12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 AĞUSTOS 2006 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Yalçın Tura’nın günümüz diline çevirdiği Tedkîk ü Tahkîk klasik Türk müziği üzerine çok önemli bir kaynak yapıt 15 Müzik kitapları arasında... İlkbahardan bu yana elime ulaşan müzik yayınlarını tarıyorum. Yöresel incelemelerden Osmanlı müzik tarihine, günümüz bestecilerinin yapıtlarından derin müzik düşüncesine uzanan çalışmalar var. Genel müzik dinleyicisine müziği sevdirme kılavuzları, müziği düşünmek isteyene müzik fikriyatı derlemeleri; araştırmacılara da değerli belgeseller yayımlanmış. Bu yazımda bunlardan iki yayına değinmek istiyorum. Tedkîk ü Tahkîk ve Dinleyicinin Kitabı. Geleneksel Osmanlı müziği, son zamanlarda Türkiye’den çok Amerikan üniversitelerindeki müzikbilimciler ve kuramcılar tarafından incelenmekte. Türkiye’deki araştırmacılar içinde önemli bir yeri olan Yalçın Tura, kendini Türk müziğinin ‘meselelerine’ adamış bir araştırmacıbestecimizdir. Daha önce çeviriyazı olarak gün yüzüne çıkarttığı Kantemiroğlu’nun nazariyatından sonra şimdi de Nâsır Abdülbâki Dede’nin ‘Tedkîk ü Tahkîk’ adlı çalışmasını günümüz Türkçesine çevirerek bizlere tanıtıyor. III. Selim’in öncülük ettiği ‘Yenilik’ akımında yeni makamlar, bileşimler yapan, usuller düzenleyen Mevlevi şeyhi Seyyid Abdülbâki Nâsır De ? Türkiye’deki araştırmacılar içinde önemli bir yeri olan Yalçın Tura, kendini Türk müziğinin ‘meselelerine’ adamış bir araştırmacıbestecimizdir. Daha önce çeviriyazı olarak gün yüzüne çıkardığı Kantemiroğlu’nun nazariyatından sonra şimdi de Nasır Abdülbâki Dede’nin ‘Tedkîk ü Tahkîk’ adlı çalışmasını günümüz Türkçesine çevirerek bizlere tanıtıyor. de Efendi’nin, inceleme ve gerçeği araştırma anlamına gelen ‘Tedkîk ü Tahkîk’ adlı kitapçığı 17941795 yıllarında tamamlanıp III. Selim’e sunulan bir çalışma. Özgün metninin tıpkıbasımını yapmak ve tanımları nota örnekleriyle açıklamak, bu kitabın değerini kuşkusuz birkaç kat arttırırdı; ancak Yalçın Tura, Süleymaniye Kütüphanesi’nde aslını bulduğu bu küçük kitabı, öğrenci ve araştırmacıların kolaylıkla elde edebileceği bu haliyle bir an önce ortaya çıkartmış olmakla bile önemli bir hizmet sunmuş. Yalçın Tura, aynı zamanda neyzen olan Abdülbâki Dede’nin nazariyatçılar arasındaki yerini 10. yüzyıldaki Safiyüddin’den yola çıkarak, 17. yüzyıldaki ilk Türkçe nazariyat kitabını yazıp kendine özgü bir nota yazısı icad eden Kantemiroğlu’ndan yüz yıl sonra ortaya çıkan müzik nazariyatçısı olarak belirliyor. ‘‘Uygulamayı nazariyeden öne aldığını’’ söyleyen Abdülbaki Dede, geliştirdiği ‘ebced’ notasıyla III. Selim’in Suzi dilârâ makamında bestelediği Mevlevi Ayini’ni bu yöntemiyle notaya tesbit eden kişi olmuş. Bu kitapçıkta Abdülbâki Dede’nin o güne dek bilinegelen Türk müziği nazari bilgilerine getirdiği yenilikler arasında, makam sayısını on ikiden on dörde çıkardığı ve makamları oluşturan perdeler dışında ‘müzeyyin’ adı verilen süsleyicilere değindiği görülüyor. www.evinilyasoglu.com Günümüz için önemli bir yapıt Batı müziğinde de 18. yüzyıl barok ustalarının aynı dönemde ‘süslemelere’ büyük önem vermeleri ilginç bir koşutluk olarak düşünülebilir. Bu dönemin ünlü bestecileri III. Selim’in yanı sıra, Sadullah Ağa, Arif Mehmed Ağa, Tanburi İzak, Abdülhalim Ağa, Hamamizade İsmail Dede gibi büyük ustalarla Hafız Post ve Sadullah Ağa gibi isimlerdir. Batı’da ise J.S. Bach, Rameau ve Haendel gibi olgun barok bestecileri yaşamaktadır. Ancak arada kocaman bir duvar olduğu düşünülür. Abdülbâki Dede, kendi gününe dek bir makama farklı dönemlerde verilen farklı adları ya da aynı makama verilen değişik adları da açıkladığı için, bugünün araştırmacılarına kolaylıklar sunmuş. Usuller konusunda da ilginç saptamalar var kitapçıkta: Örneğin, 6 zamanlı Semai usulünün sonradan ‘vals’ adıyla anılacak şekilde 3 zamanlı olarak gösterilmesi dikkat çekiyor. Dede Efendi’nin ünlü Gülnihal’i geliyor hemen akla. Nasıl da coşkulu bir valstir! Günümüzde bile sorunlar yaşadığımız ‘söz ve müziğin uyumu’ konusunu da kitapçığın Kurallar bölümünde ele almış Abdülbâki Dede. Yalçın Tura onun soyut, nazari bilgilerden çok uygulamaya önem verdiğinin altını çiziyor ve eski nazariyat kitaplarında rastlanan matematiksel oranlar ve aruz kalıplarına dayandırılan usul daireleri yerine ‘‘Hangi perdenin, ney’in hangi deliğinden, ne şekilde üflemeyle elde edilebileceği, hangi makamda ne gibi genişlemelerin, süslemelerin yapılabileceği gibi somut, pratik, yararlı bilgilerle karşılaşıyoruz’’ diyor ve ekliyor: ‘‘Bu nedenle onun bu özet değil, özlü kitapçığını, yalnız yazıldığı devir için değil, günümüz için de çok yararlı ve önemli bulduğumuzu belirtmek istiyoruz’’. İzmir’de caz buluşması İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Caz müziğinin 8 Grammy ödüllü topluluğu The Manhattan Transfer (MT), 4 Ağustos saat 21.30’da Çeşme Açıkhava Tiyatrosu’nda müzikseverlere unutulmaz dakikalar yaşatacak. 1972’de kurulan MT, ilk albümünü Atlantic Records’tan 1975 yılında çıkardı. Kısa sürede Amerika’nın yanı sıra tüm dünyada tanındı, Avrupa’da da en çok dinlenen topluluklardan biri oldu. İlk Grammy’sini 1978’de alan MT, 1981’de pop ve caz dallarının ikisinde birden ödül alan ilk topluluk olarak müzik tarihine geçti. 1982’de Vocalese adlı albümle 12 dalda Grammy Ödülü’ne aday gösterildi. 1987’de Brasil albümü ile en iyi pop performansı dalında ödül alan ilk vokal topluluğu oldu. 1991’de Columbia Records ile iki albümlük bir anlaşma yapan MT, 1992’de ise Rhino Records’tan 20 yıllık müzik yaşamlarının en başarılı çalışmalarını içeren The Manhattan Transfer Anthology: Down in Birdland adlı albümü çıkardı. Daha önce konserlerinden yapılan kayıtlardan iki albümü olan topluluk, üçüncü canlı kayıt albümünü de bir Japonya turnesi sonrasında ManMora Live in Tokyo adıyla çıkardı. 1997 tarihli swing albümü ise 1930’ların swing müziğinden esintiler taşıyordu. Kayıtları The Rosenberg Trio ile birlikte yapılan bir sonraki albümleri ise Twentieth Century’nin en klasik parçalarından oluşmuştu. Albüm caz listelerinde 9 hafta birinci sırada kaldı. 2000’de çıkardıkları The Spirit of St. Louis 20. yüzyılın en büyük müzisyenlerinden Louis Armstrong’dan esintiler taşıyordu. Son iki albümleri Couldn’t be Hotter (2003) ile Vibrate (2004) adlarını taşıyor. Klasik bir caz çalışması olan vibrate, Latin, pop ve dünya müziklerinden de esintiler içeriyor. Konser, Türkiye Tanıtım Araştırma Demokrasi ve Laik Oluşum Vakfı (TÜLOV) ile Vokaliz Organizasyon işbirliğiyle düzenlendi. Dinleyicinin Kitabı’nın genişletilmiş ikinci baskısı Müzik yazarı Üner Birkan, 1963’ten bu yana kitapları, gazete ve dergi yazıları ve radyo programlarıyla çok sevdiği klasik müziğin güzelliklerini geniş kitleyle paylaşan bir düşünürümüzdür. Önceki baskısı Borusan Yayınları arasında çıkan Dinleyicinin Kitabı’nı bu kez İzmir’de Yakın Kitabevi’nde genişleterek yeniden bastırmış. Klasik müziğe merak saran her yaşta dinleyicinin el altında bulundurması gereken başlıca kaynak kitaplardan biri. Bir senfoni konserine gitmeden önce, konser programı formatında yazılmış yapıt açıklamalarını okuyabilir ve dinleyeceğiniz müzikten iki kat zevk alabilirsiniz. Önsözü yazan Ahmet Say şöyle diyor: ‘‘Müzik yazarı ve eleştirmen Üner Birkan’ın elinizdeki Dinleyicinin Kitabı adlı çalışması, ülkemizde orkestra müziği üzerine hazırlanmış en kapsamlı kitaptır ve bu niteliğiyle Batı ülkelerindeki benzerlerini aratmayacak bir konser müziği kılavuzu özelliği taşımaktadır.’’ Yeni baskıya önceki baskıda unutulan kimi çağdaş besteci de eklenmiş, böylece 135 bestecinin yaklaşık 420 yapıtı açıklanmış. Bu arada Türk bestecilerinden de örnekler katmayı ihmal etmemiş. AHMET KUTSİ TECER UNUTULMADI Çokkültürlü toplumda kadınların umutlu sesi Seyran Ateş’in ‘Ateşe Büyük Yolculuk’ adlı kitabı kadın özgürleşmesi yolunda olumlu bir duruş sergiliyor ZEHRA İPŞİROĞLU Aretha Franklin’e onur ödülü ? LONDRA (BBC) Soul müziğin ünlü ve başarılı sesi Aretha Franklin, ‘Award of Excellence from the United Negro College Fund’ (UNCF) ödülünü alan ik kadın sanatçı olacak. ABD’de verilen bu ödülün Franklin’e verilmesine gerekçe olarak, eylemci (aktivist) tavrıyla toplumsal destek tasarılarında yer alması ve öğrencilerin yüksek eğitim almasına destek vermesi gösteriliyor. 1960’ların sonunda küresel boyutta ün kazanan başarılı sanatçı, bugüne dek 17 Grammy Ödülü aldı. UNCF Birliği, daha önce Stevie Wonder ile Quincy Jones’u da ödüllendirmişti. Temel atma törenine yetkililer ve yöre halkı katıldı. ‘Orda bir kültür evi var Apcağa’da’ LÜTFİ ÖZGÜNAYDIN Kemaliye Kültür Şenlikleri kapsamında, Apcağa köyünde, Ahmet Kutsi Tecer Kültür Evi’nin temeli de atıldı. Apcağalılar, kendi köylerinden olan Ahmet Kutsi Tecer için yöre mimarisine uygun iki katlı bir bina inşa ediyorlar. Apcağa Köyü Kalkınma Derneği’nin yaptırdığı kültür evinin temel atma törenine, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun, Maliye Bakanlığı Müsteşarı ve Kemaliye Vakfı Başkanı Hasan Basri Aktan, Erzincan Valisi Ali Güngör, Erzincan Milletvekili Talip Kaban, Kemaliye Kaymakamı Yaşar Aksanyar, Belediye Başkanı Mustafa Haznedar ve kalabalık bir topluluk katıldı. Yıllar önce Ahmet Kutsi Tecer’in, ‘Orda bir köy var uzakta’ şiirini köy girişine asan köylüleri, bu kez kültür evi yaptırarak büyük şairi anıyorlar. Apcağa Köyü Kalkınma Derneği Başkanı Hadi Yurdakul, yaptığı konuşmada Ahmet Kutsi Tecer’in köy nüfusuna kayıtlı olmasından büyük onur duyduklarını belirterek ‘‘Büyük şaire vefa borcumuzu ödüyoruz. Kültür evinde Ahmet Kutsi Tecer’le ilgili kitaplar, fotoğraflar ve bilgiler bulunacak, üst katında ise konferans ve sergi salonu olacak’’ dedi. Kemaliye Kaymakamı Yaşar Aksanyar da Kemaliyeli diğer ünlü şairler için de çeşitli etkinliklerin yapılacağını söyledi ve Ahmet Kutsi Tecer Kültür Evi’nden sonra, Çit Köyü’nden olan Enver Gökçe için de yakında köyünde bir müze açılacağını belirtti. Tören alanına Ahmet Kutsi Tecer’in büyük boy bir fotoğrafı asılmıştı. Konuşmacılar onun şiirlerini okudular. Köy gençleri de Eğin oyunları oynadılar. Ahmet Kutsi Tecer’in törene katılamayan çocukları Mehmet ve Leyla Tecer de gönderdikleri iletiyle Apcağa halkına teşekkürlerini bildirdiler. Yöre mimarisine göre inşa edilecek Ahmet Kutsi Tecer Kültür Evi’nde sergiler, konferanslar düzenlenecek; ayrıca, köy halkının yararlanması için bir kitaplık da bulunacak. Bundan bir süre önce Münih’te köktendinci çocuk yazını üzerine yaptığım konuşmaya Türkiyeli dinleyicilerin gösterdikleri tepki beni çok düşündürmüştü. Almanya’da olumsuz bir Türk imgesi olduğuna göre, neden bu imgeyi pekiştirici bir konuşma yapıyor, neden ülkemizi başka açıdan tanıtmaya çalışmıyordum? Evet ama amaç sorunlardan kaçmak değil, bir çıkış aramak olmalı. Yurtdışındaki olumsuz imgemiz de ancak böyle yıkılabilir. Son aylarda Almanya’da art arda çıkan, özellikle göçmen kökenli ikinci kuşak kadın yazarların kitapları İslam kültürüne eleştirel yaklaşımlarıyla şimşekleri üzerlerine çekiyorlar. Göçmen kökenli dincilerden ve milliyetçilerden çokkültürlülüğü savunan liberallere değin farklı kesimler karşı çıkıyor bu tür yayınlara. Sorunlara çok yönlü bakış Ne var ki bu kitapların çoğunda, yapıcı bir çözüm arayan olumlu bir duruş da var. Kadın hakları savunucusu, hukukçu Seyran Ateş’in ‘Ateşe Büyük Yolculuk’ adlı kitabı, yazarın yaşadığı tüm haksızlıklara ve acılara karşın, sevgi ve umut dolu. Özgürleşme yolunda geleneklere başkaldırarak ödün vermeden ilerlediği gibi, ailesine de sevgiyle bağlı. Kitapta ailede yaşadığı baskının yalnızca geleneklerden kaynaklanmadığı, Alman toplumunu tanımamanın getirdiği kaygıların da etken olduğu vurgulanıyor. Sonuçta hem göçmenleri kendi toplumuna entegre edemeyen bir yabancı politikasına hem de geleneklere bağlı ataerkil aile yapılanmasına eleştiri getiriliyor. Sorunları tek yönlü irdelemekten kaçınan etkileyici bir kitap. Tıpkı son aylarda çıkan ve bundan önceki yazılarımda da tanıtmaya çalıştığım Necla Kelek ve Mukhtar Mai’ın kitapları gibi. adın hakları savunucusu, hukukçu Seyran Ateş’in ‘Ateşe Büyük Yolculuk’ adlı kitabı, yazarın yaşadığı tüm haksızlıklara ve acılara karşın sevgi ve umut dolu. Kitapta ailede yaşadığı baskının yalnızca geleneklerden kaynaklanmadığı, Alman toplumunu tanımamanın getirdiği kaygıların da etken olduğu vurgulanıyor. Sonuçta hem göçmenleri kendi toplumuna entegre edemeyen bir yabancı politikasına hem de geleneklere bağlı ataerkil aile yapılanmasına eleştiri getiriliyor. K tabım ‘Yapıcılığın Gücü’nde Türkan Saylan’ın kadın hakları üzerine görüşleri, sorunları tüm boyutlarıyla irdelemekle birlikte, bir şeyleri değiştirme adına bir umudu da gündeme getiriyor. Günümüzde moda olan pozitif düşünme, sorunlardan kaçma anlamına gelmemeli. Bu yaklaşım özellikle toplumsal sorunların irdelenmesinde büyük tuzakları barındırıyor. Örneğin toplumbilimci Nilüfer Göle ile yapılan söyleşileri içeren ‘Toplumun Merkezine Yolculuk’ta sorunlar bilimsellik adına eliter bir üst bakıştan irdelenerek estetize ediliyor. Söyleşiler düşündürücü olmakla birlikte, kuramsal düzlemde kilitlenip kalıyor, çünkü kitap yaşanmamışlık kokuyor. Bu açıdan da olumlu düşünme hoş gelmekle birlikte, bir şey söylemiyor. Almanya’da çokkültürlülük yanlıları Kıraç’ın kitabı rekora koşuyor ? Haber Merkezi Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanvekili Suna Kıraç’ın 15 Haziran’da okura sunulan, ‘‘Ömrümden Uzun İdeallerim Var’’ adlı kitabı 100 bin adetlik satış yaptı. Kitabın 125 bininci baskısı da tamamlandı. Kıraç’ın 1998 yılında yazmaya başladığı, ancak sağlık sorunları nedeniyle eşi İnan Kıraç ile Cengiz Solakoğlu tarafından derlenen ve gazeteci Rıdvan Akar tarafından yayına hazırlanan kitabın tüm gelirleri Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’na bırakılacak. Halen hastanede tedavi gören Suna Kıraç’ın kızı İpek Kıraç, ‘‘Annemin yaşamını ve hastalığıyla mücadelesini anlatan kitaba gösterilen ilgiden çok etkilendik. İlaç tavsiye edenler ve gönderenler bile var’’ dedi. İpek Kıraç okur mektuplarını annesine okuduğunu anlattı. Kadının özgürleşmesi bireysel bir olgu. Herkes kendi yaşadığı ortam ve koşullara göre kendi savaşımını verecektir. Ama özgürleşme yolunda türlü engelleri aşmış olanların seslerini duyurabilmeleri, baskı altında olan onca kadını destekleme açısından önemli. Olumlu düşünerek yapıcı çözümler üretebilmenin koşulu sorunlarla yüzleşmeden kaçınmama. Sözgelimi yeni çıkan ki Almanya’da çokkültürlülük yanlıları da ‘kültürler arası etkileşim’, ‘hoşgörü’, ‘birlikte yaşama’, ‘birbirimize saygı’ gibi hoş sözcüklerle söylemlerini sürdürürken çözüm üretme doğrultusunda bir çıkış gösteremiyorlar. Yaklaşımlarında yaşamdan kopuk bir bilimselliğin etkileri olduğu gibi, göreceliği yaşam ilkesine dönüştüren postmodernizmin de payı var. Sanırım olumlu düşünme ancak yaşamımızı yapıcılık doğrultusunda biçimlendirdiğimiz oranda bir anlam taşıyor. Bunun için de sorunları bizi mutlu kılan sözcüklerle sarıp sarmalamadan ya da genelleyerek umutsuzluğa kapılmadan tüm çıplaklığıyla, hem de olumlu gizilgücüyle değerlendirebilmeliyiz. Bu açıdan, Almanya’daki göçmen kökenli kadın yazarların seslerine kulak vermek gerekiyor. Onların sesi yaşanmışlığın içinden geliyor, aradıkları ise kadının da erkekle eşit koşullarda yaşamını biçimlendirebileceği, insan haklarına saygılı bir dünya. ‘Cevdet Kudret’e başvurular sürüyor ? Kültür Servisi Bu yıl incelemearaştırmadeneme dalında verilecek olan Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’ne başvurular sürüyor. Ödüle, 1 Eylül 200530 Ağustos 2006 tarihleri arasında basılmış olan, edebiyat üzerine incelemearaştırma ile deneme kitapları aday olabiliyor. Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’ne başvurmak isteyen yazar, yayınevi ya da edebiyatla ilgili kuruluşların, önerdikleri kitapları 6 nüsha olarak, yazarın kısa özgeçmişi ve adaylık başvurusu ile ‘‘Cevdet Kudret Edebiyat Ödülleri, Amiral Fahri Engin Sok., Vaizoğlu Apt., No: 8/5, Rumelihisarıİstanbul’’ adresine 1 Eylül tarihine kadar iletmeleri gerekiyor. CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle