25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 HAZİRAN 2006 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Enayi Mehmet Ali Kılınç: ‘‘Her satışta Türkiye’nin kazandığı söyleniyor. Alan yabancılar neden bu kadar enayi?’’ Ya ğ m u r E k i m Basına sarı zarf veriliyormuş... ‘‘Mazrufu da gazeteler veriyor!’’ BİR süredir laikliğin tanımlanmasını isteyen Meclis Başkanı Bülent Arınç bu kez de anayasada laikliğin tarif edilmediğini belirterek, ‘‘Bu ilke nasıl yorumlanacak’’ dedi. Bülent Arınç haklı; anayasada tarifi yapılmamış bir kavramı yorumlamak Allah göstermesin yanlış bir yorum halinde anayasayı ihlale karar varabilir. Bülent Arınç, ‘‘Anayasada laiklik tarif edilmemiştir’’ diyorsa edilmemiştir. Açın anayasayı bakın; laik ve laiklik sözcükleri giriş bölümü ve geçici maddeler dahil 10 kez kullanılmış. Yaklaşık 19 bin kelimeden oluşan 174 maddelik anayasanın hiçbir yerinde bir cümleyle dahi olsa laikliğin tarifi yapılmamış. Bülent Arınç’ın ısrarla işaret ettiği gibi Anayasa’nın 2. maddesi ‘‘Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Bush ve Blair: “Irak’ta hata yaptık.” Sorun değil, İran’a girip düzeltirler! Süreç Gülhan Elmas: ‘‘Ali Babacan, AB müzakere pozisyon belgesindeki laiklik ifadesini müzakere süreci uzamasın diye kaldırmış. Biz de 50 yıldır AB’ye niye giremiyoruz diye düşünüyorduk?’’ anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir’’ diyor. Ama laikliğin tarifi yok. Ne yapacağız şimdi? Tarif yapacağız! Arife tarif gerekmez demeyin; bu millet anayasasında tarif edilmemiş bir laikliğe layık bir millet değildir. Bülent Arınç, anayasada laikliğin tarif edilmediğini tespit etmiş olmakla, anayasaya laiklik ilkesinin girdiği 1937 yılından beri fark edilmeyen bir eksikliği de ortaya çıkarmıştır. 1937 yılından beri devam eden ve 2006 yılında Tarif Konya On bir gündür Konya’daydım. Konya, alan ve nüfus açısından büyük bir kent olmasının yanı sıra son biriki yıldır belli bir duraksama gösteriyor da olsa, eriştiği düzey ölçüt olarak ele alındığında ülkemizin önde gelen sanayi kentlerinden biri. Sahip olduğu tarihselkültürel değerleriyle önemli bir turizm potansiyeline ve yaklaşık 70 bin öğrencisiyle Selçuk Üniversitesi gibi dev bir akademik kuruma sahip. Modern yapıları, geniş bulvarları, yaylı sistem ağırlıklı toplu taşımacılığıyla birçok Anadolu kentinden daha albenili. Konya, gezip görmeyenlerin önyargılarının tersine sokaklarında yalnızca ‘‘kara çarşaflı’’ kadınlara rastlanan bir kent değil. Fakat bu, Konya’nın genel yapısıyla ‘‘din zemininde muhafazakâr’’ bir kent olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Konya görece hızlı sanayileşmesine, sahip olduğu kültür varlıklarına ve üniversitesine karşın ne ‘‘tipik’’ bir sanayi, ne ‘‘tipik’’ bir turizm ne de ‘‘tipik’’ bir üniversite kenti. Gündüz görüntüsü ilk bakışta ne değin albenili olsa da havanın kararmasıyla birlikte insanları sokaktan kopan, büyük ölçüde ‘‘ev içine’’ dönen, kapalı sosyal yaşamıyla ‘‘renksiz’’ ve ‘‘sönük’’ bir kent. Konya’nın birçok iyi oteli var, fakat geceleyen yabancı turist sayısı yok denecek kadar az. Kent merkezinin, yabancı turisti, gezi turları bitiminde kentte tutacak hiçbir altyapısı yok. Konyalılar, Konya bir ‘‘turizm kenti’’ olsun istiyorlar, ama öte yandan da lokantalarındaki nefis kebaplarının yanında iki kadeh şarabı turistlere çok görüyorlar. Yabancılar da kendileri gibi davransın, şarap yerine üzüm suyu, bira yerine ayran içsin istiyorlar. Olmuyor tabii. Sözgelimi Alanya, Konya’dan iki buçuk saat uzaklıkta. Turistleri, daha keyifli bir akşam geçirebilecekleri güney kentlerine kaptırıyorlar. Üniversite öğrencileri kentten büyük ölçüde kopuk. Kent içinde öğrencilerin buluşabilecekleri, hoş zaman geçirebilecekleri mekânlar hemen hiç yok. İzmir’de, Eskişehir’de, Adana’da, Mersin’de, Bursa’da ve üniversitesi olan daha birçok kentteki gibi öğrencilerin kendilerini bir arada rahat hissedebilecekleri kafeler, barlar olmadığından öğrenciler boş zamanlarını üniversite yerleşkesi içinde ya da hemen yakınındaki, fakat kente uzak olan yerlerde geçiriyorlar. Böyle olunca üniversite öğrencileriyle halkın kaynaşması olanaksız oluyor. ??? Konya’ya Konya dışından gelen sanayi yatırımları giderek azalıyor. Yatırımcılar, sosyal yaşamı, kendi alıştıklarından farklı olan bir kente gelmek istemiyorlar. Dolayısıyla kentte, sanayiden ticarete, kültürden turizme ‘‘kapalı devre’’ bir süreç oluşmuş, bu süreç ise içinde önemli tıkanma tehlikeleri barındırıyor. Yaygın ve derin dinsel muhafazakârlık toplumun her alanında soluk borularını tıkıyor. İnsanlar üzerindeki dinsel baskı gözle görülür ölçüde yoğun. Böyle olunca toplumun önemli bir kesimi günlük yaşamını, iş yaşamını kolaylaştırabilmek için kendini olduğundan daha fazla ‘‘mümin’’ göstermeye çabalıyor. Dolayısıyla kişilik parçalanmaları da, gizli alkol tüketimi, çokeşlilik, gizli fuhuş gibi görüntüler de oldukça yaygın. Resmi adları ne olursa olsun kentteki sivil toplum kuruluşlarının çok büyük bölümü çeşitli tarikatların etki alanında, buna iş çevrelerinin örgütleri de dahil. Konya son geçen seçimlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne 16 milletvekili göndermiş, bunların 14’ü AKP, 2’si CHP’den. Kentte 7 yerel gazete var, 6’sı dinselmuhafazakâr, 1’i de DYP eğilimli. Kent bu bağlamda AKP için ‘‘dikensiz gül bahçesi’’, bu nedenle Konya’yı ‘‘olduğu gibi tutmak’’ için elinden geleni yapıyor; 2002 genel seçimlerinde AKP’nin aldığı oy oranı yüzde 54.94, CHP ise yüzde 9.46 oranında oy alan MHP’den sonra yüzde 8.60 ile üçüncü parti. Sanayinin görece hızlı gelişmesine karşın işçilerin sendikal örgütlenme düzeyi çok düşük. Bu açıdan bakıldığında Konya, sanayileşmenin mutlak olarak beraberinde aydınlanmayı da getirmediğine ilişkin somut bir örnek oluşturuyor. Örgütlenme düzeyi düşük olunca demokrasi mücadelesi de sığ kalıyor, demokrasi bilincinin sığlaştığı ortamlarda ise aydınlığa çıkılamıyor. (eposta: dkavukcuoglu?superonline.com) 69 yılını dolduran bu tarifsiz laiklik ilkesi artık bir tarifeye bağlanmalıdır. Ancak el değmişken, anayasanın 2. maddesinde sözü edilen ve fakat anayasada tarif edilmeyen öteki ilkeler de tarif edilmelidir. Bülent Arınç’ın çoktan saptamış olduğunu fakat henüz kamuoyuna açıklamadığını sandığımız 2. maddedeki ‘‘cumhuriyet’’, ‘‘toplum huzuru’’, ‘‘milli dayanışma’’, ‘‘adalet anlayışı’’, ‘‘insan hakları’’, ‘‘Atatürk milliyetçiliği’’, ‘‘demokrasi’’, ‘‘sosyal hukuk devleti’’ kavramlarının da anayasada ne yazık ki ‘‘laiklik’’ gibi tarifi yoktur. Başta demokrasi olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti’nin niteliklerini oluşturan bütün ilkeler tarife muhtaçtır. Ama galiba Bülent Arınç’ın ısrar ettiği gibi önce laikliği halletmemiz lazım; sonra sıra demokrasiye de, hukuk devletine de gelecektir! SESSİZ SEDASIZ (!) Sağlıkta tasarruf için bazı öneriler ULUSLARARASI Para Fonu’nun sağlık harcamalarında tasarruf yapılmasını istemesi üzerine Akif Kökçe, ‘‘Türkiye’de halkın sağlığına ne harcanıyor ki tasarruf edilecek demeyin’’ diyerek bazı öneriler sıralıyor. Hükümetin bilgisine ve ilgisine sunulur: ‘‘Hastalar doktor yerine nefesi kuvvetli hocalara yönlendirilebilir. Koruyucu hekimlik yerine bütün vatandaşlara nazar boncuğu takılabilir. Reçete yerine muska yazılabilir. Hastanelerde pahalı tıp tedavisi yerine, imam hatipli hastane müdürleri sayesinde ucuz okumaüfleme tedavisi yapılabilir. Ortopedistler yerine kırıkçı ve çıkıkçılar, dişçiler yerine berberler istihdam edilebilir. Hastalar şifa için sağlık kuruluşları yerine yatırlara gidebilir. Hapşırıldığında cep telefonlarına çok yaşa mesajı atan kısa mesaj servisleri kurulabilir. Psikiyatri hastalarına mahallenin yaşlı kadınları kurşun dökebilir. Televizyonlardan saat başı ‘Sağlığınıza duacıyız efendim’ anonsu yapabilir. Kahve falına bakılarak teşhis konabilir. Hastaların ağrıları bir yakınına öptürülerek geçirilebilir. Yurttaşlara sağlık sigortası olarak ‘elem tere fiş, kem gözlere şiş’ sigortası yapılabilir.’’ Polis Sıtkı Ergüney: ‘‘Gece yarısından sonra otomobilimizi durduran görevli trafik ekibindeki genç polis memuru, başını camdan içeriye uzatarak ‘Selamünaleyküm’ dedi ve evrak kontrolü yapacağını bildirdi. İstediği belgeleri verdim; hangi tarikattan olduğunu soracaktım, vazgeçtim!’’ ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Tarlabaşı’ndaki Süryani kilisesini ziyaret etmek isterseniz!.. Kanaltürk’teki ‘‘Kente Bakış’’ programımız bu pazar Midyat’ta... Konuklarımız da Belediye Başkanı Şeyhmus Nasıroğlu ile tarihçiyazar Necdet Sakaoğlu... ‘‘Mardin’in ilçesi’’ olan Midyat için Sakaoğlu diyor ki: ‘‘Tarihsel olarak daha eskidir ve bölgenin uygarlık merkezidir...’’ Başkan Nasıroğlu da şunu ekliyor: ‘‘Bizde ilkokul mezunu bile olmadıkları halde 4 dil bilenler var: Türkçe, Kürtçe, Arapça ve Süryanice...’’ Çünkü bu dilleri konuşan ‘‘Midyatlı’’lar, kuşaktan kuşağa komşu, dost ve arkadaşlar. Yani aynı kentin ‘‘kadim hemşeri’’leri... kiliseye ulaşmak istedim. Tarlabaşı Caddesi’ndeki karakolu bekleyen ‘‘polis’’e yolu sorunca; ‘‘Aşağıdan ilk sağa dönün, ama çok dikkatli olun!’’ demesin mi? ‘‘Nasıl yani’’ dercesine gözüne baktığımda ise ekledi: ‘‘Cüzdanınızı koruyun, çantanızı sıkı tutun...’’ Bir polisin hem de karakolun tam bitişiğindeki bir ‘‘mahalle’’ için bunu söylemesindeki ‘‘garip’’liği düşünerek sokağa yöneldiğimde ise aynı uyarıyı bu kez köşedeki ‘‘kasap’’ yineledi: ‘‘Kiliseye gidiyorsanız buradan geçmeyin, geri dönüp caddeye çıkın, öbür yokuştan inin...’’ ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN Şeyhmus Nasıroğlu’yla salı günü (30 Mayıs 2006) Tarlabaşı’ndaki ‘‘Süryani Kilisesi’’nin de açılışına katıldık. Tören için Şam’dan gelen ‘‘Antakya ve Tüm Doğu Patriği’’ ve Süryani Ortodoks Kilisesi Genel Ruhani Lideri I. Zekka Ayvaz’ı, ülkemizdeki ‘‘Metropolit’’leri ve cemaatlerini kutladık... Süryanilerin özellikle Diyarbakır ve Elazığ’dan İstanbul’a ilk göçü 1830’dan Cumhuriyete kadar sürmüş. Günümüzde hâlâ devam eden ikinci göç sürecinde gelenlerse Mardin, Midyat, Nusaybin ve İdil’den... İlk göçlerinde Tarlabaşı’nda küçük bir ahşap ev alan Süryaniler, 1844’te Patrik’in isteği ve Sultan Abdülmecit’in izniyle, bu evi ‘‘Meryemana’’ adıyla kiliseye dönüştürürler. 1870’teki büyük Beyoğlu yangını ahşap kiliseyi de kül edince, 1880’de kâgir olarak yapılır. Şimdi yeniden ve ‘‘genişlemiş’’ mekânlarla açılan yeni Meryemana Kilisesi ise bitişik binaların da zaman içinde satın alınarak ana yapıya eklenmesiyle oluşmuş bir ‘‘kompleks’’ şeklinde... Özgün mimari görünümü ve özenli uygulamasıyla, geçmişe vefasız imar anlayışı yüzünden ‘‘çöküntü bölgesi’’ne dönüşmüş tarihi semtin adeta bir ‘‘kurtuluş umudu’’ gibi... Çünkü, her biri ‘‘Pera’’ mimarisini yansıtan küçük, zarif, ama ‘‘harabe’’ şeklindeki Tarlabaşı binaları arasında ‘‘kültürel zenginliğe bağlılığın’’ görkemli sonucunu kanıtlıyor... O akşam, işte bu örneğin ‘‘değeri’’ni de yaşamak için bakımsız tarihi sokaklardan ‘‘yürüyerek’’ Sokaktaki top oynayan çocukları, kapı önlerinde oturan kadınları, kızları kesen delikanlıları; onlara aldırmaz görünen kızları ‘‘merak’’la inceleyerek sordum: ‘‘Gerçekten buradan geçince beni soyarlar mı?..’’ Mahallenin kasabı da güleç yüzlü ve gerçekçiydi: ‘‘Denemenizi tavsiye etmem...’’ Böylesi insani bir ‘‘içten’’lik karşısında karakola geri dönüp, yine kapıdaki polislere ‘‘Birisi anlatsa asla inanmazdım’’ dediğimde, ‘‘açıklama’’ları şöyle oldu: ‘‘Olay olmadan da kimseyi önceden tutamayız ki...’’ Sonunda ‘‘çözüm’’ü kiliseye kadar ‘‘polis arabasıyla gitmek’’te bulduk. Tören güvenliği için görevlendirilen karakol polislerinin arabasına bindim ve mahalle aralarından ‘‘en emniyetli’’ şekilde kiliseye ulaştım... O ‘‘ünlü’’ sokağın köşesini dönerken, kasabın ‘‘aferin’’ dercesine el sallayarak selam vermesi ise adeta ‘‘film’’ gibiydi... Törenden sonra, üstelik hava da karardığında, aynı mahalleden nasıl çıktığımızı merak edenlere de şöyle anlatayım. Arabasız konuklar, sokak boyunca iki yana sıralanmış polislerin arasından geçerek caddeye yürüdüler... Evet, Süryani Meryemana Kilisesi, geçmişin en uygar semtlerinden birinde, şimdi yok olma sürecindeki eşsiz mimari özenin bölgeye yeniden armağanı gibi... Umarım Tarlabaşı’na sağlayacağı ‘‘kazanım’’ bununla kalır, ‘‘korktuğumuz türden’’ olmaz... ekinci?cumhuriyet.com.tr HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hayatepik?mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 4 Haziran www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Nevşehir’in, ‘‘dün 1 yanın seki 2 zinci harika 3 sı’’ olarak adlandırılan ye 4 raltı kentiyle 5 ünlü ilçesi. 2/ 6 Dürüst, iyi 7 ahlaklı... ‘‘İstekler, emel 8 ler’’ anlamın 9 da eski söz1 2 3 4 5 6 7 8 9 cük. 3/ Roman1 G A B A R D İ N ya’nın para birimi... 2 A Ş U R E R A F Kurutulmuş ringa 3 M I H A H İ Z E balığı. 4/ Kâfi gelA S L I K N meyen... Kırklare 4 S R A C A li’nin Demirköy il 5 E T İ K çesinde, ‘‘tabiatı ko 6 L A O T A R İ A B A ruma alanı’’ kapsa 7 E K Ü R İ mına alınan bir göl. 8 A R M İ İ L 5/ İnsanın kavrama 9 A S E S S U N A gücü... Bir yerde biriken sıvıları dışarıya akıtmakta kullanılan oluk ya da boru. 6/ Gümüşbalığının küçüğü... Lityum elementinin simgesi. 7/ Belli bir işte bilgi, görüş ve becerisi çok olan kimse... Erzurum’un Oltu ilçesine özgü, ‘‘yatık döner’’ de denilen bir tür kebap. 8/ ‘‘Varsın seni ömrünce azabın kolu sarsın / sen üzüldükçe ve öldükçe yaşarsın’’ (F. N. Çamlıbel)... Düzyazıda yapılan uyak. 9/ Kırşehir ilinde bir yeraltı kenti. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kaymak ve peynirle yapılan helva... Osmanlı devletinin Kuzey Afrika’daki son topraklarını da yitirdiği antlaşmanın adı. 2/ Cılız, zayıf... Sanı. 3/ Demiryolu... ‘‘ olan belli olur sözünden’’ (Karacaoğlan). 4/ Köpek... Toplu olarak yapılan yabanıl hayvan avı. 5/ Bir nota... Küçük mağara. 6/ Demirli betonla yapılmış yapı... Kenar süsü. 7/ Deriyle kaplı bir çeşit Eskimo kayığı... Üç aylarda medrese öğrencilerinin köyleri dolaşarak imamlık edip para ve erzak toplamaları. 8/ Matem... Ağaçta ilk olgunlaşan meyve. 9/ Muğla’nın bir ilçesi... Pamuk çekirdeği. CUMHURİYET 17 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle