22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 HAZİRAN 2006 SALI 4 HABERLER Kolluğa, somut gerekçe göstermeden dilediğini ‘kayıt dışı gözaltına’ alma yetkisi getiriliyor DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Zerkavi Şehit mi, Gazi mi, Niyazi mi? Türkiye’de yayımlanan bir gazete var. Hedef gösterdiği insanlar terörist kurşunlarıyla can veriyorlar. Bu gazete son olarak da gayet ustaca bir şekilde, yandaşlarının yayımladığı bildiriye gönderme yaparak Ebu Musab El Zerkavi’yi ‘‘şehit’’ ilan etmiş. Konumuz bu gazete olmadığı için adını verecek değilim. Burada Zerkavi ve eylemlerinin niteliği üzerinde durmaktır amaç. Irak halkına karşı oynanan çirkin oyunun farkında olup da ayrıntıları tam olarak bilemeyen, ilk bakışta bu nitelemeyi pek yadırgamayabilir, Zerkavi’yi emperyalizme karşı savaşırkan can vermiş olarak kabul edebilirler. Ne var ki Zerkavi cesareti ne denli büyük olursa olsun, emperyalizme karşı savaşırken can vermiş bir özgürlük savaşçısı, bir ulusal kahraman değildi. Zerkavi için ulus kavramı yoktu ki bir ulusal kahraman olsun. Savaşının antiemperyalist niteliğine gelince: O emperyalizme karşı değil, aynı zamanda demokrasiye ve ona ulaşmak isteyen herkese karşı savaş ilan etmiş olduğunu açıkça söylüyor, bu açtığı savaşın cihat olduğunu belirtiyor, cihat sırasında Müslüman kanının dökülmesinin de caiz olduğunu ileri sürüyordu. Kısacası kendisinin de belirttiği gibi Zerkavi’nin derdi emperyalizmle değil, demokrasiyleydi; onun için Şiilerle emperyalistler arasında da bir fark yoktu. Emperyalizmin, Irak olayında demokrasi sözcüğü ve kavramını kendi amaçları için kullanmış olmaları, kimseyi Zerkavi’nin niyetleri konusunda yanıltmamalıdır. ??? Yanılmamamız gereken bir nokta daha var. Zerkavi’nin ölümü ile Irak’ta o cepheden gelen terör son bulacak değildir. Ruşen Çakır’ın da belirttiği gibi Zerkavi’nin öldürülmesi yanıtsız kalmayacak, ülke içinde ve dışında büyük çaplı eylemler olacaktır. Ne Batı dünyası, ne ABD ne de Zerkavi’nin doğrultusunda olmayan İslam ülkeleriyle halkları bu saldırılardan masun kalabilirler. Bu gerçeği bu şekilde bütün çıplaklığıyla görmekte yarar var. O zaman rahatlıkla şunu söyleyebiliriz: ‘‘Bir Zerkavi’nin öldürülmesi sorunu çözmez, onun yerini yenileri alır.’’ Bu saptama doğrudur. Nitekim Irak’ın ülkenin sorununu, işgalciyle işbirliği yaparak çözmeyi kuran siyasetçiler de önemli bir rakiplerinin saf dışı edilmiş olmasından duydukları sevinci gizlemezlerken terörün süreceğini de yadsımıyorlar. Terör bir kez dizginlerinden boşandıktan sonra, artık onu durdurmak güçtür ve süper güçler de kolay kolay bunun önüne geçememektedirler. Başka bir deyişle Amerika, Zerkavi’ye karşı zafer kazanmıştır. Ama zafer ya da hiç, türünden bir zaferdir bu. Teröristlerin elebaşılarının öldürülmesi de onların tümüyle yenildikleri anlamına gelmiyor. Pandora’nın kutusunun kapağını açanlar, artık şer güçlerini dizginlerinden çözüp etrafa salmışlardır. ??? Bu noktada da yanılgıya düşerek Zerkavi’nin ve yandaşlarının emperyalist planları suya düşüren yiğitler olduğunu sanmak yanlıştır. Çünkü terördeki tırmanma, hep terörü besler ve sonunda en güçlü olan terörist bundan kârlı çıkar. İlk bakışta düz mantıkla algılanması güç, ancak terörün sapkın düşünce tarzıyla kavranabilen bir gerçektir bu durum. Aslında 11 Eylül’den bu yana meydana gelen her terör eylemi, Bush ve yandaşlarının ekmeğine yağ sürmektedir. Bush ve ‘‘neocon’’ların politikalarını yaşama geçirmeleri için bulunmaz birer fırsattır terör eylemleri. Onlar terör eylemleri sayesindedir ki başta kendi kamuoyları olmak üzere, dünyadaki yandaşlarını da Irak’ta demokrasi ve insani değerler için mücadele ettiklerine inandırabilmektedirler. Bu çevrelerin global politik yanları içinde birkaç, birkaç yüz ya da birkaç bin kişinin ölmesinin hiç önemi yoktur. Olaya bu açıdan bakınca, Ebu Musab el Zerkavi veya öbür ‘‘Zarkavi’’lerin istemeseler de Amerikan politikasına çok değerli savlar sunmak işlevini yüklendiklerini görüyoruz. Bu durumda kolaylıkla karar verebilirsiniz: ‘‘Şehit mi, gazi mi, yoksa pisi pisine gitti mi Zerkavi?’’ Ebu Musab. Polise sınırsız yetki arayışı İLHAN TAŞCI ANKARA Suçlardaki artışı önleme ve suçla mücadele gerekçesiyle kolluk güçlerine, kayıtsız, sınırsız ve dilediğini ‘‘muhafaza altına alma’’ adı altında kayıt dışı gözaltı yetkisi getiriliyor. Polis Vazife ve Selayetleri Yasası ile İl İdaresi Yasası’nda değişiklik yapmayı öngören taslağa göre, muhafaza altına almanın gözaltından farkı, kaydının tutulmayacak olması. Düzenlemenin gerekçesiniyse kolluğun suç işleme potansiyeline ilişkin ‘‘öngörüsü’’ oluşturacak. ‘‘Yasadışı gözaltı’’ olarak nitelenen işlem 24 saati aşmayacak, bunun için hâkim ve savcı kararı da aranmayacak. Kişinin şehirler arası hareketi de ‘‘görülen lüzum’’ üzerine engellenebilecek. Kolluk gücünün, suçu önleyici önlemler için yasal arayışından sınırsız ? Prof. Dr. Feridun Yenisey başkanlığında, kolluk gücü temsilcileri ve hukukçular tarafından oluşturulan komisyonun hazırladığı taslak, gözaltı kayıtlarının tutulmasında polisi serbest bırakıyor. Polis, suç işleme potansiyeli olduğuna inandığı kişiyi istediği zaman ‘muhafaza altına alacak’, isterse seyahatine de engel olabilecek. ve keyfi yasadışı gözaltı düzenlemesi çıktı. Prof. Dr. Feridun Yenisey başkanlığında oluşan ve kolluk gücü temsilcileri ile hukukçuların içinde yer aldığı komisyon tarafından hazırlanan 11 maddelik taslak, Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu ile İl İdaresi Kanunu’nda değişiklik öngörüyor. Taslak ile ilk kez ‘‘muhafaza altına alma’’ kavramı getiriliyor. Buna göre, düzenlemenin kabul görmesi durumunda, ‘‘suçun önlenmesi’’ gerekçesiyle kolluk gücü ‘‘dilediğini’’, ‘‘muhafaza altına’’ alabilecek. Uygulamada muhafaza altına almanın benzeri gözlem altına alma şeklinde gerçekleşiyor. Bu da kişinin alkolik ya da akıl hastası olması durumunda kendisine ya da çevresine zarar vermesini önleme ve adli tıp kurumuna sevk için yapılıyor. Kişilerin muhafaza altına alınması için ‘‘kişinin bir suç işleyeceği belirtisinin’’ olması ve kolluğun da buna ilişkin öngörüsü yeterli olacak. Muhafaza altına alınanların ‘‘kaydı’’ da tutulmayacak. Taslakta muhafaza altına alınanların nerede tutulacağına ilişkin herhangi bir düzenleme de yer almıyor. Uzmanlar, kaydın tutulmamasının Türkiye’nin yıllardır yaşadığı ‘‘kayıplar sorununu’’ daha da derinleştireceğine ve gözlerin tümden kolluğun üzerine çevrilmesine yol açacağına işaret ediyorlar. Gözaltında olduğu gibi muhafaza altına alma için hâkim ve savcı ka Yeter ki öngörmesinler Ancak muhafaza altına alma hem bu durumdan hem de gözaltına alınmadan çok farklı anlamlar taşıyor. Gözaltına alınmada kişiye yönelik suçlamanın gerekçesinin belli olmasının yanı sıra işlem, hâkimlik ve savcılığın bilgisi dahilinde gerçekleştiriliyor. Kişi sorgusunun ardından suçsuz bulunursa serbest bırakılıyor. Ancak muhafaza altına alınmada ‘‘somut’’ gerekçe koşulu aranmayacak. rarı da aranmayacak. Ancak bu işlemin 24 saati aşması durumunda hâkim kararı istenmesi gündeme gelebilecek. Kolluk gücü, muhafaza altına aldığı kişi hakkında hiçbir işlem yapmadan ve gerekçe göstermeden serbest bırakabilecek. Kişilerin şehirler arası hareketliliği de engellenebilecek, araçları bekletilebilecek. Kalabalığa pankart ya da afişle giren kişiler de ‘‘muhafaza’’ edilebilecek. DNA Veri Bankası Taslakta DNA Veri Bankası oluşturulmasına ilişkin düzenleme de yer alıyor. Buna göre polisle idari işi olan herkesin parmak izi, avuç içi, ses, görüntü ve vücut ölçüleri kayda alınacak. Veriler emniyet teşkilatının korumasında olacak. Bu düzenlemenin suş işlememiş kişileri de suçluymuş pozisyonuna getireceğine dikkat çekiliyor. 78’LİLER DERNEĞİ TESEV ALMANAĞI ‘Güney’in mezarı nerede’ ? 12 Eylül sonrasında idam edilen Veysel Güney’in mezar yerinin açıklanması için harekete geçen Mersin 78’liler Derneği, “Güney’in vasiyeti uygulanana kadar bu işin peşini bırakmayacağız” açıklamasını yaptı. GAZİANTEP (Cumhuriyet) Mersin 78’liler Araştırma ve Dayanışma Derneği yönetici ve üyeleri, 12 Eylül sonrasında 24 yaşındayken idam edilen Veysel Güney’in mezarının nerede olduğunun açıklanması için İçişleri Bakanlığı, Gaziantep Cumhuriyet Savcılığı ve Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’ne başvurdular. 12 Eylül darbesinden sonra Gaziantep’te kaldığı eve yapılan baskında yaralı olarak gözaltına alınan Güney tutuklandı. Bir subayı öldürdüğü gerekçesiyle idama mahkum edilen Güney, 11 Haziran 1981’de asıldı. Devrimci Yol davasından idama mahkum ilk kişi olan Güney’in cesedi ailesine teslim edilmediği gibi mezarının nerede olduğu da açıklanmadı. Mersin 78’liler Derneği de Güney’in öldürülüşünün 25. yıldönümünde mezarının yerinin açıklanması için harekete geçti. Türkiye 78’liler Derneği Genel Merkez Yürütme Kurulu üyesi ve Mersin İHD Şube Başkanı Celal Sonar ile Mersin 78’liler Derneği Yönetim Kurulu üyesi Ali Rıza Özer, Güney’in mezarının yerinin açıklanması istemiyle dün İçişleri Bakanlığı, Gaziantep Cumhuriyet Savcılığı ve Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’ne başvurdular. Mersin 78’liler Derneği’nden yapılan açıklamada, ‘‘Güney, idama götürülmeden önce veda fırsatı bulduğu bir arkadaşına ‘Mezarımı yol üstüne kazsınlar. Üzerine yumruklu yıldız yapsınlar’ vasiyetinde bulundu. Ailesinin o dönemde gösterdiği bütün çabalara rağmen Veysel’in cenazesi ailesine teslim edilmedi. 78’liler şimdi Veysel’i arıyorlar. Ta ki Veysel’in mezarını bulana, ‘mezarını yol üstüne yapana kadar’ bu işin peşini bırakmamakta kararlılar’’ denildi. Paker: Sır perdeleri aralansın ? TESEV’in yayımladığı ‘‘Almanak: Türkiye Güvenlik Sektörü ve Demokratik Çözüm’’ adlı çalışmanın tanıtımında konuşan Kardaş, “Kürt sorunu ve türban sorununu tartışacak altyapıya sahip değiliz’’ dedi. İstanbul Haber Servisi Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı (TESEV) Başkanı Can Paker, güvenliğin demokratikleşmesi ve güvenlik içinde demokrasinin var olması gerektiğini belirterek güvenlik üzerindeki ‘‘sır perdelerinin’’ aralanmasını istedi. TESEV tarafından yayımlanan ‘‘Almanak: Türkiye Güvenlik Sektörü ve Demokratik Çözüm’’ adlı kitap basına tanıtıldı. The Marmara Pera Oteli’nde düzenlenen tanıtım toplantısında, Türkiye’de sivil asker ilişkisini konu alan kitabın içeriği açıklandı. Kitapta, ‘‘Milli Güvenlik Kurulu, Askeri Yargı, Türk Silahlı Kuvvetleri, Milli İstihbarat Teşkilatı, Polis, Jandarma, Hükümet, Özel Harekât...’’ gibi birçok başlık yer alıyor. Bilkent Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Ümit Cizre güvenlik sektörünü ‘‘asker ve sivil ilişkilerini aşan bir kavram’’ olarak nitelendirerek kitabın, milletvekillerine, öğrencilere ve sivil toplum kuruluşlarına yönelik olduğunu ifade etti. Cizre, kitabın en büyük amacının ‘‘Güvenlik belleğinin oluşturulması’’ olduğunu ifade ederek ‘‘Her yıl çıkacak bu kitapla, olaylar arasında bağ oluşturmayı amaçlıyoruz. Böylece bazı şeyler hep hatırlatılacak ve hatırlanacak’’ dedi. Cizre, şöyle konuştu: ‘‘Şemdinli olayları ve Danıştay saldırısı, hükümet, diğer devlet kurumları ve güvenlik birimleri arasındaki çekişmeyi gözler önüne serdi. Bu durum da toplumda güvensizliğe neden oluyor.’’ Emekli Askeri Savcı Dr. Ümit Kardaş, türban sorununa ilişkin, ‘‘Türban üzerinden iktidar çatışmaları yaşanıyor. Enerji boşa harcanıyor. Kürt sorunu ve türban sorununu tartışacak altyapıya sahip değiliz’’ diye konuştu. Törende AKP Çorum Milletvekili Agah Kafkas’ın da aralarında bulunduğu birçok kişiye katkılarından dolayı plaket verildi. (Fotoğraf: SEYFETTİN METE) Anma töreninde çağdışı görüntüler SEYFETTİN METE ÇORUM Çorum’da 6 yıl önce ölen Uşşaki tarikatı kurucularından Hacı İbrahim İpek’i anma töreni çağdışı görüntülere sahne oldu. Törenlere AKP Çorum milletvekilleri Agah Kafkas ve Muzaffer Külcü de katıldı. Kafkas’a katkılarından dolayı plaket verildi. Çorum İpek Yolu Derneği’nce Atatürk Spor Salonu’nda düzenlenen törene AKP milletvekili Agah Kafkas, Gençlik ve Spor İl Müdürü Haşim Eğer’in de aralarında bulunduğu yaklaşık 4 bin kişi katıldı. Hacı İbrahim İpek’in ölümünün ardından Uşşaki tarikatı şeyhliğine getirilen Eyüp Fatih Şaban şöyle konuştu: ‘‘Orta Asya ve Anadolu’yu İslamlaştıran tasavvuf akımını yeniden yaşamalıyız. Gafletten kurtulup hicret etmeliyiz. Türk milleti, ancak bu şekilde yeniden İslam dünyasının lideri konumuna gelebilir. İnşallah İslamın güneşi yeniden âleme tulu edecek ve bu millet, bu gençlik yeniden İslam âlemine önderlik ve rehberlik işini üstlenecektir. Bizlere düşen görev cemaat olarak kendi içimizdeki organik yapılanmayı ta mamlamak, milletimizin, insanlığın hizmetinde, tasavvufun müdafii bir cemaat hüviyetine bürünerek aynı zamanda benzer durumdaki cemaatlere müesseseleşmek yolunda örnek olmaktır.’’ ‘Atatürk’ün kurduğu ülkeye yakışıyor mu?’ Törenin dağılmasının ardından birden binlerce cüppeli, sarıklı, kara çarşaflı kişi Çorum sokaklarını doldurdu. Çorumlular, bu görüntüye ‘‘Neden hiçbir güvenlikçi bunlara müdahale etmiyor. Atatürk’ün kurduğu ülkeye bu görüntüler yakışıyor mu’’ diye tepki gösterdiler. Hacı İbrahim İpek için bir başka tören de doğum yeri olan İskilip ilçesine bağlı Yerli köyünde düzenlendi. 6 bin kişinin katıldığı törende 45 kazan İskilip dolması yapıldı. Buradaki törenlere AKP Çorum milletvekilleri Agah Kafkas, Muzaffer Külcü, AKP il başkanı Mehmet Karadağ, yardımcısı Halil İbrahim Kaya, İskilip İlçe Başkanı Fehmi Yağlı, Bayat İlçe Başkanı Mustafa Memiş, Sungurlu İlçe Başkanı Ahmet Aydoğmuş, Arifegazili Belediye Başkanı Yusuf Uzan, gençlik kolları başkanvekili Bünyamin Ateş de katıldı. asirmen?cumhuriyet.com.tr YÖNETİM KURULU BELİRLENDİ Prof. Şatıroğlu TGHV Başkanı İstanbul Haber Servisi Türk Gençliğine Hizmet Vakfı Başkanlığı’na Prof. Dr. Güngör Şatıroğlu seçildi. İstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı Sosyal Tesisleri’nde gerçekleştirilen genel kurul sonucunda yeni yönetim kurulu şu isimlerden oluştu : Başkan Yardımcısı: Şaban Ali Yaşaroğlu. Genel Sekreter: Yılmaz Yavru. Sayman: Ersin Ertekin. Üyeler: Prof. Dr. Esfender Korkmaz, Prof. Dinçer Erilmez, yüksek mühendis Cevdet Hacaloğlu, Rezzan Erton, avukat Yılmaz Soysal. Denetim Kurulu’nda ise yüksek mühendis Yılmaz F. Tabanlı, Nezir Demirel ve Mehmet Emanet görev aldı. Yönetim Kurulu adına yapılan açıklamada, Türk devrimine ve Atatürk ilkelerine yürekten bağlılık, bilime ve demokrasiye yönelik çalışmaların sürdürüleceği vurgulandı. Sinem Vatanartıran, bir akşam yemeği öncesi heyecanla yeni projelerini anlatırken şu vurguyu yaptı: Ülkeleri ikiye ayırabiliriz: Birinci kategori, bilgi ve teknoloji üretip diğer ülkelere satanlar, ikinci kategori ise teknolojiyi diğer ülkelerden satın alıp kullananlar. Teknolojiyi üretip geliştiren ülkeler diğer ülkelere üstünlük sağlıyorlar ve dünyanın olanaklarını kendi yararlarına kullanıyorlardı. Şimdi üstünlüğün adı bilgi ve teknoloji. Türkiye gelişmekte olan ülkeler içinde teknoloji satın alıp kullananlar sınıfına giriyor. Bu aslında, bilgi ve teknoloji üreten ülkelerin her alandaki üstünlüğünü kabul etmek anlamına da geliyor. ??? Bu duruma mahkum muyuz? Bahçeşehir Üniversitesi kurucusu Enver Yücel’in davetiyle katıldığımız bilgilendirme toplantısının amacı, bilgi ve teknoloji konusundaki geriliğimizi nasıl aşabiliriz sorusuna aranan bir cevaptı. Bahçeşehir UğurEğitim Kurumları şimdi yeni bir adım atıyordu. Bu adımın adı ‘‘Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi’’ydi. Bilim ve Teknoloji Müşterisi Olmak Bahçeşehir Koleji müdürü ve yeni kurulmakta olan Fen ve Teknoloji Lisesi’nin kuruluş hazırlıklarını yürüten Sinem Vatanartıran, okulun kuruluş gerekçesini, ‘‘bu konudaki zaaflarımızı aşmak noktasında bir adım’’ olarak açıklamıştı. Açıklamasını şöyle sürdürdü: ‘‘Ülkemizde ilk 1964 yılında kurulan ve kuruluş amacı ‘bilim adamı’ yetiştirmek olan mevcut fen liseleri; yapıları, müfredatları, altyapıları ve olanakları gereği, yeni teknolojileri ve bilimsel çalışmaları üretecek gençlerin yetişmesine maalesef imkân tanımamaktadır. Dünyadaki gelişmeleri izlediğimizde ise, ‘fen bilimleri’ne verilen önemin, artık ‘fen ve teknoloji’ye kaydığını ve gelişmiş ülkelerdeki seçkin okulların, ağırlıklı olarak bu iki kavramı öne çıkardığını görüyoruz. Biz de, Türkiye’de bir ilk olan Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi’ni açmaya karar verdik. Bu lise, fen ve teknoloji alanında ülkemizin lokomotifi olacak gençler yetiştirecek, günümüzün en ileri fen ve teknoloji ortamına ilk adımlarını atmış ve geleceği şekillendirmek üzere donatılmış olacaklardır. En büyük hedeflerimizden biri ise uyguladığımız yenilikçi eğitim programı ve öğretim sistemiyle mevcut fen liselerine bir ‘örnek’ oluşturmaktır. Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi’ne ilk yıl sadece 48 öğrenci alınacak, bu öğrencilerin yarısı yüzde 100 eğitim ve barınma bursuyla okuyacaklar.’’ ??? Bahçeşehir Eğitim Kurumları’nın başkanı Enver Yücel, Fen ve Teknoloji Lisesi’nin dünyadaki bilim ve teknoloji alanındaki son gelişmeleri takip edip öğrencilere aktaracağını, bunun da son derece pahalı olduğunu belirtti. 48 öğrencinin yarısının yüzde 100 burslu okuması, kuruma büyük bir mali yük getirecekti. Enver Yücel, şu ana kadar konuştuğu 20 işadamından 20 öğrencinin burslu okuması için destek sözü aldığını söyledi. Yine de desteği ihtiyacı vardı. Bir öğrencinin yıllık maliyeti 25 bin dolar civarındaydı. Ülkemizin teknoloji ve bilim alanında birinci lige çıkmasını hedefleyen bu projenin yürütülmesi önemliydi. Desteklenmesi önemliydi. İşadamlarından katkı bekliyordu. ??? Enver Yücel neden böyle bir projeye giriştiklerini anlatırken şunları söyledi: ‘‘Çağımızda bilim ve teknolojideki hızlı gelişmeler ekonomik sistemi olduğu kadar toplumu ve eğitim sistemlerini de etkilemektedir. Bilgi ve teknoloji günümüzde toplumsal ve ekonomik gelişmenin anahtarı haline gelmiştir. Toplumların yalnızca yeni teknolojik gelişmeleri izlemeleri ve kendilerine uyarlamaları yeterli değildir. Toplumsal ve ekonomik gelişme, bir ülkede yeni teknolojilerin üretilmesini zorunlu kılmaktadır. Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi, fen ve teknoloji alanında ülkemizin lo komotifi olacak gençler yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Bu okulda öğrenim görecek gençler, günümüzün en ileri fen ve teknoloji ortamına ilk adımlarını atmış ve geleceği şekillendirmek üzere donatılmış olacaklardır. Eğitim felsefemiz, bilim ve teknolojinin, insanın gereksinimlerini, bilgi, alet kullanma ve beceriyle harmanlayan bir süreç, bir düşünme ve davranış biçimi olduğu gerçeğine dayanmaktadır. Okulumuz öğrencilerimizi bu felsefe doğrultusunda meraklı, araştırmacı ve sürekli gelişim halindeki ekonomik, bilimsel ve teknolojik dünyamızda, mükemmelin peşinde koşan, lider kişiler olarak yetiştirmeyi amaçlamaktadır. En büyük hedeflerimizden biri ise uyguladığımız yenilikçi eğitim programı ve öğretim sistemiyle, mevcut fen liselerine bir ‘örnek’ oluşturmaktır. Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi’ni; bu bilinçle, bu inançlarla ve bu ideallerle kuruyoruz. Türkiye’nin bu tür eğitim kurumlarına çok ihtiyacı var. Yolları açık olsun. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle