17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 4 HAZİRAN 2006 PAZAR 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Cumhurbaşkanı Sezer, Atatürk devrimlerinden hiçbir biçimde ödün verilmeyeceğini söyledi Nadir Nadi’nin Dostu Mozart ve Bizler Sevgili, Çarşamba gecesi, İstanbul Arkeoloji Müzesi bahçesinde, Mozart’ın 250. doğum yıldönümü vesilesiyle düzenlenen ‘‘İch Liebe Amadeus’’ (Amadeus’u seviyorum) konserlerinin sonuncusunu izledim. Mekân güzel, müzik nefis, hava eski İstanbulluların hafif serin akşamları nitelemek için dedikleri cinsten limonata gibiydi. Melomanlar, Mozart sevenler o gece oradaydılar. Mozart’ın Türkiye’deki en büyük dostu ise yoktu, gelemezdi de zaten, çünkü o bu konserden 15 yıl önce ayrılmıştı aramızdan. ‘‘Dostum Mozart’’ ın yazarı Nadir Nadi’den söz ettiğimi anlamışsındır. Nadir Bey’in yaşamında en önemsediği yapıtıdır ‘‘Dostum Mozart’’. Evindeki Mozart külliyatını yıllar boyu zenginleştirip, hazırlandı yıllarca, sonra yetmiş beşinde kaleme aldı kitabını; çok satmasından da çocukça sevinç duydu. Kitap Nadir NadiMozart dostluğunun ilk anının anlatılmasıyla başlar. ??? 14 yaşında, Galatasaray’da öğrenci olan Nadir, babasının zoruyla aldığı keman dersine gitmek üzere, okuldan çıkıp vitrinlere bakarak, avare kasnak yürüyerek vardığı Karl Berger’in stüdyosuna girdiğinde, birazdan hayatında yıldızın parlayacağı anlardan birini yaşayacağından habersizdir. Kendisinden dinleyelim: ‘‘...Notayı sehpaya koydum ve çalmaya başladım. Birinci temayı kafamdaki piyanist işliyor, bense ona kemanımla eşlik ediyordum. Daha ilk notalarda içimi bir aydınlık kapladı. O ana kadar ömrümde rastlamadığım bir şeydi bu. Sanki tanrısal bir dile ilk kez kavuşmuştum.. adeta Mozart ile özdeşleşiyordum. Nefes alışlarım hızlanmış, yanaklarım pembe pembe olmuştu... İşhanının loş merdivenlerinden inip de, ışıl ışıl parlayan İstiklal Caddesi’ne çıktığım zaman bir saat önce özgürlüklerine imrendiğim insanlar şimdi beni ilgilendirmiyordu, kendimi alabildiğine özgür hissediyordum. İçimin aydınlığı yanında caddenin ışıkları sönük kalıyordu. Deminki inanılmaz müzik tüm varlığımı sarmıştı... Doğruca okula döndüm. Benim için burası artık bir cezaevi değil, koca bir saraydı.’’ İşte böyle başlar bu eşsiz dostluk. Kitabını yazma gerekçesi olarak da, Nadir Bey kendisine her zaman iyilikten, güzellikten söz eden üstün bir sanatçıya yeni dostlar kazandırmak isteğini gösterir. Ardından da şunları ekler: Gerçi artık onun bizim dostluğumuza ihtiyacı yok, ama insanlar onun dostluğundan öylesine yararlanmaktadırlar ki... ??? Bu noktada biraz duralım. Gerçi Nadir Nadi, ‘‘Artık onun bizim dostluğumuza ihtiyacı yok’’ diyor, ama acaba öyle mi? Gerçekten de, kişi olarak 215 yıldır var olmayan Mozart yok ki, dostluğumuza gereksinimi olsun. Ama artık Mozart deyince akla gelen, onun yaşamı sırasında ve sonrasında bütün insanlarla ilişki kurmasını sağlayan, kendi ürünü olup artık ondan da bağımsızlaşmış olan ‘‘müziğin’’ bizim ve diğer insanların dostluğuna ihtiyacı yok mu? Bir an için bir doğal afet, ya da insan eliyle oluşturulmuş örneğin nötron bombası gibi, budalalığımızın ürünü bir felaket sonucunda bütün insanların yok olduğunu ve bu arada her nasılsa açık kalmış bir müzik aygıtından Mozart’ın Requiem’inin nağmelerinin döküldüğünü düşün. Ne korkunç bir olay değil mi? Dehşetin boyutunu arttıran da, çevrede dinleyecek, algılayacak kimse kalmamış olmasına rağmen, Requiem’in nağmelerinin nafile dökülmesidir. Şimdi ne dersin ‘‘Mozart’’ın nağmelerinin bize ihtiyacı var mı, yok mu? Mozart’ın ölümünden altı yıl sonra doğmuş olan Stoisyen Fransız şairi Alfred de Vigny, ‘‘Çobanın Evi” adlı yapıtında sevgilisine şöyle sesleniyor: ‘‘Eva yaratılmış olan her şeyi senin dalgın bakışlarında izlemeyi isterdim.’’ İster doğada olsun, ister sanatta güzelliğin, insanın bakışı ve algılaması olduğunu ifade etmiyor mu, bu dizeler? Onun için Sevgili derim ki, güzellik ancak onu algılayabilen varsa anlamlıdır ve Mozart’ın yarattığı güzelliklerin de bize gereksinimi vardır. Her şeye karşın iyi ki var insanlar. Yoksa maazallah!... ‘Önderin eseri korunacak’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Türk Ulusunun, Ölümsüz Önder’in en büyük eseri Cumhuriyeti tüm kazanımlarıyla sonsuza kadar koruyup yaşatacağını belirterek, ‘‘Anayasamızda tanımlanan Cumhuriyetin değiştirilemez niteliklerinden, Atatürk devrimlerinden hiçbir biçimde ödün vermeyecektir’’ dedi. Sezer, Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) ile Gazi Üniversitesi’nin ortaklaşa düzenlediği ‘‘19192006 Mustafa Kemal Atatürk’ün Düşünsel Yürüyüşü Sempozyumu’’na bir mesaj gönderdi. Cumhurbaşkanı Sezer, mesajında tarihteki kimi seçkin kişilerin yüksek ülküleri, düşünce sistemleri ve yaşama biçimleriyle toplumların geleceğine yön verdiklerini belirterek, ‘‘Bilgisi, sevgisi, hoşgörüsü, barışçılığı ve demokrat kimli ? Atatürkçü Düşünce Derneği ile Gazi Üniversitesi’nin ortaklaşa düzenlediği ‘19192006 Mustafa Kemal Atatürk’ün Düşünsel Yürüyüşü Sempozyumu’nda konuşan ADD Genel Başkanı Kazancı,1919 yılının dünya ve ülke için ayrı bir önem taşıdığını belirtti. ği ile insanlığın saygı duyduğu örnek bir önder olan Atatürk, böyle yüce bir kişiliktir’’ dedi. Sezer, şunları kaydetti: ‘‘Türk Ulusu, Ölümsüz Önderimizin en büyük eseri Cumhuriyeti tüm kazanımlarıyla sonsuza kadar koruyacak ve yaşatacaktır. Anayasamızda tanımlanan Cumhuriyetin değiştirilemez niteliklerinden Atatürk ilke ve devrimlerinden hiçbir biçimde ödün vermeyecektir. Bu sorumluluğun yerine getirilmesinde yöneteni ve yönetileniyle herkese görev düşmektedir.’’ Sempozyumda bir konuşma yapan Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Ertuğrul Kazancı, 1919 yılının dünya ve ülke için ayrı bir önem taşıdığını belirterek o yıllarda zalim bir sömürgecilik anlayışının mazlum dünyayı yok etme sevdasına dönüştüğünü söyledi. Evrensel değerleri yaşattı Büyük Önder Atatürk’ün ‘‘Devrimin başlangıcı vardır, sonu yoktur’’ görüşünün tüm dünyayı etkilediğini ifade eden Kazancı, Gandi’den Mao’ya kadar birçok ülkeden liderin Ulu Önder’den esinlendiğini anlattı. Kazancı, emperyalizmi dize getiren Atatürk’ün tam bağımsız, halkçı, Cumhurbaşkanı Sezer. devrimci ve ulusalcı ilkelerinin, toplumcu kalkınmanın evrensel değerlerini yansıttığını kaydetti. Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kadri Yamaç, öğrencilerin, Atatürk devrimleri öncesinde neler olduğunu iyi bilmesi gerektiğini belirterek, ‘‘Osmanlı döneminde yaşanan olayları hepimiz bilmekle yükümlüyüz’’ diye konuştu. Atatürk devrimlerinin en belirgin ve keskin olanlarının başında laiklik ve harf devriminin geldiğini anlatan Yamaç, Türkiye’nin laik sisteme geçerken Batı toplumlarından farklı bir aşama yaşadığını söyledi. Çin Halk Cumhuriyeti’nin Ankara Büyükelçisi Song Aiguo ise Türkçe olarak yaptığı konuşmada, Atatürk’ün 20. yüzyılın yetiştirdiği devlet adamları içinde üstün bir yere sahip olduğunu söyledi. asirmen?cumhuriyet.com.tr ABD Başkanı George W. Bush ve Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice hakkındaki aşk dedikodusunu epeyce önce bu ülkeyi iyi izleyen bir arkadaşımdan dinlemiştim. Hatta yanlışlıkla ‘‘başkanım’’ yerine ‘‘kocam’’ dediğini de o zaman duymuştum. Dedikodular sonunda ABD’de gazetelerin manşetlerine taşındı. Amerikan Globe gazetesinin iddiasına göre George W. Bush ve eşi Laura Bush uzun süredir yataklarını ayırmışlar. Globe haberi ‘‘Bush’un evliliği bitti’’ başlığıyla vermişti. Yine habere göre Bush’un Rice ile aşk ilişkisi içinde olması, Washington’ın acımasız siyaset arenasında bir deprem yaratmıştı. Laura Bush, günlük programlarını aynen uygulamakla birlikte gecelerini Beyaz Saray yerine lüks bir otelde geçiriyormuş. Laura Bush, Başkan kocasından ayrılmak istediğini kendisine söylemiş ve bu önerisi BushCondi Aşkı Dünyayı Nasıl Etkiliyor? George W. Bush tarafından da kabul görmüştü. İki taraf yüz yüze değil de yardımcılar aracılığıyla konuşuyorlarmış. İkiz kızları Barbara ve Jenna ise onları barıştırmak amacıyla çaba sarf ediyorlarmış. Bush görev başındayken çiftin boşanması söz konusu olamazmış. Vb. vb.. ??? Bush çiftinin yaşadığı evlilik krizi, eğer işin içinde Condoleezza Rice olmasaydı, normal bir aile krizi olarak kabul edilebilirdi. Nitekim Clinton çifti de Bill Clinton’ın çapkınlıkları nedeniyle bunalımlar içine girdi. Ancak Rice türünden bir rakip olmadığı için işler bir süre sonra normal seyrine girdi. Condoleezza Rice, ilginç bir kadın. Çok hırslı ve tuttuğunu koparan cinsten. Bush’un başdanışmanlığına genç yaşta yükselebilmesi, ABD gibi bir ülkede öyle herkesin başaracağı bir iş değildi. Rice, Bush’la el ele verip iktidar basamaklarını tırmandı. Colin Powell gibi çok önemli bir siyasetçinin yerini alarak Dışişleri Bakanı oldu. Anlaşılan bu yükselişine bir de aşk eşlik etmişti. Bundan sonra ne olabilir? Önümüzdeki başkanlık seçimlerinde Rice’ı Cumhuriyetçilerin adayı olarak görebiliriz. Seçimleri de kazanırsa ABD’nin ilk kadın başkanı olarak tarihe geçebilir. ??? Bu aşk dünya açısından ne anlam ifade edebilir? Condoleezza Rice’ın Powell’a göre daha şahin olduğunu biliyoruz. Ancak Bush’la karşılaştırıldığında acaba hangisi daha şahin, bunu bilmiyoruz. Bildiğimiz şey, bu ikilinin Ortadoğu’ya ilişkin siyasetleri bölgeyi altüst etti. Irak’ta binlerce insanın ölümüne yol açan sonu belirsiz bir savaşa neden oldu. Şimdi İran var gündemde. Belki de Suriye. Bu ikilinin birbirine yakınlaşması dünyanın pek hayrına gibi görünmüyor. Bu aşkın ilginç bir tarafı da beyazsiyah aşkı olması. Beyaz erkek siyah kadına âşık oluyor, diğer beyaz kadını terk ediyor. Bu ABD gelenekleri içinde nasıl bir yere oturur ve ne gibi etkiler yapabilir? Örneğin bundan sonra melez ilişkiler daha da artar mı? Siyahlara yönelik ayrımcılık biraz olsun hafifler mi? Bütün bunları bilemiyoruz. ??? Türkiye’de eşlerini döven erkek milletvekillerinden, aşklarının peşinden koşan muhafazakâr bakanlardan söz ediliyor. Bu yasak aşkların hükümet içinde kriz yarattığı bile söyleniyor. Acaba ABD gibi gelenekçi bir toplumsal yapı böyle bir yasak ilişkiyi nasıl karşılayacak? Clinton örneğinde gördüğümüz kadarıyla ABD halkı bu konuda pek de tutucu davranmıyor. Aşk öyküleri ortalığa saçılan ve bu yüzden ağır saldırılara hedef olan Bill Clinton, bir sonraki seçimde daha yüksek bir oy alarak başkan olmuştu. ABD halkı erkek başkanının çapkınlıklarını olumsuz bir eylem olarak değerlendirmemişti. Bakalım bu kez Bush’a nasıl davranacaklar? Üstelik bu siyahbeyaz aşkı olarak değişik bir boyut içeriyor. ABD’nin muhafazakâr halkı bu konuyu nasıl değerlendirecek? Condoleezza Rice ve George W. Bush aşkı sonuç olarak iki insanın aşkı. Tabii ki istedikleri gibi yaşamak, sevgilerini birbirlerine ifade etmek onların da hakkı. Bize zarar vermesinler de ne halleri varsa görsünler. Zarar verdikleri de bir gerçek. Bush geldi aşka, Bush’un aşkı başka! CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle