18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 TEMMUZ 2006 CUMA 6 SAĞLIK Ruhsatsız merkezlere karşı çiftleri uyaran uzmanlar, imkânsız yöntemlerin mucize gibi sunulduğuna dikkat çekti BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ Tüp bebekte umut tacirliği ZEYNEP ŞAHİN 2 Temmuz’u Hatırlarken 1993 yılında, Nâzım Hikmet’i ölümünün 30. yılında anmak için, Strasbourg Türk Etütleri Enstitüsü’nde bir sempozyum düzenlemiştik. Onun ölüm gününe, 3 Haziran’a yakın bir tarihte, Türkiye’den, Fransa’dan ve Rusya’dan yığınla aydın bir araya gelmiştik. Büyük şairi tanıyıp dostluğunu tatmış olan, ressam Avni Arbaş ile yazar Radi Fish’ten, anılarını dinlerken aldığımız zevki anlatmak güçtür. Türkiye’den gelenlerden biri de Asım Bezirci idi; ve Nâzım Hikmet’in şiirinin unutamadığımız bir değerlendirilmesini dinlemiştik ondan. Toplantının sonunda, hepimiz, bir kez daha buluşmak vaadiyle ayrıldık. Bir ay doldu, dolmadı; 2 Temmuz’da Sivas’ta olan bitenler gelip bize ulaşıyordu: Sivas’ta, Pir Sultan Abdal Şenlikleri için toplanmış aydınlardan 35’i, kaldıkları Madımak Oteli’nde, bir şeriat güruhunun çıkarttıkları bir olayda, diri diri yakılmışlardı. Bahane, Aziz Nesin’in, Salman Rüşdi’nin “Şeytan Ayetleri” adlı kitabını yayımlamayı istemesi idi. Aslında, bahane bizzat bu şenlikti. Madımak Oteli katliamında kaybettiğimiz aydınların listesi de Nesimi Çimen, Metin Altıok, Behçet Aysan diye başlıyor ve devam ediyordu. Bir ay önce vedalaştığımız Asım Bezirci de vardı aralarında... Açılan, yüreklerimizde bugün de kanayan bir yara değildi yalnız; Cumhuriyet tarihinin en karanlık ve utanç dolu sayfalarından biriydi. Bugün de, söz konusu katliamın üzerinden 13 yıl geçmiş durumda ve acı da, utanç da eksilmeden... ? Olayın üstünden geçen onca yıl sonra, bilanço, dünü ve bugünü ile şöyle: Olay üzerine, 124 kişi hakkında dava açıldı; onlardan, sadece 33’ü, “içeride” cezasını çekiyor; 52’si bırakıldı, 8’i hiç yakalanmadı, çoğu hafif cezalarla kurtuldu. Özetle, Sivas sanıklarının dörtte üçü serbest. Sivas kurbanları anısına Madımak’ın “müze” olması isteniyor yıllardır; onun getireceği bir parçateselli bir yana atılmış, “kebap lokantası’’na dönüştürülmüştür. Hükümet cihetinde de ağızlar mühür... Her şey Sivas’ı unutturma üstüne! Kaybettiğimiz şair Metin Altıok’un kızı Zeynep, 2 Temmuz günlü Milliyet’te, bahis konusu unutturma gayretlerine isyan ediyor ve aydınlara sitem ediyordu: “Aydınlarımız, sanatçılarımız var. Bunca yıldır birkaç istisna dışında karanlık ve çaresiz bir yalnızlıkla baş başayım”. “Daha fazla yalnız kalamayız, artık daha fazlası olamaz” derken itirazlarla karşılaşmış; “Bu konuyu ısıtıp ısıtıp gündeme getirmeyin artık” diye söyleyen aydınlarla yüz yüze gelmiş. Oysa “Hesaplaşılmamış ve özrü bütün bir toplum tarafından paylaşılmamış bir tarih, eninde sonunda ayağa dolaşır. Bunu unutturmamak gerek” diyor Zeynep. Ve sözü burada “aydın” kavramına getiriyor; ve Metin Altıok’un çarpıcı fikirleriyle karşılaşıyoruz. Ona göre, “Aydın olmaya giden yol muhalif olmaktan geçer. Muhalefet ise tavır koyarak yapılır. Doğru adına, iyi ve güzel adına yanlışın, kötü ve çirkinin üstüne gitmeyen kişi aydın değildir.’’ Oysa, “Türk aydını kimi muhaliflerin başına gelenden ürkmüş ve nemelazımcı bir konuma düşmüştür. Bu konuma düşenler bir dereceye kadar bağışlanabilirler. Ama uzlaşmacı aydınlar, bu nasıl aydın olmaktır bilinmez her tür değere musallat bir kültür zararlısına dönmüşlerdir”. Bu tiplere karşı çıkmalıyız. Sivas olayı, Kubilay olayından sonra, Cumhuriyet’in 70. yılında tarihimize kara bir leke olarak geçmiştir. Bu olayı hiç unutturmamak, hep hatırlatmak ise aydınların görevidir. Böyle yapmak, hiç de “yarayı kaşımak ya da intikam almak değil, ülkemizi karanlık bir geleceğe teslim etmemektir”. Metin Altıok’a göre, “aydın sorumluluğu ve etkinliği bir toplumun lokomotifidir”. Örneklerden de anlıyoruz ki, sözde aydınlarımızdan, durmadan köstekler ve aydınlığı gölgelemek geliyor. Oysa, Zeynep’e göre, güneş balçıkla sıvanmaz! “Bir yarım umuttur elimizde kalan, göğüslemek için karanlık yarınları...” Zeynep Altıok’un düşüncelerini bölüşmemek olur mu, sevgili okurlar? ANKARA Ulusal Üreme Tıbbı ve Tüp Bebek Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. Hakan Yaralı, çiftleri kaçak tüp bebek merkezlerine karşı uyardı. Yaralı, bazı merkezlerin tamamen ticari kaygılarla ‘‘umut tacirliği’’ yaptığına dikkat çekerek uygulama şansı ya çok düşük ya da hiç olmayan yöntemlerin ‘‘mucize’’ gibi sunulduğuna işaret etti. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Ulusal Üreme Tıbbı ve Tüp Bebek Cemiyeti Başkanı Prof. Dr. Hakan Yaralı, özel tüp bebek merkezlerinin bir kısmının kaçak çalışmasının önemli bir sorun olduğunu dile getirdi. ‘‘Sağlık Bakanlığı’ndan ruhsat almadığı halde faaliyet gösteren merkezler var’’ diyen Yaralı, tüp bebek yöntemiyle çocuk sahibi olmak isteyen çift ? Kimi merkezlerin yalnızca ticari kaygılar nedeniyle ‘‘umut tacirliği’’ yaptığını vurgulayan Prof. Dr. Hakan Yaralı, özel tüp bebek merkezlerinin bir kısmının kaçak çalışmasının önemli bir sorun olduğunu söyledi. Merkezlerinin seçiminde çok dikkatli olunması gerektiğini belirten Yaralı, “Tüp bebek yöntemiyle annelerin 40 yaşından sonra bebek sahibi olma olasılığı yüzde 15’lere kadar düşüyor” dedi. lerin bu merkezlere karşı dikkatli olmasını istedi. Yaralı, ‘‘Merkez çok dikkatle seçilmeli. En başta ruhsatı sorulmalı. Ayrıca, uygulama başına gebe kalma oranı nedir, çoğul gebelik sayısı nedir ve dondurarak saklama yapılıyor mu bunlara bakılması gerekir’’ dedi. Yaralı, uygulama başına gebe kalma oranı yüksek olan merkezlerin başarılı olduğunu, çoğul gebeliğin ise hem anne hem de bebek sağlığını olumsuz etkilediğini ve bu oranın düşüklüğünün merkezin kalite göstergelerinden biri olduğunu kaydetti. Çoğul gebeliğin bir uygulamada iki ve daha fazla sayıda bebeğe hamile kalınması olduğunu belirten Yaralı, çoğul gebeliğin en başta erken doğum riski taşıdığını söyledi. 0’TAN SONRA BAŞARI YÜZDE 15’ ‘4 Kimi merkezlerin yalnızca ticari kaygılar nedeniyle ‘‘umut tacirliği’’ yaptığını da vurgulayan Prof. Yaralı, meslektaşlarını daha duyarlı davranmaya çağırdı. Yaralı, ‘‘Örneğin; HLA sistemi ile doku uygunluğu saptanarak tüp bebekte başarı şansını arttırıyoruz deniyor. Yok böyle bir şey, böyle bir kavram yok. Tamamen ticari temelde söyleniyor. Ya da ilaçsız tüp bebek uygulamaları mucizevi şekilde sunuluyor. Oysa nadir hasta grubuna uygulanabilen bir yöntemdir ve bunu dünyada başarıyla yapan 45 merkez var’’ dedi. Tüp bebek uygulaması yaptıranların bir çocuk sahibi olabilmek için her türlü fedakârlığa hazır olduğunun ve bir süre sonra manevi yönden hassas ve kırılgan hale geldiklerinin altını çizen Yaralı, ‘‘Uygulamanın ortalama maliyeti 3 bin 5004 bin YTL ’’ diye konuştu. Annenin yaşına göre tüp bebek yöntemiyle çocuk sahibi olma olasılığının değiştiğine de değinen Yaralı, ‘‘Genel olarak 35 yaşın altında yüzde 6065 şans var. 3035 yaş arası yüzde 5055 olan başarı olasılığı, 40 yaş sonrası yüzde 1520’lere kadar düşüyor’’ dedi. EÜ’NÜN BAŞLATTIĞI KAMPANYA Organ bağışına büyük ilgi ZUHAL AYTOLUN Gazeteci Birgül Köseoğlu tükürük bezlerinde oluşan kanseri yendi Ailesinin desteğiyle yaşama tutundu SİBEL BAHÇETEPE Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından organ bağışı oranını arttırmak amacıyla 16 Mart’ta başlatılan kampanya çığ gibi büyüyor. Yrd. Doç. Oğuzhan Kavaklı’nın yönetiminde yürütülen kampanya kapsamında toplumu bilgilendirecek konferanslar ve paneller düzenleniyor, bağış standları açılıyor, sanatçıların ve duyarlı insanların destekleriyle kampanya tüm Türkiye’ye yayılıyor. Kampanyayla İzmir’deki kadavradan organ nakil oranını yüzde 25’ten yüzde 62’ye çıkardıklarını belirten Oğuzhan Kavaklı, ‘‘Öncelikli hedefimiz Avrupa’daki gibi kadavradan nakli yüzde 70’e çıkarmak. Daha sonra da bu oranı yükseltmek istiyoruz. İnsanlar organlarının ölmeden önce alınmasından korkuyor. Bu konuda yaptığımız bilinçlendirme toplantıları ile toplumda bilinen yanlışların düzeltilmesini sağlamaya çalışıyoruz. Çünkü organlarını bağışlayan kişi öldükten sonra 4 ayrı hekim tarafından 4 ayrı zamanda muayene ediliyor. Yakınlarına ulaşılamadığında organ bağış kartı olsa bile organlar alınamaz ve kullanılamaz’’ dedi. Türkiye’de canlı vericiden nakil oranının, kadavradan nakil oranından daha yüksek olduğunu kaydeden Kavaklı, kadavradan bağış oranının yükseltilerek organ mafyasının da önünün kesilebileceğini vurguladı. Kampanyaya Sunay Akın, Nebil Özgentürk, futbolcu Tanju Çolak, Kargo müzik grubu, Güney Deniz Saha Komutanı Koramiral Alev Gümüşoğlu, İzmir Emniyet Müdür Yardımcısı Süleyman Oğuz, Hıncal Uluç, Ahmet Özhan, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Bülend Göksel ve Ege Ajans çalışanlarının da aralarında bulunduğu çok sayıda kişi ve kuruluş organlarını bağışlayarak destek veriyor. Maksilla denilen üst çene kemiğinde ortaya çıkan ve tükürük bezlerinde oluşan ‘‘adenokistik kanser’’ türü dünyada ve Türkiye’de çok ender olarak görülüyor. Uzmanlar, bu hastalığın sinsi ilerlediğine dikkat çekerek, hastalıkta cerrahi müdahalenin önemli olduğunu söylüyorlar. Adenokistik kanser teşhisiyle hastaneye yatırılan ve 2 yıldır tedavi gören 22 yıllık gazeteci Birgül Köseoğlu (44) hastalığı sırasında yaşadıklarını gazetemize anlattı. Birgül ve eşi Cahit Köseoğlu, hastalığı sırasında ailesinden, eşinden ve özellikle 6 yaşındaki oğlu Alper’den çok büyük destek gördüğü ve yaşama bunlarla bağlandığını söyledi. Çeşitli gazete, dergi ve televizyonlarda muhabirlik, editörlük, program yapımcılığı yapan ve uzun yıllar Hürriyet Gazetesi Magazin Müdürlüğü görevinde bulunan Köseoğlu hastalığı ile ilgili şunları söyledi: ‘‘Bir gün üst damağımda bir boşluk oluştu. Adapazarı’nda gittiğim diş doktorum bunun önemli ve tehlikeli bir şey olabileceğini söyleyerek beni İstanbul’a yönlendirdi. Ardından İstanbul Üniversitesi (İÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi’ne geldim ve çeşitli testler yaptırdım. Araştırmalar sonucunda ‘adenokistik kanser’ teşhisi konuldu.’’ Doktorlarının bu hastalığın tedavisinde cerrahi müdahalenin daha etkili olduğunu söylediklerini anımsatan Köseoğlu, Ekim 2004’te Şişli Etfal Hastanesi’nde Plastik Cerrahı Operatör Dr. Gürsel Turgut, Kulak Burun Boğaz Uzmanı Çetin Vural, Ağız ve Çene Sağlığı Uzmanı Faik Baysal, anestezi uzmanı ve diğer uzmanlar ile yaklaşık 9 saat süren bir ameliyata alındı. Ameliyatla ağzındaki tümörlü parça ile birlikte damağının 4’te 3’ü alınan Köseoğlu, ameliyat sonrası konuşma yeteneğini de kaybetti. Bunun üzerine doktorları Köseoğlu’na kendi leğen kemiğinden aldıkları dokuyu naklederek ağzındaki boşluğu kapattılar ve Köseoğlu’nun yeniden konuşabilmesine yardımcı oldular. Yurttaşın ilaç çilesi bitmiyor Provizyon sistemindeki arıza nedeniyle yurttaşlar günlerdir ilaç alamıyor. Üç gün içinde ilaç alamayan hastalar yeniden hastanelere gitmek zorunda kalıyor İstanbul Haber Servisi SSK, BağKur ve Emekli Sandığı’nın ‘‘sosyal güvencesinde’’ olan yurttaşlar, Sağlık Bakanlığı sistemlerindeki arıza nedeniyle eczanelerden günlerdir ilaç alamıyor. Özellikle birinci derecede risk grubunda olan ve ilaçlarını aksatmamaları gereken kalp, damar ve kanser hastaları isyan ediyor. İlaçlarını sağlık karnelerine yazıldıktan üç gün içinde almadıkları takdirde hastanelere yeniden başvurup ilaçları yazdırmak zorunda kalacak hastalara ‘‘sistem düzelene kadar para karşılığında’’ dahi ilaç verilmiyor. Eczacılar ise kendilerinin de mağdur olduğunu belirterek bakanlığın altyapı sorunlarını bir an önce çözmesini istiyor. Yurt genelindeki SSK, BağKur ve Emekli Sandığı ile anlaşmalı eczaneler, bu kurumlara bağlı hastaların ilaçlarını verebilmeleri için Sağlık Bakanlığı’ndan onaylarını yaptıkları yazılım programı olan ‘‘provizyon sistemi’’ndeki teknik arıza nedeniyle günlerdir ilaç veremiyor. Hastalarla kimi zaman karşı karşıya gelen eczacılar, sorunun kendilerinden kaynaklanmadığını belirtmelerine karşın hastaları ikna edemiyor. Kendileri için hayati önem taşıyan ve bedeli oldukça yüksek olan ilaçları alamayan hastalar ise sıkıntılarını giderecek bir kurum bulamıyor. İSTEM YETERSİZ’ ‘S İstanbul Eczacılar Odası Başkanı Zafer Kaplan geçen günlerde Sağlık Bakanlığı’nın ilaçlara yaptığı yüzde 5’lik zammın ardından bu sorunların yaşanmaya başladığını belirterek, bilgisayar sistemlerinin yetersiz olduğunu ve en kısa zamanda altyapı eksikliğinin giderilmesi gerektiğini söyledi. Acil durumdaki hastalarının riske giren yaşamlarının ‘‘İktidarın sağlık politikalarındaki sorumsuzluğunun göstergesi’’ olduğunu vurgulayan yurttaşlar, Sağlık Bakanlığı’nı kalıcı çözüm üretmeye çağırdılar. İstanbul Eczacılar Odası Başkanı Kaplan, sistemlerin altyapı donanımlarının yetersiz olduğunu vurgulayarak ‘‘Umarız bu sorun en kısa zamanda çözülür’’ dedi. Kalp yetmezliği hastası Şevket Coşkun Kadıköy’de yaklaşık 20 eczaneyi dolaşmasına karşın ilaçlarını alamadığını belirterek ‘‘3 gün içinde ilacımı alamadığım takdirde hastaneye yeniden gitmem gerekecek. Kalp yetmezliği olan bir insana yapılan bu eziyet affedilemez’’ dedi. Şeker hastası 45 yaşındaki Neriman Ergün de eczaneleri dolaşmasına karşın eli boş döndüğünü vurguladı. Ergün, ‘‘Benim ilaçlarımı kesinlikle aksatmamam gerekiyor. Birinci derecede risk grubundayım. İlaçlarımı paramla alıp sistemler düzeldikten sonra paramı almayı teklif ettim ama bu da kabul edilmedi. Hayati bir sorun yaşarsam Sayın Bakan 3 çocuğuma bakacak mı?’’ diye konuştu. CHP’Lİ ÜLKÜ’DEN EKER’E ÖNERGE ‘Katkı maddeler ambalaja yazılsın’ İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Piyasada satılan gıda maddelerinin kansere neden olabilecek katkı maddeleri içermesine karşın, ambalajlarında hâlâ bu yasal uyarılara yer verilmediğine dikkat çekildi. CHP İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü, bu konuda kamuoyunu uyarma görevinin Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’na düştüğünü vurguladı. Ülkü, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker tarafından yanıtlanması istemiyle verdiği önergede, katkı maddeli ürünlerin özellikle çocuklar tarafından yoğun olarak tüketildiğine dikkat çekti. Ülkü, şu sorulara yer verdi: ‘‘Bu ürünlerin satılmasında bakanlık olarak sağlığı tehdit etmediklerine dair bir bilginiz ya da belgeniz mi bulunmaktadır? Böyle bir bilgiye sahipseniz kamuoyunu aydınlatmak açısından açıklamayı düşünüyor musunuz? İnsan sağlığını çok ciddi şekilde tehdit ettiği için ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya, Japonya ve daha bir çok ülkede yasaklanmış olan, E102, 110, 123, 124, 131, 142, 210, 211, 213, 214, 215, 216, 217 katkı maddeleri içeren gıda ürünleri Türkiye’de satılmaya neden devam edilmektedir?’’ Sağlıklı dişler için beyaz peynir ? GAZİANTEP (AA) Türk Diş Hekimleri Birliği Genel Başkanı Celal Korkut Yıldırım, şekerli gıda yendikten sonra ağza atılacak bir parça beyaz peynirin, şekerin çürük yapıcı etkisinin giderilmesi açısından büyük önem taşıdığını söyledi. Öğün aralarında elma, havuç gibi sert, dişleri temizleyip dişetine masaj yapacak gıdalar yenmesi gerektiğini ifade eden Yıldırım, ‘‘Yüksek protein içeriğinin yanı sıra diş sağlığındaki önemi açısından peynir, özellikle şekerli gıda tüketimi sonrası şiddetle tavsiye edilen bir besindir. Yerfıstığı da içeriğindeki fosfat nedeniyle çerez türü yiyecekler arasında diş dostu olarak nitelendirilen bir yiyecektir’’ dedi. Medikal ürünler denetlensin ? ANKARA (ANKA) Tüm Eczacı İşverenler Sendikası (TEİS), geçen yıl 8 milyar dolarlık bir büyüme kaydeden ilaç dışı sağlık giderlerinde de tasarruf sağlanabilmesi için, medikal ürün harcamalarının denetim altına alınması gerektiğini bildirdi. TEİS’ten yapılan yazılı açıklamada, konsolide bütçeye tabi kurumların 2005 yılında 6 milyar YTL olarak hedeflenen sağlık hizmetleri harcamalarının 7.3 milyar YTL olarak gerçekleştiğine dikkat çekildi. Açıklamada, 2005 yılında BağKur’un 3.6 milyar YTL, Emekli Sandığı’nın 3 milyar YTL, SSK’nin ise 7.7 miyar YTL sağlık harcaması yaptığı anımsatıldı. Bu üç kurumun 2005 yılında 14.2 milyar YTL ’lik sağlık harcaması yaptığı kaydedilen açıklamada, yapılan harcamanın Türkiye’de tüketilen ilaçların tutarının iki katı olduğu ifade edildi. Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR KÖTÜ HUYLU TÜMÖRLERİ YOK EDİYOR Kansere karşı virüs İSTANBUL (AA) ABD Alabama Üniversitesi Gen Terapisi ve Kanser Araştırmaları Bölüm Başkanı Prof. Dr. David Curiel, laboratuvar ortamında değiştirilen virüslerle, normal hücrelere zarar vermeden kötü huylu tümörlerin yok edilmesinin hedeflendiğini bildirdi. İstanbul’a bir konferansa katılmak için gelen David Curiel, virüslerle yapılan viroterapiye (virüslerle yapılan tedavi) ‘‘hedeflenmiş tedavi’’ denildiğini ve 5 yıldır uygulandığını söyledi. Viroterapinin, kanser hastaları için gen tedavisinden çok daha ileri bir aşama ve önemli bir adım olarak görüldüğünü kaydeden Curiel, bu nedenle hızla insan deneylerine başlandığını bildirdi. Uuslararası Nöromusküler Hastalıklar Kongresi İstanbul’da Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde 2 Temmuz Pazar gününden beri devam ediyor. Kongreye bine yakın büyük bir katılım oldu. Dünyanın bu alandaki en ünlü bilim insanları İstanbul’da nöromusküler hastalıklar konusundaki son gelişmeleri son buluşları kongrenin çeşitli oturumlarında sunuyorlar. Kongre başkanlığını İstanbul Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim dalı’ndan Prof. Dr. Piraye Serdaroğlu ve Ankara Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Haluk Topaloğlu paylaşıyorlar. Kongre organizasyonları yapan, Flap Tour burada kusursuz bir hizmet veriyor. Böylesine büyük katılımlı bir kongrede hemen Kas hastalıklarında yeni gelişmeler hiçbir aksama olmadığını söyleyebilirim. Bu kongrede sanırım Türkiye’de ilk defa hastalarla buluşma gerçekleştirildi. Derneğimizin üyesi olan ve olmayan yüzlerce kas hastası WANDA ve Türkiyedeki Kas Hastalıkları Derneği tarafından düzenlenen toplantıya katıldılar. WANDADünya Nöromusküler Hastalıklar Dernekler Birliği, tüm dünyadaki dernekler arasında işbirliğini amaçlıyor ve bu toplantıda olduğu gibi bilim insanlarını, doktorları, hasta ve aileleri bir araya getirmeye çalışıyor. Bu ilginç toplantı 7 saat sürdü. Hastalar dünyanın ünlü bilim insanları ile bir arada oldular. Sanırım sunulanlar onların beklentilerine pek uygun olmadı, ama ilaç ve tedavi beklentisi içinde olan hastalar bilimin, bilimsel araştırmaların ne olduğunu, tedavi sonuçlarına ulaşabilmek için ne kadar uzun ve çetin çalışma ve araştırmaların gerekli olduğunu öğrendiler. Bir hastalığın tedavisinin olmadığı söylendiğinde bunun yalnız Türkiye’de değil, tüm dünyada olmadığı anlamına geldiğini anladılar. LTERNATİF A TEDAVİLER FAYDASIZ Fransa, Hollanda, İngiltere gibi ülkelerde kas hastalıkları derneklerinin halktan, hasta ve ailelerinden ve devletten nasıl destekler aldığını öğrendiler. Türki ye’deki derneğin bir avuç gönüllü ile çalışmakta olduğunu, oysa Fransa’da 200, Hollanda’da 60 kişinin dernek çalışmalarına katıldığını dinlediler. Akupunktur, magnetik yatak biyoenerji gibi alternatif adı verilen tedavi yöntemlerinin kas hastalıklarında hiçbir kullanım yeri olamayacağını kavradılar. Kas hastalarının, belli başlı bir ilaç ve tedavi müjdesi almasalar da bu toplantıdan umutla ayrıldıklarını ve bilim insanlarının aralıksız ve yoğun çalışmaları ile tedavi olanakları gerçekleşinceye kadar gayretlerini, emeklerini hastaların hastalıkları ile birlikte insanca yaşayabilmesi için harcamaları gerektiği bilincine vardıklarını sanıyorum. coskunoz?superonline.com Uyarılar işe yaradı ? BURSA (AA) Sigara içme yaşının ilköğretim çağına kadar düştüğü Türkiye’de, sigara paketlerinin üstünde bulunan uyarıcı yazıların, tiryakileri bu zararlı alışkanlıktan kurtarmaktan çok sigaraya başlanmasının engellenmesinde daha yararlı olduğu bildirildi. Yeşilay Derneği Eğitim Sorumlusu Nabi Baştürk, ‘‘Bu uyarıcı yazılar bağımlılarda değil de başlamamış olanlar açısından faydalıdır. Sigaraya başlanılması açısından caydırıcı unsurdur’’ dedi. CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle