22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
13 HAZİRAN 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER Boğaziçi Üniversitesi’nde yasa gereği türban yasak; peki peruk, şapka ve bereyi ne yapsak? 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Y eni formül arayışları BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ’NDE O MALUM KONU... Aynı konuya ikinci kez dönmek, habercilikte işin doğrusudur (fikri takip) ama röportajda kusur gibi durur. Konu sıkıntısı mı çekilmekte, yazar kendini mi yinelemekte gibi kuşkuları akla getirir. Ne var ki, bugün iki eski konuya dönüş yapmak farz oldu. Boğaziçi Üniversitesi’ndeki türban olayını ilk kurcaladığımda Rektör Ayşe Soysal’la görüşememiştim. Oysa bu görüşme önemliydi. Ardından İSKİ, İstanbul plajları konusunda bir açıklama gönderdi. Açıklama hakkı ilgililerin en doğal hakkı ama her hak gibi bu hakkın da kötüye kullanımı kolay olmamalı. İSKİ’nin açıklamasını yayımlarken bazı yanlışlara dikkat çekmek gerekiyordu. Bunun Adı ‘Çin İşkencesi’dir Abdullah Gül ya da bir başkası. Lüksemburg’daki AB Genel İşler ve Dış İlişkiler Konseyi’ne gitmek için, dün saatler boyunca bekletilen herhangi bir kişi değildir. Bekletilen Türkiye Cumhuriyeti’nin tüzelkişiliğiydi. AKP iktidarı AB yolunda, acemi ve kişiliksiz bir strateji izlediğini, çok geç fark etmiş olmanın cezasını, dün temsil ettiği 70 milyon yurttaşımızın haysiyetini görünüşte Yorgo Yakovu’nun kişisel kaprisine, aslında hazırlanmış bir YunanGüney Kıbrıs Rum hükümetleri ortak planına çiğneterek çektirdi. Hâlâ aymaz olmakta ısrar eden kimi diplomatlarımız da, medya mensuplarımız da son krizin faturasını bugün görevini yeni Dışişleri Bakanı Llilikas’a devredecek olan Yakovu’ya ödetmek isteyen bir başka yanlışta ısrarlıydılar. Oysa Yakovu, veto tehditlerini açıklayarak kişisel davranış sergilemedi ki... Lüksemburg’a da, Atina’dan Yunan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni ile aynı uçakta yan yana oturarak gittiği için sahneleyeceği bu ilk engelleme oyunu üstünde, en azından yol boyunca görüş alışverişinde bulunmuş oldu... Yunanlı Bakan ise, Türkiye’ye karşı yürütülen ortak engellemeyi de gizlemek için usta bir diplomasi yürüterek Yakovu’nun, ‘‘bilim ve araştırma görüşmeleri’’nin açılıp kapanması gibi hiç de önemli olmayan bir AB maddesi için Ankara’nın önüne engel koymuş olmasını beğenmeyen taraf rolü oynamayı yeğledi. ? Kimse lafa dökmedi ama benim sezinlediğim kadarıyla türban konusu çözülmüş, diğerlerine formül aranıyordu. Boğaziçi Üniversitesi’nde türbanlı öğrenciler görüldüğüne dair haberimiz üzerine, Rektör Prof. Dr. Ayşe Soysal’la görüşme isteğim, ‘‘işlerinin yoğunluğu nedeniyle’’ gerçekleşememiş, sorularımı Öğrenci İşleri Dekanı Ali İzzet Tekcan yanıtlamıştı. Ondan aldığım bilgiler bir süre önce bu sütunlarda yayımlanmıştı. Daha sonra Sayın Rektör bulabildiği boş zamanda bir öğle yemeğinde buluşma isteği gösterdi. Bu isteğini gerçekleştirdik. sudan sürerken benim pişmiş aşa soğuk su katmam üzerine şöyle gelişti: Soru: Boğaziçi Üniversitesi’nde YÖK’ün kurallarına uyuluyor muydu? Cevap: Tamamen uyuluyordu. Soru: Tüm öğrencilerin başı açık mıydı? Cevap: Tüm öğrencilerin başı açık olmalı idi ama bazı öğrenciler şapka, bere, peruk ve mont başlığı ile dolaşabiliyorlardı. Soru: Bunlar yasak değil miydi? Cevap: Yönetmelikte bunlarla ilgili bir yasaktan söz edilmiyordu. Maddenin lafzı düşünülünce Sayın Soysal’ın doğru söylediği anlaşılıyordu. Yönetmelikte bu giysilerden söz edilmiyordu. Kimse lafa dökmedi ama benim sezinlediğim kadarıyla türban konusu çözülmüş, diğerlerine formül aranıyordu. Daha az zararlı Galiba üniversite camiasında başı örtülü olarak eğitimini tamamlamış annelerin, başı açık fakat eğitilmemiş olanlardan daha az zararlı olacağına inanılıyordu. Yemek yediğimiz salon ve yemekler çok güzeldi. Sonradan kahve içtiğimiz bahçedeki manzaranın tadına da doyum olmuyordu. Kısacası üniversitede her şey çok güzeldi. Ah, şu baş örtme konusu da olmasaydı... ‘Size güven duymuyoruz’ mesajı Oysa hafta sonunda İstanbul’da toplanan TürkYunan Medya Konferansı’nda konuşurken Bayan Bakoyanni, ev sahibi ülkenin izlediği politika için Yunanistan kamuoyunda kaygı olduğunu söylemiş ve eklemişti: ‘‘Yunan halkının Türkiye’ye güvenmesi lazımdır.’’ Dışişleri Bakanımız Gül, ne yazık ki Ankara’dan sürekli ödünler almak isteyen komşunun, bu yeni gözdağını görmezden geldi. Oysa o da aynı toplantıda yaptığı konuşmada, iki komşu ülkenin kamuoyu arasında birbirlerine karşı güven bunalımı var olmasını doğal karşılamak gerektiğini söyleyerek, önemli olanın her alanda sıkı ilişkiler sürdürerek bu güvensizliği gidermek olduğunu anlatabilirdi. Ama, hükümetinin başından beri izlediği kişiliksiz dış politika, Abdullah Gül’e bu çıkışı yapmasına izin vermedi. Öteden beri ‘‘fincancı katırlarını ürkütmeden’’ AB ile ilişkileri sonuçlandırma yöntemini kullanan o kocaman Türkiye Cumhuriyeti, 700 binlik Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nin eli ile dün saat 14.30’a kadar oynanılan ortak bir AtinaLefkoşa oyununun birinci perdesinin bitmesini beklemek zorunda bırakıldı. O süreç içerisinde, bütün inisiyatif Yorgo Yakovu’ya bırakılmış oldu. AB dışişleri bakanlarının, o arada Bayan Bakoyanni’nin de Rum Bakan’ı ikna etme çalışmaları sürekli olarak haber ajanslarının ekranlarında kaldı. Kılıkkıyafet yönetmeliği Yemek ‘‘salt yemek amaçlı’’ idi ama, insanoğlu konuşmadan duramıyor; söz yine döndü dolaştı o malum konuya geldi. Yemeğe gitmeden önce YÖK’ün kılıkkıyafet yönetmeliğine bir kez daha göz atmıştım. 49. madde aynen şöyleydi: Rektör Prof. Dr. Ayşe Soysal’a göre YÖK’ün kurallarına uyuluyordu. Peki bere, peruk ve mont başlığı yasak değil miydi? ‘‘Kız ve erkek öğrencilerin üniversite salonları ve uygulama alanları ve AİHM, Anayasa Mahkemesi ve kampusu içinde, dershane, koridorlarda başları açık, çağdaş Danıştay kararları da aynı laboratuvar, klinik, poliklinik, giysiler içinde ve görünümde doğrultudaydı. kütüphane, sosyal tesisler, spor bulunmak zorunluluğu vardır.’’ Rektörle konuşmamız havadan İSKİ’nin açıklamasına açıklama ‘‘Akıllı Kolibasilleri’’ başlıklı yazıma (6.6.2006) İSKİ Genel Müdürü Dursun Ali Çodur’dan bir açıklama geldi. Uzunluğu nedeniyle özetliyorum: 1) 234 km’lik İstanbul sahillerinde İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri Enstitüsü ile yapılan deniz suyu kalitesi izleme çalışmalarında 161 km’lik sahil şeridinde suyun yüzülebilir kriterlerde olduğu anlaşılmıştır. 2) İstanbul’da 3’ü biyolojik olmak üzere 14 atık su tesisi var ve atık suların yüzde 85’i arıtmaya tabi tutuluyor. 3) Yenikapı, Üsküdar, Kadıköy ve Küçüksu arıtma tesislerinde arıtmadan geçirilen sular 200 m’lik deşarj hattıyla Boğaz’ın 70 metre dip akıntısına verilmektedir. 4) İstanbul sahillerinde denize girilebilen yerlerle ilgili yaptığımız açıklamalarda İstanbul’un bütün sahillerinin temiz olduğunu söylemiyoruz. Temiz olmayan bölgeleri de açıklıyoruz. 5) Onlarca yıldır kontrolsüz bir şekilde derelerle denize akıtılan atık suların bir anda sona erdiğini söylemek mümkün değildir. Ancak 3 yıl içinde gerçekleştireceğimiz yatırımlarla İstanbul’un bütün sahillerini yüzülebilir kriterlere ulaştırmayı hedefliyoruz. 6) Temiz İstanbul sahilleri için çalışmalarımızda bizimle el ele vermenizi bekleriz. Bazı sorular: İSKİ’nin açıklamasına bazı itirazlarım var: 1) 234 km’lik sahilin sadece 161 kilometresi temiz ise, kirli suların (koli basillerinin) temiz alanlara yaklaşmamasının bilimsel açıklaması var mı? 2) 14 atık su tesisi mevcut ve suların yüzde 85’i arıtmaya tabi tutuluyor ama uluslararası kriterlere göre, katı atık arındırılması dışında biyolojik ve kimyasal temizleme de gerekmiyor mu? Gerekmiyorsa uluslararası kriterler boşuna mı konuluyor? 3) Boğazın 70 metre dibine gönderilen pis sular, orada hareketsiz mi duruyorlar? Hareket ediyorlarsa nereye gidiyorlar? 4) Bazı sahillerin temiz olabilmesi için koli basillerinin belediye talimatlarına uymaları mı gerekiyor? 5) Önümüzdeki 3 yıl içindeki projeler arasında, sadece 2 adet biyolojik arıtma tesisi projesi varsa ve koli basillerinin intihar etmek gibi bir eğilimleri yoksa, açıklamalarınız yazdıklarımızı doğrulamıyor mu? 6) El ele vererek sular temizlenecekse, el ele verelim elbette. Ancak biz ele ele tutuşmuşken İstanbullular kirli sularda yüzmeye devam mı edecekler? Daha 35 görüşme var Ankara’ya yönelik ‘‘Çin işkencesi’’nin bizim saatimizle 14.30’da bittiğini kamuoyumuz NTV’nin canlı yayınında öğrendi. Ve Dışişleri Bakanı Gül ile Başgörüşmeci Ali Babacan’ın ‘‘çocuklar gibi’’ mutlu olduklarını da gizleme gereği duymayan görüntüleriyle öğrendik. Türkiye ile AB arasındaki görüşmelerde 35 konu başlığı var. Dünkü ‘‘Çin işkencesi’’ bunlardan belki de en az önemli olan üzerindeydi. Bu 35 konu için yapılacak her toplantının başında ve sonunda, AB’nin 25 ülkesinin tamamının onayı gerektiği için, demek ki önümüzdeki uzun yol haritasında her birine 70 veto hakkı düşüyor. Her birine derken 25 ülkenin, ayrı ayrı bu vetoları kullanma hakkı olduğunu da unutmayalım. Bu yazıyı, Cumhuriyet’in dizgi servisine gönderdiğim saate, yani 16.30’a kadar Ankara’dan henüz Lüksemburg’a gidişi bildiren bir haberin çıkmayışının nedeni, sanırım iktidarımızın giderek daralan ve daraldıkça uzayan yolunun sonunu görmeye başlamasında yatmaktadır. Yani, Çin işkencesine nasıl dayanılacağı ile ilgili hesaplarda... Koli basillerinin temiz alanlara yaklaşmamasının bilimsel bir açıklaması var mı? Yortanlı Barajı’nın suları altında kalması öngörülen antik sağlık merkezi için DSİ desteğini çekti Antik kent Allianoi ödenek bekliyor HİCRAN ÖZDAMAR İZMİR Antik dönemin sağlık merkezlerinden Allianoi’de, kurtarma kazılarının bu yılki bölümünün, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün (DSİ) maddi desteğini kesmesi nedeniyle başlayamadığı belirtildi. Kazı Başkanı ve Trakya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Yaraş, Yortanlı Barajı’nın suları altında kalma tehlikesi bulunan kentteki kazılar için sponsor arayışında olduklarını belirtti. Kazıya bugüne dek DSİ’nin destek verdiğini, ancak baraj çalışmalarının tamamlanması nedeniyle kurumun ödenek aktarmamakta haklı ol duğunu belirten Yaraş, Kültür ve Turizm Bakanlığı Döner Sermaye İşletme Müdürlüğü’nden destek beklediklerini vurguladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde teknik elemanların kent için bir komisyon oluşturduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Ahmet Yaraş, ‘‘Komisyonun raporunu bekleyeceğimiz için bu yıl kazı yapabilmemiz çok zor gözüküyor. Bakanlık, Allianoi’nin nasıl korunacağının belirlenmesi için bu komisyondan rapor istedi. Bu komisyon da 6 aydır çalışıyor. Ancak şu ana kadar bir sonuç alınmadı. Allianoi’de ciddi bir kazı yapılması gerekiyor. Eğer bu yıl kazı yapılmazsa büyük bir zaman kaybı yaşanacak’’ dedi. Bakanlığa, kente ilişkin projelerini sundukla rına ve kazı ruhsatı aldıklarına değinen Yaraş, sponsor arayışında olduklarını söyledi. Türkiye Yazarlar Sendikası ve Truva Folklor Derneği’nin bazı belediyelerle birlikte kent için 16 Haziran 2006 tarihinde saat 19.30’da, Bakırköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde bir gece düzenleyeceğini bildiren Yaraş, bu etkinlikte sağlanacak gelirle kazıya başlayabileceklerini söyledi. Yortanlı Barajı’nın gövdesindeki kazı ve dolgu inşaatı 1995’te İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun verdiği izinle başladı. Barajın içinde kalan tarihi kalıntıların kurtarılması için Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü ile Devlet Su İşleri (DSİ) arasında 11 ek protokol imzalandı. Protokoller çerçevesinde DSİ kalıntılar için 3 trilyona yakın kaynak ayırdı. Bu süreçte kazı grubu, 1998’den daha sonra bölgedeki Allianoi Termal Kalıntıları üzerinde geniş kazı çalışması yaptı. Bu çalışmalarda birçok eser gün yüzüne çıkarıldı. Yapımı tamamlanan Yortanlı Barajı’nda, koruma kurulunun 2001 ile 2005 yıllarında verdiği farklı kararlardan dolayı su tutulmuyor. 2001’de İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, söz konusu antik yerleşimin baraj gölü dışına çıkarılmasını kararlaştırırken 2005’te de alanın dünya mirası literatürüne girebilecek nitelikte korunması gerekli kültür varlığı olduğu vurgulandı ve çözüm bulununcaya dek su tutulmaması istendi. Faks: 0 212 677 08 21 obirgit?ekolay.net ENTERNET / MEHMET SUCU Neredeyse 2 bin yıllık bir geçmişi olan Allianoi antik kenti Yortanlı Barajı’nın suları altında kalmak üzere. 2 bin yıllık bir termal sağlık merkezi olan antik kent aynı zamanda döneminin ciddi bir tıp merkeziydi. Yapılan kazılarda bulunan tıp aletleri bu tezi doğrular yönde. MS 2. yüzyılda büyük gelişme gösteren Allianoi, ‘‘Sağlık Tanrısı Asklepios’’un yurdu olarak da biliniyor. Asklepios antik Grek mitolojisinde hasta insanlara şifa dağıtan, hekimliğin ve tıp biliminin tanrısıydı. Apolion, oğlu Asklepios’u yarı at yarı insan olan Khiron’a emanet etti. Khiron ona okuma, yazma ve önemli hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçların formüllerini öğretti. Asklepi mehmet?cumhuriyet.com.tr kiyle Anadolu kültürüne sahip çıkalım. Bu görüşle yola çıkan TYS, Truva Folklor Araştırmaları Derneği ve Bakırköy Gençlik Merkezi 16 Haziran 2006 Cuma günü saat 19.30’da Yunus Emre Kültür Merkezi’nde ‘‘Allianoi Sular Altında Kalmasın’’ gecesi düzenliyor. Üç kurum birlikte şu çağrıyı yapıyor: ‘‘Sorun sadece Bergamalıların sorunu değil, aydınların, sanatçıların, hepimizin, tüm yurttaşlarımızın sorunudur. Çözümü de biziz. Yol arkadaşımız aydın, sanatçı, yazar, şair ve yurttaşlarımızla 16 Haziran 2006 Cuma günü saat 19.30’da Yunus Emre Kültür Merkezi’nde buluşuyoruz.’’ (*)www.allianoi.org Bu Çağrıya Kulak Verelim os’un ünü kısa sürede yayıldı. Asklepios ölüleri de diriltiyordu. Zeus buna kızdığı için Asklepios’u öldürttü. Yunanlılar Asklepios’un adını yaşatmak amacı ile aynı isimle sağlık merkezleri yaptılar. Allianoi de bunlardan biri. 45 derece kükürtlü su çıkan şifa merkezi Allianoi, bu özelliğiyle dünyanın dört merkezinden biri. Pergamon Krallığı’nın sayfiye yeri olan bölge, yıllarca hydroterapi (suyla tedavi) merkezi olarak hizmet vermiş.(*) Allianoi; İzmir ili, Bergama ilçesi sınırları içinde, Bergamaİvrindi karayolunun 18. km’sinde, Bergama’nın kuzeydoğusunda, Yortanlı Barajı gölet alanının tam ortasında, Paşa Ilıcası mevkiinde yer alıyor. 1998 yılından bu yana da Paşa Ilıcası merkez olmak üzere baraj gölet alanı içinde kalan alanda kurtarma kazı çalışmaları devam ediyor. Burası Batı Anadolu’daki hem en büyük hem de en iyi korunmuş kaplıca sağlık merkezi. Şimdi, Devlet Su İşleri’nin bölgedeki arkeolojik yapıları hiç göz önüne almadan ihale ettiği ve 1994’te temeli atılan Yortanlı Barajı tamamlanmak üzere. DSİ’nin alternatif projeleri göz ardı etmesi ve bunlara yanaşmaması, ilkçağın bu en önemli tıp merkezlerinden, uygarlık merkezlerinden birini sular altında bırakacak. Türkiye Yazarlar Sendikası, Truva Folklor Aaraştırmaları Derneği ve Bakırköy Gençlik Merkezi, Allianoi’nin kurtarılması için bir kampanya düzenliyor. Allianoi, anıtsal çeşmesi, havuzu, dükkânı, seramik işlikleri, içme ve atık su düzenekleriyle görkemli bir sağlık yapısı. Örtelim hepsini, yok olup gitsin mi bütün bunlar? Bu kenti kurtarmak mücadele ister, savaş ister, yürek ister, inanç ister, sabır ister. Allianoi kazısını yöneten Dr. Ahmet Yaraş gibi. Omuz verelim Allianoi kazısına, Ahmet Yaraş’ın çağrısına. Toprağın altındakiyle, üstünde ‘YÜZÜMÜZÜN AKI’ MÜCADELEMİZDE YAŞAYACAK NURHAN AKYÜZ 1945 .... EğitimSen kurucu MYK üyesi, mücadele arkadaşımız, güzel insan NURHAN AKYÜZ’ü kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz. Ailesine ve eğitim emekçilerine başsağlığı diliyoruz. EĞİTİMSEN KURUCU YÖNETİM KURULU ÜYELERİ YILDIRIM KAYA, AYHAN SARUHAN, BAŞYÜREK ALTUN, MÜNEVVER OGAN, ALİRIZA TÜRKDÖNMEZ, ESMANİ KIRMIZI, TAYFUN İŞÇİ, NECATİ YENİ TÜRK CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle