21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 HAZİRAN 2006 CUMA 6 DİZİ Huntington ülkemize geldiğinde Türkiye’nin İslama ve bütün dünyaya model olacağını söylemişti BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ Türkiye ‘İslamın lideri’ ? Huntington’ın, Osmanlıları örnekleyerek ve tarihi anımsatarak, Türkiye’yi, laik bir ülke olarak değil, modern ve demokratik bir ülke olarak, İslamın liderliğine, dünyaya ve İslama büyük bir model olmaya çağırdığı tarihten önce ABD Başkanı Clinton, ‘‘İslamda hilafet düzeninin yeniden kurulmasını’’ önerecekti. ? Bill Clinton, ‘‘İslam dünyasının bir başı yok. Hıristiyanlığın Papa gibi bir kurumu var. ...İslam dininin gerçek bir lideri olsa, onu Beyaz Saray’a çağırır, diyalog başlatırdık’’ diyecekti. Saidi Nursi’nin görüşlerinin pratiğe yansıyan izdüşümünü şöyle çerçeveleyebiliriz: Yerkürenin, sistemler/ ideolojiler (kapitalist/sosyalist) arası değil, uygarlıklar (ve gerçekte dinler) arası çatışmalara sahne olacağı biçiminde özetlenebilecek, Pentagon’un 1940’lı yıllarda geliştirdiği teorisini, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra yineleyerek pazarlamış bulunan Samuel Huntington, Türkiye’ye geldiğinde, bu teorinin içini dışına çevirerek, bu kez, Türkiye’nin, İslamın lideri olarak, İslam içi ve dışı çatışmaları önleyeceğini, İslama ve bütün dünyaya büyük bir model olacağını söyleyecekti. Çağrı, sahibini bulmakta, ‘‘ben burdayım’’ diye koordinatlarını açıklamakta gecikmeyecekti. Huntington’ın, Osmanlıları örnekleyerek ve tarihi anımsatarak, Türkiye’yi, laik bir ülke olarak değil, modern ve demokratik bir ülke olarak, İslamın liderliğine, dünyaya ve İslama büyük bir model olmaya çağırdığı tarihten önce (11) ABD Başkanı Bill Clinton, Endonezya’da bir camide, ‘‘İslamda hilafet düzeninin yeniden kurulmasını’’ önerecekti: ‘‘İslam dünyasının bir başı (halifesi) yok. Hıristiyanlığın Papa gibi bir kurumu var. ...İslam dininin gerçek bir lideri (halifesi) olsa, onu Beyaz Saray’a çağırır, diyalog başlatırdık.’’(12) Konya’dan Dönerken... TÜYAP’ın Konya Kitap Fuarı ile ilgili izlenim ve tespitlerimizi de sıcağı sıcağına dile getirmek gerekiyor. Son yazımızda da söylemiştik: Konya Kitap Fuarı, 20 Mayıs’ta, umutlarla dolu olduğu için de, heyecanla ve sevinçle açılmıştı. Halktan ilgi ise başlarda, cumartesi ve pazar günlerinde bir ölçüde görüldü. Sonraki günlerde ise ilgiden eser yoktu; o kadar ki, fuarda kitapçılar bir ara top oynadılar. Son iki günden birinde, cumarteside, okurların ilgisi arttı, pazar günü ise yağmur beklenirken serpti denebilir. Ve perde böyle indi... İlk ve genel saptamamız şu: TÜYAP Konya Birinci Kitap Fuarı ilgi görmedi. TÜYAP’ın tarihinde bu tek bir olaydır ve öyle kalacaktır! İlgisizliğin nedenleri üstünde de duruldu: Fuarın, kentin dışında bir yerde kurulması, okurların ulaşmasında bir engel oldu herhalde. Ama otobüs servisi vardı. Duyuru konusunda eksiklerden bahsedildi; ne var ki, her yanda bunlar görülüyordu. Okur kitlesinde, gençlerin payı her zaman başta gelir. Konya’da Selçuk Üniversitesi, 70 bin öğrencisiyle dev bir potansiyeldir. Bu potansiyelden gördüğümüz, bir avuç gençliktir. Nasıl diyordu Tevfik Fikret o güzelim ‘‘Ferda’’ (Yarın) adlı şiirinde? Yarın senin, senin bu yenilik, bu devrim. Her şey senin değil mi ki, zaten? Sen ey gençlik! Ey umudun parlak çehresi... İşte, o ‘‘umudun parlak çehresi’’nden kimi örnekler kaldı belleğimizde. Öğretim üyelerinden de öyle... Kitap Fuarı’nın 19 Mayıs’a rastlamış olması, dahası sınavlar haftasının içinde bulunuşu, gençlerden kaynaklanan ilgisizliğe gerekçe olarak zikredildi. O ‘‘kültür susamışlığı’’, o ‘‘okuma iptilası’’, her engeli aşmaz mı? Ve istenen de bir günün sadece birkaç saati! Konya Kitap Fuarı, en başta gençler için bir fırsattı.. Belki de, ilk ve son fırsat olarak kalacak! Selçuk Üniversitesi’nin dev öğrenci kitlesi üstüne, sosyolojik bir kültürel araştırma yapıldı mı? Yapılmamış ise yapılmalıdır. Ona dayanarak, gençliğe, yeni ‘‘kültür kanalları’’ da açılmalıdır. Bir saptamamız da şu oldu: Konya, ‘‘kapanmış’’ bir kent! Kent, son bir 20 30 yılda, dinci rüzgârların, gerici tarikatçıların, şoven milliyetçilerin istilasına uğramış ve yaptıkları da ‘‘ayan beyan’’! Nereye baksanız ‘‘türbanlılar’’ ve tarikatçılar kendi soytarı kıyafetleriyle. Küçücük öğrencileri peşine takıp fuara gelen öğretmenler arasında türbanlılar gördük. İstila, nerelere kadar ulaşmış! Öte yandan, Konya, gitgide gelişen bir sanayi kenti; belediye de ona uymuş, örnek düzeyde. Ama biliyoruz ki, Batı’da, sanayi hareketiyle birlikte Aydınlanma, sosyal ve ilerici fikirler de ortaya çıktı ve gelişti. Peki, Konya’da sanayi hareketi nasıl bir iz üstünde? Bu ‘‘kapanan kent’’ nereden geliyor? Mevlâna’dan asla! ‘‘Ne olursan ol, gel!’’ diye çağırmıyor muydu? Konya bir ‘‘yumak’’; çözüp açmalıyız onu! ? Reşat Kaynar’ın, ‘‘Hocaların Hocası’’nın ölümünü Konya’dan dönerken öğrendim. Onu yakından tanımanın mutluluğunu tatmış olanlardan biriyim. Cumhuriyet Devrimi’nin doğduğunu gören, yükselişine tanık olan ve omuz veren bir kuşağa da apayrı bir saygım vardır. Reşat Kaynar, o büyük kuşaktandı. Araya derin bilgisini de koyarak, tanık olduklarına apayrı bir boyut kazandırdı. Onlardan ilerdeki yazılarımda bahsetmek isterim. Nur içinde yatsın! ? Bülent Ecevit, hasta yatağında; ve herkes, hepimiz kaygılıyız, bir an önce iyileşmesini istiyoruz. Bu özen, ‘‘dürüst’’ bir insana saygıdan ileri geliyor başta. Diler, dileriz, bu dürüst örnek daha uzun yıllar yaşasın. Acil şifalar diliyorum... ? Berlin Büyükelçimiz Mehmet Ali İrtemçelik’in uğradığı muamele karşısında derin üzüntü duydum. Ülkemizde, yönetimde, ne düzeydeki kişilerin bulunuşunu bir kez daha öğrenmiş oluyoruz... ‘‘Halife’’yi olmasa da halifeliğe ‘‘seçilmiş kişi’’ olarak kendini aday gösteren Erdoğan’ı Beyaz Saray’a çağırma mutluluğuna Başkan Bush erecektir. verdiği iftar yemeğinde, ‘‘demokrasinin İslam ülkelerine de gelmesi gerektiğini’’ söylemişti. Huntington’ın, ‘‘Türkiye’nin, İslama ve dünyaya büyük bir model olacağı’’ sözlerini yineler gibi, Recep Tayyip Erdoğan da ‘‘Türkiye model görevi üstlenebilir!’’ diyecekti. (14) Yineleyelim: Erdoğan bu sözleri bin asker gönderme yönündeki kararına özel bir önem vermişlerdi. Yazarlar, ABD’nin, Bosna’nın bir Müslüman devlet olarak varlığını sürdürmesini istemesinin nedenini, ‘‘İran Körfezi’nden Balkanlar’a kadar Müslüman ulusların resmi olmayan birliğinin lideri olarak üstlendiği yeni rolü’’ ile açıklıyorlarği’nin halifesi olarak Türkiye, İslam dünyasına model oluşturabilir ve onun ‘‘lideri’’ olabilirdi. Her konunun olduğu gibi, halifeliğin de, alan için olduğu kadar veren için de ortak payları ve paydaları olmak gerekir. Özellikle de ‘‘at pazarlığı’’ yapılan Beyaz Saray’da. Bir şey ‘‘söz olarak’’ veriliyorsa, bir Çoğunlukla MüslümanAraplardan oluşuyor. Ama her ikisinin de ortak paydası İslam. Irak’ın ve Irak’a saldıracak 62 bin asker, 255 uçak, 67 helikopter için ülke topraklarını işgalciye açma sözünü veren Tayyip’in de Müslüman olması gibi. Mısır Başkanı Mübarek, Büyük Ortadoğu Projesi ilk dillendirildiği zaman, kaygısını Abdullah Gül’e iletmiş, Gül de ‘‘Bu projenin dışında kalamayız!’’ yanıtını vermişti. Tayyip Erdoğan ise ‘‘Büyük Ortadoğu Projesi’nin figüranı değil, aktörü olacağız!’’ diyor, bir başka konuşmasında ‘‘ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi için Diyarbakır’ı merkez yapacağını’’ söylüyordu. (16) ‘‘Baş olmak’’ için çekişmelere bakıldığında akla şu soru geliyor: Laik Cumhuriyetin başkenti Çankaya, dindar manada cumhuriyetin merkezi mi olacak, yoksa İslam birliğinin hilafet makamı mı? Öyle görünüyor ki ikisi de. Toroslar’dan Akdeniz kıyısına inmiş Türkmenlerin bir özsözüyle bitireyim: ‘‘Sürü baş dönünce topal keçi başa geçer!’’ BİTTİ ? Saidi Nursi’nin görüşlerinin pratiğe yansıyan izdüşümünü şöyle çerçeveleyebiliriz: Yerkürenin, ideolojiler arası değil, uygarlıklar arası çatışmalara sahne olacağı biçiminde özetlenebilecek, Pentagon’un 1940’lı yıllarda geliştirdiği teorisini, yineleyerek pazarlamış bulunan Huntington, Türkiye’ye geldiğinde, bu teorinin içini dışına çevirerek, bu kez, Türkiye’nin model olacağını söyleyecekti. basına verdiği bir iftar yemeğinde söylemişti; yani mesajın ileticileri, alıcı adresi de açıklıyordu! 7. Büyük İslam Birliği: Hilafet ve Halife İki Amerikalı yazar, Jacob Heilbrunn ve Michael Lind, 2 Ocak 1996’da, New York Times’da yayımladıkları ‘‘Üçüncü Amerikan İmparatorluğu’’ başlıklı yazılarında, Başkan Clinton’ın Bosna’ya 20 Dipnotlar (1) Gazi M. Kemal, Nutuk/Söylev, TTK, c. II, s. 830/831. (2) ‘‘Sezer’den uyarı dolu 19 Mayıs mesajı / Yetkinizin sınırını bilin’’, Cumhuriyet, 19 Mayıs 2004. (3) ‘‘Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Ok, AKP hükümetini uyardı ve hukuk dersi verdi / Şeriat heveslileri var’’, Cumhuriyet, 22 Mayıs 2004. (4) ‘‘Cumhurbaşkanı Sezer, irticanın kaygı verici boyutlara ulaştığını söyledi / Tehlike Büyük’’, Cumhuriyet, 13 Nisan 2006. (5) Prof. Dr. Nur Vergin, ‘‘İslamda Çağdaşlık ve dı.(15) Yazarlar, ayrıca, üçüncü Amerikan imparatorluğunun kalbinin, bir zamanlar Osmanlı Türklerinin egemen olduğu bu bölgelerde attığını belirttikleri gibi, Osmanlı İmparatorluğu’nun İran’ın batı sınırından Kuzey Afrika’nın batı sınırına değin hemen tüm Arap, yani Müslüman dünyasını Büyük Ortadoğu Projesi içerisine alan İslam Birlişey de ‘‘söz olarak’’ alınmış olmak gerekmez mi? ORTAK PAYDA İSLAM Paylardan biri, Adriyatik kıyısından Çin Seddi’ne uzanan Avrasya’ydı. Bu alanda 225 milyonluk Türk ve Müslüman konfederasyonunu kurmak Özal’a nasip olmadı. Öteki, Büyük Ortadoğu Projesi. H ALİFE NAMZETİ ‘‘Halife’’yi olmasa da halifeliğe ‘‘seçilmiş kişi’’ olarak kendini namzet gösteren Tayyip Erdoğan’ı Beyaz Saray’a çağırma mutluluğuna Başkan Bush (II) erecektir! Şöyle ki, Recep Tayyip Erdoğan, 3 Kasım (2002) seçimlerinden bir yıl önce, ‘‘Amerika’dan kendisini çağırmasını istemiş’’ (13), gazetecilere Türk Demokrasisine Geçişte Rolü’’, Küreselleşme, Sivil Toplum ve İslam, Vadi Yayınları, İstanbul, s. 59 / Sait Halim Paşa, ‘‘Şeriatın Hâkimliği Gerek’’, Buhranlarımız ve Son Eserleri, İz Yayıncılık, İstanbul 1991, s. 237. (6) İlhan Selçuk, ‘‘Karnından Konuşan Başkan’’, Cumhuriyet, 25 Nisan 2006. (7) İlhan Selçuk, ‘‘Darbe Kararı Dincilerden’’, Cumhuriyet, 27 Nisan 2006. (8) Aktaran: Neda Armaner, İslam Dininden Ayrılan Cereyanlar: Nurculuk, İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara 1964, s. 61. (9) Mesnevi Nuriye, s. 8082, Çetin Özek, Türkiye’de Gerici Akımlar ve Nurculuğun İçyüzü, Varlık Yayınları, İstanbul 1964. (10) Bkz. M. İ. Erdost, ‘‘Saidi Nursi Öğretisi ve Bilimin İslamlaştırılması’’, Kuşatılmış Ülke Kuşatılmış Yazılar, Onur Yayınları, Ankara 2005, s. 5674 // ‘‘Din, Bilim ve İdeoloji Tartışmaları’’, Yeni Dünya Düzenine Zorlanması Odağında Türkiye, Onur Yayınları, Ankara 1999, s. 149203. (11) Milliyet, 9 Eylül 1966. (12) Türkiye, 31.12.1934 Cengiz Özakıncı, İblisin Kıblesi, Otopsi Yayınları, İstanbul 2005, s. 268. (13) Bkz. Ecevit’in Sedat Ergin’le söyleşisi, Hürriyet, 8 Aralık 2002. (14) Radikal, 6 Aralık 2001. (15) The New York Times, 2 Ocak 1996. (16) 16 Şubat 2004, Kanal D. ‘SUÇ ÖRGÜTÜ’ DAVASI Yılmaz ve Tatlıses mahkeme önünde İstanbul Haber Servisi Organize suç örgütü lideri olduğu ileri sürülen Kürşat Yılmaz ile işadamı Korkmaz Yiğit, türkücü İbrahim Tatlıses, ve ‘‘Banker Kastelli’’ adıyla da tanınan Abidin Cevher Özden’in de aralarında bulunduğu 42 kişinin yargılanmasına devam edildi. İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada hakkındaki suçlamaları kabul etmeyen Özden, kendisine zaman zaman ticari konularda fikir soran Yılmaz’ı 1992 yılından beri tanıdığını söyledi. Müşteki Metin Kaya Çağlayan’dan 15 milyon dolar alacağı olduğunu belirten Özden, Yılmaz’ın da aralarında bulunduğu bazı kişilerle bir araya gelerek bu konuyu görüştüklerini, ancak herhangi bir zorlama olmadığını öne sürdü. Tatlıses de, dansöz Asena’nın Adana’da çalışmasını engellemek üzere Yılmaz’ın adamlarından yardım istediğine ilişkin iddiaları kabul etmedi. Dostlarının telefonla arayarak, “Bu hanım senin hakkında ileri geri konuşuyor. Biz gereğini yapacağız” dediğini dile getiren Tatlıses, şöyle devam etti:‘‘Ben de ‘Kendisi sanatçıdır. İstediği yerde çıkar. Bizi ilgilendirmez’ dedim. Yine de içim rahat etmedi. Dostum Ali Maytalman’ı aradım. Programı yapanlar MHP’li idi. Olayı anlattım ve bir nevi o kişinin korunması için gereken tedbirlerin alınmasını istedim.’’ Tatlıses, lazım olur düşüncesiyle 2 bin dolar gönderdiğini ancak Maytalman’ın parayı almadığını söyledi. Suçlamaları kabul etmediğini ifade eden manken Tuğba Özay da ‘‘Benim tek suçum sevmek’’ dedi. Duruşmaya bugün devam edilecek. Hayatını sualtına adayan belgeselci Haluk Cecan, kanserle mücadele ediyor Deniz ve doğa âşığına vefa İNSU TEZKAN/BİRCE BORA Türkiye’nin ödüllü deniz belgeselcisi, deniz ve doğa âşığı Haluk Cecan, dostlarının da desteğiyle kanserle mücadelesini sürdürüyor. Yaşamını sualtına adayan, 400’den fazla belgesele imza atan Haluk Cecan’a Fevziye Mektepleri Vakfı tarafından geçen hafta bir plaket sunuldu. Törende haberci Coşkun Aral’ın, Cecan’ın Kaptan Cousteau’nun ekibiyle yaptığı son dalışını konu alan bir belgeseli gösterildi. İstanbul ve çevresindeki balıkadamlar ise geçen hafta sonu Caddebostan sahilinde Cecan’a vefa dalışı yaptı. Haluk Cecan’ın sualtı tutkusu çocukluk yıllarında izleyip hayran olduğu Kaptan Cousteau’nun sualtı belgeselleriyle başladı. 1958 yılında okul arkadaşından aldığı basit kamerayla ilk amatör fotoğraf ve film çalışmalarına başlayan Cecan, 1964 yılında Ayvalık’ta bir dalgıçtan aldığı anfora ve batık haritasıyla denizaltı macerasına başladı. Sualtı araştırmacılığına kendinden çok şey kattı ve o sırada Türkiye’de bulunmayan bir teknoloji olan sualtı kabinlerini kendi olanaklarıyla imal etti. Fransa, İtalya, İspanya, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Makedonya, Yugoslavya ve Tunus gibi ülkelerde sayısız ödül kazanan Cecan, eğitim amaçlı kullanılan belgesellerine Milli Eğitim Bakanlığı’nın ilgisizliğinden şikâyetçi. Türkiye’de denizaltı araştırmacılığına da yeterli ilginin olmadığını belirten Cecan, arkeolojik denizaltı araştırmacılığında inisiyatifin artık Türklerin eline geçmesi gerektiğini düşünüyor. Kariyeri boyunca devletten herhangi bir maddi destek almadığını söyleyen Cecan, özel sponsorlarla çalışmayı da hiç düşünmemiş. Maliyeti çok yüksek olan fantastik denizaltı belgeselleri çeken Cecan, sponsorların böylesine uzun süreli ve kâr amacı gütmeyen projelere ilgi göstermediğini belirtiyor. İlgilenenlerin ücretsiz olarak temin edebileceği CD ve kitaplarla denizin kendisine öğrettiklerini ve sualtının gizemlerini paylaşmaya devam ediyor. Kanserle mücadelesine karşın tutkusundan vazgeçmeyen Cecan, geç de olsa yaptıklarının değerinin anlaşılmasından mutluluk duyduğunu söylüyor. CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle