25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 AĞUSTOS 2006 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Fındık üreticisini isyan ettiren hükümet, yargı kararı olmadan birliği ‘suçlu’ ilan etti GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU FİSKOBİRLİK’e abluka ? Hatalı politikaları nedeniyle fındık üreticilerini meydanlara çıkaran AKP hükümeti, Ordu’daki 80 bin kişilik mitingin ardından FİSKOBİRLİK yöneticilerini hedef aldı. Yargı kararı olmayan konularda temkinli konuşmasıyla tanınan Adalet Bakanı ve hükümet sözcüsü Cemil Çiçek, konu FİSKOBİRLİK olunca tavrını değiştirdi. Birlik Başkanı Erdem, “Bizi yok etmek için her şeyi yapacaklar” dedi. FIRAT KOZOK Karanlığın Öbür Yüzü İsrail’in Lübnan’ın altyapısına ve sivillere yönelik saldırıları, Hizbullah’ın, İsrail’e gönderdiği Katyuşa roketlerinin sivil halk üzerindeki etkilerini giderek artan bir üzüntü ve kızgınlıkla izliyoruz. Ancak savaşın getirdiği yıkım, salt bu karşılıklı saldırılarda ölen, yaralananlar ve yıkılan altyapıyla sınırlı değil. Savasın, ilk anda pek ilgi çekmeyen ancak çok daha derin ve kalıcı olabilecek başka etkileri de söz konusu. G ÜLER ESKİ DAL’CI ‘Kendin dağıt’ sözü müdürü görevden etti ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ordu’da geçen hafta sonu gerçekleştirilen, 80 bin kişinin katıldığı fındık mitinginin ardından ‘‘Gel kendin dağıt’’ diye çıkıştığı ‘‘bir vekil’’ nedeniyle emniyet müdür vekili Rıdvan Güler’in merkeze çekilmesinde AKP Grup Başkanvekili Eyüp Fatsa’nın adı gündeme geldi. AKP Ordu Milletvekili Enver Yılmaz da miting sırasında Güler ile görüştüğünü açıklayarak ‘‘Güler kendisinin yolu açamayacağını ifade ederek ‘Siz gelin açın’ şeklinde bana cevap verdi’’ dedi. Yılmaz, durumu vali ve İçişleri Bakanlığı yetkililerine aktardığını belirtti. Merkeze alınan Güler, 12 Eylül döneminin ‘‘ünlü’’ Ankara DAL grubunda yer almıştı. Ordu’da düzenlenen fındık mitinginde 80 bin kişinin protestosunun saatlerce sürmesi üzerine Ordu Emniyet Müdürlüğü’nü vekâleten yürüten Güler, olaylarda yetersiz kaldığı gerekçesiyle merkeze çekildi. Güler’in merkeze alınmasında bir milletvekiliyle miting alanından yaptığı telefon görüşmesinin etkili olduğu dile getirildi. Eylem sırasında Güler, kendisini arayan bir milletvekiline ‘‘Ne yapacağım? Bu insanları öldürecek miyim? Geleceğim buraya dedin ya sayın vekilim. Açın diyorsunuz, ama buna bizim gücümüz yetmez. Gel kendin konuş’’ dedi. Güler’in bu konuşmayı AKP’li Fatsa ile yaptığı iddia edildi. Fatsa ise olaylar sırasında Güler ile konuştuğunu kabul ederken tartışan kişinin kendisi olup olmadığı konusunda net yanıt vermedi. Fatsa yaptığı açıklamada, yolun 10 saat kapandığını, hastaların hastaneye götürülemediğini, denizde boğulan iki kişinin ambulansla yolda kaldığını söyledi. Fatsa, şöyle devam etti: ‘‘Ordu yasadışı örgütlerin eylem alanı şeklinde gündeme geldi. Buna sebebiyet verenler bunun hukuki ve vicdani sorumluluğunu taşıyacaktır. Asayişten sorumlu kişi ‘gel sen yap’ gibi bir üslup kullanıyor. Bu, eylemcilere dönük bir zaaftır. Eylemcilerin elini güçlendirdi.’’ Doğal çevre Savaş, ama özellikle İsrail’in yaygın ve yoğun bombardımanı Lübnan’da doğal çevre üzerinde kalıcı bir yıkımın temellerini atıyor. The New York Times’ın aktardığına göre Lübnan’ın yerleşim merkezleri, yolları, köprüleri, limanları birer moloz yığınına dönüşürken ormanlar yanıyor, tarım alanları yok oluyor, zehirli dumanlar havayı zehirliyor, biriken çöpler salgın hastalık riskini arttırıyorlar. Özellikle Güney Lübnan’da tüm ekosistem, doğal yaşam altüst olmaya başladı. Kullanılan patlayıcıların çevrede yarattığı kimyasal kirlenmenin tam bir değerlendirmesini yapabilmek için çatışmaların durması gerekiyor. Bombardımanın etkisiyle patlayan kanalizasyon borularından sızan pisliğin içme suyu sistemine sızmaya başladığı da bildiriliyor. Lübnan’ın Jiye kenti yakınındaki yakıt depolarına yönelik olarak 13 Temmuz’da gerçekleştirilen hava saldırısıysa bu bölgede Akdeniz tarihinin en büyük çevre kirlenmesi felaketini yarattı. Ajance France Press’in aktardığına göre, Beyrut’un 18 km. güneyindeki Jiye elektrik santralının beş yakıt deposundan dördü delinerek ilk anda denize 10 bin ton ondan sonraki hafta içinde de 15 bin ton yakıtın sızmasına neden oldu. 29 Temmuz günü depolar hâlâ yanmaya, çıkan duman çevrede havayı zehirlemeye, yakıt Akdeniz’e akmaya devam ediyordu. Şimdi, Lübnan’ın dünyaca meşhur plajları kalın bir yapışkan çamurla kaplanmış durumda, balıkçılar petrolle kaplanmış balık ölülerinin karaya vurmaya başladığını bildiriyorlar. Diğer taraftan denize akan petrol, Lübnan Çevre Bakanı Yakup Sarraf’ın söylediğine göre, rüzgârın etkisiyle Suriye, Kıbrıs ve Türkiye kıyılarına doğru ilerlemeye devam ediyor. Lübnan’ın 70 km. uzunluğundaki kıyı şeridi aynı zamanda yeşil deniz kaplumbağasının üreme alanı. Yumurtalar temmuz ayında çatlıyor. Böylece hem yeni bir yeşil kaplumbağa kuşağı hem de göç yolu bu kıyılardan geçen mavi yakalı orkinosların yaşamı tehdit altında. ANKARA Hükümet, binlerce fındık üreticisinin alanlara çıkmasından sorumlu tuttuğu FİSKOBİRLİK’i ‘‘abluka altına aldı.’’ Sanayi ve Ticaret Bakanlığı müfettişleri tarafından birlik yöneticileri hakkında hazırlanan raporun, önümüzdeki günlerde yargıya taşınması bekleniyor. Bugüne kadar, benzer konularda yargı kararının beklenmesi gerektiği düşüncesiyle yorum yapmayan hükümet sözcüsü ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek ise bu kez birliği yargı kararı olmadan ‘‘suçlu’’ ilan etti. FİSKOBİRLİK yönetimiyle uzun süredir gerginlik yaşayan AKP iktidarı, Ordu’da 80 bin kişinin katılımıyla düzenlenen fındık mitinginin ardından birlik yönetimine karşı sertleşiyor. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı müfettişleri tarafından birlik yönetim kurulu üyelerine yönelik hazırlanan aleyhte raporun önümüzdeki günlerde yargıya taşınması bekleniyor. Ancak, henüz yargı kararı bulunmamasına karşın hükümet de birliğe yönelik tavrını net bir şekilde ortaya koydu. Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek’in Bakanlar Kurulu’nun ardından birlik hakkında sarf ettiği sözler, hükümetin fındık konusunda FİSKOBİRLİK’i bypass etmekteki kararlılığını gösterdi. Bugüne kadar benzer konularda yargı kararı olmadan yorum yapmasının doğru olmayacağını söyleyen Cemil Çiçek’in bu kez yargıyı beklemeden birliği ‘‘suçlu’’ ilan etmesi de dikkat çekti. Çiçek, olayın birinci derecede sorumlusunun FİSKOBİRLİK yönetimi olduğunu iddia etti. Fındık mitingi sonrası 35 kişi gözaltına alınmış, 51 kişi de yaralanmıştı. Mitingde Başbakan Tayyip Erdoğan’ın danışmanı ve fındık tüccarı Cüneyd Zapsu protesto edilmişti. CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol, mitingi değerlendirdi ‘Emniyet ve jandarma başarılı bir sınav verdi’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Grup si Zapsuihraçatçımafya şeytan üçgeninde eziBaşkanvekili Kemal Anadol, Ordu’daki fındık mi liyor’ demiştim. Dava açtılar, yargıda hesaplaşatingi ve sonrasında il emniyet müdürü ve jandar cağız’’ dedi. İl emniyet müdürü ve jandarma koma komutanının çok başarılı bir sınav verdiğini mutanının mitingde çok başarılı bir sınav verdiğine dikkat çeken Anadol sözlerini şöyle sürdürsöyledi. Anadol, dün TBMM’de gazetecilerle sohbet dü: ‘‘Mitingin olaylı geçmemesi için ellerinden geleni yaptılar. Yangının ederken fındık mitingi ve sonrasında Emniyet ? AKP’nin isyan noktasına getirdiği üzerine su döktüler, benzin dökmediler. Bazı haMüdür Vekili Rıdvan Güler’in merkeze alın fındık üreticilerinin anayasal haklarını berlere göre vali, bazımasını değerlendirdi. kullanarak miting yaptıklarını belirten larına göre AKP milletAnadol, “Taltif edilmesi gereken vekili, grupları dağıtın, AKP iktidarının yanlış demiş. Böyle bir şey olpolitikalarının bedelini emniyet müdürü ve jandarma saydı yüzlerce yaralı, onen fazla üretici kesimin komutanının tavrı, fındık üreticisine çektiğini vurgulayan ölü olabilirdi. Vadüşman olan AKP’yi kızdırdı’’ dedi. larca him bir tablo ortaya çıAnadol, fındık üreticikardı. Sağduyulu bir lerinin dramatik bir yıl geçirdiğini, üreticinin Cüneyd Zapsu başta ol yaklaşımla can kaybı önlendi. Taltif edilmesi gemak üzere bilinçli olarak fındık tüccarlarının eli reken emniyet müdürü ve jandarma komutanıne bırakıldığını kaydetti. nın tavrı fındık üreticisine düşman olan AKP’yi Anadol, ‘‘Başbakan, Giresun’da Kasımpaşalı kızdırdı. AKP yangının üzerine benzin sıkılmatavrıyla argo konuşarak fındık üreticisine saldır sını istiyordu. Bu tablolar sonu gelen iktidarın dı. Üretici aç, isyan etti. Anayasal hakkını kulla resmidir. Fındık dibe vurdu, fındık üreticisi sefilnıp miting yaptı. Ben daha önce, ‘Fındık üretici leri oynuyor.’’ Ekonomi ve sınıflar Savaştan, Lübnan ve İsrail çok farklı şiddetlerde etkileniyor. Örneğin, Lübnan’da yaşamını kaybedenlerin sayısı İsrail tarafında yaşamını kaybedenlerin 15 katı. Savaşın ekonomik etkisi de benzer bir oranda yaşanıyor. Örneğin Lübnan’ın ekonomisi tümüyle yıkılırken, mali piyasalar İsrail ekonomisinin şimdilik, çok fazla etkilenmediğini düşünüyorlar (Bloomberg, 25/07). Ancak Turizm sektörünün büyük zarar görmeye başladığı da bir gerçek (Los Angeles Times, 26/07). Lübnan’a gelince, Daily Star gazetesinin bildirdiğine göre, savaştan önce, yüzde 5 büyümesi beklenen Lübnan ekonomisinde Turizm sektörü tümüyle çöktü. İnşaat sektörü, hızla daralıyor, büyük çaplı işten çıkartmalar yaşanıyor. Bu arada vasıflı elemanlar, örneğin binlerce mühendis, teknik eleman ülkeyi terk ederek büyük bir boşluk yarattılar. Lübnanlı ekonomist Kemal Hamdan, gidenlerin yüzde 20’sinin geri gelmeyebileceğini söylüyor. Sınıf farkları savaşta da kendini gösteriyor. Örneğin Los Angeles Times’ın aktardığına göre İsrail’de büyük firmalar ve işyerleri, bankalar henüz savaştan çok fazla etkilenmedi ancak, özellikle Kuzeyde küçük üreticiler, işyerleri, taksi şoförlerinin ekonomik etkinlikleri Katyuşa saldırılarının yarattığı korku ortamında ve göçten dolayı neredeyse tümüyle durmuş. Haaretz’den Deniel Ben Şimon da ‘‘Sınıf Savaşı’’ başlıklı yorumunda, savaştan etkilenen kuzeyde belediyelerin, Likud yönetiminin neoliberal politikalarından dolayı iflas noktasına gelmiş olduğunu vurguladıktan sonra, parası, olanağı olanların bölgeyi terk ettiğini, yoksulların dar gelirlilerin, esas olarak emekçilerin, sığınaklarda yüz kızartıcı koşullarda dayanmaya çalıştığını anlatıyor (31/07). Haartez’den Gideon Levy ise savaşın bir başka yönüne, getirdiği ahlaki çöküntüye değiniyordu. Levy, ‘‘Karanlık Günler’’ başlıklı yazısında, İsrail toplumunda, şoven milliyetçiliğin, acımasız, intikamcı bir ruh halinin hızla güçlenmekte olduğunu, Siyonist solun da bu havaya kendini kaptırdığını, hemen hiç etkisi olmayan ‘‘aşırı solun’’ dışında kimsenin savaşa ve etkilerine karşı çıkmadığından yakınıyordu. Bu hava diyor Levy, ‘‘varlığımızı ve dünyadaki imajımızı en az Katyuşa roketleri kadar tehdit ediyor.’’ ergin.yildizoglu?gmail.com Salih Erdem isyan etti Hükümetin hedef aldığı FİSKOBİRLİK Yönetim Kurulu Başkanı Salih Erdem ise yaşananlar karşısında isyan etti. Cumhuriyet’e konuşan Erdem, ‘‘Belli ki, bizi yok etmek için her türlü şeyi yapmaya çalışıyorlar ve yapacaklar. Bugün koskoca devlet bir küçük birliği mahvetmek için uğraşıyor. Birliği mahvetmek demek, fındık üreticisini mahvetmek demektir, Karadeniz’i mahvetmektir. Hesaplarını iyi yapsınlar’’ dedi. Göreve geldiklerinden bu yana FİSKOBİRLİK’i güçlendirmeye çalıştıklarını anlatan Erdem, ‘‘Birlik, tarihinde ilk defa son 3 yılda bizim politikalarımız neticesinde Türkiye’nin ilk 500 firması arasına girdi’’ diye konuştu. Fındık tüccarlarının yıllardır FİSKOBİRLİK’i devre dışı bırakmaya çalıştığını anlatan Erdem, ‘‘Şimdi hükümeti de yanlarına aldılar’’ dedi. Birliğin 2001 ve 2002 yıllarında kullandığı kredileri sattığı ürünlerden karşılaması yönünde bir kararname çıkarıldığını ve satışın yüzde 80’inin Hazine’ye devredilmesinin istendiğini anlatan Erdem, kendilerinin de bu kararı uyguladıklarını söyledi. Daha sonra Hazine ve bakanlık müfettişlerinin Mayıs 2005’te bir inceleme başlattığını anlatan Erdem, ‘‘Müfettişler, bizim Hazine’ye 54 trilyon fazla para çıkarttığımızı tespit ettiler. Biz de bu parayı geri istedik. Bunun yanı sıra iade ettiğimiz 235 trilyonun da 200 trilyonunu kredi olarak kullanmak istedik, çünkü ödeme yaptığımız için böyle bir hakkımız var. Ancak bize ödeme yapılmadı. Onca borçlu birlik varken bizim ödediğimiz para yeniden borçlu birliklere verildi’’ görüşünü dile getirdi. DAL grubundaydı Milletvekiliyle tartışmasının ardından merkeze çekilen Rıdvan Güler, 12 Eylül döneminin ‘‘ünlü’’ DAL grubunda yer almıştı. Rıdvan Güler o dönemde başkomiser yardımcısı ve sorgu timi amiri olarak görev yapıyordu. Aynı dönemde Kemal Yazıcıoğlu da başkomiser olarak grupta bulunuyordu. Trabzon’un Vakfıkebir ilçesindeki Devlet Hastanesi’nde tartışılacak atama İmamdı, müdür yardımcısı oldu ? Vakfıkebir Devlet Hastanesi imamı Halil Bulut’un hastanede müdür yardımcısı olmasında Bulut’un eniştesi olan Trabzon İl Sağlık Müdür Yardımcısı Dr. Yüksel Yeni’nin etkili olduğu ileri sürüldü. Haber Merkezi Trabzon’un Vakfıkebir ilçesi Devlet Hastanesi’nde ilginç bir atama yapıldı. Vakfıkebir Devlet Hastanesi imamı Halil Bulut (42), hastanede müdür yardımcılığı görevine atandı. Trabzon İl Sağlık Müdür Yardımcısı Dr. Yüksel Yeni’nin Bulut’un eniştesi olduğu ve tayinde etkili olduğu ileri sürüldü. Vakfıkebir’deki atamanın, Sağlık Bakanlığı tarafından ‘‘il içi atamaların valiler tarafından yapılması’’ yönündeki genelgesine dayandırıldığı bildirildi. Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi İktisadi ve İdari Bilimler Bölümü’nün 2 yıllık İlahiyat Programı’nda öğrenimini tamamlayan Bulut’un diplomasında, ‘‘Diyanet İşleri Teşkilatı’nda veya din hizmetleri sınıfında çalışanlar için geçerlidir. Başka amaçla kullanılamaz’’ ifadesinin yer aldığı bildirilirken atamanın asaleten değil vekâleten yapıldığı öğrenildi. Atamasına ilişkin değerlendirmede bulunan Bulut, ‘‘Ben görev için yazılı başvuruda bulundum. Uygun görüldüm ve bu görevi bana verdiler’’ dedi. Hastanenin Başhekimi Mehmet Erdoğan da Bulut’un müdür yardımcılığı görevine getirilmesinin, verdiği dilekçe üzerine gerçekleştiğini söyledi. Atamada etkili olduğu ileri sürülen Dr. Yeni ise il dışında eğitim çalışmasında olduğunu belirterek ‘‘Atamadan haberim yoktu. Trabzon’a yeni döndüm’’ dedi. 120 GÜNDÜR AÇLIK GREVİNDE Lübnan’a iki yıl önce gittiğimizde Hariri suikastı da yoktu, henüz bir gerilim de ortalıkta gözükmüyordu. Beyrut yeniden kuruluyor, hayat yeniden başlıyordu. Geçen yıl Başbakan Tayyip Erdoğan’la Beyrut’a gittiğimizde Hariri yeni öldürülmüştü. Kaldığımız otelin yanı başında patlayan bombaların izleri henüz canlılığını koruyordu. Lübnan şimdi ölüm ülkesi haline geldi. Bu ölümün adı İsrail. Önceki gece sabaha karşı Kana kasabasını bombalayan İsrail uçakları, çoğu çocuk 60 insanı öldürdü. Bu vahşet, bölgedeki ne ilk acı, muhtemelen ne de son acı olacak. Kana’da ölen uykudaki çocukların cesetleri, ‘‘medeniyet götüren’’ emperyalizmin, onun bölgedeki temsilcileri olan İsrail’in ne yaptığını da gözler önüne seriyor. ??? Hiçbir şiddeti onaylamıyoruz. Hizbullah’ın sivil insanları hedef alan saldırılarını da, Hamas’ın intihar bombalamalarını da onaylamak mümkün değil. Sırf ABD emperyalizmine kar Kana Kasabasında Ölen... şı oldukları gerekçesiyle onlarca sivil insanı öldürmenin, ne antiemperyalizmle ne de insanlıkla bir ilgisi olamaz. İsrail’in saldırganlığına karşı bölge halklarının tabii ki kendini savunma hakkı vardır. Ancak bu hak, sivil insanları öldürmeye yönelikse ortada bir yanlışlık bulunduğunu kabul etmemiz gerekiyor. ??? ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi, Irak’ın işgaliyle fiiliyata döküldü. İsrail zaten yıllardır Filistinlilere kan kusturuyordu. Bunun Arap dünyasında çılgınlıklara yol açacağını, terörü tırmandıracağını biz nasıl biliyorsak, ABD ve İsrail’i yönetenler de biliyordu. Onlar Hamas’ın, El Kaide’nin, Hizbullah’ın neler yapabileceğini az çok hesap ediyorlardı. Belki de bekliyorlardı. Sonra da hedeflerine doğru yol alacaklardı. Eski ABD dışişleri bakanlarından Henry Kissinger, Washington Post gazetesine yazdığı makalede şunları söylüyor: ‘‘Dünyanın dikkati, Lübnan ve Gazze Şeridi’ne yoğunlaşmış durumda, ancak bu süreç kaçınılmaz olarak İran’ı hedef alacaktır.’’ Kissinger, deneyimli bir siyasetçi olmanın yanı sıra ABD’deki eğilimleri en iyi okuyabilecek kişilerden birisidir. Görünen o ki, ‘‘Hizbullah asker kaçırdı, onun için Lübnan’a girdik, Gazze’de Hamas militanlarını temizliyoruz’’ türünden gerekçelerle sürüp giden saldırıları, bölgeyi ‘yeniden düzenlemek’ niyetindeki ABD’nin ön atışları olarak görmek daha anlamlı sayılabilir. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından çizilen sınırlar şimdi yeni bir ABD hamlesiyle yeniden düzenlenmek isteniyor. Yeni Ortadoğu Projesi’nin aslı astarı budur. Ortadoğu’da patlayan bombalar, kaçırılan askerler hepsi bir senaryonun parçası olarak kabul edilebilir. ??? Burada kritik olan, gerginlik ve çatışmanın dünyayı bir ‘‘medeniyetler çatışması’’na zorlamasıdır. Ortadoğu’da öfke ve tepki büyüyor, akıl yerini akıl dışılığa bırakıyor. Arap dünyasından, İslam dünyasından çaresizlik ve acı ile beraber, intikam çığlıkları da her zamankinden daha yüksek çıkıyor. İsrail, Hizbullah’ı bitirme gerekçesiyle bombalamayı sürdürüyor. Yıllardır Filistin’i Hamas’ı yok etmek amacıyla bombaladı, sonunda Hamas Filistin’de iktidara geldi. Şu anda Lübnan’da da yükselen güç Hizbullah. Bu yöntemle bütün İslam dünyasında en savaşçı, en radikal kesimler ve örgütler öne çıkacaklar. Bu da savaşın ve şiddetin daha da artmasını beraberinde getirecek. Bunu biz biliyoruz da ABD’li yeni muhafazakârlar, İsrail yöneticileri bilmiyor mu? Bilmemeleri mümkün mü? Bütün bölge ateşe ve kana boğulacak, ardından savaşı ve çatışmayı daha da yaygınlaştırmak için İran hedef tahtası haline getirilecek. ??? Bu gelişme içinde en zor durumda olan ülke Türkiye. Türkiye, Arap dünyasındaki radikal İslamcı akımlarla ne yapacaktır? Halk içinde onlara sempatinin arttığı ortada. Bazı milliyetçi kalemler bile bu örgütlere övgüler düzüyorlar, artık siz sıradan halkı düşünün. Öte yandan Türkiye yönünü Batı’ya dönmüş bir ülke. Yanı başında komşuları, aynı dini ve kültürü paylaştığı halklar acı içinde ve bombalar altında. Kana kasabasına düşen bombaların en çok yaktığı yerlerden birisi de bizim ülkemiz. ??? Bush ve adamları dünyayı büyük bir maceranın içine sürüklüyorlar. Batı’nın diğer ülkeleri buna karşı duramaz ve bu çılgınlığı durduramazlarsa, daha çok acı çekilecek... Daha çok felaketler yaşanacak... DİSK EmekliSen’den Behiç Aşçı’ya destek İstanbul Haber Servisi DİSK’e bağlı Tüm Emekliler Sendikası (EmekliSen) İstanbul şubeleri üye ve yöneticileri, F tipi cezaevlerinde tecrit uygulamasının kaldırılması talebiyle ölüm orucu eyleminin 120. günündeki Avukat Behiç Aşçı’ya, bir günlük açlık grevine giderek destek verdiler. EmekliSen üyeleri dün öğle saatlerinde Aşçı’nın ölüm orucu eylemini sürdürdüğü Şişli’deki evinin önünde toplandılar. Avukat Behiç Aşçı’yı ziyaretin ardından EmekliSen İstanbul 3 No’lu Şube Başkanı İbrahim Özsoy tarafından yapılan açıklamada, ‘‘Tecridin kaldırılması, ölümlerin durdurulması talebimizi bir kez daha AKP hükümetine ve Adalet Bakanı’na duyurabilmek için buradayız’’ denildi. Aşçı’nın yanı sıra Adana’da iki çocuk annesi Gülcan Görüroğlu ve Uşak Cezaevi’ndeki Sevgi Saymaz’ın da ölüm orucunda olduğu anımsatılan açıklamada, 19 Aralık 2000 yılındaki Hayata Dönüş operasyonunda 28 kişinin öldürüldüğü, sağ kalanların ise F tipi cezaevlerine götürüldüğü anlatıldı. EmekliSen’liler daha sonra dayanışma amacıyla Aşçı’nın evinde 1 günlük açlık grevine başladılar. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle