23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
9 MAYIS 2006 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER Şişli’de açılacak pazarda yalnızca ekolojik yöntemle üretilen sebze ve meyveler satışa sunulacak 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Bu pazarda zehre yer yok ? Hafta sonları Anadolu’nun dört bir yanından gelecek ekolojik sertifikalı meyve sebzeler, Şişli’de kurulacak pazarda tüketici ile buluşacak. Pazar sayesinde hem küçük üretici desteklenecek hem de tüketiciler doğal gıdalara daha rahat ve uygun fiyatla ulaşabilecek. ÖZLEM GÜVEMLİ Yasakçı AKP’den Özgürlük Gösterileri... Erdoğan, Diyarbakır’da, başbakan olarak değil, öncelikle partisinin il kongresinin delegelerine seslenen genel başkan olarak konuştu. O konuşmasında değindiği konuların büyük bir çoğunluğu, aynı kentte bundan önceki alan konuşmasında başbakan olarak söyledikleriyle çelişen görüşlerdi. Dün yayımlanan ulusal gazetelerin büyük bir bölümü, AKP Genel Başkanı’nın ak güvercin de uçurarak, halay çekerek barış mesajları verdiğinin yanı sıra Diyarbakır da, bir önceki toplantıya gösterilen ilgisizliğin rövanşını aldığını da yazdılar. ANKA Ajansı ise önceki geceki bülteninde ‘‘başta Van, Mardin, Bingöl, Şanlıurfa, Gaziantep olmak üzere bölgedeki birçok ilden Diyarbakır’a gelen binlerce kişiyi taşıyan otobüs ve minibüslerin stat çevresindeki trafiği tıkadığı’’ haberini de vermekle yetinmedi. Başbakan’ın konuşması sırasında çok sayıda katılımcı stadı terk etmeye başlayınca polislerin talimatla kapıları kapattıklarını da duyurarak o rövanşın arka yüzünü de ortaya koyan bir gazetecilik başarısını kayıtlara geçirdi. PLANSIZ ÜRETİMDEN KAYNAKLANAN SORUNLAR GİDERİLECEK Ürünler ucuzlayacak Victor Ananias, ekolojik ürünlerin fazla bulunamaması ve pahalı satılmasından kaynaklanan sorunlar yaşandığını anımsatarak ekolojik pazar ile bu sorunların çözüleceğini vurguladı. Ananias, ekolojik ürünleri çok pahalıya satın alan tüketicinin bu pazarda ucuza alışveriş yapabileceğini çünkü ürün sayısının artacağını vurguladı. Pazar sayesinde üreticinin plansız üretimden kaynaklanan sorunlarının da biteceğini söyleyen Ananias, ‘‘Üretici, neyi niçin ektiğini bilmiyor. Bulunduğu coğrafyada verimli olacak ürünleri seçmiyor. Aynı ürünü üç kez ektiğinde toprak fakirleşiyor. O zaman kimyasal gübre kullanıyor. Daha doğru bir ürün ekse doğa ona yardım edecek. Ama ekolojik tarım yapacağım diye çıkan çoğu kimsenin tarımsal danışmanı yok. Derneğimiz her bölgede ihtiyacı olan çiftçiye tarımsal danışmanlık sunuyor’’ diye konuştu. Ananias, pazarda bütün bölgelerden geleneksel üretimler dahil, normal pazarlarda görmediğimiz, yörelere özgü çaylık, kavurmalık bitkiler olacağını anlattı. Gıdaların sadece köy ürünü olmasının yetmediğini kaydeden Ananias, ‘‘Burada sadece ekolojik sertifikalı ürün satılacak. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın yetkilendirdiği kuruluşlar veriyor sertifikayı. Çalıştığımız bölgelerde hem lojistik planlamayı yapıyor, hem danışmanlık sunuyor hem de sertifikasyon hizmetlerinin alımını ucuzlatıyoruz. Üreticiler için Sponsorluk bulmaya çalışıyoruz’’ dedi. Yalnızca sertifikalı ürünlerin satılacağı, Avrupa’nın en büyüğü olmayı hedefleyen ‘‘Ekolojik Pazar’’ haziran ayında Şişli’de açılıyor. Hafta sonları Anadolu’nun dört bir yanından gelecek ekolojik sertifikalı meyve sebzeler, bu pazarda doğrudan tüketiciyle buluşacak. Diğer kentler için bir model sunmayı amaçlayan ekolojik pazarda yer alacak ürünler bol ve ucuz olacak. Pazarda konuşma köşesi ve çocuklar için bir bölüm de bulunacak. Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin 16 yıl önce kurulduğu günden beri hayata geçirmeyi istediği ekolojik pazar projesi, haziran ayının ortasında Feriköy’de yarı kapalı, otoparklı, düzenli bir pazar alanında ete kemiğe bürünecek. Şişli Belediyesi’nin fiziki ortağı olduğu projenin sponsorluğunu da Pınar Organik Süt ve Milupa Organik Bebek Maması üstleniyor. Şubat ayından beri çalışmaları süren pazaryeri projesini anlatan Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Victor Ananias, derneğin 16 yıl önce pazar davranışlarını araştıran küçük bir proje olarak başladığını söyledi. Pazaryerlerinin çok önemli olduğuna dikkat çeken Ananias, ‘‘Pazarlar, üretici ve tüketicinin karşılaştığı yerler ancak son yıllarda şekil değiştirdi. Pazarcı, geleneksel anlayışta köyünden gelemeyen kişinin ürününü satardı, kimse kimseyi kandırmazdı. Fakat üretici ile tüketici arasındaki zincirin kopması ile pazarlarda sorunlar çıkmaya başladı’’ dedi. Tüketiciye büyük görev düşüyor Çocuk amigolar... Adıyaman il kongresine, Erdoğan’a moral amigoluğu yapmaları için ellerine parti flamaları verilerek imam hatip lisesi ve kentteki ortaöğretim okulları öğrencileri getirilmişti. Başbakan, fotoğraflarla kamuoyuna yansıyan bu ‘‘rezaleti’’, tevile çalışan satır arası açıklamayla genç öğrencilerin parti kongresine folklor ekibi olarak geldiklerini söylemeye kalkıştı. Öylece, bu çocukların, bir parti kongresindeki delegelerin gönül eğlendirmeleri için, Adıyaman Valisi ya da Milli Eğitim Müdürü’nün bilgisi içinde derslerini kırdıklarını da doğrulamış oldu. Ya ötekisi?.. Adıyaman’da gencecik öğrencileri siyasal parti kongresine yönelten korkusuz kafanın, Diyarbakır’da canı sıkıldığı için ya da kürsüde konuşulanları protesto amacıyla stadyumdan ayrılmak isteyince önüne polis yasağı çıkarılmasını nasıl açıklayacaktır Diyarbakır’ın Valisi ya da Emniyet Müdürü? Vatandaş, belki sadece konser dinlemek için gelmiştir o stadyuma. Ve ‘‘gündemin şarkılar, türküler bölümü’’ sona erdiği için de ayrılmak istemiştir. Ya da Başbakan’ın söylediklerini beğenmemiştir. Ama polis, devletin polisi, kendisini padişah zaptiyesi gibi görenlerin verdiği yasal olmayan bir buyruğu yerine getirerek Erdoğan’ın konuşması sona erinceye kadar kimsenin yerinden kalkmasına, kapılardan dışarı çıkmasına izin vermemiştir. Bırakınız Diyarbakır’ı, Türkiye Türkiye olalı böylesine garip bir yasak görmüş müdür? Ve böylesine keyfi bir toplu tutuklamanın ya da geçici gözaltına alınmanın haberi, anlı şanlı medyamızda bırakınız birinci sayfalara çıkma lüksünü, iç sayfalarda bile yer almayacak kadar olağan olarak değerlendirilmektedir. Yarın herhangi bir kentimizde, herhangi bir siyasal parti ya da sivil toplum örgütünün toplantısında, içeriye girenlerin toplantı sona erinceye kadar dışarıya çıkmayacakları bildirilmiş olsa... Ve bu bildirimin yaptırımını da devletin polis güçleri üstlense... Bizim televizyonlarımız ya da gazetelerimiz, bu ‘‘ister inan ister inanma’’ türünden habere de böylesine ilgisiz mi kalacaklardır? ??? Kim bilir kaç Diyarbakırlı ya da Van, Mardin, Bingöl, Şanlıurfa veya Mardinli yurttaş, stadyumu terk etmek isteyip de kapıların kilitlenmiş olduğunu söyleyen polisleri karşılarında görünce, Tayyip Bey’in ‘‘barış’’ gösterisi gereği uçurduğu o güvercinlerin yerinde olmak istemiştir? Ve kim bilir kaç polisimiz, böylesine anlamsız, yasadışı bir buyurganlığın aracı oldukları için önceki geceyi yataklarında uykusuz geçirmişlerdir? Öğrencileri parti kongrelerine figüran olarak taşıtmak.. Selanik’te Türkiye Büyükelçiliği’ne ait bir müze evdeki defterden beğenmediği sayfaları yırtmak.. Konuşması bitinceye kadar dinleyicilerin yerlerinden kıpırdamasına bile yasak getirmek... Lütfen devam ediniz Sayın Genel Başkan. Bir gün siz de anılarınızı anlatacağınız bir ‘‘Mein Kampf’’ yazacak kadar malzeme toplamış olursunuz. Ananias, üreticinin tüketiciden çok fazla uzaklaştığı noktada sorunların başladığını ifade ederek ekolojik tarımın ana konusu olan zararlı kimyasallar, zararlı tarımsal teknikler kullanılmasına karşın tüketicinin bu ürünleri kullanmaya devam etmesinde uzaklaşmanın etkili olduğunu söyledi. Üretici ile tüketici birbirlerini tanımadığı için zararlı olduğu bilinen ürünlerin kolaylıkla alındığını dile getiren Ananias, ‘‘Anadolu’da bir sürü çiftçi var, kendisi için ayrı satmak için ayrı üretiyor. Bunlar kötü insanlar değil. Kimseden ailesi açken, karnını doyuracak kadar gelir elde etmezken bir idealin peşinde koşmasını bekleyemeyiz’’ diye konuştu. Ananias, bu noktada tüketiciye büyük görev düştüğünü vurgulayarak tüketici yediği meyveyi ağaçtan kendisi koparmıyorsa da satın almadan önce ürünün hikâyesi ile ilgilenmesi gerektiğini söyledi. Tüketicinin bir ürüne ödediği para ile bir bakıma oy kullandığını belirten Ananias, sözlerini şöyle sürdürdü: ‘‘Ürünlerden şikâyet eden tüketici süpermarketlerde sorgulama şansı olmayan bir ürünü alıp tüketiyorsa oy pusulasına gözü kapalı damga vuruyor demektir. Ekolojik tarım alternatifinin bulunduğu bir coğrafyada yaşayan insanların en azından oy hakkının olduğunu bilmesi gerek. Bu pazar onu sağlayacak. Bu pazar tüketici için bir oy sandığı. Tüketici günlük gıdasını alırken ödediği para ile çevresini koruyacak, toprak kalitesinin bozulmamasına, biyolojik çeşitliliğin korunmasına katkıda bulunacak. Küçük ölçekli çiftçinin yaşamına destek vermiş olacak.’’ Ekolojik pa Ekolojik ürün, 3 yıldır organik yöntemlerle üretilen ve sertifika almış ürünlere deniyor. Geçiş ürünleri de 1 yıldır organik olarak üretilen, sertifika için başvurmuş, beklemede olan ürünler anlamına geliyor. İlk aşamada tam organik ürünler yeterli olmayacağı için pazara geçiş ürünleri de kabul edilecek. Ürünlerin bir gün önceden yola çıkması, yeşil sebzelerin de tazeliğinin korunabilmesi için mümkün olduğunca Marmara bölgesi çevresinden sağlanmasına çalışılıyor. Şişli Belediyesi ile şimdilik 40 haftalık bir sözleşmeye imza atıldı. Pazar modelinin burada başarılı olması halinde hızla diğer belediyelerde ve kentlerde uygulanabilecek. Yeni bir model deneniyor zarın alışverişin ötesinde toplumsal ve sosyal tarafı güçlü bir hareket yaratacağına inandıklarını dile getiren Ananias, pazarlara alternaif ya da rakip olarak yola çıkmadıklarını belirtti. Çiftçiden doğrudan satış Pazaryerine gelecek kişilerin bölgelerinin gelecekte kilit isimleri olacağını belirten Ananias, çiftçilerin yüzde 3040’ının kendisinin doğrudan satış yapacağını, pazara gelemeyecek küçük üreticilerin de ayarlanacak pazarcılarla çalışacağını ifade etti. Ananias, pazarcıların ekolojik tarım konusunda birkaç haftalık eğitimden geçirileceğini, ancak bunun dışında geleneksel davranışların devam etmesini istediklerini anlattı. Feriköy’de yarı kapalı, otoparklı düzenli bir pazaryerini seçtiklerini ifade eden Ananias, şu bilgileri verdi: ‘‘İstanbul’un herhangi bir zengin mahallesinde şık bir pazaryeri kurmuyoruz. Pazarcılar bizim yaptığımız organizasyonu kendi kendilerine yapabilecek hale gelecekler. Pazarcılar ve belediyeler ile tecrübemizi paylaşmaya hazırız. Bu pazaryeri başarılı olduğunda Buğday hiçbir pazarın sahibi olmayacak. Bu işin arkasında çok büyük bir rant olduğunu düşünenler olabilir. Bu daha önce de başımıza geldi. Bunu engellemeye çalışıyoruz. Şeffaf olmaya çalışıyoruz. Buğday, destek vermek dışında alışverişe karışmıyor. Üreticilerin derneğe üye olması bile gerekmiyor.’’ Avrupa’da başka örneği yok Ananias, pazarın Avrupa’nın en büyüklerinden biri olmasının hedeflendiğini dile getirerek ‘‘Avrupa’da karışık pazarlar var. Konvansiyonel pazarın içinde ekolojik ürünler satılıyor. Biz bu modeli uygun bulmadık, çünkü karışık olması kötüye kullanıma açık. Denetimi çok zor. Ürün kayması karışması olabilir. Sadece ekolojik pazar Avrupa’da çok fazla yok. Yüzde 100 ekolojik satılan başka bir yer bilmiyoruz’’ dedi. Pazarda ithal ürünlere çok sıcak bakmadıklarını belirten Ananias, gıdaların yerel olmasını, hatta İstanbul’un yakın çevresi ile doymasını istediklerini söyledi. Ananias, ithal edilen ekolojik, kozmetik, tekstil, mobilya için Türkiye distribütörlerinin tanıtım amaçlı stant kurabileceğini ifade etti. Pazarda konuşmaların yapılacağı bir köşe de oluşturacaklarını anlatan Ananias, çocuklar için de özel bir bölüm hazırlanacağını söyledi. Çocukların hem eğitileceği hem de oynayabileceği bu bölüm, alışverişe gelenlerin çocuklarına olduğu gibi mahalledeki çocuklara da açık olacak. Ekolojik tarım doğal dengeyi koruyor İstanbul Haber Servisi BM Tarım ve Gıda Örgütü (FAO) ile AB tarafından konvansiyonel tarıma alternatif olarak kabul edilen ekolojik tarım her ülkede farklı adlarla tanımlanıyor. Almanca ve Kuzey Avrupa dillerinde ‘‘ekolojik tarım’’, Fransızca, İtalyanca, İspanyolcada ‘‘biyolojik tarım’’, İngilizcede ‘‘organik tarım’’, Türkiye’de ise ‘‘ekolojik veya organik tarım’’ olarak kullanılıyor. Ekolojik tarım en genel tanımı ile üretimde kimyasal girdi kullanmadan, her aşaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimi anlamına geliyor. Organik tarım, eko sistemde hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğal dengeyi yeniden kurmaya yönelik, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içeriyor. Ekolojik tarım, sanıldığının aksine bir ürünün ekim veya dikiminden sonra hiçbir uygulama yapılmadan kendi haline terk edilmesi veya eskimiş bir işletmecilik şekline dönüş değil. Ekolojik tarım, tarımsal üretimde kullanılan ilaç, gübre gibi kimyasalların olumsuz etkilerinin insan ve toplum sağlığı üzerindeki zararları artarak kendini hissettirmeye başlaması ile ortaya çıktı. Tüm bu olumsuz etkilerin ortadan kaldırılması amacıyla kimyasal gübre ve tarımsal savaş ilaçlarının hiç ya da mümkün olduğu kadar az kullanılması, bunların yerini aynı görevi yapan organik gübre ve biyolojik savaş yöntemlerinin alması temeline dayanan ‘‘ekolojik tarım sistemi’’ geliştirildi. Son yıllarda gerek tarımsal ilaçların, gerekse gübrelerin bilinçsizce kullanımı bitkisel üretimde artışın yanında kalitesiz ve insan sağlığını tehdit edecek ürünlerin ortaya çıkmasına neden oldu. Toprağın derinlerine sızan fosfor ve nitratın, tatlı su kaynaklarına ulaşması insan, evcil hayvan ve yaban hayatı açısından ciddi problemlere yol açıyor. Ayrıca kimyasal tarım ilaçları toprakta birikerek bitki sağlığını olumsuz yönde etkiliyor. Faks: 0 212 677 08 21 obirgit?ekolay.net TÜRKİYE’DE EKOLOJİK TARIM Üretim, dışarıdan gelen taleple başladı İstanbul Haber Servisi Ekolojik tarım Türkiye’de yaklaşık 25 yıl önce yabancı ülkelerden gelen talep üzerine başladı. Daha sonra ithalatçı firmalar Türkiye’de irtibat büroları açarak burada kendi ekotarım projelerini yürütecek, projeyi takip edecek, danışmanlık hizmeti verecek ziraat mühendisleriyle çalışarak kendi ekotarım ağlarını kurdular. Zamanla ekolojik tarım projeleri Türk ihracat firmaları tarafından yürütülmeye başlandı. Üretim, iç piyasadan çok ihracata yöneldi. İhracat firmaları, üreticiler ile yaptıkları sözleşmelerde, ekolojik tarım esaslarının yerine getirilmesi için ekoproje danışmanlarıyla çalışıyor. Genellikle ziraat mühendislerinden oluşan bu danışmanlar, üreticileri ekotarım konusunda bilgilendiriyor. Denetim ve kontrol organları da üretimden paketlemeye kadar Avrupa Birliği’nin ilgili yönetmeliği ve Türk ekotarım yönetmeliğine göre kontrollerini yapıyorlar. Son yıllarda, özellikle 1998 yılından bu yana Türk ekotarım piyasası da gelişti. ENTERNET / MEHMET SUCU Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe önceki gün, Türkiye’nin, mali külfet getireceği gerekçesiyle Kyoto Protokolü’nü imzalamadığını söyledi. Bu bir bakanın ağzından çıkan en önemli itiraflardan birisi. Peki, nedir bu Kyoto Protokolü? Kısaca anımsamakta yarar var: Japonya’nın Kyoto kentinde yapılan Birleşmiş Milletler Küresel Isınma Konferansı, sera etkisi yaratan gazların ortalama yüzde 5.2 azaltılmasını öngören anlaşmayı 11 Mart 1997 tarihinde kabul etmişti. Kyoto Protokolü, 9 Mayıs 1992’de New York’ta kabul edilen, İklim Değişikliğine Yönelik Birleşmiş Milletler Çerçeve Sözleşmesi’nin belirlediği ilkelere dayanıyor. mehmet?cumhuriyet.com.tr Zehirli İtiraf Anlaşma, Avrupa Birliği ülkeleriyle Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya’nın atmosfere attıkları zararlı gazların ortalama yüzde 6 azaltılmasını öngördü. Kyoto Protokolü, Avrupa Birliği ülkelerinin sera gazlarını yüzde 8, Amerika Birleşik Devletleri’nin yüzde 7, Japonya’nın da yüzde 6 oranında azaltmasını karara bağladı. 2008 ile 2012 yılları arasında yapılacak bu indirimlerle atmosferdeki kloroflorokarbon gazlarının oranının 1990’daki seviyeye düşürülebilmesi hedeflendi. Anlaşmayla büyük sanayi ülkelerinin yaydıkları sera gazlarına kısıtlama getirilirken Avustralya’nın gaz atıklarını yüzde 8, Norveç’in yüzde 1, İzlanda’nın ise yüzde 10 arttırmasına izin verildi. Kyoto konferansına 159 ülkenin temsilcisi katılmıştı. Kyoto Protokolü, ancak 16 Şubat 2005 tarihinde, 55 ülkenin protokole onay vermesiyle yürürlüğe girebildi. Atmosfere en fazla sera gazı salan Amerika Birleşik Devletleri ise Türkiye gibi hâlâ protokolün dışında. Bakan Pepe’nin verdiği bilgilere göre, Türkiye dışındaki AB’ye aday ülkeler 10 yılda sera gazı emisyonlarında yüzde 35 indirim sağlarken Türkiye yüzde 65 oranında arttırmış. Yani herkes giderken Mersin’e biz gitmişiz tersine. Türkiye, günü kurtarma ve üç kuruş kazanma uğruna atmosfere zehir akıtmaya devam etmiş, hatta atmosfere akıttığı zehir oranını çoğaltmış. Rantiyeye, kara paracıya, hortumcuya, vergi kaçırana göz yumup geleceği zehirlemiş. Anlaşılan o ki iktidar için IMF ile ilişkileri iyi tutmak, türbanı tartışmak, Cumhurbaşkanlığı hesapları yapmak, stadyumlarda kongreler düzenlemek, emekli maaşlarını düşürmek gibi önemli işler varken, geleceğimizi zehirlemek, üzerinde düşünülmesi ge reken önemli bir konu değil. Ama unutmayalım ki onların çocukları da bizim çocuklarımız gibi gelecekte bu zehirli havayı solumak, bu zehirli hava nedeniyle giderek ısınan bir dünyada yaşamak zorunda kalacak. Ve sanıyorum ki hiçbiri onları affetmeyecek. Yıllar sonra ne diyeceklerini şimdiden duyabiliyorum: ‘‘Tıpkı Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u kuşattığı zaman gibi. Tıpkı kentin kapılarına dayanan orduyu konuşacaklarına meleklerin cinsiyetini tartışan papazlar gibiydiler. Gerçek tehlikeyi hiç görmediler. Kısa günlük çıkarlarını üstün tuttular. Bize ise onların kirlettiği bu dünyada yaşamak kaldı.’’ Umarım yanılırım. CUMHURİYET 07 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle