23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 TEMMUZ 2006 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Sabıka Ahmet Önen: ‘‘Türkiye’de iki tür sabıkalı örneği var. Kendisine iş verilmeyip ömür boyu sefaleti yaşayanlar ve bir arpalığın başına oturtulup refah içinde ömür tüketenler!’’ Yağmur Ekim Açlık çeken çocuk okuyamıyormuş... ‘‘Diploma da karın doyurmuyor!’’ BAZEN eğlenmek için, ülkemde bana dayatılan yabancı sözcükleri Türkçe heceleme düzenine göre aynen okurum. Size de öneririm; hele ünsüz üç harf yan yana geldiğinde bunların sonuna ‘‘e’’ ünlüsünü koyun çok eğlenceli oluyor. Şefik Sezer Seçkin çok daha farklısını yapmış; ‘‘Türkçe Vuruşarak Çekilirken’’ kitabını yazmış. İngilizce, Almanca, Fransızca, Danca, İsveççe, Fince, Norveççe, Rusça, İtalyanca, İspanyolca, Arapça, Farsça üzerine ‘‘biraz’’ çalışan Seçkin, dünyanın en mantıklı, en matematiksel ve en tutarlı dilinin Türkçe olduğuna karar verdikten sonra, Türkçe’nin ‘‘kültür köleleri’’ tarafından arkadan hançerlenmesine itiraz ederek bu kitabı kaleme almış. Kitap beş bölümden oluşuyor: Kültür Köleleri. Yozlaştırmanın Ana Kolları. Çevirmen Hataları. Avrupa Dilinin Şifreleri. Türkçe İsimlerin Uluslararası Yazılışı. PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Juventus’un yeni adı: Juventuş! Tren Serkan Deniz: ‘‘Devlet Demir Yolları personeline yeni kıyafet giydirilecekmiş. Bunun için en uygunu cüppe ve sarık olur. Tren saatleri de namaz vakitlerine göre belirlenebilir; ikindi treni, yatsı treni gibi!’’ Seçkin, özellikle yeni bir teknoloji ile gelen yabancı sözcüğe Türkçe karşılık bulmanın bu teknolojiyi getirende olduğunu savunuyor: ‘‘Cismin veya işlemin ilk sunumunu yapan ‘öncütercüman’ın ilk düşünmesi gereken ‘bunun Türkçe karşılığı var mı’ diye kendisine veya konuya aşina diğer kimselere sormak olmalıdır. Tam karşılığı yoksa bu defa ‘benzeyen bir cisim veya işlem var mı’ diye düşünmeli ve ondan uyarlama yapmalıdır. Eğer çevirmen o cismin veya işin Türkçe karşılığı veya anlamını yaklaşık olsa da verecek bir Türkçe kelime bulamıyorsa, yabancı kelimeyi ‘Türk’ün okuyabileceği hale’ getirmelidir’’ Örnek mi? ‘‘Örneğin, ‘devre’ler halinde yapılan sporlarda ‘devre’ yerine ‘periyot’ demek Türkçe züppeliktir. Bir malı, genellikle bir binayı veya evi, kira ödüyormuşçasına küçük ödemelerle satın almaya,bu arada mülkiyetin de son taksit ödenene kadar satıcıda kalmasına ‘ipotekli satış’, ‘rehinli satış’ demek varken ‘morgıç’ demek, hatta bir de bunu ‘mortgage’ diye yazmak ve yazdırtmak, görgüsüzlüğün ve kültür köleliliğinin dik alasıdır.’’ Böylesi bir görgüsüzlüğün ötesinde kamusal alanda bile kültür köleliği yapıyorlar. İstanbul Deniz Otobüsleri ‘‘Sea Life’’ diye, Demiryolları ‘‘Rail Life’’ diye dergi yayımlıyor. Türkçe, gazetelerden televizyonlara, reklamlardan halkla ilişkilere kadar iletişim alanında züppeliğin ve görgüsüzlüğün kurbanı oluyor. Sezgin, ‘‘Tüm üçüncü dünya ülkelerinde oynanan oyun şimdi de Türkiye’de oynanıyor’’ diyerek ‘‘köleliğe’’ karşı herkesi uyarıyor. Cüneyd Zapsu Ne Konuşmuş Olabilir? ‘‘Fındık İhracatçıları Birliği Başkanı Lokman Kondakçı’nın, ismini telaffuz etmeden, Başbakan Erdo ğan’ın Danışmanı Cüneyd Zapsu için söyledikleri sanırım çok tartışılacak. Kondakçı, (Başbakan Erdoğan’ın danışmanı, uzun yıllar en büyük fındık ithalatçı ve sanayicisi Avrupalılar ile ortaklıklar yaptı. Onların mamullerinin ülkemizdeki temsilcisi oldu. Dolayısıyla onların menfaatlerini korumayı ilke edindi. Böylelikle Türkiye’den, Türk üreticiden ve devletinden kendi ifadesi ile ‘hapse düşen dedesinin ve sürgüne giden babasının rövanşını almakta’) değerlendirmesinde bulundu.’’ Yukarıdaki satırlar, Prof. Dr. Aydın Ayaydın’ın 15 Temmuz 2006 tarihli Sabah gazetesindeki yazısından. Görüldüğü gibi Başbakan Tayyip Erdoğan’ın danışmanı Cüneyd Zapsu ilginç bir kişilik. Dedesi Abdurrahman Zapsu, Osmanlı’nın akademik ilahiyatçılarından, Darülhikmetülislamiye mezunu bir Kürt aydını. Bir ara toplatılan üç ciltlik ‘‘Büyük İslâm Tarihi’’ kitabının yazarı ve yazarları arasında Necip Fazıl Kısakürek’in de bulunduğu ‘‘Ehli Sünnet’’ dergisinin de yayıncısı. İlk Kürtçe tiyatro oyunu onun kaleminden çıkmış. Abdurrahman Efendi aynı zamanda da ‘‘Kürt Teali Cemiyeti’’ ve ‘‘Kürt Hoybun Cemiyeti’’nin kurucularından. 1916 yılında Bitlis’te Ruslara esir düşünce Saidi Nursi ile Sibirya sürgününde birlikte olmuş; Şeyh Sait İsyanı’na karışmış, bu nedenle Sultanahmet Cezaevi’nde kalmış, sonra sürülmüş. ??? Torunu Cüneyd gibi o da ilginç bir kişilik. Tek oğluyla bir kızını o zamanlar papazların yönetiminde olan Avusturya Lisesi Sankt Georg’da, öbür kızını da rahibelerin yönetimindeki Fransız okulu Dame de Sion’da okutmuş. Kızlarından Hale, bir cinayete kurban giden Kürt aydını Musa Anter’in, diğer kızı Jale de Remzi Yılmaz adında bir subayın eşi. Oğlu Mustafa Pertev ise Rumelili bir kızla, Türk otomotiv sanayiinin duayenlerinden İbrahim Uzel’in kızı Gaye ile Cüneyd Zapsu’nun annesi evlenmiş. Aile bir ara Almanya’da yaşamış, 1966’da küçük Cüneyd dört yaşındayken Türkiye’ye dönmüş. Cüneyd İstanbul’da Alman Lisesi’ni bitirmiş, sonra Almanya’ya giderek işletme ekonomisi okumuş, daha sonra babasının iplik alım satım işini devralarak ticaret hayatına atılmış. Cüneyd Zapsu’nun kardeşi ise Aziz Zapsu; adını dedesi Aziz Çınar’dan almış. İki kardeş omuz omuza verip Azizler Holding’i kurmuş, büyütmüşler, ‘‘Türkiye’nin en zengin 100 işadamı’’ listesine girmişler. 1995’te Yasin el Kadı, Mustafa Topbaş, Korkut Özal ve kardeşi Aziz’le kurduğu BİM falan, ticaretlerinde neredeyse ‘‘çerez’’. Cüneyd Zapsu parayı fındık ticaretinden kazanıyor: Amerika Birleşik Devletleri’nde kurulmuş Dünya Fındık Konseyi ve Uluslararası Sert Kabuklu Meyveler Konseyi’nin (INC) de üyesi. (Daha fazla bilgi için Soner Yalçın’ın Doğan Kitap’tan çıkan ‘‘Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı Efendi 2’’ adlı kitaba bakılmasını öneririm.) Şu satırlar da Can Dündar’ın Milliyet’teki 17 Temmuz 2006 tarihli ve ‘‘Zapsu, Erdoğan ile Yasin el Kadı’yı evinde tanıştırdı’’ başlıklı yazısından: ‘‘Başbakan Erdoğan’ın ‘Yasin Bey’e kendime inandığım gibi inanıyorum. Hayırsever bir insandır’ cümlesi, belli ki seçime kadar daha çok tartışılacak. AKP’nin zaafı, muhalefetin kozu olacak. Peki Başbakan, bu kadar güvendiği Yasin el Kadı ile ne zaman, nerede tanıştı? Cevap: İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde... Cüneyd Zapsu’nun evinde...’’ ??? Fındık üreticileri, fındık fiyatlarının yerlerde sürünmesinin sorumlusu olarak Cüneyd Zapsu’yu, daha doğrusu onunla Başbakan arasındaki sıkı fıkılığı görüyorlar. Zapsu’nun, konumu itibarıyla bir Türk fındık ihracatçısı olmayıp yılda 70 bin ton alım yapan yabancı ithalatçı firmaların temsilcisi olduğunu, dolayısıyla fiyatların düşürülmesinin onun temsil ettiği yabancı grupların çıkarına olduğunu, Başbakan’ı yanılttığını söylüyorlar. Cüneyd Zapsu, uluslararası platformda faaliyet gösteren bir işadamı, bir profesyonel. ‘‘Ulusal’’ kavramını yıllar önce ardında bırakmış. Şimdi de Türkiye’deki Amerikan, Alman, İsrail, Finlandiya büyükelçileriyle görüşmeler yapıyor. Kendi adına mı, Başbakan’ın adına mı, AKP’nin mi, yoksa AKP hükümetinin mi adına konuşuyor? Bilinmiyor. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, yani devlet adına konuşmadığı kesin! Ne konuşuyor? Fındık fiyatlarını mı, Yasin el Kadı’yı mı, yoksa Kandil Dağı’nı mı? Bunu da bilmiyoruz. Eğer söylendiği gibi diplomatik bir misyon üstlendiyse, ulusal politikalarımız bir fındık tüccarının becerisine kaldıysa yani, işimiz zaten bitmiş bizim. eposta: dkavukcuoglu?superonline.com SESSİZ SEDASIZ (!) Sağlıkta tasarruf olur mu olmaz mı? SAĞLIKTA tasarruf olmaz görüşüne Tıp Kurumu Genel Sekreteri Dr. Ali Rıza Üçer, farklı bir açıdan bakıyor: ‘‘Sağlığa ayıracağınız kaynaklar sınırsız değildir. Bu bakımdan ‘sağlıktan tasarruf olmaz’ sloganı içi boş, sığ ve sağ bir slogandır. Sağlığa ayırdığınız kaynakların önemli bir kısmının ulus ötesi şirketlere aktarıldığı bir bağımlılaştırma sürecinde sağlıktan tasarruf olmaz sloganını kazıdığınızda kıt ulusal kaynaklarımızı sınırsız biçimde bu şirketlere aktaralım gizli gerçeğini görürsünüz. Bu tür açıklamaları Yüksek Yerilim Hattı erdincutku?yahoo.com İnmece Anıl Oçal: “İstemediğini söylediğin gemilere, başka sularda binmenin tutarlılığı; indirilişte belli olur! Hapşı Akif Kökçe: ‘‘Her şeyi devletten beklemeyin; siz de ‘sağlıkta tasarruf’ yapın: Hapşıran birine ‘çok yaşa’ demeyin!’’ yapanların hepsi bu gerçeğin farkında değil elbette, bilgisizlik ve bilisizlik de var işin içinde. Ancak akıl hocaları bu konuyu çok iyi bilirler... Asıl olan sağlığa sınırsız bir kaynak talebi değil, sağlığa ayırdığınız kaynakların etkili ve verimli bir şekilde kullanımıdır. Avrupa ülkelerinde ve ABD’de geri ödeme kurumlarının kabul etmediği ilaçları biz niye kamuya ödetiyoruz? Avrupa ülkelerinden ve ABD’den çok mu zenginiz? İlaç konusu çok teknik, kapsamlı ve netameli bir konudur. Çok haklı olduğumuz bir konuda haksız duruma düşebiliriz.’’ Her yol romana çıkar, edebiyatta! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Bakırköy’ün farkında mıyız? Belediye başkanlarının çoğu, seçildikten sonra ‘‘parti rozeti’’ni artık takmazlar. Çünkü seçmenlerin değil, ‘‘kentlilerin belediyesi’’ni yönetirler... Bu genel kuralı hemen tüm başkanlar savunsa bile, ‘‘partililer’’in veya ‘‘seçmenler’’in az ya da çok ‘‘kayırıldıkları’’ belediyeler çoğunlukta... Üstelik, böylesi tutumlar öylesine ‘‘kanıksanmış’’tır ki gerçekten ‘‘partiler üstü’’ başkanlar bile benzer söylentilerden paylarını alırlar... Ya bu ‘‘örnek başkanlar’’ın, çoğu kez ‘‘kendi partilileri’’nden çekmelerine; il, ilçe başkanları bir yana, ‘‘delege’’lerin bile ‘‘ayrıcalıklı ricalarını’’ reddettiklerinde yükselen ‘‘parti içi muhalefet’’e ne demeli?.. Aynı muhalefete, ‘‘belediyeden nemalanma’’ beklentilerine kavuşamayanların yıpratma amaçlı eleştirileri de eklenince, ‘‘tarafsız hizmet’’te direnmeye kararlı bir başkan için artık önünde tek seçenek vardır; sadece ‘‘halk’’a güvenerek, ‘‘aldırma’’sız yola devam etmek... Hele bunu yaparken, bir de kendi ‘‘dünya görüşü’’nün farkını göstermek; kente, ‘‘oy istediği’’ siyasal kimliğine uygun bir belediyeciliği kazandırmak isterse; ‘‘yalnız ve cesur’’ filmi gerçek oluyor demektir... Tıpkı, İstanbul’un en büyük ilçelerinden Bakırköy’ü yöneten CHP üyesi Ateş Ünal Erzen gibi... ğunu söyleyen Başkan, kuşatma kalktıktan sonra ‘‘toplumsal belediyecilik’’ için de engel kalmadığını belirtiyor. Örneğin, ilçedeki tüm okullara yaptıkları ‘‘arıtma’’lar sayesinde, öğrenciler artık suyu ‘‘musluk’’tan içiyorlar ve harçlıklarını ‘‘pet şişe’’ye vermiyorlar. Çocukları kent kültürü içinde tüketim ekonomisinden korumak, İSKİ’nin değil, Ateş Bey’in armağanı... Aynı felsefeyle büyükler için de Osmaniye semtinde kurdukları ‘‘Halk Çamaşırhanesi’’nden 1.5 yılda 4000’i aşkın aile yararlanmış... ‘‘Bakkart’’ adını verdikleri ‘‘Bakırköylü kartı’’na sahip olan ve sayıları bir yılda 40 bini geçen ilçe sakinlerine ‘‘parasız’’ sağlık hizmeti; belediyenin açtığı ‘‘halk eczaneleri’’nden ilaç yardımı ve 24 saat ilk yardım ile hekimlik desteği veriliyor. Dahası, Bakkart üyeleri yurdun başka illerindeyken hastalandıkları zaman bile Bakırköy Belediyesi ‘‘hızır’’ gibi yetişiyor... HARBİ SEMİH POROY Kültür yoğunluğu Yine belediyenin geçen yıl açtığı Sağlıklı Yaşam Merkezi’nden bugüne kadar 8000 kişi yararlanmış. İşitme, bedensel, zihinsel ve görme engelli çocuklara verilen müzik eğitimine katılan ve ‘‘Harika Parmaklar’’ denilen çocuklar artık konserler veriyorlar... Camilerle birlikte Bakırköy’deki, cem evi ve kiliselerin de bakım ve onarımlarını gerçekleştiren belediyenin, 80 kişilik halkoyunları grubu ve okulu; yılda 34 konser veren oda orkestrası; iki yılda 85 bin kişinin izlediği tiyatrosu ile yılda 40 serginin açıldığı galerilerinin yanı sıra, hemen her hafta çok sayıdaki kültürel etkinlikleri de Ateş Ünal Erzen’in ‘‘toplumcu’’ dünya görüşünün yerel yönetim hizmetlerine olan yansımasındaki anlamlı örnekler... Ve bütün bunlar, gelişkin bir çöp toplama sistemi; asfaltlanmamış yolun kalmadığı altyapı hizmetleri ve plana saygılı, ‘‘kayırmasız imar’’ uygulamalarıyla birlikte yaşama geçmekte... Sözün kısası, İstanbul’un tarihteki adı ‘‘Makriköy’’ olan bu büyük ilçesinde, özel sektörden gelen sosyal demokrat bir yönetici, değme ‘‘sol’’ kökenli partililerden çok daha kararlı bir ‘‘toplumcu belediyecilik’’ hizmeti veriyor... Farkında mıyız? ekinci?cumhuriyet.com.tr HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN Özel sektörden ‘kamuya’ Bakırköy’deki yeni ‘‘beledi yecilik’’ anlayışının, başta CHP olmak üzere tüm siyasal ve hatta akademik çevreler tarafından incelenip değerlendirilmesi gerekiyor... Uzun yıllar Renault’un üst düzey yöneticiliğini yaparak ‘‘özel sektör’’ deneyimlerinden gelen Ateş Ünal Erzen’in, şimdiki ‘‘kamu’’sal kimliğiyle özellikle ‘‘toplumsal içerikli’’ yerel yönetim hizmetlerini nasıl da ‘‘sosyal’’ sorumluluklar içinde gerçekleştirdiğini ‘‘siyaset bilimcileri’’ de irdelemeli... ‘‘Nasıl başladı’’ğını sorduğumuzda, söyledikleri hemen tüm belediyelerimiz için ‘‘ders’’ niteliğinde; ‘‘Önce, belediyeyi çıkar sağlamak için kuşatmış, adeta asalak bir grubu etkisiz kılmak için uğraştık. Halkın da işlerini, bunlar yerine doğrudan belediye kadrolarıyla yürütmelerini sağladık...’’ Bu tür ‘‘asalak”ların Bakırköy’de yaklaşık 5060 kişi oldu OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 23 Temmuz www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Konya’nın Karapınar ilçe 1 sinde Yörükler 2 tarafından dokunan bir cins 3 halı... Boğaz, 4 gırtlak. 2/ Niğ 5 de ve Nevşehir yörelerinde ye 6 tişen ve kalite 7 li bir şarap ve 8 ren beyaz üzüm çeşidi... 9 Otlak. 3/ Eski ve bilin1 2 3 4 5 6 7 8 9 meyen bir tarihi anlat 1 B A R B A K A N makta kullanılan de2 A R A MU R A T yim sözü... Elma, ar3 R A H M E T R A mut, ayva gibi meyve4 B M A L A Z K lerin yenmeyen iç böNO T A lümü. 4/ Yunan abece 5 A M E L B A T sinde bir harf... Bir işin 6 K U T A N Z OB U U yabancısı olan. 5/ ‘‘Kuş 7 A R kanadı olsa / Yazıl 8 N A R T A O K maz benim derdim’’ 9 T A K A T U K A (Türkü). 6/ Akdeniz Bölgesi’nde bir akarsu... Bir göz rengi. 7/ Temelsiz eğreti yapı... Argoda esrar. 8/ Türlü bitkilerin yaprak ve kabuklarıyla kokulandırılmış acımtırak bir içki... Bir solukta çıkarılan ses birliği. 9/ Kesin... Sivas’ın bir ilçesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Dokuma tezgâhında tarağı tutan parça... Aritmetik hesap yapmakta kullanılan, birçok devingen parça dizisiyle donatılmış düzenek. 2/ ‘‘Ahmet ’’: Polis romanları yazarımız... Buda rahibi. 3/ Lityum elementinin simgesi... Kiraya verilerek gelir getiren ev, dükkân gibi mülk. 4/ Vücutta biriken azotlu madde... Bilgisayarda oynanmak üzere düzenlenmiş bir oyun. 5/ Büyümemiş karpuz. 6/ Köydeki işlerin elbirliğiyle bitirilmesi... Ceylan. 7/ Rahatına düşkün, ağır kanlı... Yabancı. 8/ Cennet... Masonların toplantı yeri. 9/ ‘‘Trabzonhurması’’ da denilen bir meyve... Vücut ısısı. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle