18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
7 TEMMUZ 2006 CUMA CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR kultur?cumhuriyet.com.tr Camille Claudel: 30 yıl yaratıcılık, 30 yıl akıl hastanesi 15 KEDİ GÖZÜ VECDİ SAYAR Kadın olmak, heykeltıraş olmak ‘Rodin İstanbul’da’ sergisi, bir başka adı gündeme getirdi: Camille Claudel... O bir heykeltıraştı. O bir kadındı. Bugün, dünya heykel sanatının en özgün, en usta isimlerinden sayılan Camille Claudel, yaşadığı dönemin (18641943) erkek egemen düzeninin, cinsiyet ayırımcılığının, binlerce yıllık baskının bir kurbanı... Sayısız hemcinsinden yalnızca biri... ‘Ben heykeltıraş olacağım’ Geç Kalmadık Tam Zamanı ‘‘Geç kalmadık tam zamanı İş başlamaktaydı başladık Örüyoruz kozamızı birlikte Zaman da bir kozadır ipekböceğim Her solukta örülen Bir dışındayız bir içinde’’ Rıfat Ilgaz’ı bir temmuz sabahı yitirdik, 2003 yılında, Sivas’taki o korkunç katliamdan birkaç gün sonra... Besbelli, kurbanların arasında pek çok dostunun da bulunduğu bu katliamın acısına dayanamadı yüreği. Asım Bezirci, Metin Altıok, Behçet Aysan, Nesimi Çimen, Hasret Gültekin, Muhlis Akarsu’nun da aralarında olduğu 35 insanın yakıldığı bu korkunç olayın yıldönümünde, gene bir temmuz günü Aziz Nesin ustayı da yitirdik. Temmuz ayının yazgısı ölümlerle anılmakmış meğer. Bugün, size Alaçatı’dan yazıyor olacaktım. ‘‘Aziz Nesin Kültür ve Sanat Buluşması’’ndan. Ne yazık ki, bildiğiniz nedenlerle bu ‘Buluşma’ gerçekleşemedi. CHP’li belediye başkanına ve CHP’nin Genel Başkanı Sayın Baykal’a sormak isterim. Partinizin sanata bakışı ile örtüşüyor mu bu sonuç? Hoş, Datça’da da aynı olayı yaşamadık mı? Neyse ki, gene CHP’li iki belediye, İzmir büyükşehir ve Konak Belediyelerinin işbirliği ile ‘Can Şenliği’ yoluna devam edebildi. Hiç kuşkum yok, ‘‘Aziz Nesin Buluşması’’na sahip çıkacak cesur belediye başkanları da vardır bu ülkede... Alaçatı’yı bir yol kazasında yitirdik ama, öteki şenlikler doludizgin. İstanbul’da İKSV’nin Müzik Festivali biterken, Caz Festivali başladı. ??? Müzik Festivali’nde Tekfen Filarmoni Orkestrası’nın yorumladığı ‘‘Üç Denizin Senfonisi’’, kültür ve sanat alanında bilinçli ve sorumlu bir çalışmanın güzel bir örneğiydi. Sayın Nihat Gökyiğit’i ve orkestrayı bugünlere getiren Saim Akçıl’ı gönülden kutluyorum. Macaristan’da kurduğu orkestra ile bir konser veren genç orkestra şefi Alparslan Ertunga da göğsümüzü kabartan bir başka başarılı örnekti, Müzik Festivali’nde... Boğaziçi Üniversitesi’nde ‘‘İsmet Sıral Yaratıcı Müzik Stüdyosu’’nun şenliği ve pazar sabahları Sabancı Müzesi’nin bahçesinde Teknosa’nın desteği ile düzenlenen ‘Kahvaltıda Caz’ konserleri, birbirinden güzel etkinliklerle devam ededursun, İstanbul Uluslararası Caz Festivali, iki müthiş konserle açıldı hafta başında. Chick Corea ve Ahmed Jamal’ın konserlerini dinlerken, Anadolu’nun böylesi konserlerden mahrum kalması gerçeği mutluluğumuzu gölgeliyordu. İnanın, Anadolu’da da aynı coşkuyla karşılanır bu ustalar, yeter ki sponsorlarımız dikkatlerini biraz da Anadolu’ya çevirsin... ??? Aslında Anadolu’da festivalden bol bir şey yok. Ama, pek çoğu profesyonellik ölçütünün göz ardı edilmesinden ve popülarite kaygısından mustarip. Bu hafta sonu, Akşehir’de ‘Nasreddin Hoca Şenlikleri’ 47. yaşına basarken, insan sormadan edemiyor, bu festival neden hak ettiği yerde değil? Neden böylesine ilginç bir kimliği olan bir festival, dünyanın önde gelen uzmanlaşmış festivalleri arasında sayılmıyor? Bu hafta sonu gerçekleşecek festivallerden biri de, Karadeniz Ereğli’de. Bu yıl 13. yılına basan festivalin ağır topları arasında, popüler müzik alanımızdan pek çok isim yer alıyor. Belediye Başkanı Halil Posbıyık’ın, nicelik kaygısını aşıp, niteliği ön plana alacağı günlerin fazla uzakta olmamasını dileyelim. Festivaller, kentlerimizin kültür ve sanat hayatında önemli dönüşümlere neden olurken, ülke tanıtımında da önemli bir işlev üstlenebiliyor. Aspendos’taki Opera Festivali, alanında dünyanın önde gelen festivalleri arasında sayılmaya başlandı bile. İzmir, Müzik Festivali’yle, Bodrum Uluslararası Sanat Günleri ve Bale Festivali’yle, festival takviminde hak ettikleri yeri alacağa benzer. Son zamanlarda, artık hayatta olmayan büyük yazarlarımızın anısına düzenlenen etkinliklerin sayısı artıyor. Gene bu hafta sonu gerçekleşecek olan BurhaniyeÖren Festivali’nin Ruhi Su’ya adanması alkışlanacak bir olay. Daha yapacak çok şey, anılacak çok ustamız var... Rıfat Ilgaz’ın deyişiyle ‘‘Geç kalmadık, tam zamanı’’... TÜYAP Kitap Fuarı’nın bu yılki onur yazarı seçilen duayenimiz Doğan Hızlan, geçen günkü yazısında kültürsanat alanındaki tanıtım etkinliklerinin koordinasyon ihtiyacından söz açıyordu. Bu ihtiyaç, kültürsanatın tüm alanları için geçerli. Ülkemizdeki ulusal ve yerel festivalleri ‘panayır’dan kültürsanat festivallerine dönüştürmek için bilinçli ve planlı bir çabaya ihtiyaç var. Avrupa’da, kültür bakanlıklarının bilinçli destekleme politikaları bu amaca hizmet ediyor (Bizde neye hizmet ettiğini söylememe gerek yok herhalde). Yazıya başlarken, kültürsanat alanımızın bir başka duayeni (yoksa ipekböceği mi desek) Zeynep Oral’ın yeni kitabı ‘Meslek Yarası’ üstüne bir şeyler söylemek niyetindeydim. Ama, güncel olaylardan fırsat kalmadı. Ondan da haftaya söz ederiz. [email protected] Camille Claudel 1864’te doğdu. Babası ilkokul müdürüydü. Tüm çocukluğu Fransa’nın güneyinde taşra kasabalarında, toprakla haşır neşir geçti... İki tutkusu vardı: Dört yaş küçük kardeşi Paul (ileride büyük yazar Paul Claudel) ve topraktan, çamurdan biçimler yoğurmak... Bu ‘eserlerini’ mutfakta pişirmeye başladığında 8 yaşındaydı. Bunlar minik hayvanlar, biblolar falan değil, aile fertlerinin büstleriydi. ‘‘Camille ne biçim çocuksun sen, öteki kız çocuklar gibi oynayamaz mısın!’’, ‘‘Camille gel ev işlerine yardım et!’’, ‘‘Camille yine elbiseni kirletmişsin!’’ Camille, ailenin ‘kara koyun’uydu. 12 yaşındaydı, yeni eseri ‘David ve Goliath’ı ailesine gösterdiğinde. Baba, o gün kızını sanki ilk kez gördü. Derhal aile dostu heykeltıraş Alfred Boucher’yi eve getirdi. Ertesi gün Nogent Güzel Sanatlar Okulu’nun müdürü, Claudel ailesini ziyaret ediyor, ‘‘Siz Mösyö Rodin’den ders almış olmalısınız’’ diyordu. Küçük kızın yanıtı: ‘‘Kimseden ders almadım. Ama ben heykeltıraş olacağım.’’ Camille 18 yaşına geldiğinde, babası onu Paris’e yollayacaktı. Paris Güzel Sanatlar Akademisi kızlara kapalıydı. Sadece kızların gittiği bir atölyeye girdi. Çalışmalarını her görenden aynı tepkiler: ‘‘Tıpkı Rodin gibi!’’... ‘‘Sizi Mösyö Rodin mi eğitti?’’ Nefret ediyordu Camille, adından bunca söz edilen, eserleri hayranlık uyandıran, çapkınlıkları dillere destan yaşlı zamparadan! Ve günün birinde nefret ettiği Rodin kızların atölyesine geldi. ‘‘Bu büst kimin’’ diye sordu. Birinin ‘‘benim’’ demesini bekliyordu. ‘‘Kardeşim Paul Claudel’in’’ dedi Camille, ‘‘Şimdi 14 yaşında. Harika bir çocuktur’’. Rodin ‘‘İnsan yüzü asla simetrik değildir, siz bunu bu yaşta keşfetmişsiniz...’’ diye başlayıp ‘‘Gelin benim atölyemde çalışın’’ diye bitirdi. Bir kızın, sadece erkeklerin gittiği atölyede çalışması skandal! ‘‘Gidemezsin!’’ dedi aile. Giderim dedi Camille. Gitti. ‘‘Burada kadınlar ancak soyunup modellik edebilir ve hocanın yatağına girebilir’’ sözlerine kulaklarını tıkayıp çalışmaya başladı. Deliler gibi çalışıyordu. ‘‘Peki, Mösyö Rodin’’. ‘‘Dikkat ederim, Mösyö Rodin’’, ‘‘Olur, Mösyö Rodin’’... Aşk nelere kadirsin! öğrenmektedir. Ama öteki öğrencilerden farklı bir yanını da keşfetmiştir. Hocası artık ona danışmadan, onunla saatler boyu konuşmadan, tartışmadan çalışmamakta, çalışamamaktadır. ‘‘Camille gelin bana yardım edin’’... Şunu yapalım, bunu yapalım, şunu araştıralım... Genç kız mutluluktan uçuyordu. Uçtukça daha çok çalışıyordu. Hocası ‘biz’ diyordu... ‘Biz’i haklı çıkartmak için daha çok çalışmalı, daha güçlü olmalı, daha çok vermeliydi... Ailesinin ‘‘bıktık senin çalışmandan da, hocandan da’’ dediği, kardeşi Paul’ün kendi içine iyice kapandığı bir gece Camille yine atölyeye gitti, hocasına... Artık insan bedenlerini çamurdan, alçıdan yoğurmak yetmiyordu, kendi bedenini de oluşturmak istiyordu. Camille 19, Rodin 43 yaşındaydı. Yıl 1884. Aşk, yaratıcılığın en büyük itici gücü... 15 yıl sürecek, cenneti ve cehennemi bir araya getirecek Camille Rodin aşkı, sanat ta ziğe ve Uzakdoğu sanatlarına duyduğu ilgiyle, arkadaşı Claude Debussy’ye adadığı ‘Vals’ sergilendiğinde 29; devlet ona heykel sipariş ettiğinde 31 yaşındadır. Ancak Rodin her sipariş aldığında ‘Camille!!!’ diye haykırıyor, Camille kendi çalışmasını bırakıp Rodin için çalışmaya başlıyordu. Günümüzde sanat şaheseri diye anılan ‘Olgunluk Çağı’nı yaptığında 34 yaşındaydı. Bugün Orsay Müzesi’ndeki eser için Camille’in sevgili kardeşi Paul Claudel ‘‘Alçalmış, aşağılanmış, dizleri üzerinde yalvarıyor... O onurlu kadın kendini böyle göstermiş. Alçalmış aşağılanmış, dizleri üzerinde ve çıplak! Artık her şey bitti. İşte bize bunu bıraktı!’’ diyecekti. Karanlık Camille, çok çalışmaktadır. Hocasından hızla ve çok şey rihine kimi çok iyi tanınan, kimi hiç tanınmayan sayısız eser kazandıracaktı. Elbet tanınanlar Rodin’in, tanınmayanlar Camille Claudel’inkiler... Genç kadının heykelleri artık her yıl ‘Salon des Artistes’e seçilip sergilenmektedir. Eleştirmenler, onun eserlerinde sanatçının kendine özgü gücünden, insan anatomisini gözlemlemekteki başarısından, büstlerin iç dünyaları yansıtmasından söz etmektedir. Camille aşkla çalışmaktadır. Gündüz Rodin’in atölyesinde, gece Rodin’in ona tuttuğu kendi atölyesinde... ‘‘Artık ben de çıplak modellerle çalışmalıyım’’ dediğinde buna ilk tepkiyi gösterecek olan Rodin’dir. Ama gerektiğinde o, Rodin’e elbet modellik yapacaktır. ‘Rodin’in öğrencisi’, ‘Rodin’in metresi’ tanımlarını ‘Rodin’in meslektaşı’na çevirmek için ne çok savaş, ne çok emek, güç, sabır, gözyaşı, ter, kan ve aşk vermiştir. ‘Teslimiyet’ adlı eseriyle ödül kazandığında 24 yaşındadır Camille. Mü Camille deliler gibi çalışıyordu. Yapayalnızdı. Ailesi ona yüz çevirmiş, arkadaşı Debussy ölmüş, hocası, meslektaşı, büyük aşkı Rodin onu terk etmiş, çocuğunun annesi Rose’a dönmüştü. Beş parasızdı. Çalışmaktan sağlığı berbattı. ‘‘Galiba herkes haklı. Bu mutsuz sanat, koca sakallıların işi, doğaya onca yakın olan kadınların değil...’’ diyecekti bir mektubunda. 41 yaşındaydı. Kendinin de katıldığı son sergisi Eugene Blok Galerisi’ndeydi. 44 yaşındaydı. Bir eleştirmenin bu sergiye ilişkin, ‘‘Rodin öğrencisiyle, Paul Claudel ablasıyla gurur duyabilir. Bu müthiş eserlerle Camille Claudel birinin ırkından, ötekinin aile çevresinden olduğunu kanıtladı’’ diye yazacaktı. Camille, çılgına döndü. Bunun için mi, bunu ‘kanıtlamak’ için mi bunca yıl savaşmıştı. Eserlerini kırıp satmaya başladı... ‘‘Mösyö Rodin eserlerimi siz mi çaldınız?’’... ‘‘Mösyö Rodin neredesiniz?’’ Camille 49 yaşında: Ailesi onu bir akıl evine kapattı. Yıl 1913. Artık ne toprak, ne çamur, ne ateş, ne de gün ışığı... Delilere heykel yapmak, resim çizmek yasaktır. Camille Claudel 79 yaşında ölünceye dek (1943) 30 yıl akıl hastanesinde kaldı. Çok az konuştu. Dostlarına yazdığı tek tük mektuplarda en çok ‘‘Beni buradan çıkarın. Çok üşüyorum’’ dedi. Ölümünden sonra tüm sanat çevreleri bu ‘‘olağanüstü sanatçının’’ eserlerindeki dört özelliği vurgulamaktan geri kalmadı: Gerçekçilik, geleneksel birikim, teatral anlatım ve duygu yoğunluğu... www.zeyneporal.com faks: 0 212 257 16 50 FUAR GÜMÜŞ YILINI KUTLAYACAK Klarnetin dünyaca ünlü ustası bugün Babylon Alaçatı’da Alaçatı’yı Hüsnü Şenlendirecek K Kitap Fuarı’nın onur yazarı Doğan Hızlan Kültür Servisi TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım AŞ ile Türkiye Yayıncılar Birliği’nin Beylikdüzü’ndeki TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde düzenlediği 25. İstanbul Kitap Fuarı’nın ‘onur yazarı’ ve ‘tema’sı belli oldu. İstanbul Kitap Fuarı Danışma Kurulu’nun oy birliğiyle Doğan Hızlan, 25. İstanbul Kitap Fuarı’nın ‘onur yazarı’ olarak seçildi. Bu yıl gümüş yılını kutlayacak olan İstanbul Kitap Fuarı, 1989 yılından beri her yıl ayrı bir tema çerçevesinde, okurla yazarı buluşturan kültür ve edebiyat etkinliklerini de kapsıyor. 28 Ekim 5 Kasım 2006 tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan Kitap Fuarı’nın bu yılki teması, İstanbul Kitap Fuarı Danışma Kurulu’nca ‘Kitap Fuarı’nın 25 Yılı Bir Yolculuk Öyküsü’ olarak belirlendi. Çeyrek yüzyılı geride bırakmanın heyecanıyla, İstanbul Kitap Fuarı bu yıl yaklaşık 500 yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katılımıyla gerçekleşecek. Kültür etkinlikleri ve imza günlerinde ise, sürpriz konuk yazarların yanı sıra yüzlerce yazar, sanatçı, bilim adamı, gazeteci ve politikacı kitapseverlerle buluşacak. 25. İstanbul Kitap Fuarı, ARTİST 2006 16. İstanbul Sanat Fuarı ile eş zamanlı gerçekleştirilecek. (0 212 886 68 43 1275) ültür ServisiHüsnü Şenlendirici, Babylon Alaçatı’da bugün bir konser veriyor. Müzik listelerinde aylardır üst sıralarda yer alan, klarnetin dünyaca ünlü ustası Hüsnü Şenlendirici, bu konserinde Hüsnü Klarnet’te yer alan parçaların yanı sıra doğaçlama yorumuyla zenginleştireceği zeybeklerden oyun havalarına, Türk sanat müziği parçalarına uzanan zengin repertuvarından örnekler sunacak. Sanatçı, sadece geleneksel Türk müziği değil Batı müziği çalgılarını da kullanarak farklı beğenisi olan dinleyicilere sesleniyor. Şenlendirici, yine Babylon Alaçatı’da 22 Temmuz’da Brooklyn Funk Essentials ile bir konser verecek. (Babylon Alaçatı Gişe 0 232 716 67 07 / Biletix 0 216 556 98 00 www. babylon.com.tr) Tiyatro Oyunevi sahnesiz kaldı! ? Kültür Servisi Tiyatro Oyunevi 10. yılında sahnesiz kaldı. Tarlabaşı Bulvarı’ndaki İSM’nin 2. katında çalışmalarını sürdüren Tiyatro Oyunevi, tüm binanın tahliye edilmesi nedeniyle, provalarını yaptığı ve oyunlarını sahnelediği yeri boşaltmak zorunda kaldı. Mahir Günşiray yönetimindeki tiyatro şimdilerde prova çalışmalarını sürdüreceği ve yılların birikimi dekor, kostüm gibi malzemelerini depolayabileceği bir yer arayışında. (0 212 251 60 60) Tuğlacı’ya Özgürlük Madalyası Kültür Servisi Prof. Dr. Pars Tuğlacı, Oxford Üniversitesi’nde gerçekleşen Uluslararası Bilim, Kültür ve Sanatlar Kongresi’ne Türkiye’yi temsilen katıldı. Amerikan Biografi Enstitüsü ve İngiltereCambridge Uluslararası Biografi Merkezi tarafından 37 yıldan beri dünyanın bir ülkesinin başkentinde birlikte düzenlenen Uluslararası Bilim, Kültür ve Sanatlar Kongresi bu yıl Londra’nın Oxford Üniversitesi’nde 2 Temmuz’da başladı. Etkinlik 9 Temmuz’a kadar sürecek. Dil ve tarih uzmanı Tuğlacı, Türkiye’yi temsilen katıldığı kongrede çeşitli ülkelerden gelip kongreye katılan 250 kişiye hitaben önceki gün sunduğu tebliğ sırasında ressam arkadaşı Erol Sarrafyan’a yaptırdığı Prenses Diana yağlıboya portresi teşhir edildi. Tuğlacı dün, portreyi Diana’nın çok sevdiği oğlu William’a hediye etti. Kongrede yaptığı konuşmada; en büyük arzu ve idealinin, beş kıtanın insanlarının aynı çatı altında toplandığını görmek ve onlarla buluşmak olduğunu ifade eden Prof. Dr. Pars Tuğlacı, ‘‘Tarih boyunca genellikle şairler, ressamlar ve müzik sanatçıları, kendi etkili ve duyarlı faaliyetleriyle dünya insanlarının sevgi ve barış içinde yaşamaları açısından çaba harcamış oldukları bir gerçektir. Sanatın milliyeti olmayacağı bir gerçektir. Sanat alanındaki dünyaca ünlü yeteneklerin asılları ne olursa olsun, meydana getirdikleri eserleriyle, davranışlarıyla bütün dünya insanlarına hitap ederler’’ dedi. ‘Barış Vakti’ adlı şiiriyle bitirdiği konuşmasının ardından Tuğlacı, Özgürlük Madalyası ile ödüllendirildi. Telvin ve Henry Grimes Trio Boğaziçi’nde ? Kültür Servisi Erkan Oğur, Turgut Alp Bekoğlu ve İlkin Deniz’den oluşan Telvin topluluğu, Henry Grimes Trio ve konuk sanatçıların katılacağı konser, bugün Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Konser Salonu’nda saat 21.00’de başlayacak. Erkan Oğur ve arkadaşlarının, 1995 yılında başlattıkları ve yurt dışında da birçok festivalde çalan ‘Telvin’ tasarısıyla yer alacakları konserde ayrıca, 2003’te yılın müzisyeni seçilen efsanevi basçı Henry Grimes izleyiciyle buluşacak. Grimes’e yaratıcı müziğin önde gelen piyanistlerinden Marilyn Crispell ve dünyanın dört bir yanından ritimleri potasında eriten usta davulcu Tani Tabbal eşlik edecek. (Bilgi için: www.iscms.org) CUMHURİYET 15 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle