersen, karışmam ha..’’ diyor, bir yandan da ABD, ‘‘otur oturduğun yerde’’ diyor. Ülkeyi çaresiz duruma düşürürseniz, elbette yerden yere vurulursunuz. BOP ve vizyon belgeleri ile öyle anlaşılıyor ki, önce TC’nin eli kolu sım Adım Adım Din Devletine Gidiş mi? Kadınların yaşadıklarının din açısından değerlendirilmesi ne demektir? Buna biraz açıklık getirelim. Kadınlarımız, günlük yaşamda hadis ve peygamber sözleri doğrultusunda eğitilecekler demektir. Ve sorunlarının çözümünü hadis ve peygamber sözlerinde arayacaklar demektir. Prof. Dr. Aysel EKŞİ Psikiyatrist G azetelerde bildirildiğine göre Diyanet İşleri Başkanlığı bir süredir altı ilimizde kadınlarımıza aile danışmanlık hizmeti vermekte imiş. Böylece kadınlarımızın gelinkaynana kavgala rı, töre ve namus meselesi gibi sorunları din açısından ele alınıp değerlendirilmekte imiş. İlk pilot çalışmanın ‘‘başarılı bulunması’’ nedeniyle Diyanet İşleri bu hizmeti 20 ilimize yayma konusunda kararlı imiş. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı İzzet Er, ‘‘Muhafazakâr bir toplumda halka ulaşabilmenin en önemli yollarından biri din adamlarıdır’’ demiş. Kadınların yaşadıklarının din açısından değerlendirilmesi ne demektir? Buna biraz açıklık getirelim. Kadınlarımız, günlük yaşamda hadis ve peygamber sözleri doğrultusunda eğitilecekler demektir. Ve sorunlarının çözümünü hadis ve peygamber sözlerinde arayacaklar demektir. Kadının evi dışında bir işte çalışması ya da erkeğe eşitlik kavramları desteklenmeyecek, aksine ‘‘Kadının yeri evidir’’ düşüncesi yavaş yavaş toplumun belleğine kazınacak demektir. İyi kadın evinde oturan, eşine itaat eden, kapanan kadın demektir. Doğal olarak da iyi anne çocuklarını dinsel prensiplere göre yetiştirecek olan annedir. Kadın bu yönde eğitilecek, çocuğunun sorduğu sorulara din adamlarının, hadislerin görüşü açısından ezbere cevaplar verecektir. Kaderci görüş temelinde çocuğun davranışlarına öncelikle günah ve sevap kavramları yön verecektir. Hurafelerin ne kadar ağırlık kazanacağından burada hiç söz etmiyoruz. Oysa çocuklara ve annelere sorgulamayı ve özgür düşünmeyi öğretmek için yıllardır çaba harcıyor cumhuriyet öğretmenleri ve eğiticiler. Her gelişmiş ülkede eğiticinin ve eğitilen annenin temel görevi çocuğunun dogmalara saplanmasını değil, özgür düşünmesini ve yaratıcılığını desteklemektir; her şeyin bir nedeni ve sonucu olduğunu vurgulamak ve nedensonuç ilişkisini sorgulayacak uygun ortamı yaratmaktır. Ne yazık ki İslam ülkelerinde din adına oynanmakta olan oyunları hep biliyoruz. Ülkeyi İslam dininin kurallarıyla yönetmeye kalkışan ülkelerde yöneticilerin ilk göz diktikleri, etkilemeye ve değiştirmeye çabaladıkları kişilerin kadınlar olduğunu da biliyoruz. Çünkü gelecek kuşaklara şekil verecek onlardır. Ülkemizde kadınların sorunlarına çözüm arayan çok deneyimli binlerce yetişmiş güvenilir uzman vardır. Türkiye’nin hemen her ilinde bulunan üniversitelerin psikolojik ve psikiyatrik merkezleri yanı sıra, çok sayıda Psikolojik Danışma Merkezleri, Rehberlik Araştırma Merkezleri, Anne Çocuk Eğitim Vakfı, Bizim Ülke Derneği, AŞAM, YÖRET, Kadın Araştırmaları Merkezi, İstanbul Kadın Kuruluşları gibi sayısız gönüllü kuruluşlar veya özel kurumlar, kadınların ve çocukların sorunlarıyla uğraşmaktadır. Buralarda özel yetiştirilmiş elemanlar bulunur. Bu kadar sayıda uzman dururken İlahiyat Fakültesi mezunlarının bu alanda işi nedir? Yetişmiş uzmanlardan yararlanma yoluna neden gidilmediği ve aile içi eğitimin din adamlarının insafına bırakıldığı, öyle görülüyor ki tamamen planlı, programlı, ideolojik ve çok tehlikeli bir tercihtir. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle