25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 TEMMUZ 2006 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Sistemi Değiştirmeye Var mısınız ? Her siyasal iktidar ülkede adalet hizmetinin görülmesinde kurulacak sistemin, kendisinin amaçlarına uygun olmasının yollarını arayacaktır. Bu işin doğasında vardır. O kadar vardır ki, adalet hizmeti gören makamların siyasal iktidarın egemenliği altında çalışması, siyasal iktidarı rahatlatır. PENCERE El Kadı, El Tayyip, El Zapsu, El Unakıtan... El de nereden çıktı?.. El Kadı’dan... Arapçada ‘El’ eski deyişle ‘harfi tarif’, yeni deyişle ‘tanımlık’tır; daha çok özel adların ve yer isimlerinin başına geliyor... ‘El Cezire’ gibi... Bu ‘harfi tarif’ belalı bir şey, Fransızcada ‘‘lela’’ gibi üstelik dişisierkeği var; İngiliz pratiği ‘‘the’’ ile işi bitirmiş... Peki, El Tayyip nereden çıkıyor... İlginç Başbakanımız Erdoğan, Birleşmiş Milletler’in ‘‘terörü finanse edenler’’ listesinde yer alan Yasin el Kadı’ya sahip çıktıktan sonra ‘El’ tanımlığına hak kazandı. ? El Kadı, Birleşmiş Milletler’in kara listesinde bir Arap işadamı. El Tayyip diyor ki: ‘‘ Ben Yasin Bey’i tanıyorum ve kendime inandığım gibi inanıyorum...’’ Helal bu yollar sana!.. Ya El Unakıtan?.. Ya Cüneyd Zapsu?.. Tümüne helal!.. Tayyip Bey diyor ki: ‘‘ Cüneyd Bey benim danışmanımdır, şu anda AKP’nin de merkez karar organındadır...’’ Peki, bu Zapsu değil mi geçenlerde Amerika’ya gidip ‘Buşçular’a şu tavsiyeyi yapan: ‘‘ Tayyip Bey’i deliğe süpürmeyin, kullanın!..’’ Helal bu yollar tümüne!.. ? Ya Unakıtan?.. Yolsuzluk dosyalarının, adının çevresinde istiflendiği ilk Maliye Bakanı... El Kadı.. El Tayyip.. El Zapsu.. El Unakıtan.. Hepsi de birbirlerine ‘kefil’ oluyorlar... Hepsinin birbiriyle ilişkisi, yakınlığı, dostluğu, yazgısı, ortaklığı, arkadaşlığı, güveni tam!.. Türkiye’nin başına böyle bir takım ilk kez geliyor... Birleşmiş Milletler Örgütü’nün ‘‘terörü finanse ediyor’’ diye ‘‘kara liste’’ye koyduğu ‘‘Kadı’’ya kefil olan Başbakan ilk kez bu ülkenin başındadır... ? El Kadı.. Eskiden ülkemizde yargıç yoktu.. Kadı vardı.. Cumhuriyetten sonra hem kadılık kaldırıldı.. Hem de kadıların başkanlık ettiği ‘‘şeriye mahkemeleri’’ kaldırıldı... Şimdi ‘Kadı’lık bir başka yöntemle mi ülkeye giriş yapıyor?.. Osmanlı’da Kadı, resmi her işlemden payını alırmış... Bakire kızın nikâhından binde 32.. Dul kadın nikâhından binde 15.. Miras taksiminden binde 22.. Vesaire.. Bu El Kadı’nın Türkiye’de işi ne?.. Bedava mı çalışıyor?.. El Tayyip’in danışmanı, AKP’nin merkez karar organı üyesi Cüneyd Zapsu’nun ortağı El Kadı’nın tarifesi ne?.. ? Bu iş çığrından çıktı, iktidar iktidarlığında şaşırdı... Dilerim muhalefet çığrından çıkmaz!.. ‘Düşe Çevirdiniz Beni...’ Mustafa Kemal Atatürk adına seslenmek ancak şairlerin hakkıdır. ‘‘Toprak altındaki sesi’’ ancak onlar duyar... Fazıl Hüsnü Dağlarca, Atatürk döneminin bir genci, bir subayı, Cumhuriyet ordusunun bir yüzbaşısı, o seslenişi duymuş, bizlere de ulaştırmış... ‘‘Türk Dili Dergisi’’ Atatürk devrimlerinin önde gelen bir savunucusudur... Her sayısında Cumhuriyetimizin bir kültür, bir sanat, bir uygarlık öncüsü, yaratıcısı olduğunu savunur. Yıl 1983... Bir akşam Ahmet Miskioğlu ile Dağlarca birliktedir. Ülkenin karanlık bir dönemi. Dağlarca bir şiir çıkarır. Yayımlansa olay olacak, belki sıkıyönetimlerce suçlanacak, Dağlarca’yı bir kez daha hapislere sürükleyecek!.. ‘‘Türk Dili Dergisi’’ni yıllardır özveriyle yayımlayan Miskioğlu, o şiiri defterine yazar. Yıllar geçtikten sonra bir yazısının içinde yayımlamakta sakınca görmez. Böyle bir şiir çağdaş tarihimize geçecek etkileyiciliktedir. Ben bu, güzel anlamlı şiiri sizlere sunmak istiyorum: Dağlarca Mustafa Kemal’i toprak altından bizlere nasıl seslendirmiş: ‘‘Kurduğum devlet katında / Masalara yerleştiniz. / Yediniz içtiniz her gün / Aşa çevirdiniz beni... Özel çıkarınız için / Saptırdınız söylev, demeç / Kırpıldı söylediklerim / Kuşa çevirdiniz beni... Özgürlüktüm yerden göğe / Siz yolumu bırakarak / Yontulara kapadınız / Taşa çevirdiniz beni.’’ 1938’den bu yana gelip geçen politikacılar Atatürk’ün sözlerindeki anlamı görmediler, onun adını anarak, sözlerini değiştirerek ters yorumlamalarla halkımızı kandırdılar. Atatürk’ün yazdıkları, söyledikleri tümüyle unutuldu, unutturuldu. ‘‘Toprak Altındaki Ses’’ sanki günümüzde yazılmış!.. ‘‘Gençler işçiler ezilmiş / Mutsuz olmuş Türküm diyen / Adım var ya, eylemim yok / Düşe çevirdiniz beni. Yüzüm kaldı paralarda / Yatarken on kalkarken beş / Para düşer ben düşerim / Boşa çevirdiniz beni O çiçekler devrim idi / Akan güneşte yemyeşil / Ben ki ilkyaz idim orda / Kışa çevirdiniz beni. Amerika’ya kölelik / Kurumlarıma saldırı / Yurda mevlit Çankaya’dan / Leşe çevirdiniz beni.’’ İşte Dağlarca’nın dizeleriyle Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere seslenişi!.. Prof. Dr. Erdener YURTCAN eçen hafta Yargıtay’da Türkiye Barolar Birliği ile Yargıtay tarafından ortak bir sempozyum düzenlendi. Toplantının konusu, ‘‘Adli Bir Organ Olarak Savcılık’’ başlığını taşıyordu. Bu sempozyumda sunulan bildiriler, açıklanan bilimsel düşünceler, öneriler basında hiç yer almadı, dersem gerçeği anlatmış olurum sanıyorum. Bu sempozyum vesilesiyle, ülkede belirli konumda olan bazı kişiler düşüncelerini açıkladılar. Bu düşüncelerin temelinde, son dönemde ülkemizde yaşanan bazı olayların ekseninde bir hesaplaşma vardı adeta. Bu kişiler kimler miydi? Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Adalet Bakanı, bir Devlet Bakanı, Türkiye Barolar Birliği Başkanı. Ben yazımda kim haklıydı kim haksız, kim doğruyu söyledi, kimin sözleri ve düşünceleri gerçeklerle bağdaşmıyordu, değerlendirmesini yapmayacağım. Bu kişilerin açıkladıkları düşüncelerde, terim bağışlanırsa, bir ‘‘hizaya getirme amacı’’ vardı kanımca. Herkes bazı tutum ve davranışların suçlusunu arıyordu. İşin özü buydu, bir açıdan. Bir başka açıdan, bu kişilerden siyasal kimlik taşımayanlar, siyasal iktidarın, yanlış bir terimle, ‘‘yargı’’dan (doğrusu: adalet hizmetinden) elini çekmesi gerektiğini ifade ediyorlardı. Buna karşılık, siyasal iktidarı elinde tutan partinin bakanları da gördükleri görev gereği siyasallaşmamak zorunda olmaları gerekenleri bu çizgiye çağrıyorlardı. Son tahlilde bir hukuk adamı olarak, Türkiye Barolar Birliği Başkanı da ‘‘yargı siyasal kıskaçta’’ başlığı altında düşüncesini açıklayarak, siyasal iktidarı eleştiriyordu. Sevgili okurlar, işte size bilimsel bir toplantı ekseninde verilen demeçler ve yapılan açıklamalarla gelinen nokta. İşin özü bu. Şimdi bir soru: Ben bu yazıyı neden yazdım? Birkaç satır yukarıda da belirttiğim gibi, ben haklı haksız aramak amacında değilim. Amacım, ülkemizde adalet hizmeti çağın gereklerine uygun temellere nasıl oturtulabilir, sorusuna ve sorununa çözüm aramaktır. Söze şuradan başlamak uygun olsa gerek. Bir temel tespitin yapılması kaçınılmazdır: Her siyasal iktidar ülkede adalet hizmetinin görül G mesinde kurulacak sistemin, kendisinin amaçlarına uygun olmasının yollarını arayacaktır. Bu işin doğasında vardır. O kadar vardır ki, adalet hizmeti gören makamların siyasal iktidarın egemenliği altında çalışması, siyasal iktidarı rahatlatır. Unutmamak gerekir ki, adalet hizmeti görenler siyasal iktidarı da denetlerler. Bu denetlemeyi, yapacakları işlemlerle, verecekleri kararlarla yaparlar. Durum böyle olunca da, siyasal iktidarlar bağımsız yargıç, güvenceli savcı temelinde bir sistemi içlerine pek sindiremezler. Hatta, belki biraz abartılı gelebilir, ama bir ülkede adli kolluğun kurulmasının ve doğrudan savcıya bağlanmasının öngörülmemesini de bu bağlamda ele almak uygun olur. Bu noktada ülkenin tüm politikacıları durup düşünmek durumundadırlar. Gerçekten bağımsız yargıçlık, güvenceli savcılık, adalet hizmetinin bir diğer vazgeçilmezi olarak güvenceli avukatlık için nasıl bir sistem oluşturmalıdır? Böyle bir sistemin oluşturulması hiç de zor değildir. İlk adım, bir ortak tavırdır. Bu ortak tavır, anayasa değişikliği çizgisinde ortaya çıkmak durumundadır. Bu değişiklik, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) anayasadan çıkarılması ile başlamalıdır. Oluşturulacak olan yeni sistemin anayasal temelleri elbette olacaktır. Bu anayasal kurallar üzerine oturtulacak olan bir yasayla, hiçbir siyasal iktidarın egemenliğinde olmayacak olan bir adalet hizmetinin görülmesi sağlanacaktır. Bu yeni sistemin adı, yüksek adalet kurumunun kurulmasıdır. Bu başlık altında, ilkin anayasada sistemin özünü oluşturacak olan normlara yer verilmelidir. İkinci aşamada, anayasanın vereceği doğrultuda, yüksek adalet kurumu hayata geçirilmelidir. Bu sistemde, adalet hizmetinin üç temel mesleği olan, yargıçlık, savcılık ve avukatlık kurumun içinde toplanmaktadır. Kurum, kamu tüzelkişiliğini haiz, idari ve mali özerkliğe sahip bir kuruluş olarak düşünülmelidir. Kurum, adalet hizmetinin görülmesi görevini üstlenmekte, bu bağlamda yetkileri kullanmakta ve yasanın öngördüğü her türlü tasarrufta bulunabilmektedir. Kurumun karar organı yüksek adalet kuru ludur. Bu kurul 21 üyeden oluşmaktadır. Üç meslek grubu eşit temsil ilkesi çerçevesinde kurulda yer almaktadır. Kurulun oluşumuna katılacak 6 üye daha düşünülmüştür. Bu üyelerin kurulda yer almalarının temel nedeni, adalet hizmetinin toplum için bir hizmet olduğu hususunun dikkate alınmasıdır. Kurumun ayrıca 3 organı bulunmaktadır. Bunlar, yüksek hâkimler kurulu, yüksek savcılar kurulu ve yüksek avukatlar kuruludur. Bu kurulların oluşumunda dikkate alınmış olan temel hususlar şunlardır: Yargıç bağımsız olur. Bu nedenle bu amaç çerçevesinde bu meslekle ilgili olarak, stajdan başlayarak, mesleğin sonuna kadar tüm konular bu kurulun görev ve yetkisi içindedir. Savcının güvenceli olması noktasından hareketle, yukarıdaki yaklaşım savcılar için kendi kurulunun görevlendirilmesi olarak düşünülmüştür. Avukatlık açısından temel nokta bir yüksek kurulun oluşturulmasıdır. Bu nedenle Türkiye Barolar Birliği’nin yerini bu kurul almaktadır; barolar varlıklarını korumaktadır. Kurulun gerek oluşumunda gerek görev ve yetkilendirilmesinde Adalet Bakanlığı ile vesayet bağı kesilmektedir. Bu yapılanma, ülkemizin yaşadığı ve yaşamak istemediği sorunları aşmak için zorunludur ve tamamen orijinal bir sistemdir. Batı’da örneği yoktur. Şimdi, temel sorunun sorulması zamanıdır: Her fırsatta, yargıç bağımsızlığından, savcı güvencesinden, üstün nitelikli avukattan söz edenler, son örnekte yaşandığı gibi yargının siyasallaştığından söz edenler, yargıçların bağımsız olduğunu, savcıların güvenceli olduğunu, avukatların meslek onurlarının korunduğunu dile getirenler, var mısınız sorunu kökten çözmeye? Yoksa, yine yıllar yılı bize ülkede HSYK’ye rağmen yargıcın bağımsız olduğunu, savcının güvenceli olduğunu, TBB’nin yaptığı yönetmeliklerin Adalet Bakanlığı tarafından denetlendiği, TBB’nin çatısı altında verilen disiplin cezalarının Adalet Bakanlığı’nın denetiminden geçtiği bir sistemi mi layık göreceksiniz? Biz bunları istemiyoruz. O kadar istemiyoruz ki, son örnekteki düşünceleri ve açıklamaları bu ülke insanının hak etmediğini söylüyoruz. Adalet hizmetinin çatısı altında görev yapanlar, siyasal iktidarlar (şimdikiler ve geçmiştekiler), siyasal partiler, milletvekilleri, bakanlar, bu öneriye kulak verin, elinizi taşın altına sokun lütfen. Bu başarıyla tarihe geçin! Batı Yakasının (Ortadoğu) Hikâyesi Necdet TEZCAN uvarlar yıkılıp SSCB çöktüğünden bu yana bütün dengeler altüst! Ortadoğu Projesi, ‘‘Ilımlı İslam’’ açıklamalarıyla dünyayı değiştirip çıkarlarına uygun konuma getirme çabaları, o günden bu yana alesta. Şu Alaaddin’in lambasının (yani petrolün) başının alından çıkıyor gibi her şey! D Dünyanın tümünü farklı gerekçelerle ele geçirip yönetmek isteyenler yalnızca kan akıtmış ve düş kırıklığına uğramış. Tarihin tanıklığı böyle söyler ve yazar. Hannibal, Hitler, belki Mussolini ve diğerleri buna örnek gösterilebilir. Şimdilerde de ‘‘dünya vatandaşlığı’’ çıktı. Diyorlar ki sınırlar kalktı ya da kalkacak! Aklı mın ermediği bir sav bu. Hani hangi sınır kalkmış, AB ülkelerinin bile bazı yumuşamalara rağmen sınırları çizik değil mi? Edirne’de yaşayan biri olarak sınır komşularımız Yunanistan’a ve Bulgaristan’a bile elimizi kolumuzu sallayarak girip çıkamıyoruz. Nerede ötesi? Gönül istemez mi hem yurtta hem dünyada barış, kardeşlik yeşersin? Gönül istemez mi özgürlüklerin sınırları kalksın? Gönül istemez mi?.. Gönül bu, nasıl istemesin?.. Eşitsizlik, sömürü, çıkar... Hadi hepsini saymayayım. Bir ömre sığmaz belki de. Batı yakasının Ortadoğu hikâyesi şimdilik böyle özetlenebilir, sanıyorum. Oraları, şimdilerde çöl rengine dökülen kan, gözyaşı, acı ve çaresizlik... N O V I TA S Tu r i z m Doğu Karadeniz (uçakla) KastamonuPınarbaşı KastamonuSafranbolu Edirne Klasik GAP (uçakla) Klasik GAP (uçakla) HindistanNepal : : : : : : : 2228 Temmuz 2527 Ağustos 0810 Eylül 0910 Eylül 2024 Eylül 2125 Ekim 2131 Ekim DENİZ Cruise & Ferry Lines İstanbulİzmir feribot biletleri acentemizden satılmaktadır. İstanbul günübirlik ve Şeker Bayramı turlarımızı acentemizden sorunuz. Tel: 0 212 251 28 08 (pbx) novitas?novitas.com.tr www.novitas.com.tr 2005/346 Vasi Tayini Mahkememizce verilen 13.10.2005 tarih ve 2005/346E. 2005/775K. sayılı karar ile Halil ibrahim ve Şerife kızı 28.03.1953 doğumlu YİLDİZ DUMAN TMK 405 maddesi gereğince vesayet altına alınarak kendisine 05.03.1984 doğumlu HALİL LEVENT YAHŞİ arak tayin edilmiştir. 2610.2005 (Basın: 34087) KADIKÖY 2.SULH HUKUK MAHKEMESİ CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle