25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 AĞUSTOS 2006 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Türkiye, Nereye!.. Yaşananlar acıdır. İnsanlık, kilisenin egemenliğine ve dinin tek seçiciliğine başkaldırarak karanlık ortaçağı aşarken günümüzde kutsal din duygularını devlet yönetimine egemen kılan siyasal anlayışı nasıl yorumlamalıyız? Gidişat, ortaçağa dönüş anlayışıdır. Agresif WASHINGTON’dan Kasım Cindemir’in bildirdiğine göre Başbakan Erdoğan, sekiz şehitli günlerde George W. Bush’la telefonda konuştuğu zaman ABD’nin başkanı PKK konusunda ‘‘agresif çalışma’’ sözü vermiş. Ama ‘‘Türkiye’nin askeri operasyonuna destek vermeyiz’’ demeyi de ihmal etmemiş. Fransızcadan aldığımız ‘‘agresif’’ sözcüğü İngilizcede ‘‘agressive’’ diye yazılır. O dilde ‘‘v’’ sesi, bizlerin genellikle onlardaki ‘‘w’’ye benzercesine yumuşatarak söyleyişimizden farklıdır; alt dudak ısırılıp çıkarılan keskin bir sestir, ne bizim v’ye benzer, ne de Fransızların f’sine. Dolayısıyla, Latince kökeninin aksine, saldırganlık değil de ‘‘hafifçe sertlik’’ ifade eden o sözcüğün tınısı da anlamıyla azçok örtüşür. Bush, o sözcüğü herhalde bunun için seçmiştir. Ama, Sayın Başbakan’ın danışmanlarını da tanıdığı için, onlar ‘‘ABD PKK’ye saldıracak, biz de saldıralım’’ demesinler diye ‘‘sınırötesi operasyona falan kalkışmayın’’ demeyi uygun görmüştür. Aslında demek istediği, ‘‘PKK’nin üstüne yürüyecek değiliz, ama ciddi konuşacağız’’dan öteye bir anlam taşımıyor. ‘‘Durumun ciddiyetini anlıyoruz’’ sözleri de bunu doğrulamakta. atı diplomasisinde bu çeşit ciddi sözlerin ne demek olduğunu anlamak için, son örnek olarak Güvenlik Konseyi’nde oylanan ‘‘Lübnan Planı’’na bakmak yeter. Yine ‘‘Annan Planı’’ diye anılan ve ‘‘Ateşkes kararı’’ diye yutturulmak istenen bu metne göre ‘‘Taraflar arasındaki çatışmalar tamamiyle sona erdirilecek’’ti ama, İsrail yine bildiğini okuyor. Çünkü, metinde ‘‘ateşkes’’ sözü yoktur ve ‘‘son verme’’nin zamanı kesinleştirilmemiştir. Ayrıca ‘‘Hizbullah İsrail’e yönelik saldırılarını hemen durduracak’’ diyen metin, İsrail için ‘‘saldırı’’ sözünü kullanmadan ‘‘hücuma yönelik askeri harekâta derhal son vermek’’ten söz ediyor. Böyle olduğu için savaşa devam eden İsrail’in şimdi yaptığı, ‘‘hücum’’a değil, haftalarca sürecek bir ‘‘genişletme’’ye yöneliktir! Yani, Güney Lübnan’da ele geçirilen yerlerdeki ‘‘işgal’’ perçinlenecek, sonraki aşamada müzakerelere bu zeminden başlanacaktır. Zaten İsrail, Birleşmiş Milletler’de ‘‘bütün istediklerini’’ aldığını ilan etmiş ve Başbakan Ehud Olmert, kendilerini destekleyen Başkan Bush’a teşekkürlerini sunmuştur bile. Avrupa Birliği yetkilileri de bu ‘‘büyük başarı’’yı destekliyorlar. Beyrut hükümetine de olan biteni ve ‘‘Plan’’ı kabullenmek düşmüştür. ınırları içinde Hizbullah yuvalanırken ve toprakları İsrail askerlerince paspas gibi çiğnenirken ordusu tek kurşun bile atamamış olan Lübnan, Batı diplomasisinin kurtlar sofrasında başka ne yapabilirdi ki? Bunu anlamak kolaydır da, dünyanın en yenilmez ordularından birine sahip Türkiye’nin, Annan Planı gibi bir rezilliğe ‘‘evet’’ deyip KKTC’ye de dedirtmesine ve hakkıyla kanıyla kazandığı bir Kıbrıs davasını masada kaybetmek için neden hâlâ çırpınıyor olmasına akıl erdirmek çok zordur. Hüseyin AKBULUT (E) Kültür Bakanlığı Müsteşar Yrd. asına yansıyan ‘‘ibretlik’’ haberler Türkiye’yi yöneten siyasal iktidarın kültür anlayışını ve bu anlayış sonucunda ülkenin sürüklendiği acıklı durumu gösteriyor. ‘‘Müslüman değilim diyen derse girmez’’ (Hürriyet, 5 Temmuz 2006) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ‘‘zorunlu din dersinin kaldırılması’’ kararına AKP iktidarı yöneticilerinin ve Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerinin yaptığı değerlendirmeler ve önerdikleri dâhiyane (!) çözümler ibret verici nitelikte. Sorunun çözümüne ilişkin öneriye bakar mısınız? ‘‘Kendilerini Müslüman olarak görmeyenler, böyle bir dilekçe verirlerse dersi almazlar.’’ Tartışma bize yaşamsal değerdeki ‘‘laiklik’’ ilkesini yeniden anımsattı. Bugünkü iktidar kadrolarının ‘‘Açık değil, laiklik yeniden yorumlanmalı’’ direnişi daha da somutlaşıyor. Bir işleviyle; Müslüman olmayanlara, hatta inanmayanlara da çağdaş hukukun uygulanmasıyla onları bizim kadar yurda bağlayan dinin gerçek tanımı olan laiklik ilkesinin yok edilerek Alevi yurttaşların bile Müslümanlık dışına itilmesi anlayışını düşünebiliyor muyuz? Yaşadığımız coğrafyada ulusların ve ülkelerin, çağdışı etnik ve dinsel kültür anlayışıyla parçalanarak yok edilmesinin bile bize ders vermemesi daha da düşündürücü!.. ‘‘El Kadı’ya kefil’’ (Cumhuriyet, 12 Temmuz 2006) İslami terör örgütü El Kaide’ye verdiği destek ve terörü finanse ettiği gerekçesiyle, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin ‘‘kara listeye’’ aldığı Yasin el Kadı’ya Başbakan R. T. Erdoğan’ın verdiği tam destek şaşkınlık yarattı. Erdoğan’ın ‘‘Ben Yasin Bey’i tanıyorum ve kendime inandığım gibi ona inanıyorum’’ diyerek kefil olduğu El Kadı’nın, banka hesaplarına birçok ülke tarafından el konulduğu ortaya B B S çıktı. Aynı gün Yasin el Kadı’nın Türkiye’ye girişinin yasaklandığının devlet tarafından açıklanması, şaşkınlığı ve tartışmanın boyutunu daha da derinleştirdi. Kefalet ve tartışma, Başbakan’ın Gulbeddin Hikmetyar, Halid Meşal, Şeyh Ahmed Yasin ile olan ilişkilerini yeniden gündeme taşıdı. Tartışmanın derinleşerek büyüyeceği görülüyor. ‘‘Kızıl Meydan’da Arınç Gafı’’ (Milliyet, 12 Temmuz 2006) TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın Rusya ziyaretindeki sözü; en hafif deyişle ‘‘gaf’’ olarak tanımlandı. Arınç, Sovyet Devrimi lideri Lenin’in mozolesinin önünde ‘‘Lenin’i ölü görmek çok güzel’’ diyerek içindeki duyguyu dışa vurmaktan kendisini alıkoyamadı. Yapılan yorumlar, Arınç’ın dışa vuran duygularını, sosyalizm düşmanlığı ile Lenin’in kurtuluş savaşımıza verdiği maddimanevi destek nedeniyle Cumhuriyet karşıtlığına bağlandı. Biz bu yorumlardaki haklılığı bir yana koyalım. Atatürk’ün diğer uluslara olan saygısını düşünelim. Savaşta yenik düşen düşman komutanını ayakta karşılayan, savaştığı ulusların düşen askerlerine ‘‘Onlar bizim evlatlarımızla yan yana yatıyorlar, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır’’ diyen eşsiz önderin kurduğu Cumhuriyetin evrensel düşünce boyutunu düşünelim. Arınç’ın gafı, Cumhuriyetin kuruluş kültüründen nerelere gerilediğimizi yansıtıyor. ‘‘Dans, zinanın ayakta yapılan hali imiş.’’ (Hürriyet, 5 Temmuz 2006) Konya’nın Meram İlçesi Çolakhoca Camii İmamı, cuma hutbesinde ‘‘Düğünlerde dans etmek yataktaki zinanın ayakta yapılmış halidir, günahtır’’ buyuruyor. İnsanlık üçüncü binyılı yaşarken dansı zina gören mürteci anlayışını nereye koyalım? Olay bize, İslam coğrafyasında müzik yayınlarını yasaklayan, heykelleri kırdıran Talibanları, çoksesli müzik yayınlarını yasaklayan, orkestraların sazlarını yakan diğer çağdışı diktatör liderleri(!) çağrıştırdı. Dans bir ifade biçimidir. İfade sesle yapılıyorsa, müzik, çizgi ve renk ile yapılıyorsa resimheykelmimari, bedenle yapılıyorsa danstır. Sanat da olan dansın, hocaefendi tarafından yapılan çağdışı tarifini nasıl yorumlamalıyız? İnsanlık, sanatsal uyanışın öncülüğüyle insanlaştı. Sanatı, hocaefendinin gözüyle gören yaklaşım, bir yönüyle, İslam coğrafyasının geri kalmışlığının tarihini de anlatıyor. Basına yansıyan son başlık, Türkiye’nin taşındığı acıklı yerin nedenini de özetliyor. Cumhuriyet gazetesinin 14 Temmuz 2006 günkü haberi, ‘‘1107 imam bürokrat’’ başlığını taşıyordu. AKP iktidarı döneminde diğer bakanlıklara geçiş yaparak ‘‘bürokrat’’ olmayı tercih eden 1107 ‘‘imam’’ın, 605 kişiyle en çok Milli Eğitim Bakanlığı’nı tercih ettiklerini ortaya koyuyor, bakanlıkların adeta imamlar tarafından ‘‘kuşatıldığına’’ dikkat çekiyordu. Yaşananlar acıdır. İnsanlık, kilisenin egemenliğine ve dinin tek seçiciliğine başkaldırarak karanlık ortaçağı aşarken günümüzde kutsal din duygularını devlet yönetimine egemen kılan siyasal anlayışı nasıl yorumlamalıyız? Gidişat, ortaçağa dönüş anlayışıdır. Sorun, ‘‘kültürsüzleştirme’’ sorunudur. Sürdürülen eğitim siyasetiyle (!) 3.5 yıllık öğretimle ‘‘ilkokul terk’’ bir halk yaratıldı. Cumhuriyetin yarattığı kültür alanına ise değer verilmedi. 1982 yılında binde 9 olan bakanlık bütçe payının, 2002’lerde binde 2’ye düşürülmesi durumu özetliyor. Çoğunlukla geçmişe dönük, geçmişi koruyan, toplumu geçmişe özendiren kültürel siyasetler uygulandı. Oysa bu uygulamalar, geleceği yapılandıran yenilikçi ve yaratıcı kültür siyasetleri ile gerçekleştirilmeliydi. İnsanı değiştirme ve geliştirme gücüyle yaşamsal değerdeki sanat alanı ise güdükleştirildi. Dahası, AKP iktidarında, artık kültür gereksiz görülmüş olmalı ki turizme hizmet sektörü olarak algılanarak ‘‘bakanlık’’ da kapatıldı. Yaşananlar ve gelinen nokta kabul edilemez. Dünyaya ve insana dinci yaklaşımla bakan çağdışı siyasal anlayış değiştirilmez, ‘‘kültürsüzleştirme siyasetine’’ son verilmezse bugünleri de arayacağımızı bilmeliyiz... CUMHURİYET’TEN OKURLARA İBRAHİM YILDIZ Halkın Sesi Olmak... Sıcak yaz günleri habercilerin en sıkıntılı dönemleridir. Gazeteler tiraj (satış), televizyonlar reyting (izlenme) kaygısı yaşarlar. Bu yaz geçmiş dönemlere göre farklı bir durum yaşadık. Cumhuriyet gazetesi satışını her geçen gün biraz daha arttırmayı sürdürüyor. Temmuz ayını 70 binin üzerinde bir satış ortalaması ile kapatan gazetemizin yükselişi, ağustos ayının ilk iki haftasında da sürdü. Satışımızın yükselmesindeki en önemli etkenlerden biri, halkın beklentilerini dile getirmek şeklinde yorumlanabilir. Bir süre önce yapılan fındık mitingine 100 bine yakın üreticinin katılması, çiftçinin bugüne dek yapılan en büyük protestosuydu. Tarımda yaşanan sorunları Ege’den Karadeniz’e, Trakya’dan Anadolu’ya dek yerinde gerçekleştirdiğimiz röportajlarla, seri haberler ve yorumlarla okurlarımıza sunduk. O günlerde başlayan satış rakamları artışının rastlantı olmadığını gördük. Ardından Ortadoğu’daki gelişmeler gündeme damgasını vurdu. Geçmişte olduğu gibi dış politika konularında ve Türkiye’nin kırmızı çizgileri olan laiklik ve bölünmezlik gibi vazgeçilmezlerle ilgili yayınlarımız, yeni okurlar kazanmamıza neden oldu. ABD Silahlı Kuvvetler dergisinde yayımlanan ‘‘yeni Ortadoğu haritası’’nı ilk kez kamuoyuna duyuran yine gazetemiz oldu. Bu haritanın anlamını ve Ortadoğu’daki gelişmeleri, Ankara temsilcimiz Mustafa Balbay’ın yönetiminde yaptığımız açık oturumla uzmanlara yorumlattık. Sözü geçen haritayı yayımladığımız günlerde 75 binin üzerinde bir satış elde etmemiz, halkın duyarlılığını ortaya koyuyordu. Tarım dergisine ödül Türkiye Ziraatçiler Derneği 57. kuruluş yıldönümünü geçen günlerde kutladı. Kutlama töreninde gazetemizin her ay düzenli olarak yayımladığı Tarım dergisi, Sadullah Usumi Basın Başarı Ödülü’nü aldı. 2002 yılında yaşamını yitiren Sadullah Usumi, gazetemizde ‘‘Çiftçinin Dostu’’ adlı köşesinde tarım sektörünün sorunlarını kapsamlı biçimde ele alan ilk gazeteciydi. Spor dergisi Ülkemizde spor denilince akla futbol geliyor. Büyük bir sektör olan futbol, gazete ve televizyonların vazgeçilmezleri arasında ilk sırada yer alıyor. Oysa, sporun ana dallarını oluşturan atletizm başta olmak üzere birçok branş, haber değeri olarak yeterli önemi görmüyor. Cumhuriyet gazetesi, spor dergisini yeniden yayımlayarak bu alanda önderliğini sürdürecek. Atletizm, basketbol, yüzme, voleybol, golf, güreş başta olmak üzere tüm branşları, spor servisimizin hazırladığı, her salı günü ücretsiz olarak verdiğimiz dergimizde bulacaksınız. İyi haftalar... CUMHURİYET 02 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle