21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19 HAZİRAN 2006 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ ekonomi?cumhuriyet.com.tr Açıklamalarda dikkatli olunmadığı eleştirisini yapan Babacan, iş dünyasını siyaset yapmakla suçladı 13 ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK İş dünyasıyla gerilim tırmanıyor ? İş çevrelerinin hükümetle 30 saniyede iletişim kurabileceğini belirten Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, açıklama yaparken dikkatli olunmadığını öne sürdü. Ekonomi Servisi Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, iş dünyasının temsilcilerine bazı açıklamalar yaparken dikkatli olunmadığı suçlamasını yaptı. Babacan, TÜSİAD’ı kastederek, iş dünyasının hükümetle istişare etmeden bazı açıklamalarda bulunmasını eleştirdi ve ‘‘siyaset yaptıkları’’ imasında bulundu. Babacan, CNN Türk’te katıldığı Ankara Kulisi programında, başta TÜSİAD olmak üzere iş çevrelerinden gelen eleştirilere tepki gösterdi. İş dünyasının temsilcilerinin ‘‘Gerginliği azaltın, gerginlik olmasın’’ dediklerini söyleyen Babacan, ‘‘Gerginliğin tanımını kim yapacak? Ortada bir şey yokken ‘Gerginliği azaltın’ demek, gerginliği başlı başına çağrıştıran gerçek anlamda varmış gibi yönlendiren bir gerçek’’ diye konuştu. Üniversite ‘Derdi’ Üniversite gibi yaşamı güzelleştiren olguların başında olması gereken bir kavram, bizdeki durumuyla, toplumsal ‘‘karabasan’’ oluyor. Türkiye yıllardır çözemediği bir çelişkiyi bu yıl da çözümsüz yaşıyor; hem tek tek ilgili bireyler hem de bütünüyle toplum için, üniversite zevk yerine dert veriyor. Çözüm üretmesi gereken yer sorunlar yumağı oluyor. Dün yapılan ÖSS sınavlarının sonunda, bu yıl da sınava girenlerin üçte ikisi, adıyla sanıyla bir milyonun üzerinde genç, o kapıdan geri çevrilecektir. Bu geri çevrilmenin yaratacağı bireysel ve toplumsal olumsuzlukların ve bunalımların aritmetiği de etiği de, geçmiş yıllarda olduğu gibi, hesap edilmeyecektir. Karanlık bir kuyuya yuvarlanan gençlerin geleceği, toplumsal, daha doğrusu siyasal ilgisizliğin girdabında un ufak olacaktır. Sınavı kazananların çok büyük bir çoğunluğu, yaklaşık yüzde 9095 gibi bir bölümü, ‘‘birinci tercih’’leri olan bölümlere giremeyecektir. Bu eğrilik, ilerleyen yıllarda, bir ölçüde de olsa, büyük üniversitelerde ‘‘yan dal’’ uygulamalarıyla giderilse de esas sorun varlığını sürdürecektir. Ya sonrası? Bugünlerde yapılan mezuniyet törenleri sonrasının da, iş bulma olanaklarının çok sınırlı olması nedeniyle, diploma sevincinin ayrı bir karabasana dönüştüğü de bilinen bir gerçektir. Özellikle kimi büyük kent üniversiteleri bir yana, üniversite, yıllardır eğitimli işsiz üretiyor. Siyaset bu çok büyük soruna eğilme gereğini duymuyor; çözümü, kutsadığı piyasanın koşullarına bırakıyor. ??? Bu sorunlara çözüm getirmeyen siyaset, daha doğrusu hükümet, üniversite ile bir başka açıdan çok ilgileniyor. Yeni kurulan 15 devlet üniversitesinin rektörlerinin atanmasını bizzat kendisi yapmak için ısrar ediyor. Yıllardır, Malatya/ İnönü ve Eskişehir Osmangazi üniversitelerinin kadro yasaları çıkarılmıştır. Van/ Yüzüncü Yıl ve Samsun Ondokuz Mayıs üniversiteleriyle ilgili çok olumsuz ve giderek yıkıcı tutumuyla hükümet, devlet üniversitelerine dört yıldır yeterli akademik ve idari kadro vermiyor. Bütün bunlara karşın, yasal zorlamalarla 15 üniversite rektörünü atayarak kadrolaşma konusunda yeni, büyük ve kalıcı bir adımı daha atmak istiyor. Hukuk tekniği açısından tartışılması bir yana, bu konuda hükümetin, ‘‘siyasal sorumluluğu’’, yani üniversite nedeniyle halka hesap verecek olmasından dolayı rektörleri ataması gerektiği öne sürülüyor. Başka konularda hesap vermekten kaçması bir yana, hükümetin, devlet üniversitelerinin işine siyasal sorumluluk anlayışıyla karışması, tamamıyla yanlıştır; çünkü, bilim kurumlarını siyasete bağımlı kılar. Tarihin kanıtladığı bir gerçektir ki, siyasetin güdümünde bilim olmaz. YÖK düzeni 12 Eylül rejiminin ürünüdür ve merkezci niteliğiyle gelişmeyi engellemektedir. YÖK bir yanlıştır; ancak, bu yanlış, üniversitenin, YÖK’ün elinden alınmasının ve hükümetin emrine verilmesinin gerekçesi olmamalıdır. Üniversiteyi siyasetin emrine vermek çok daha büyük bir yanlış olur. ??? İşbaşına geldiği günden bu yana devlet üniversitelerine ters bakan hükümet, yeni bir yasa tasarısını Meclis gündemine getirmiştir. Tasarıyla, ilk vakıf üniversitesi olan Bilkent’e, kimi teşvikler verilerek, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun dört ilinde, (Erzurum, Malatya, Şanlıurfa ve Van illerinde) ilk ve ortaöğretim okulları kurabilmesi olanağı sağlanmaktadır. Yaklaşım aslında doğrudur. O bölgede ilk ve ortaöğretimin geliştirilmesi gerekir. Ancak, yöntem yanlıştır. Konu, diğer üniversitelerin de katılımıyla çok daha kapsamlı, planlı ve programlı bir biçimde ele alınmalıydı. Kişiye özel yasa çıkarır gibi, yeni kurulanlarla birlikte, devlet+vakıf toplamı olarak sayıları 90’a yaklaşan üniversitelerin içinden yalnız birini seçmek, en azından böyle bir işi yapabilecek diğerlerine haksızlıktır. ??? Üniversitelerin sorunları yukarıda sayılanlarla sınırlı kalmıyor. Türkiye, üniversite sorununa çözüm bulmalıdır. Bunu yapmazsa, yalnızca kendi geleceğini karartır. [email protected] Siyaset suçlaması Babacan, TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı’nın ekonominin gidişatı konusunda oluşan soru işaretlerinin giderilmesi için ortaya koyduğu 10 maddelik politika paketine de değindi. Babacan, ‘‘Biz beklerdik ki öncelikle bu öneriler bizimle bir istişare edilsin, yapılabilirliği bir tartışılsın, bire bir görüşelim’’ dedi. Sivil toplum kuruluşu başkanlarının 30 saniye içerisinde kendilerine ulaşmasının mümkün olduğunu söyleyen Babacan, ‘‘İstişareler yapılmadan ayrıca farklı açıklamalar yapmak, öneri paketleri sunmak, bizim bunları basın üzerinden duyuyor olmamız, bize açıkçası, samimi bir yardım ve destek mi var? Yoksa, bir pozisyon oluşturma ve farklı bir sesimiz var, biz burdayız mesajı mı?.. Bir tereddüt yaşıyoruz’’ dedi. Babacan, ‘‘Açıklamalar biraz da siyasi içeriğe yönelince o zaman ister istemez aklımıza şu da geliyor. Yani siyaset yolu herkes için her zaman açık. Bu ayrı bir kulvar. Bu ayrı kulvarı seçmek de herkesin kendi seçimi’’ diye konuştu. Babacan, bütçe disiplininden asla taviz verilmeyeceğini belirtirken, bütçe disiplinini bu yıl daha da sıkılaştırdıklarını söyledi. TÜİK’İN VERİLERİ Harcamanın yüzde 21’i ekmeğe ANKARA (ANKA) Türk halkının gıda için yaptığı harcamanın yüzde 21’le en büyük bölümünü ekmek ve tahıllar için ayırdığı belirlendi. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, Türkiye’deki aileler 2004 yılında tüketim harcamalarının yüzde 26.42’sini gıda ve alkolsüz içecekler için yaptı. 182.5 milyar YTL olarak hesaplanan 2004 yılındaki tüketim harcamalarının 48.2 milyar YTL ’sini oluşturan gıda ve alkolsüz içecek harcamalarının ise yüzde 21. 09’la en büyük kısmını ekmek ve tahıllar için yapılan harcamalar meydana getirdi. Tarım Bakanı Mehdi Eker, 52.5 milyon Avro yatırım yapılan Danone Lüleburgaz fabrikasında bilgi alırken Genel Müdür Serpil Timuray, köylerde kurdukları süt toplama merkezleriyle AB standartlarında üretimi yakalamak istediklerini söyledi. Danone, çiftçiyi AB’ye hazırlıyor Ekonomi Servisi Danone Türkiye, günlük 750 tonluk çiğ süt ihtiyacını tedarik ettiği 15 binden fazla çiftçiye AB standartlarında işini büyütme fırsatı sunan ‘‘Danone Çiftçi Geliştirme Programı’’nı hayata geçirdi. Türkiye’de hayvan besiciliğine yeni girecek tüm yatırımcılara da açık olan program ile gelecek 5 yıl içerisinde ve sonrasında şu an yıllık 250 ? Danone süt üreticilerini AB standartlarında üretime hazırlamak amacıyla ‘‘Çiftçi Geliştirme Programı’’nı devreye soktu. Danone Tikveşli Genel Müdürü Serpil Timuray, 2010’a kadar, çiftçilere işlerini büyütmeleri için destek vereceklerini söyledi. bin ton düzeyindeki çiğ süt satın alımının yüzde 100’ünü AB standartlarında gerçekleştirmek hedefleniyor. Danone Tikveşli Genel Müdürü Serpil Timuray, programın tanıtımını, 52.5 milyon Avro yatırım ile yenilenen Lüleburgaz fabrikasında yaptı. Timuray, Türkiye’de üreticilerin sahip olduğu büyükbaş hayvan sayısının 23 ile sınırlı olduğunu be lirterek şunları söyledi: ‘‘Hayvan besiciliğinde AB ortalamasında üretici başına 50 büyükbaş hayvan düşüyor. En azından ilk aşamada Türkiye’de ortalamayı üretici başına 10 adet hayvana çıkarmak istiyoruz.’’ Danone Tikveşli Satın Almadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Rasim Karas ise üreticilere 1020 yıllık süt alım garantisi verdiklerini söyledi. D Ü N YA E K O N O M İ S İ N E B A K I Ş / E R G İ N Y I L D I Z O Ğ L U L O N D R A ABD’nin tek kutuplu bir dünya hâkimiyeti kurma projesi iflas etti. 19. yüzyılın sonunu anımsatan, birçok kutuplu, sonu belirsiz ‘‘hegemonya transferi’’ ortamı şekilleniyor. Geçen hafta dünya medyası yine bu ‘‘hegemonya transferi’’ ortamının belirtileriyle doluydu. İmparatorluk projesinin mimarı Project For New American Century’nin faaliyetine sessiz sedasız son verdiğine ilişkin söylentilerin (Jim Lobe, Interpress) dolaşmaya başlaması da ayrıca anlamlıydı. Hem başarısız, hem ‘çirkin Amerikalı’ ABD, imparatorluk projesini dünyaya, ‘‘terorizme karşı küresel savaş’’ olarak sundu. Bu savaşta ABD hem kendi halkının hem de dünyanın güvenliğini (Pax Americana) korumak için, tek taraflı müdahale, önleyici vuruş gibi, daha önce dile getirilmeyen, Kissinger’in deyimiyle Vestfalya Anlaşması’yla kurulmuş ulus devletler sistemini fiilen yıkacak ‘‘devrimci’’ yöntemlere başvurabilecekti. Öyleyse, ABD’nin ‘‘terorizmle savaş’’ sürecindeki başarısı, imparatorluk projesinin başarısının da ölçüsü olarak alınabilir. Bu bağlamda, Foreign Policy dergisinin ABD’nin önde gelen 117 savunma ve güvenlik uzmanı arasında, yaptığı anket önemli. Derginin Temmuz/Ağustos sayısında yayımlanacak olan bu anketin sonuçlarına göre, 117 uzmanın yüzde 84’ü terorizme karşı savaşın başarısız olduğuna inanıyor. Bu oran kendini muhafazakâr olarak niteleyen uzmanlar arasında yüzde 71, ılımlılar arasında, yüzde 90 ve liberal (solcu) olarak niteleyenler arasında da yüzde 89. Dahası bu uzmanların yüzde 86’sı dünyanın bugün, ABD ve Amerikan halkı açısından 11 Eylül öncesine göre çok daha tehlikeli bir duruma geldiğine inanıyor (www.foreignpolicy.com). İmparatorluk projegruplaşma, bloklaşma si yalnızca daha teheğilimlerinin hızlanacalikeli bir dünya yaratğını savunmuştu. an 13/06), Somali’deki iç savaşı makla kalmadı, ABD’nin ‘‘yumuşak güGerçekten de AB’nin merkez ülkeABD’nin desteklediği grupların, siyasal leri Almanya ve Fransa, ABD’nin Irak cünü’’ yıpratarak ‘‘hegemonyacı’’ (liİslama eğilimli gruplardan oluşan koderliğinin benimsenmesine dayanan) savaşını desteklemedi. Putin yönetialisyon karşısında kaybetmesinde (The ilişkilere geri dönme şansını da ortaminde, Rusya bir taraftan merkezi Australian 15/06, The New York Tidan kaldırmaya başladı. Pew Resedevlet aygıtını güçlendirirken diğer tames 17/06) dış politikada tek yanlı, daarch Centre’nin 15 ülkede 1999’dan raftan, yüksek enerji fiyatlarının sağyatmacı tutumun terk edilerek örneğin bu yana düzenli olarak gerçekleştirdiladığı kaynaklardan yararlanarak asİran’la pazarlıklarda olduğu gibi, diploği ‘‘tutum araştırmalarının’’ sonuncusu, keri ve siyasi yapısını yenilemeye, masinin öne çıkmaya başlamasında, ABD’nin prestijinin sürekli gerilemekte enerji kaynaklarını dış politika aracı ABD’nin giderek ittifaklarına daha çok olduğunu gösteriyor: 19992006 Mayıs olarak kullanmaya, Batı’nın dümen dayanmaya, NATO’ya uluslararası bir döneminde, ABD’ye olumlu gözle basuyunu terk etmeye başladı. Çin’de kanların oranı yüzde olaHu Jintao ile birlikte iktirak, ABD’nin en yakın dara gelen IV kuşak lidermüttefiki İngiltere’de lik, aktif bir dış politika iz83’ten 56’ya; Fransa’da lemeye başladı. ABD’nin 62’den 39’a, Almanya’da imparatorluk girişimine 78’den 37’ye, İspanya’da karşı Çin, Rusya, Özbe50’den 23’e gerilemiş. Bu kistan, Tacikistan, Kırgıgerileme Müslüman ülkezistan’ı bir araya getiren lerden Endonezya’da Şanghay İşbirliği Örgü75’ten 30’a ve Türkiye’de tü kuruldu. Bu sayede de 52’den 12’ye olarak Çin ve Rusya ilk kez gegerçekleşmiş. ABD’nin çen yıl Şandung’da ortak uluslararası ekonomik bir askeri manevra dübağlantıları, örneğin enerzenleyebildi. ŞİÖ, yaklajide dışa bağımlılığı, ekoşık dört yıl hareketsiz kalnomik büyümeyi sürdüredıktan sonra, bu yıl İran, bilmek için günde yaklaHindistan, Pakistan ve şık 3 milyar yabancı kaySuudi Arabistan gibi ülnağa gereksinimi olması Irak’ta batağa saplanan ABD, dünyada büyük prestij kaybetti. (AP) kelerin gözlemci olarak ve uluslararası siyasi koşulkatılımıyla toplanınca, ABD işlem yüklemeye çalışılmasında (Wall lar, bugün Bush yönetiminin, Roma İmdış politika çevrelerinde belirgin bir teStreet Journal, 13/06) da görebiliyoparatorluğu zirvedeyken muhafazakâr dirginliğe yol açtı. Çin’in enerji ve ruz. ABD’nin, uzun süre şiddetle karşı senatör Cato’nun ‘‘Bizi sevmeleri gehammadde kaynaklarına ulaşabilmek çıktıktan sonra, geçen hafta, bir Asya rekmiyor, korksunlar yeter’’ dediği giiçin Latin Amerika’dan Afrika’ya kadar Para Birimi kurulması çabalarına mubi, umarsız davranmasına da izin veraktif bir ticaret, yatırım, diplomasi atahalefet etmekten vazgeçmesi de bu ğına geçtiği de görülüyor. Latin Amemiyor. sürecin bir başka göstergesi değil mi? Bu iktidarsızlığın işaretlerini, Irak’ta rika’da, ABD karşıtı bir cephe oluşa(Financial Times 16/06) direnişi (Zerkavi’nin öldürülmüş olmarak Venezüella’da Chavez ve Bolivsı direnişi etkilemedi), ABD’nin askeri ya’da Morales aracılığıyla OrtadoEtki ve tepki kapasitesini, savaş ahlakının sınırlarını ğu’da İran’a kadar uzanan ilişkiler ağı göstermiş olmasının ötesinde, Afgaşekilleniyor. İmparatorluk projesi gündeme gelnistan’da Taliban’ın etkisinin güçlenKissinger ve Fukuyama küreselleşdiğinde, ABD’de, Zbigniew Brzemeye başlamasına karşılık Karzai yömenin (serbest piyasaliberal demokzinski de dahil, birçok dış politika uznetiminin tek çare olarak aşiretleri silahrasi) ABD yaşam tarzının diğer ülkemanı, bir tepki olarak, ABD karşıtı lerce benimsenmesi anlamına geldilandırmaya kalkmasında (The Guardi ‘Hegemonya Transferi’ Üzerine ğini söylüyorlardı. Bu yüzden küreselleşmecilik ABD’nin küresel hegemonyasına büyük bir katkıydı. Küreselleşme (serbest piyasa) modelinin tükendiğine ilişkin tezleri bu köşede birçok kez tartıştık. Bu tükenişin en çarpıcı bir biçimde enerji piyasaları alanında görüleceğini, söz konusu malların stratejik öneminden dolayı, bu alanda serbest piyasa projesinin terk edileceğini ileri sürmüştük. Tokyo’daki Japonya Uluslararası İlişkiler Forumu (www.jfir.or.jp) tarafından Başbakan Koizimi için hazırlanan Uluslararası Enerji Güvenliği Sistemi raporu, konuya önce, enerji tedarikinde serbest piyasa koşullarına güvenilmeyeceğini saptayarak giriyor (ABD’de, Senato Dışişleri Komisyonu Başkanı Senatör Lugar da aynı düşüncede; The National Interest 05/06/06), sonra da Japonya’nın uzun dönemli ulusal çıkarları gereğince, enerji kaynaklarına sahip ülkelerle bağlarını güçlendirmesi gerektiğini savunuyor. Böylece, Japonya’nın, İran’la hızla gelişen ilişkilerinin de gösterdiği gibi, bir süredir izlemekte olduğu, enerji kaynaklarına ulaşma politikaları da stratejik bir çerçeveye oturmuş oluyor. Ancak bu noktada, ABD ile Asya bölgesinde Çin’in yükselişine karşı en önemli dengeleyici müttefiki Japonya arasında bir çıkar çatışması şekillenmeye başlıyor (Wall Street Journal, 16/05). Uluslararası hegemonyanın bir ülkeden diğerine transferine ilişkin, uzun, istikrarsız ve yönü belirsiz bir sürecin içinde olduğumuzu düşünüyorum. Bu koşullarda, tek bir ittifaklar sistemine, hatta ülkeye stratejik düzeyde bağlanmamak, deyim yerindeyse her ittifakı bir diğeriyle ‘‘heç etmeye’’ yönelik bir dış politika izlemek, ama her şeyden önce, ülkenin ekonomik ve sosyal yapısını güçlendirmek, iç yaralarını sarmak gerekiyor. Aksi takdirde bu gemi, bu denizin fırtınalarına dayanamaz. Kur artışı PETKİM’e yaradı ? ANKARA (AA) PETKİM Petrokimya Holding Genel Müdürü Kenan Yavuz, son dönemde döviz kurlarında yaşanan artışın şirketi olumlu etkilediğini belirterek, döviz artışı öncesinde 50 milyon dolarlık artı pozisyona sahip olduklarını açıkladı. Yavuz, PETKİM’in açık pozisyonu olmayan şirketlerden biri olduğuna dikkati çekti ve kurdaki artışın aynı zamanda ithalata karşı PETKİM’i daha kuvvetli hale getirdiğini vurguladı. Şirketin kur riski olmadığını, aksine son artıştan olumlu etkilendiğini yineleyen Yavuz, PETKİM’in gelirlerinin tamamının dövize bağlı olduğuna işaret etti. TASARI HAZIRLANIYOR 183 bin nema sahibine umut ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda geçen hafta kabul edilen bir yasa tasarısı, daha önce sistemden çıktıkları için devlet/ işveren katkı payı ile nemalarını alamayan 183 bin kişi için umut yarattı. Sistemden çıktıkları için devlet/işveren katkı payı ile nemalarını alamayan bu kişilerin, paralarını alabilmeleri için açtıkları davaları geri çekmeleri gerekecek. Geçmiş dönemde, kendi istekleri ile Çalışanların Tasarruf Teşvik Sistemi’nden çıkan hak sahiplerinin sadece kendi paraları ödenerek sistemle ilişkileri kesilmişti. Bu nedenle de Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabının Tasfiyesi ve Bu Hesaptan Yapılacak Ödemelere Dair Kanun düzenlenirken, bu kapsamda olanlar hak sahibi olarak görülmediğinden düzenleme dışında tutuldu. Dava açan hak sahiplerinin kazandıkları davalarda 50500 YTL arasında değişen rakamlarda para almaya hak kazandıklarına dikkat çekildi. Bu kapsamda 183 bin kişiye ödenecek rakamın toplamının 4050 milyon YTL ’yi bulabileceği kaydediliyor. CUMHURİYET 13 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle