21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 HAZİRAN 2006 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI dishab?cumhuriyet.com.tr Konuşan azınlık, suskun çoğunluk S abah mahmurluğunu üzerimden atmak için kantinde ardı ardına kahveleri sıralarken Bertie geldi gülerek. ‘‘Hayırlı olsun, artık alkollü içecekleri de yasaklıyor muşsunuz’’ dedi. Söylediklerinden hiçbir şey anlamadım. Boş boş yüzüne baktığımı görünce, akşam izlediği bir haberi anlattı. Hollanda televizyonlarından birisi, Türkiye’de AKP’li belediyelerin büyük bir çabayla uygulamaya koymak istediği içki yasağı ile ilgili bir habere yer vermiş. AKP’lilerin böyle bir çabasının olduğunu, ama Türk halkının büyük bölümünün gericiliğe, bağnazlığa prim vermeyeceğini anlatmaya başladım. ‘‘İyi ama’’ dedi, ‘‘hükümetteki İslamcı partiyi de halk seçmedi mi?’’ Sabahın köründe işin yoksa gel de anlat Türkiye’deki seçim sistemini. Sağ ve solun parçalanmışlığını, AKP’nin aslında çoğunluğun bölünmüşlüğünden yararlanarak, azınlığın oylarıyla iktidar olduğunu... kalmaz...’’ Bu kez ‘‘anlamama’’ sırası ondaydı. Hollanda’da yapılan bir Dilimin döndündüğünce anlatmaya araştırmanın sonuçları yansıdı bu çalıştım. Ama, katı bir eğitimci olan hafta haber bültenlerine. Ülke Bertie, tipik bir Hollandalı. Onların kafasındaki ‘‘Türk’’ imajı sıkmabaşlı, halkının yüzde 10’u kendilerini ‘‘üstün ırk’’ olarak görüyormuş. çember sakallı insanlar demek. Hitler’le birlikte tarihe gömüldüğü Özellikle 1980’lerden sonra düşünülen ‘‘üstün ırk histerisi’’nin Avrupa’nın birçok yerinde olduğu hâlâ yaşadığı, araştırmayla somut bir gibi Hollanda’da yaşayan Türklerin şekilde bir kez yaşam biçimi de inanılmaz bir oldu. şekilde değişmiş. Büyük A M S T E R D A M kanıtlanmış Araştırmaya göre bölümü tarikatların, cemaatlerin Hollandalıların dümen suyuna giren kadınlar yüzde 15’inin de Anadolu usulü beyaz yabancılara karşı yaşmakları terk edip sıkmabaşa ‘‘olumsuz’’ bakış bürünmüşler. Sokaklarda kara açısı taşıdığı çarşaflısı, sıkmabaşlısı gani. Bu YUSUF ÖZKAN ortaya çıktı. Ülke nedenle, Türkiye’de çağdaş halkının yüzde düşünen, öyle yaşayan insanlar 75’inin ise yabancılar konusunda olduğuna pek inanasıları gelmiyor. tarafsız ya da iyimser bir görüşe Ders saati gelip çattı. Konuşmanın sahip olduğu açıklandı. Halkın büyük sonunda, ‘‘Merak etme’’ dedim, ‘‘sizdeki gibi, bizde de azınlıkların sesi bölümü yabancı düşmanı değil yani. Ama nedense, sesi hep gür çıkan, ilk şimdilik gür çıkıyor. Ama makul yüzde 25’lik dilimdeki azınlık. çoğunluk elbette bu gidişe seyirci ‘‘Yabancı düşmanlığı’’ içeren açıklamalarıyla, eylemleriyle sürekli gündemdeler. Hollanda Anayasası her türlü ayrımcılığı suç saysa da, örtülü ya da açık yaşamın her alanında ırk ayrımcılığı ya da yabancı düşmanlığına rastlamak olası. Bunda elbette iktidardaki sağ koalisyonun da etkisi büyük. Yerel seçimlerde halkın büyük bölümünün ‘‘kırmızı kart’’ gösterdiği sağ partilerin yabancılar konusundaki uygulamaları, faşizmin sınırlarında dolaşan ırkçılara cesaret veriyor. Hollanda halkının yüzde 75’i yabancı düşmanlığına karşı olsa da, şimdilik sadece karşı tarafın sesi duyuluyor. Ama çoğunluk her şeyin farkında. Şimdilik sesleri çok gür çıkmasa da, onlar birebir ilişkilerinde, sokakta, yolda bunu en güzel biçimde hissettiriyorlar. Tıpkı yaşadığım son olaydaki gibi. Geçen cumartesi alışverişe gittiğimiz markette, motorlu tekerlekli sandalyesiyle kasaya yanaşan Hollandalı yaşlı bir kadın ilişti gözümüze. Zor hareket ettiği için aldığı eşyaları kasanın yürüyen bandına yerleştiremedi. Onu öyle görünce yanına gidip yardım etmeyi önerdik. Sevinçle gülümsedi. Kadına yardım ederken, önümüzde sırada bir Türk kadın, 45 senti çıkışmadığı için kasada ‘‘mahsur’’ kalan iki Hollandalı çocuk için devreye girdi. Türkiye’deki gibi ‘‘Yoksa önemli değil, başka sefere ödersin’’ anlayışı buralarda geçerli değil. 5 sent bile çıkışmasa, kimse gözünün yaşına bakmıyor. ‘‘Ya öde, ya da bırak’’ kuralı geçerli. Türk kadın cüzdanından çıkardığı 50 senti kasadaki kıza uzattı. Çocuklar, sevinçle teşekkür edip kasadan ayrılırken alışverişine yardımcı olduğumuz yaşlı kadın bize dönüp gülümsedi: ‘‘Hollandalıların sizden öğreneceği çok şey var. İyi ki buradasınız, iyi ki varsınız...’’ [email protected] Kentlerin de ruhu vardır “A lıp başımı dalarım bilmediğim diyarlara... Kaybolurum bana yabancı dillerin konuşulduğu yaban ellerde. Bilinenden bilinmeyene doğru bu gizemli yolculukta kaybolduğumu düşünürken, aslında kendime daha da yaklaştığımı fark ederim. Önce birbirine benzer tüm kentler. Gerçekten yaşadıkça, kentin havasını kokladıkça keşfetmeye, farklılıkların ayırdına varmaya başlar, Prag ile Brugge’u birbirine benzetenlere şaşarsın. Kentlerin de ruhu olduğunu anlatamazsın. ‘İstanbul Hatırası’ yetişir imdadına. ‘İstanbul’un sesini’, çoksesliliği anlatmaya yetmez bir film. Sadece İstanbul’u değil, dünyanın diğer kentlerini de dinleyebilmeli insan. Bunun için şair olmaya gerek yok, ‘anlamaya’ çalışmak yeterli... Kentler yaşayan varlıklardır. Her sokağında, kuytu köşesinde, merkezinde ya da hemen oracıktaki küçücük evde atar kalbi. Ne aşklar yaşanmıştır, ne dostluklar ya da kavgalar... Ancak biri kaleme alınca gün ışığına çıkar bu. Milan Kundera yazmasaydı, Prag’daki küçük apartmanlara bakarken nehir kıyısındaki küçücük odalardaki aşkları ve sevişmeleri aklımızın ucundan bile geçiremezdik. Kentler insanlara benzer. İlk bakışta hepsi aynı gibi gözükür, ancak tanıdıkça farklı olduklarını anlarsın. Bunun için de emek vermek, çaba harcamak gerekir. Londra ile Paris’i, Amsterdam ile Brüksel’i ya da aynı ülkede olmalarına karşın, Frankfurt ile Köln’ü aynı kefeye koyamazsınız. Ankara sakin, oturmuş, dingin bir insanı, İstanbul ise enerji dolu dinamik bir delikanlıyı çağrıştırır örneğin bana. Bu yazıyı Glasgow havaalanında uçağımı beklerken kaleme alıyorum. Havaalanlarında başlar kenti keşfetmek. Riyad havaalanına indiğinizde başka bir dünyaya vardığınızı fark etmeniz için iyi bir gözlemci olmanıza gerek yoktur. Tren istasyonları da önemli yerleridir kentlerin; Türkiye gibi ülkelerde ise otogarlar. Uçağa binmemiz gerektiğini duyuruyorlar, ancak ikinci anonsta fark ediyorum.’’ Geçen yılın sonunda, aralık ayında kurşunkalemle yazdığım bu notları, cüzdanımda, kimlik ve banka kartlarının arasında buldum. Silinmeye yüz tuttukları için bir kısmını güçlükle okuyabildim. Belli ki bu uzun BRÜKSEL genel girişten sonra Glasgow’u anlatmak istiyormuşum. Tren istasyonu ahşap mimarisiyle dikkatimi ERDİNÇ UTKU çekmişti. Bir de kent merkezinde kafe ve restoranlarla dolu, bizim Çiçek Pasajı’na benzer bir yer vardı. Sahi adı neydi? 3 hafta kalmama karşın aslında Glasgow’u fazlaca tanıyamamıştım. İş için gittiğim İskoçya’yı arkadaşlara ‘‘İnternetten baktım. İskoçya çok güzel bir ülkeymiş’’ diye anlatıyordum. Kentler de insanlar gibidir. Anlamaya çalışmayınca, emek harcamayınca, 40 yıl da yaşasan anlayamazsın. Brüksel’in altından bir nehir geçtiğini kaç Brükselli bilir. Ya da merkezdeki Borsa binasının hemen yanında camekân altında gösterilen eski Brüksel’i kaç kişi fark etmiştir. Tenten albümlerinde de çizilen Metropol otelinin öyküsünü ve Kraliyet ailesiyle ilişkisini nereden bilelim biz. SAS oteli içindeki tarihi suru görmek aklımızın ucundan geçer miydi hiç? Ya kapalıçarşıya ne demeli? Brüksel’in en orta noktası olarak kabul edilen kapalıçarşıya. Brüksel’i tanımaya görkemli NATO ya da AB binalarından değil, oradan başlamalı. Kentin kuşbakışı fotoğraflarına bakarak göz göze gelmeli Brüksel ile. Rehber sizi tanıştırmalı Brüksel’e. Uzun süre kaldığınız sokakla kesişen caddenin bir mimari harika olduğunu duyunca, ‘‘Aaa nasıl da fark edememişim diye’’ hayıflanmalısınız. Brüksel’de doğup büyümüş Belçikalı arkadaşınızın da Brüksel’in birçok yerini ilk kez bu gezide gördüğünü duyunca, biraz daha iyi hissetmelisiniz kendinizi. Bize ‘‘Brüksel’de walking dinner’’ yaptıran rehber, matrak biriydi. Brüksel’i anlatmaya birinci Brüksel, ikinci Brüksel.. diye başladı. Bu yöntemi de Bodrumlu Türk rehberlerden aşırdığını söyledi rahatlıkla. Normalde gezi boyunca 4 tarihi restoranda duruluyor. Her birinde yemeğin bir bölümü yeniyor. Yani rehber eşliğinde biraz geziliyor, mola verilip yemeğin kalan kısmıyla devam ediliyor Brüksel’i keşfetmeye. Organizasyondaki küçük bir hata nedeniyle biz önce gezimizi bitirdik, sonra da oturup sadece bir restoranda yemeğimizin tümünü yedik. Türkiye’de de, özellikle ‘‘İstanbul’da walking dinner’’ düzenlemeye bir an önce başlamalı dedim arkadaşlara. Aslında ben Glasgow’da, kent merkezinde kafe ve restoranlarla dolu bizim Çiçek Pasajı’nı andıran yerde yemek yemek istiyordum. Sahi adı neydi bu bölgenin? Merchant City olmasın? İnternetten mi baksam! [email protected] Koyu pembe Sosyalist Proje aşlığımız biraz iddialı, konuşuyorlardı. Gençlerden belki biraz ürkütücü gibi biri belli ki partiye son üç ayda gelebilir. Kimileri ‘‘Sosyalist katılan 75 bin yeni üyeden Proje kaldı mı?’’ diye burun biriydi. Aidatını ödemiş 228 kıvırabilir; ötekiler, ‘‘Yine mi bin üyesiyle FSP bir çırpıda bu solcular?’’ diye Fransa’nın en büyük partisi hayıflanabilir... Sormayın oluvermişti. (İktidar partisi sevgili okurlar, ‘‘Şu hain, Türk UMP’nin aidatı ödenmiş düşmanı, şu 250300 bin 215.843 üyesi var.) Küçük bir Ermeni oyu manyağı, araştırma yaptık. oportünist, şu Jacoben ukala, Komünistlerin yarı resmi yayın Haçlı seferi artığı, şu, kendi organı, gündelik l’Humanite bölündükleri yetişmiyormuş gazetesinin 8 Haziran tarihli gibi Avrupalıları da çözen, sayısında konuyla ilgili yazının yarının güzelim ‘serbest’ başlığı şöyleydi: ‘‘DBB, solda AB’sinin köküne kibrit suyu bir proje’’. Parktaki genç döken’’ Fransızlar yok mu haklıydı. DBB projesi, Fransızlar. Şimdi de kalkmışlar komünistler dahil geniş bir sol Sosyalist Proje tartışıyorlar. kesimde olumlu karşılanmıştı. Gelin de Tanrı’nın dünyaya Elbette parti içinde veya armağanı ‘‘serbest’’ dışında hemfikir olmayan, Amerika’nın projeye epeyce ‘‘imanlı’’ şamarı eleştirel bakan bir PARİS Bush ve onun ahret sürü insan mevcuttu. ve ırk kardeşi, Meraktan, gazeteci Avrupa’nın en kartımızı kullanıp ‘‘serbest solcusu’’ (!) elektronik posta Blair’e tapmayın. kanalıyla birkaç ‘‘Tartışmak’’ ne dakikada 35 sayfalık UĞUR HÜKÜM kelime, onlara zaten metne ulaştık. her ‘‘en iyi doğru’’ ‘‘Sürdürülebilir bir akıl babalarından naklen vahiy kalkınmada tam istihdamı oluyor. Dolayısıyla başarmak’’, ‘‘Gerçek eşitlik’’, ‘‘tartışmak’’, parlak ambalajlı, ‘‘Cumhuriyeti yenilemek’’ ve hazırlop vahiylerin pek ‘‘Fransa’nın Avrupa ve uğramadığı, öylesi himmet ve dünyada başarmasını nimetlerden faydalanamayan sağlamak’’ gibi 4 temel amaç gariban (!) Fransızlar gibi etrafında kurulan belge 22 toplumlara has bir zaaf. Tabii Haziran’a kadar bütün üyeler bir de ‘‘tartışmak’’ deyince ve parti örgütünün tartışmasına karıkoca kavgası veya açık. Partililerin katkılarıyla gırtlakgırtlağa hırlaşma son şeklini alacak DBB projesi anlayanlar var. O da konu dışı ve bu arada belirlenmiş genel bir kategori... Haziranın ikinci seçim adayları 1 Temmuz’da haftasının ilk günleriydi. 20 toplanacak Ulusal dereceyi az aşan havaların Konvansiyon’da tabandan soğuk mu, serin mi olduğu seçilen delegelerce polemiğinin yapıldığı onaylanacak. FSP’den günlerden birinde utangaç bir cumhurbaşkanlığı seçimleri güneş, Paris merkezindeki için aday olmak isteyenlerse Senato’nun arka bahçesi, ekim başına kadar Lüksemburg parkı sakinlerinin başvurabilecekler. Bu aday çoğalmasını sağlamıştı. adayları arasından kasımda Yolumuz bu hoş mekâna düştü. bizzat parti üyelerince Metrodan çıktıktan sonra seçilecek bir kişi 2007 sonunu getirmek istediğimiz cumhurbaşkanlığı seçimlerinde uzunca bir yazıyı okurken FSP’nin renklerini savunacak. oturduğumuz iskemlenin 2 Aralık’ta düzenlenecek yakınındaki sıraya liseli veya Kongre’de adaylığı belki de üniversiteli iki genç onaylanacak kişiliğin seçim ve ilişti. O denli hararetli iktidar programı DBB olacak. konuşuyorlardı ki, ister istemez Muhtemelen ikinci turda da kulak misafiri olduk. Herhalde tüm Fransız solunun ortak çıktığından beri uzattığı sakalı adaylığına aday bu kişiliğin bıyığı yeni terlemiş oğlan programı, güçler dengesine ötekine takılıyordu: ‘‘Sözlerine göre ikinci tur arifesinde nasıl güveneceksin, hem de gözden geçirilebilir. Ancak iktidar olurlarsa seni kim FSP’nin seçimlerde eylem takar? Baksana Mitterrand 110 stratejisi olarak sadece ve Öneri’sinden hiçbirini yerine sadece solun birliğini getirmemiş. Jospin de hep hedeflediğini vurgulaması da kendi bildiğini okumuş...’’ Öteki bir rastlantı olmasa gerek. delikanlı biraz hiddetli bir DBB’nin merkezine ifadeyle arkadaşının her lafını ‘‘istihdam’’ veya ‘‘işsizliğe ağzına tıkamaya çalışıyordu. çözüm’’ ve ‘‘alım gücü’’ veya Tek tutarlı cümleleri, ‘‘sosyal adalet’’ kavramlarının ‘‘Toplantıya gel de dinle. yerleştirilmesi FSP’nin Tartışmalar sadece üyelere geçmişten ders çıkardığına değil, dışarıdan arkadaşlara da işaret ediyor. açık. Cesaretin varsa gel kendin Her ne kadar şu anda Fransız sor. Komünistler bile sosyalistlerinin simgesi gülün destekliyor...’’ biçimindeydi. pembesi bir hayli koyu Şaşırmıştım. İki genç, Fransız gözüküyorsa da bu dersin Sosyalist Partisi’nin (FSP), birgerçekten doğru anlaşılıp iki gün önce basın aracılığıyla anlaşılmadığını, ortak sol kamuya da mal olan, ‘‘Değişimi 2007’de bir kez daha iktidara Birlikte Başarmak /DBB / gelebilirse göreceğiz. Fransa İçin Sosyalist Proje’’sini [email protected] B Filistin’de protesto B rezilyalı Sambacıların davulları ve çılgın müzikleri Münih sokaklarını daha haftalarca inletecek... Evet, Almanya’da 9 Temmuz’a dek sürecek 18. Dünya Futbol Şampiyonası’nın curcunası ve itiş kakış, en çok pazar günleri kenti altüst ediyor... Bir taraftan 947. doğum gününü kutlayan Münih şehri şimdi bir de bu dünya futbol şampiyonası tantanasını yaşama telaşında... Her şey üst üste geliyor. Günlerdir futbolla yatıp futbolla kalkıyoruz... Küreselleşmiş ayaktopu tutkusu binlerce insanı Almanya’ya çekmeye yetti. Ana yollar, metro durakları ile kent merkezi, bugünlerde ve özellikle maçlardan sonra iğne atılsa yere düşmeyecek görüntülerle iç içe... Yankesiciler, sokak çalgıcıları ve dilencilerle, vızır vızır dolaşan polis otolarının sirenleri Münihlileri şimdiden Filistin’de yüzlerce memur dün Ramallah’ta yolları kapatarak aylardır yaşanan ekonomik ve siyasi krizi protesto etti. Avrupa Birliği ise, Hamas hükümetini devre dışı bırakarak Filistinlilere yardım yapılmasını öngören plana destek verdi. Önceki gün Brüksel’de yapılan dorukta, uluslararası ambargo nedeniyle çok zor durumda kalan Filistinlilere yardım yapılması kararlaştırıldı. AB’nin planını Ortadoğu’nun 4’lüsünün diğer üyeleri ABD, Rusya ve BM’nin de desteklemesi bekleniyor. Yardımlar, sosyal hizmetler, sağlık ve ısınma gibi alanlara odaklanacak. (Fotoğraf: AFP) Bira, Sambacıların şamatası ve futbol keyfi... yaklaşık 340 milyon Avro’ya bezdirdi.. Aslında bu Dünya mal olan bu stadyuma Kupası gürültüsünden en çok Münihliler ‘‘araba lastiği’’ ya kazanan tarafın fast da ‘‘şişme bot’’ gibi isimler food’cular ve birahanelerle uydursa da, en çok hoşa birlikte bizim dönercilerin ve giden tanımlama, ‘‘Kayzerin taksicilerin olduğu kesin! Ve oturağı’’ yakıştırması! bir de tabii oteller... Kısacası Evet dünya şampiyonasında Münih, abartılmış futbol coşkusunun ‘‘turistik keyfini’’ önümüzdeki çok önemli maçın 5 tanesi yaşayıp para burada yine 70 bin basadursun, MÜNİH seyircinin TV’leri başında sevincine tanıklık milyonlarca edecek. Ellerinde insanın ilgiyle bayraklarla izlediği rengârenk insanlar şampiyonanın ilk Münih sokaklarını maçındaki EROL ÖZKAN durmadan görüntüler ise arşınlıyorlar hâlâ daha günlerdir... Meksikalılarla Almanların aklında... Brezilyalılar ise hemen her Elleri bira şişeli, yüzleri yerdeler... Salsa ritimleriyle gözleri boyalı, rengârenk coşan Schwabing’deki bayraklara bürünmüş yüzlerce delikanlının coşkusu Brezilya barlarını ise keşke bir görseniz... Açık önümüzdeki günlerde de süreceğe benzer. Özellikle ilk göbeklerini ülkelerinin bayrak renklerine boyayıp karşılaşmanın yapıldığı sokaklara taşan ve çılgınca Münih Allianz Arena Stadı dans eden Brezilyalı dilberler bütünüyle futbol hastalarının ise futbol, seks ve biranın iç yeni buluşma noktası oldu içe oluşunu resmen çıktı. İnşaatı 30 ay süren ve doğruluyor. Üç aşağı beş yukarı, Münih, Oktoberfest günlerinden alışık olduğu bir kalabalığı taşıyor bugünlerde ve herkes sarhoş! Ünlü Bavyera birasını höpürdetme aşkıyla dünyanın dört bir yanından akan bir milyona yakın turist, haziran ayı boyunca en çok esnafın yüzünü güldürecek. Futbol estetiğinin her köşeye yansıdığı bugünlerde Marien Meydanı’nda ‘‘holiganlaşma’’ eğilimi gösterenler ise (!) karşılarında polisi buluyorlar. Ben ise durmadan görüntü avına çıkıyorum... Münih’in adeta kocaman bir futbol topuna çevrildiği şu sıralarda, dev reklamlar ve ekranlardan taşan maç görüntüleri beyinlere öylesine işleniyor ki, sormayın... Sözüm ona yaşanan bu sözde futbol keyfi (!) bütün dengeleri bozdu Münih’te... Ve Brezilyalı yoksul çalgıcıların şamatası ise dinmek bilmiyor pazarları... [email protected] CUMHURİYET 10 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle