21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 HAZİRAN 2006 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL ‘Ver Dövizi, Al Cenneti’ ? Türkiye bir uçuruma sürüklenmek isteniyor. Herkes uyanmalı, ama önce hükümet... AKP, Kasım 2002 boşluğu ve Seçim Kanunu’nun gariplikleri sonucu elde ettiği tesadüfi bir başarıyı yanlış yorumlamamalıdır. Denizin Kurutulması YABANCILARA banka satma furyasına Denizbank da katıldı. Böylece, bir yılda bankacılık kesimine giren Fransız, Amerikan, İtalyan, İsrail, Yunan, Belçika, Hollanda ve karma sermaye gruplarına bir yenisi eklendi. Zorlu Grubu’nun bankadaki yüzde 75 hissesini alan Dexia. . BelçikaFransız sermayesinin ağır bastığı, çokuluslu bir grup bu. Yönetim kurulu üyesi Dirk Bruneel, uçaktan iner inmez, ‘‘Milliyetçi açıdan bazı endişeler olabilir; milliyetimizle değil, getireceğimiz kaynakla ilgilenin’’ demiş. Satan Zorlu Grubu’nun patronu da Emlakbank’tan ‘‘bir tabela ve üç şube’’ olarak 69 milyon dolara aldığı bankanın dörtte üç hissesini 2 milyar 437 milyon dolara satmış olmaktan memnun. ‘‘Alan memnun, satan memnun, sana ne’’ diyenler çıkacaktır elbet. Ama, konu o kadar basit değil. ‘‘Gelenler getirdiklerinden fazlasını mı götürürler acaba’’ sorusundan öteye, deşilmesi gereken bin türlü yerel beceriksizlik ve ufuksuzluk da var konunun gerisinde. Bir yığın da hesabı sorulmamışlık. enizbank, Celal Bayar’ın 1938’de yarattığı bir kuruluştu. Denizciliği teşvik için kredi verecekti. Hatta, maden taşımacılığı için vapur alımına da önayak oldu: ‘‘Sosyete Şilep’’çiliğin kırmızı baca üzerine büyük ‘‘S’’ harfli forsuyla Bakır, Krom ve Demir şilepleri vardı. Sonra, Denizcilik Bankası kuruldu. Banka yanında, ‘‘Deniz Nakliyatı AŞ’’ denen büyük kamu işletmesiyle. Bir ara, toplam bir milyonluk tonajı aşkın 60 küsur gemisi olan, kıtalar arası tarifeli yük taşımacılığı yapan, tankerciliğe, ‘‘RoRo’’culuğa öncülük eden, uzakyol kaptanlarından çoğu için nerdeyse ‘‘okul’’ sayılan. Ne yazık ki, sorumsuz sendikacılık, siyasal ilgisizlik ya da tam tersine partizanlık ve hepsinden önemlisi, denizciliği sevmeyiş, eninde sonunda bankanın da canına okudu, şirketin de. İkisi yok pahasına elden çıkarıldı. Karadaki bir emlak bankasına yamanan denizcilik bankası duydunuz mu hiç? Sonuçta, denizle ilgisiz bir başka bankaya ‘‘dümen’’ markasıyla satılan? eniz Ticaret Bakanlığı’nı çoktan kurmuş bir Yunanistan, Güney Kıbrıs da eklenince dünya birincisi sayılan filosuyla, Ege ötesine kruvaziyer turizmine başlamış büyük gemileriyle denizlerde cirit atarken, Türkiye yük taşıyıcı tonajını küçültüp limanlar arası deniz yolculuğunu büsbütün ortadan kaldırmış durumda. Uzun bir durgunluktan sonra bu alana giren armatör dünyasının attığı ilk adıma bakın: Denizyolları’ndan satın alınan Ankara ve Samsun gemilerinin elden geçirilip yenilendiği ve İzmir hattına hazırlandığı duyuruluyor. Ama, normal yolcu postası değil, hayli pahalı birer gezi gemisi olarak. Oysa bilmek gerekir ki, günün koşullarına uygun basit konforlu gemilerin düzenli, hızlı ve ekonomik seferleriyle halk için gerçek yolculuk başlamadıkça, denizlerimizi kurutmuş olmanın ulusal utancı asla giderilmiş sayılmaz. A. Gani AŞIK HP merkez solu, DP ekolü merkez sağı ve MHP’de milliyetçiliği kendi alanı ilan edince, Erbakan’a da din ve camiler kaldı. Hocanın İslama ve siyasete bakışı ile örtüşen bu tercihten ‘‘Milli Görüş’’ doğdu. Ne var ki ‘‘doğan çocuk’’la ‘‘doğuran ana’’ (millilikle İslamcılık) arasında tam bir zıtlık var. Çünkü İslamiyette ümmet, millilikte millet kavramı öne çıkar, ama olsun, sayın hocanın ve öğrencilerinin uyarlama ve sentezleme gücü sınırsızdır da bir sorun daha var: Türklüğü ayağa kaldıran en büyük Türk Atatürk’ü yadsımakla millilik bir arada olamaz, zaten olmadı da... TC Başkonsolosluğu bünyesinde din görevlisi olarak atandığım 1973 baharında Milli Görüş teşkilatı ile Berlin’de ilk defa yüz yüze geldim, tanıştım ve tanıdım. Dinimiz ve devletimizle ilgili bildiklerini sandıkları her şeyin temelsiz ve teşkilata egemen kimliğin sınırsız bir cehalet olduğunu gördüm, yaşadım. Milli Savunma Bakanlığımızın mülkiyetindeki Türk şehitliği ve camisi dışında kalan, denetimleri altındaki camilerin tümünde, özellikle de Weding’deki Mehmet Akif Camisi’nde ardıç kadı, çam müftü sayılırdı. Türkiye’de müezzinlik bile yapamayacak durumda olanlar, orada ‘‘ulema’’ olmuşlardı. Mustafa Kemal’e, onun Cumhuriyetine, laik sisteme bodoslama bindiriyorlar, Atatürk’e ‘‘put’’ ve ‘‘Adı Türk’’ diyorlardı. Kısa aralıklarla da Türkiye’den daha büyük ‘‘âlimlerşeyhler’’ ve azgın politikacılar getiriliyor, camilerde ve on bin kişilik salonlarda sahneye sürülüyorlardı. Hem saf ve gariban işçilerin bir kazan pilavı üç gün yiyerek biriktirdiği dövizleri cebe indirmenin hem de beyinlerini yıkamanın çarkı tıkır tıkır C D dönüyordu. Milli Nizam çizgisinde siyaset yapanların bir bölümünün devasa servetleri de ‘‘yeşil sermaye’’ denilen holdinglerin yuttuğu 20 milyar mark da camilerde tezgâhlanan ‘‘Ver dövizi, al cenneti’’ sahtekârlığı ile elde edilmiştir. Müslüman sayılmak için İslamın 5, imanın 6 şartına ek olarak, Atatürk’e husumet de bir önkoşuldu. CHPMSP koalisyon hükümetinin MSP’li bir bakanına Mehmet Akif Camisi’nde, CHP/MSP ortaklığı sorulduğunda ‘‘Bu koalisyon, Hudeybiye musalahasına (anlaşmasına) benzer’’ dedi. Hudeybiye’de Hz. Muhammet, Mekke kâfirleri ile zaman kazanmayı amaçlayan taktik bir anlaşma yapmıştı. Bakan, Türkiye’de el sıkışıp öpüştüğü ortağını Almanya’da kâfir ilan ediyordu. İki yıl Berlin’de, iki yıl da Stuttgart’ta bu ve benzeri Cumhuriyet karşıtı kuruluşlarla, camilerden toplantı salonlarına kadar uzanan değişik platformlarda boğaz boğaza mücadelemiz oldu ve sonuçta, Nurcu bir bakan tarafından görevden alınıp Artvin’e sürüldük. yor, ideolojik ve düşünsel temellerinin altı boşaltılıyor. Tahminlerin ötesinde bir yol alındığı da kesine yakındır. Atatürk ve arkadaşlarını ‘‘inadına kâfirler’’ diye niteleyen Vahdettin’in şeyhülislamı M. Sabri, ‘‘Fazla ibadetim yok, ama fırsat buldukça Mustafa Kemal’in büstüne tükürüyorum’’ diye övünen Ermenekli Saffet Hoca ve Necip Fazıl ile seksen yıl önce yeraltına inen ve çok partili düzenle birlikte umutları yeşeren, 12 Eylül’le palazlanan tarikatlar belli başlı esin kaynaklarından bir bölümüdür. Düşünce eyleme dönüştü Sayın Başbakan dahil, hükümetin kimi üyelerinin ve AKP milletvekillerinin önemli bir kısmının, siyasi kimliklerini bu iklimde kazandıkları sır değildir. Parti örgütleri de ağırlıklı olarak bu kesimin denetimindedir. Son yılların Türkiye’sinde Cumhuriyeti hedef alan akımlar ve örgütler Milli Görüş’le de sınırlı değil. Yukarıda da değindiğimiz gibi, değişen dengeler sonucu belki bir ölçüde ehlileşmiş de olan Milli Görüş dışında da güçlü, etkin, organize durumda, devletle kavgaya kararlı ve yüreklendirilmiş pek çok yeni odak oluştu. Sistem her ne kadar laik Cumhuriyetin güvencelerini içinde barındırıyor olsa da, Danıştay’a yapılan çok cüretkâr saldırıda da görüldüğü gibi rejime yönelik tehlike ve tehditler, kadrolaşma sınırlarını aşarak bilmem kaçıncı defa eyleme dönüşmüştür. Türkiye bir uçuruma sürüklenmek isteniyor. Herkes uyanmalı, ama önce hükümet... AKP, Kasım 2002 boşluğu ve Seçim Kanunu’nun gariplikleri sonucu elde ettiği tesadüfi bir başarıyı yanlış yorumlamamalıdır. İktidar, öncellikle kendisinin korumak zorunda olduğu Cumhuriyeti hırpalama, içini boşaltma, özünü ve ruhunu zedeleme yanında, dini kullanarak gerginlikler yaratma alışkanlığını terk etmeli, sistemin duyarlılık ve dayanıklılık refleksini sınamaktan vazgeçmelidir. Tarihen sabittir ki bu yolun adı ‘‘belalar çıkmazı’’. Yaygın örgütlenme BOP ve AKP’nin iktidara gelmesi ile oluşan yeni koşullarda plan revize edilmiş olabilirse de, 30 yıl önceki Milli Görüş’ün hareket noktası da, hedef modeli de Mısır Müslüman Kardeşler hareketi gibi şeri devletti. Bunu belge ve söylevlerinde bu ölçüde net biçimde ortaya koymazlar. Nurculuk başta olmak üzere, bütün tarikat ve benzeri akımların koordineli ve merkezi bir eşgüdüm içinde bürokrasinin ve sektörlerin tümünde hızlı ve yaygın bir örgütlenme döneminden geçiyor olmamız belli bir plan ve stratejinin sonucudur. Cumhuriyetin mayası parazitleni D Yitirdiğimiz Bir Değer Bir yandan düşünüyorum yarım yüzyıl başarılı bir sigortacı olduktan sonra yazın dünyasına da ne güzel eserler bıraktı; anı romanlar, tercümeler, tiyatro eserleri. Ama daha da çok unutulmaz bir insan, bir dost, bir beyefendi olarak hâlâ bizimle. Ali Neyzi’yi yitirdik mi acaba? ve tanesi kopyalatıp bana hediye etmişti ve ben onu bir zincirle hep boynumda taşırım. Oysa, Ali ile yaşamımızda asıl onun o kahve tanesi olduğunu gördüm. Ona yetişmek, zekâdan yapıcılığa dek, olanaksızdı. Gel gör ki o ‘‘menhus hastalık’’ çok gördü onun güzelliklerini. Daha neler neler yapacaktı, ne mutluluklar verecekti hepimize Ali Neyzi. Bir yandan düşünüyorum yarım yüzyıl başarılı bir sigortacı olduktan sonra yazın dünyasına da ne güzel eserler bıraktı; anı romanlar, tercümeler, tiyatro eserleri. Ama daha da çok unutulmaz bir insan, bir dost, bir beyefendi olarak hâlâ bizimle. Ali Neyzi’yi yitirdik mi acaba? Onunla paylaştığımız yirmi dört yıla yakın yaşamımızda kâh birbirimizden uzakta, kâh yan yana her an saygılı, hür ama her an sevgi doluyduk. Bunca yıl sonra hâlâ birbirimizi keşfediyor, yeniden yeni sevgiler buluyorduk. Ali’siz yaşamak bir eşten bir erkekten ayrı olmak değil; sevgilisiz yaşamak. Baktığım her yerde, duyduğum her seste hep onu arıyor, özlüyorum. Yitirdim diyorum ama gene de bir yerlerde onu buluyorum. Özlem ve arayış bir şekilde onu getiriveriyor yanıma. Sanki omzumda, sanki nefesimde. Hep onunla doluyum. Bazen gayesiz oluyor, yataktan çıkmak istemiyorum. Yeni bir gün mü başladı? Ne için kalkacağım, ne yapacağım? Sonra ‘‘medeni olmak gerek kalk temizlen giyin bir şeyler yap’’ diye harekete geçiyorum. ‘‘Gerektiği kadar ama efendice yürümeli, kimseye dert olmamalısın’’ diyorum. Tüm bunları diyorum, yapmaya gayret ediyorum ama gene de boşluktayım. Derken bir yerlerden Ali’m çıkıveriyor. Bir resim, bir yazı, düzeltilmeyi bekleyen bir kitap raflarda. Mutluluk! Ali geliyor capcanlı. Heyecan, hareket, renk dolu. Aslında ne kadar talihliyim. Onunla yaşadığımız anlar, saatler, günler, haftalar, yıllar var ancak. O son beş ayı unutabilsem. Korkunç gerçeği bilerek, onu her an aldatmaya çalışarak geçen beş ayı. Sevgilimin her an elimden, yaşamımdan kayışını izleyerek geçen anları unutabilsem. Onun hâlâ beyefendiliğine gösterdiği özeni, fularını bağışlayışını, ziyaretçileri tebessümle karşılayışını, diğer yandan için için olayı bilip de anlamazdan gelişini unutabilsen! Severek, özenerek yaptırdığı evinde çok değerlendirip, sevdiği gelini, çocukları, torunları ve komşusu da olan aziz dostları arasında ‘‘devam edebilcek miyim?’’ kaygusu içinde ama ümitle geçirdiği saatleri, doğum günümü kutlamak arzusu ile davetlilerin adlarını, ikram edileceklerin listesini hazırlayışını, Nunu’nun mezuniyet sevincini bir şekilde paylaşmak üzere geliştirdiği türlü rengi unutabilsem. Halk Sigorta’nın önüne dikilmesine neden olduğu ‘Akdeniz’ heykelinin Galatasaray meydanında duruşunu görebilmek için girdiği çabayı, Robert Kolej’in bahçesinde açan erguvanlara bakabilmek için sabırsızlanışını, göremeyeceği korkusu içinde kitaplarının yeni basımını bekleyişinin heyecanını unutabilsem. Evdeki son haftasında tekerlekli iskemle ile balkona çıkarttığımızda çiçekleri okşayısını, aşağıdaki bahçeye sevgiyle bakışını ve daha pek çok olay ve duyguyu unutabilsem. Sesi çıkmadığında kâğıt kalem isteyip de yazamamanın acısını çekişini, karşısındaki vazoda duran manolyalara sanki ayrılmak istemiyormuş gibi bakışını, son günlerdeki suya doyamayışını, aynı duyguyle dudaklarıma yaklaşısını unutabilsem! Veya bunların hepsini birer zaman unutmadan, unutamadan yaşayabilsem. İşte bunun için soruyorum Ali Neyzi’yi, biricik can dostum, sevgilimi yitirdim mi? Şen Sahir SILAN li Neyzi ile ilk defa karşılaşan insan önce onun sıcacık bakan ela gözlerini görürdü. Sonra da tebessüme hazır duduklarını. Çünkü o insanları ayırdetmeden severdi. Eriştiğim ileri yaşlarda en büyük mutluluğum, onurum onunla paylaştığımız yirmi dört yıl oldu. Ali Neyzi bir efsane idi. Hayatı dolu dizgin yaşayan, yaratıcı bir olaya girmeden, renklerini etrafa saçmadan rahat etmeyen, hür, Atatürkçü bir Türk erkeğinden söz ediyorum. Ona, bir süre yerleştiği, Antalya’nın Çıralı Köyü’nde ‘‘dev’’ diyorlardı. Çünkü o, insanları mutlu etmek, onlarla doğayı, yaşamı, yemeyi içmeyi paylaşmaktan mutlu olan bir insandı. Çok acıtıyor Ali Neyzi’den ‘‘geçmiş’’ olarak söz etmek. Çünkü o can dostu yitirmedim, yitirmedik. Şu sırada ve sanırım çok uzun bir zaman o, geride bıraktığı yazıları ile anıları, davranışları ve yaşam sevinci ile hep bizlerle ve bizden sonrakilerle yaşayacak. Onun, son olarak, bilgisayarında ‘‘menhus hastalık’’ diye adlandırdığı ve ‘‘olmazsa olmaz mıydı’’? dediği illet nasıl da çabuk geldi. Neydi acelesi? Böylesine dört dörtlük, adam gibi adamı bizlerden söküp alması gerekli miydi? Okumak ve yazmak Ali için bir nefes alışı idi. Kapıda, iki dakika beni beklediğinde bile, eline geçen bir dergi okur, sızlanmazdı. Vaktin geçtiğini anlamıyordu sanki. Yazmak için ise zaman hiçbir şekilde yeterli değildi. O, memleketinin olayları ile olduğu gibi, insanların doğanın da duygularını, değişimlerini anlatmaya adamıştı kendini. A Dosya No: 2002/637 Satılmasına karar verilen gayrimenkulün cinsi, kıymeti, adedi, evsafı: Taupu Kaydı: İstanbul, Beyoğlu, Emekyemez Mah., Okçumusa caddesi mevkii, ada: 269, parsel: 6, cilt: 16, Sh: 1514’te kayıtlı kargir işhanında 10/100 arsa paylı, kat: 6 bağımsız bölüm: 8 nolu büro. İmar Durumu: Beyoğlu Belediyesi’nin yazısına göre, 7.7.93 tarih ve 4720 sayılı karul kararı ile ‘‘kentsel sit alanı’’ içine alınan bölgede kalmaktadır. Parsel 10.08.ƒ 1970 tasdik tarihli 1/1000 ölçekli AzapkaıKaraköy İmar Planı’nda H=21,50 m. irtifada, bitişik nizam ticaret sahasında olmak üzere imar durumu olduğu, ancak 1. nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’ndan karar alındıktan sonra, imar durumu tanzim edileceği anlaşılmıştır. Vaziyet Tespiti: Taşınmaz Beyoğlu ilçesi, Emekyemez Mahallesi, Okçumusa caddesi üzerinde olan Anten Han isimli binanın 6. katında bulunan 8. nolu bürodur. Bina arsanın tamamına inşa edilmiştir. Bina 2 bodrum, zemin ve 6 normal katlı olmak üzere, toplam 9 katlı betonarme kargir işhanıdır. 2. bodrum katta kalorifer kazan dairesi vardır. 1. bodrum katta zemin kattaki dükkanlara ait depo vardır. Zemin katta dükkan ve normal katlarda birer büro vardır. Bina giriş kapısı demir konstriksiyonludur. Giriş katlar arası demir korkuluklu, ahşap küpeşteli, mermer basamaklı, merdiven vardır. Binanın çatısı kiremit kaplı olup, dıp cepheli mermer kaplıdır. Bina bakımlı ve temizdir. Satışa sunulan büro, 108 m2 miktarlıdır. Büro işyeri larak kullanılmaktadır. Tek hacimlidir. İki özel kullanım bölmesi vardır. Zemini mermer, duvarları sıva üzeri badana kaplıdır. Wc’si vardır. Wc’de lavabo ve klozet vardır. Kapısı ahşap doğrama ve penceresi aliminyum doramadır. Büro asansörden istifade etmektedir. Büro bakımlı ve temizdir. Büro ana trafik yolu olan Okçumusa caddesi üzerinde, elektrik, alet ve edavatının satışı yapılan iş ve ticaret semtinde bulunmaktadır. Kıymeti: 190.000,00.YTL (yüzdoksanbinynitürklirası) muhammen bedelle satışa arz edilecektir. Satış Şartları: 1 Satış 17.07.ƒ 2006 günü 11.0011.30 saatleri arasında Beyoğlu 4. İcra Müdürlüğü’nde açık artırma suretiyle yapılacaktır. Bu artırmada tahmin edilen kıymetin %60’ını ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları mecmuunu ve satış masraflarını geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle bir bedelle alıcı çıkmazsa, en çok artıranın taahhüdü baki kalmak şartıyla 27.07.2006 günü aynı saatte ve yerde ikinci artırmaya çıkarılacaktır. Bu artırmada da bu miktar elde edilmemişse, gayrimenkul en çok artıranın taahhüdü saklı kalmak üzere artırma ilanında gösterilen müddet sonunda, en çok artırana ihale edilecektir. Şu kadar ki, artırma bedelinin malın tahmin edilen kıymetinin %40’ını bulması ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından fazla olması ve bundan başka, paraya çevirme ve paylaştırma masraflarını geçmesi lazımdır. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa, satış talebi düşecektir. 2 Arttırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kıymetin %20’si nispetinde pek akçesi veya bu miktar kadar milli bir bankanın teminat mektubunu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı istediğinde 10 günü geçmemek üzere mehil verebilir. KDV, eğitime katkı payı, ihale damga pulu harç ve masrafları, tahliye ve teslim masrafları alıcıya aittir. Birikmiş vergiler ve tellaliye resmi satış bedelinden ödenir. 3 İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgilerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını hususiyle faiz ve masrafa dair olan iddialarını, dayanağı belgeler ile on beş gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır. Aksi takdirde haklarını tapu sicili ile sabit olmadıkça, paylaşmadan hariç bırakılacaktır. 4 İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak suretiyle, ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri, teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt fazi ayrıca hükme hacet kalmaksızın, dairemizce tahsil olunacak, bu fark, varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5 Şartname, ilan tarihiden itibaren herkesin görebilmesi için, dairede açık olup, masrafı verildiği takdirde, isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6 Satış ilanı, ilgililerin adresine gönderilmiş olu, adreste tebligat yapılmaması veya tapu kaydından adresi tespit edilemeyenlerin de yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 7 Satış iştirak edenlerin, şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin, yukarda yazılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları ile satı ilanının tebliğ edilemeyen alakadarlara tebliğ yerne kaim olacağı ilan olunur. (*) İlgililer tabirine irtfak hakkı sahipleri de dahildir. (Basın: 26682) BEYOĞLU 4. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN GARİMENKULÜN AÇIK ARTIRMA İLANI Kısacası, paylaşmaktı gayesi. Aile bağları onun için çok değerli olduğu gibi, birlikte yaşamış olduğu tüm aile fertlerine saygı duyar ve onlara öyle yaklaşır, anılarında da gene saygı ile söz ederdi. Bu yaklaşımı arkadaşları için de geçerli idi. Ali’ye takılırdım ‘‘Sen Osmanlısın, bence Cumhuriyet kadınıyım’’ diye. Otomobil kullanırken korna çalmaz, utanır ‘‘ayıptır’’ derdi. Bense daha gerçekçi, bazen tatsız sözler bile kullanırdım. Sesini yükselttiği an olmadı. Öyle ki, yaşlılıkla daha az duymaya başladığım bir devrede onun da hasta olduğu günlerde Ali’nin sessiz konuşmasını anlamakta zorluk çektiğimde kızı halimize kahkahalarla gülmüştü. Gene de ben gerekli sözleri duymaktaydım. İnsanlar yaşamı güzel paylaştığında sözlere pek gerek duyulmuyor, sessiz de anlaşılıyor. Gözlerime bakıp söylediği, sözlere dökemediği o kadar çok şey vardı ki! Nedensiz ‘‘can dost’’ olunmuyor. Hemen her gün Ali Neyzi’den söz eden bir yazı buluyorum gazetelerde, dergilerde. Bunları bizlerle birlikteyken görebilseydi ne kadar mutlu olurdu diye düşünmeden edemiyorum. Ama genelinde böyle oluyor. İnsanlar göçünce değerleri anlaşılıyor. Ali öylesine mütevazı, öylesine başkalarını değerlendiren bir kişi idi ki, sanırım kendi değerlerini hiç düşünmedi. O sadece yazmak, anlatmak, vermek ve paylaşmak istiyordu. Hep yapıcı olmak, boş durmamak tek yaşam nedeniydi belki de. Çok hareketli olduğumdan torunlarım bana ‘‘tavada zıplayan Meksika kahve tanesi’’ adını takmışlardı. Ali de altından bir kah TC İLAN ÇATALCA İCRA MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN MENKULÜN AÇIK ARTTIRMA İLANI Sayı: 2006/166 Esas Bir borçtan dolayı hacizli ve aşağıda cins, miktar ve kıymetleri yazılı mallar satışa çıkartılmıştır. Birinci arttırma 28.06.2006 günü saat: 13.0013.10 arasında Yeni Sanayi Sitesi No: 5 Kaleiçi Mah.Çatalca adresinde yapılacak ve o günü kıymetlerin yüzde 60’ına istekli bulunmadığı takdirde 03.07.2006 günü aynı yer ve saatte 2. arttırma yapılacağı. Şu kadar ki, arttırma bedelinin malın tahmin edilen kıymetinin yüzde 40’ını bulmasının ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacaklarının toplamından fazla olmasınan ve bundan başka paraya çevirme ve payların paylaştırma masraflarını geçmesinin şart olduğu, mahcuzun satış bedeli üzerinden yüzde 18 oranında KDV’nin alıcıya ait olacağı ve satış şartnamesinin icra dosyasından görülebileceği, masrafı verildiği takdirde şartnamenin bir örneğinin isteyene gönderilebileceği, fazla bilgi almak isteyenlerin yukarıda yazılı dosya numarası ile dairemize başvurmaları ilan olunur. 26.05.2006 Muhammen Kıymeti Lira: 16.000,00 YTL. Adedi: 1 adet Cinsi (Mahiyeti ve önemli nitelikleri): 34 VJ 7673 plaka sayılı 2004 model Citroen marka hususi oto tipi: C3 1.4 HDİ gökyüzü mavisi motor no: 10 FD 600742425 şasi no: VF7FC8HXB26994822 sayılı araç. Not: Yukarıda yazılı menkulleri satış günü ve yerinde hazır bulundurulmadığı takdirde suç duyurusunda bulunulacağının bilinmesi (İc. İf. K. 114/1, 114/3) Yönetmelik Örnek No: 25 Basın: 26027 Dosya No: 2005/30 Müflis: Orbis Yazılım Hizmetleri Ticaret A.Ş. (İst. Ticaret Sicil Memurluğu’nun 486979/434561 sicil numarasında kayıtlı.) Adresi: İnönü Cad., No: 5/17 Çeliktepe/İst. İflas Kararı: İst. 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2005/27 E. 28.12.2005 günü saat 16.40’da. I. Alacaklılar toplantı gün ve saati: 20.06.2006 salı günü saat: 11.00’de İflasına karar verilen yukarıda isim ve adresi yazılı müflis hakkındaki tasfiyenin İİK. 219. Md. göre Adi usulde icrası tensip kılınmış olduğundan; a 1. Alacaklılar toplantısının: Yukarda belirtilen gün ve saatte İstanbul Adliye Sarayı (Sultanahmet) 3. İflas Dairesi kaleminde ilk toplantı yapılacağından, alacaklıların bu toplantıya gelmeleri veya yetkili bir vekil göndermeleri ve aynı zamanda müflis ile müşterek borçlu olanlar ve kefillerinin ve borcu tekeffül edenlerin veya bunların vekillerinin bu toplantıda hazır bulunmaya hakları olduğu, b Müfliste alacaklı olan alacaklıların (Md. 221) belirtilen gün ve saatte 1. toplantıya gelmeleri veya kendilerini vekille temsil ettirmeleri, müflis ile müşterek borçlu olanların (Md. 203, 204) ve kefillerinin ve borcu tekeffül eden sair kimselerin de toplantıda bulunmaya haklarının olduğu, c Müfliste alacaklı olanların alacağını, taşınır ve taşınmaz üzerinde istihkak iddiasında bulunanların, ilandan itibaren bir ay (Md. 220) içinde başlık altındaki iflas dosyasına yazılı olarak alacak ve istihkak iddialarını kaydettirmeleri (Md. 236) ve delillerinin (senet ve defter hulasaları vs.) asıl veya musaddak suretlerini tevdii eylemeleri, d Müflise borçlu olanların aynı süre içinde kendilerini ve borçlarını bildirmeleri (Md. 192), aksi halin İcra ve İflâs Kanunu’nun 336’ncı maddesi uyarınca cezai sorumluluğu gerektireceği, e Müflisin mallarını her ne surette olursa olsun ellerinde bulunduranlar, o mallar üzerindeki kanunî hakları saklı kalmak şartıyla, bunları aynı süre içinde İflâs Dairesi emrine tevdi etmeleri ve etmezlerse geçerli mazeretleri bulunmadıkça, cezaî sorumluluğa uğrayacakları ve rüçhan haklarından mahrum kalacakları, İİK. 219. Md. cümlesinde ilan ve tebliğ olunur. 30.05.2006 (Basın: 26258) TC İLAN İSTANBUL 3. İFLAS MÜDÜRLÜĞÜ’NDEN; ADİ TASFİYE VE İFLASIN AÇILMASI, ALACAKLILARIN 1. TOPLANTIYA DAVET İLANIDIR CUMHURİYET 02 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle